13 Mart 2023 Pazartesi

Sahibine Göre İşleyen Sistemler

Bir seçim yapılır, sıra diğer seçime gelir. Halk mevcudu beğenirse devam der, beğenmezse değiştirir, bir başkasını dener.

Demokrasinin gereği olarak seçimler yapılsa da bu ülkede her seçim ölüm kalım savaşı gibi hep gerilimli geçer.

Gerilimi yüksek seçimlerin olmasının temelinde, oturmuş bir devlet sistemimizin olmaması, sistem ve işleyişin iktidara gelen kişi ya da kişilere göre şekillenmiş olmasıdır. Yani yönetimimiz tüm yönleriyle işleyen bir sistem değil, kişilere bağlı bir sistemdir. Sistem, yönetime gelene yön göstereceği yerde, yönetime gelen sisteme yön vermektedir. Bu yönüyle siyaset, hayatın her alanına müdahale edebilmektedir. Birileri mağdur edilirken birileri ihya edilebilmektedir. Bundandır ki milletçe siyaset yapıyor, seçim sonuçlarına odaklanıyoruz. Çünkü başa gelecek kişi tüm sorunlarımızı çözecek bir kurtarıcı mesabesinde görülür. Savunduğumuz kişi veya parti iktidara gelmeli ki bizi tüm dertlerden kurtarsın, mevcut kazanımlarımız varsa devam ettirsin ya da mağduriyetlerimizi gidersin. Bir başkası gelirse, tüm kazanımlar gider ve mağdur oluruz. Bu düşünceyle seçimlere gideriz. Seçimlere katılım da bu yüzden yüksektir.

Tüm kurum ve kuruluşlarıyla oturmuş, tıkırında işleyen bir devlet yönetim sistemimiz olsaydı, seçimlere katılım bu derece yüksek olmazdı, seçimden seçime beş yıl siyaset konuşulmazdı, seçimler yüksek gerilimli geçmezdi, seçimden sonra tepeden tırnağa bürokrasi kıyımı ve yerlerine yenisi getirilmezdi. 

Tüm kurum ve kurallarıyla işleyen bir devlet mekanizmasının olması demek, iktidara gelen kimsenin hiç dahili olmayacak anlamına gelmez. Elbette at sahibine göre kişner misali yönetimde bir takım değişiklikler olacaktır ama bu değişiklik devlet yönetimini daha iyi ve daha sağlıklı götürme üzerine olur. Siyaset, oturmuş devlet sistemine müdahale etmez ve kişiselleştirme yapılmaz. Kin ve intikam duygusuyla hareket edilmez. Devlet ele geçirilmeye çalışılmaz. Devletin tüm kurum ve kuruluşlarıyla uyum ve eşgüdüm içerisinde çalışılır. Sistemin aksayan yönlerini gidermeye yönelik çalışma yapılır. Bu çalışmanın da sınırları bellidir. Siyasetçi ne kadar rolünün olduğunu bilir, sınırını da bilir, haddini de.

Siyasi iktidar devleti tüm kurul ve kurallarıyla yönetirken, vatandaş veya çalışanlar, oy versin veya vermesin, hükümetinin icraatından endişe ve korku duymaz. El çektirilirim zehabına kapılmaz. Rutin işine devam eder. Büyük bir beklenti içine de girmez. Çünkü işleyen sistemde yaşayanlar sandığın her şey olmadığını çok iyi bilir. Herhangi bir mağduriyet durumunda yargı görevini yapar. Muhalefet etkindir, denetim görevini yerine getirir. Bir devlet kültürü vardır. 

Bu sistemde hata yapanlar korunup kollanmaz. En ufak bir iddia ve ihmalde istifa eder. Vatandaş duyarlıdır. Vatandaş siyasetçiden değil, siyasetçi vatandaştan çekinir. Denetim sistemi güçlüdür. Kimsenin yaptığı yanına kar kalmaz. Tüm kurum ve kuruluşlar iktidarın değil, devletin kurumudur. Hiçbir devlet kurumu iktidarların kalesi veya arka bahçesi değildir.

Kişilere endeksli işleyen sistemlerde ise ahbap çavuş ilişkisiyle yürür işler. Alımlarda torpil had safhadadır. İktidara destek verenler öncelikli olarak atanır. Ne kadar hata ve suç yapılırsa yapılsın, istifa asla düşünülmez. Suçlular korunur. Denetimler formaliteyi yerine getirmek için yapılır ve iktidarın gözetimindedir. Korunup kollananların yaptıkları yanlarına kar kalır. Kısaca bir devlet kültürü yoktur. 

Hasılı, Eğer ülkede kusursuz işleyen bir sistem varsa, iktidara kimin ya da hangi zihniyetin gelmesinin pek önemi yoktur. 

Tüm bu açıklamalardan, Türkiye’de kusursuz işleyen bir sistemin mi olduğu ya da kişilere göre işleyen bir sistemin mi olduğu öyle zannediyorum daha iyi anlaşılır.

İttifaklar Üzerine

Çoğu tabela partisi olan yüzün üzerinde siyasi partimiz var. Bunlardan 36 tanesi seçime katılma hakkı elde etti. Bu partilerden bir kısmı da büyük partilerle bir araya gelerek seçim ittifakı yapma kararı aldı.

