19 Nisan 2023 Çarşamba

Şikayete Mebni Cezalar

Evini aldığım kişi evin anahtarını verirken "Şu da mutfak balkonunu içeriği aldığımın belgesi" diyerek bir evrak uzattı. Ardından, cezasını ödedikten sonra belediyeye giderek buranın ruhsatını aldım. Bir kenarda dursun. Belki lazım olur" dedi. Sonra "Aslında şu gördüğün üç blokta ne kadar balkon içeriye alınmış daire varsa hepsi kaçak. Hiçbirine ceza yazmadı belediye. Sadece bana yazdı. Görevliye, niye sadece bana ceza kestiniz. Bu dairelere niye yazmıyorsunuz dediğimde, 'Onların kaçak olduğunu biliyoruz. Onlarla ilgili şikayet yok. Sizinle ilgili şikayet var. Biz şikayet üzere ceza yazarız. Şikayet yoksa ceza yazmayız' dediğini söyledi.

Şikayet edeni de öğrenmiş. Hanım tarafından akrabası olan karşısında oturan bir sakinmiş. Gösterdiği eve baktım. O evin sahibi de balkonu içeri almış. Ama kendisine bir ceza kesilmemiş. Buradan da anladım ki akrabası olan komşu ile balkonu içeri alma yüzünden bozuşunca huzuru evi satıp başka yere gitmekte bulmuş.

Anlattığım bu anekdot, öyle zannediyorum, sizin de garibinize gitmiştir. Aynı usulsüzlüğü yapan kişilerden her birine ceza yazılacağı yerde sadece şikayete konu olan kişiye ceza kesilmiş. Bu demektir ki şikayet varsa ceza var, şikayet yoksa ceza yok. Buna da adalet diyoruz. Gel de isyan etme.

*

Adalet anlayışımız bununla kalsa iyi. Dersin ki bu kadarı kadı kızında da olur ve yakışır. Ama öyle değil. Bu ülkenin adalet anlayışı maalesef yerlerde sürünüyor. 

Devlet memurlarının siyaset yapması, partilerin lehinde veya aleyhinde çalışması ve görüş bildirmesi yasaktır. Bu yasağa ne kadar uyuluyor, bunu da takdirlerinize bırakarak bu konuda yaşanmış bir hikayeye yer vermek istiyorum: 

Bir devlet memuru, mahalli gazetelerde hemen hemen her konuda gündelik yazılar yazıyormuş. Bu işi esas işini aksatmadan yedi yıl sürdürmüş, kah esas ismiyle kah müstear isimle. Kendisi yazar olduğunu kabul etmese de ilgili kişinin dilinin kemiği olmadığı gibi kaleminin de kemiği yokmuş. Dert edindiği bir konuyu ele almadan edemezmiş. Bir yazısında da temsil kabiliyeti olmayan ama kendisini ve egosunu tatmin ettirmek için maiyetindekileri kırmış geçirmiş, göreve başladığı andan itibaren kırdığı yumurta kırkı geçmiş, bulunduğu yerde barış ortamı adına hiçbir şey bırakmamış, ben ne yapıyorum diye kendini sorgulayacağı yerde burnunun dikine giden birinden esinlenerek yer ve şahıs belirtmeden, içinde hiciv içeren bir senaryoya yer vermiş. Yazı kimseden bahsetmez ve kimseyi rencide etmezken alınganlığı üzerinde olan, sözünün üzerine söz söyletmeyen etkili ve yetkili kişi bu yazıdan alınmış. Yazıdan bir şey çıkmayacağını anlayınca da müflis tüccar eski defterleri açar misali, yazarın eski yazılarını didik didik etmiş. İmdadına, yazarın birkaç yazısı yetişmiş. Yazılarda siyasi partiler lehinde veya aleyhinde bir içerik olmamasına, herkesçe bilinen bazı tespitlere yer verilmiş olmasına rağmen bulunduğu statüyü kullanarak müstear isimle yazan kişiyi "Siyaset yapıyor" diyerek şikayet etmiş. İlgili kişi hakkında soruşturma açılmasını sağlamış. İlgili kişi de bu müstear isim ben değilim dememiş, safça benim demiş. Muhakkikler de sipariş ve yönlendirme üzerine ilgili memur hakkında idari yönden tenzili rütbeyi, disiplin yönünden de "Siyasi partilerle ilgili lehte veya aleyhte bilfiil çalışmak" maddesini ilgi tutarak kademe ilerleme cezası ile tecziye edilmesini teklif etmiş. Hem idari hem de disiplin yönünden cezalar onanmış ve ilgili kişi cezalandırılmış. Bunu da duyunca şaşırdım diyeceğim ama mevzubahis olan bu ülke ise şaşırmaya gerek yok.  

Diyelim ki ilgili kişi yasak olmasına rağmen siyaset yaptı ve bu cezayı hak etti. Buna da şeriatın kestiği parmak acımaz denir ve buna kim ne diyebilir. 

Bu konuda fiili durum nedir? Az buçuk sosyal medyayı takip edenler bilir ki sosyal medyada troller cirit atıyor. Açıkça ve alenen bir parti lehine veya aleyhine siyaset yapıyor. Bunlara ceza var mı? Yok. Niye olsun ki? Onlar hakkında şikayet yok. Şikayet olmayınca sorun da yok. Zira ceza sadece birilerinin suyunu bulandıran ve huzurunu kaçıranlara verilir. Bu konuda mutlaka şikayet gerekir. Unutmayalım ki fincancı katırlarını ürkütmediğin müddetçe bu ülkede adalet yerini bulur. Bu konuda serzenişte bulunup da "Adaletin bu mu dünya" denmez. Ancak yaşasın adalet, iyi ki varsın denir. 

Yalnızlık

Sosyal bir varlık olan insan için yalnızlık tercih edilmeyen aykırı bir durum ise de yalnızlık,

Kalabalıklar içerisinde bir başına kalmaktır. 

Kendisini yalnız hissetmek ve yalnız olmaktır.

Farkındalıktır. 

Farklı düşünmektir. 

Doğayı, insan hareketlerini ve insan tiplerini gözlemlemektir. 

Bir şeylere kafa yormaktır. 

Problemleri tespit etmektir. 

Çözüm yolları üretmektir. 

Her şeyi sorgulamaktır. 

Sürüden ayrı kalmaktır. 

Birey olmaktır. 

Kişinin kendisine vakit ayırmasıdır. 

İlginç fikirlerin akla dammasıdır. 

Aynı dili konuşanlara yabancı olmaktır. 

Özgün fikirleri zihinden geçirmektir. 

Düşünen beyin olmaktır. 

Geçmişi, anı ve yarını zihinden geçirmektir. 

Yalnızlaşmaktır. 

Banaldan kaçmaktır. 

Anlaşılmaz olmaktır. 

Absürt fikirler akla gelmektir. 

Hayal gücünü geliştirmektir. 

Sesten, gürültüden, rutinden kaçmaktır. 

Kendisine dert ortağı olmaktır. 

Zihinde dertlere çözüm üretmektir. 

Toplumdan kaçarak kendi olmaktır.

İnsanın kendini hissetmesi ve kendisini tanımasıdır. 

18 Nisan 2023 Salı

İsrailoğulları ve Soğan

Musa peygamber Firavun tarafından köle yapılan ve işkence gören İsrailoğullarını Mısır'dan kurtardıktan sonra Allah İsrailoğullarına emeksiz kudret helvası ve bıldırcın etini nimet olarak vermişti. Günlerce bu iki yemekten faydalanan Yahudiler Musa peygambere "Hani bir zamanlar, 'Ey Musa, biz tek çeşit yemeğe asla katlanamayacağız, yeter artık bizim için Rabbine dua et de bize yerin yetiştirdiği şeylerden; sebzesinden, kabağından, sarımsağından, mercimeğinden ve soğanından çıkarsın." demek suretiyle bu iki yemeğe karşı bıkkınlıklarını ifade ettiklerini, "Mûsâ ise, “İyiyi kötü ile değişmek mi istiyorsunuz? " dediğini ve Yahudilerin Bakara 61.ayetle eleştirildiğini biliyoruz. 

Allah'ın verdiği nimetler say say bitmez. Nimetler arasında birini diğerine öncelemek ve tercih etmek olmaz ise de damak zevkine göre bazı yiyecekleri insanlar daha fazla ister ve yer. Bıldırcın etinin ve kudret helvasını yerini de hiçbir yiyecek tutmaz. Üstelik emeksiz, külfetsiz ve maliyetsiz yiyecekler. Yahudilerin istediği yerin yetiştirdikleri ürünler ise emek, maliyet ve külfet ister. Ayette Musa peygamber iyiyi daha düşüğü ile değişmek mi istiyorsunuz dese de insan vücudu yerin bitirdiklerini de ister. Çünkü vücudun buna ihtiyacı var. Ne de olsa topraktan geldik toprağa gidecek ve toprak olacağız. Ayrıca ayette geçen kudret helvası ve bıldırcın eti ne kadar değerli olursa olsun aynı şeylerden sürekli yiyen, bal yiyen baldan usanır misali, bir müddet sonra yediğinden bezer. Yine insanoğlu emeksiz elde ettiğinin ve bedava gelenin kıymetini bilmez. Kısaca insan psikolojisi böyledir.

Bu kısa açıklamayı yaptım. Malumunuz bugünlerde soğan üzerinden bu konu gündemde. Sayın Yasin Aktay da bu konuyu ele almış. Buraya alıntılıyorum: “Soğan sembolizmi aslında Ramazan dolayısıyla bugünlerde çokça okuduğumuz Kur’an-ı Kerim’de de karşımıza çıkıyor. Hani Firavun’un köleleştirdiği İsrailoğulları, zulüm ve baskı altındayken Hz. Musa onları uzun ve yorucu bir sürecin sonunda özgürlüklerine kavuşturuyor ya.

Uzun süre bir bakıma ekmek elden su gölden ve özgürce bir hayat yaşamaktayken bir süre sonra “Hep bunları mı yiyeceğiz? Yok mu başka bir şey, hani soğan, hani sarımsak, mercimek?” diye söylenmeye başlıyorlar.

Burada, Hz. Musa’nın liderliğinde kendilerine sağlanmış olan o özgürlük ortamında, üstelik en kaliteli, belki üst sınıf insanlara özgü yiyecekler karşısında soğan talep edilmesi yine tesadüf değildir. Soğan belli bir konfora alışıp onu rutin olarak yaşayanlara çoğu kez musallat olan bir geçmişe özlem, yani nostaljinin ifadesidir.

Yanlış anlaşılmasın. Soğan kesinlikle önemsiz bir konu değildir. İşte önemi tarihsel olarak taa Hz. Musa zamanlarına kadar giden bir sembolik anlama da sahip.

Ama soğanı öne sürenler tarih boyunca olduğu gibi her zaman aynı zamanda daha iyi olana karşı daha kötü olanı öne sürerler. Bu da soğan sembolizmini tamamlayan bir konudur."

Sayın Aktay’ın soğan üzerinden değerlendirmesi böyle. Döktürmüş maşallah. Siz nasıl buldunuz bilmiyorum ama sosyoloji yani toplum bilimi alanında ihtisas yapmış ve sahasında Prof. olmuş bir akademisyene bu değerlendirmesini yakıştıramadım. Kısaca Aktay soğan üzerinden sapla samanı karıştırmış. Benim bildiğim kıyas iki benzer arasında yapılır. Aklı sıra İsrailoğulları ile bugün soğanın pahalılığını dilinden düşürmeyenleri karşılaştırıyor. Bir defa bugünkü toplum ile İsrailoğulları aynı değil. Bu toplum dün köle değildi. Aynı zamanda kudret helvası ve bıldırcın eti ile beslenmiyordu. Kendi elinin emeğiyle yerin yetiştirdiklerinden kıt kanaat besleniyordu. İsrailoğulları gibi kölelikten sonra bir eli yağda, diğer eli balda bir konfora sahip değildi. Güya soğanı öne sürenler tarih boyunca vardı. Şimdi yeniden peyda oldu diyor. Yine bu toplum rahata kavuşmuş, birçok imkanlara sahip iken geçmişe özlem adına bu iyi duruma karşı soğan üzerinden kötü durumu özlüyor demek istiyor.

Sapla samanı karıştıran bu kıyası bir başkası yapsa gam yemeyeceğim. Branşı itibariyle toplumun nabzını tutması gereken ve yıllarca siyasetin içinde pişmiş, halk ile hemhal olmuş bir akademisyenin böyle bir kıyası yapması düşündürücü. Maalesef bu kıyası da batıl bir kıyastır. Bir mantık hatasıdır. Böyle diyeceğine, hayat pahalılığını soğan üzerinden yaşıyoruz. Biz bunun farkındayız. Alacağımız tedbirlerle soğanın bu saltanatına son vereceğiz dese daha inandırıcı olurdu. Unutmasın ki bu ülkede siyaset tencere, tava ve mutfak üzerinden yapılır. Hükümetleri getiren de hükümetten eden de mutfaktır. Sayın Aktay siyasetin duayeni olan Demirel’in “Tencerenin deviremeyeceği hükümet yoktur” sözünü de çok iyi bilir.

Evet, bu ülkede iyi giden güzel şeyler var. Ama bunlar başta soğan olmak üzere hayat pahalılığının üzerini örtemez. Bu ülke bazı alanlarda daha iyi şeyler yapabiliyor iken üretimi kolay soğanın zirveyi zorlaması ve bu durumun seyredilmesi anlaşılır değil. Bu vatandaş iyi şeylere layık olduğu kadar daha kötüsü kabul edilen soğanı da makul fiyatla almaya layıktır.