Halihazırda dört ittifak göze çarpıyor. İki ittifakta 6'ar, bir tanesinde üç, diğerinde de iki parti yer almaktadır. Bu da 36 partinin 17 tanesi ittifak bünyesinde girecek. Diğer geriye kalan seçime girmeye hak kazanmış 19 parti kalıyor. Bu partilerin hepsi seçime girerse, pusulada dördü ittifak partilerine ait olmak üzere 23 amblem yer alacak. Her bir parti veya ittifaka 1 cm yer ayrılsa, 23 cm'lik uzunlukta bir pusula olacak anlamına gelir. Her parti özellikle ittifaklar 1 cm'lik bir sütuna sığmayacağına göre bizi uzun bir oy pusulası bekliyor demektir. Bunu da YSK ve seçmen düşünsün. Yalnız parti çokluğu ülke için iyiye işaret değildir. Zira bir tabanı olmayan bu kadar partinin yer işgal etmekten başka bir anlamı yoktur ve gereksizdir. Keşke bu kadar partimiz olmasa da parti sayısı tüm toplumun renklerini bünyesinde barındıracak şekilde üç dört partiye indirgenebilse. 

Biz gelelim ittifaklara...

İttifak yoluyla da olsa partilerin bir araya gelip birlikte seçime girmeleri, seçimden sonra da birlikteliğe devam etmeleri, uzlaşı kültürü ve demokrasi adına sevindiricidir. Sadece birbirine yakın partilerin değil, birbirine zıt partiler bile bir araya gelebilmeli, seçim ittifakı yapabilmeli, koalisyon hükümeti gibi ülkeyi yönetebilmeli. Bu tür bir birliktelik garipsenmemeli. Bu uzlaşı kültürü bizde yerleşir, özellikle zıt kutuplu partiler bir araya gelebilir ve hükümet olurlarsa, partiler aşırılıklarını terk edecekler. Orta bir noktada anlaşacaklardır. Bu da ülke barışına katkı sağlayacaktır.

Hasılı, birbirine yakın veya uzak yelpazedeki partilerin bir araya gelip ittifak kurabilmelerinde bir beis yoktur hatta ülke yararı vardır. Yalnız ittifak kurarken birbirlerine karşı geçmişte söyledikleri her şeyle yüzleşmeleri, yanlış yapmışım demeleri, özür dilemeleri gerekir. Burada kastettiğim birbirlerine getirdikleri eleştiriler değil. Eleştirilerde sorun yok. Hatta olmalıdır. Hakaretlerden bahsediyorum. Yani siyasiler hakaretlerini masaya yatırmalı. İttifaktan önce bunu halletmeliler ve bu konuda kamuoyunu bilgilendirmelidirler. Aynı yerimdeyim ya da maksadımı aşan ifadeler denir, yine ittifak için oturulur. Geçmiş hakaretler hala belleklerde ve dijital ortamlarda dolaşımda iken hiçbir şey yokmuş gibi geçmişi konuşmadan birliktelik kurmaları, geçmiş söylemleri hatırlatanlara kızıp köpürmeleri hiç hoş değildir. Bu, nasıl bir mide ve kalp taşıdıklarına dair ipuçları vermektedir.

Siyasi geçmişimiz maalesef ağza alınmayacak hakaretlerle dolu ve sonrasında bir özeleştiri dahi yok.

İttifaklar bundan sonra her seçimde elzem olduğuna göre farklı kulvarlarda siyaset yapan siyasilerimiz şu aşamadan sonra birbirlerine söylemlerinde dikkatli olmalarında fayda vardır. Eleştiri ve söylemler seviyeli olmalı. Çünkü bu seçim sistemi irili ufaklı her siyasi partiyi gönüllü veya gönülsüz birlikteliği zorunlu kılabilir.

Aç-Kapa Adliyeleri

Devletin bazı tasarruflarını zaman zaman eleştiririm. Olmaz böyle, şöyle olması lazım derim.

Dostlarım bana "Devlet dediğin senin dediğin gibi yönetilmez" eleştirisi getirir. Haliyle eleştiri ve önerilerimle bir başına kalırım. Eleştiri ve önerilerimden dolayı da utanırım. 

Mesela küçük küçük köy ve beldeler niçin ilçe yapıldı? Diyelim ki siyasi saiklerle yapıldı. Nereden dönülürse kardır. Buraların ilçeliği elinden alınmalı, derim. Dediğimle kalır ve mahcup olurum. Çünkü kızan kızana.

Çünkü bir yer ilçe yapılınca burası ilçe oldu denip bırakılmıyor. Bir ilçede bulunması gereken tüm kurumlar açılıyor. Adliyeler de bunlardan biridir. Devlet, binasını buluyor. Tefrişatını yapıyor. Hakim, savcı ve diğer personelini alıyor. Bilmem ne ilçe adliyesi tabelası çakılıyor. Bu da birileri için yeni bina ve kurumların gelmesi o ilçenin gelişimine katkı sağlar. En azından yeni istihdam demektir. Bölgenin esnafı satış yapacak. Evler kiraya verilecek. 

Yeni açılan adliye yavaş yavaş yerleşmeye başlamışken onra bir bakmışsın. Ben buraları kapatacağım deniyor ve kapatılıyor. Mevcut personel diğer ilçelere dağıtılıyor. Gerekçe de dosya ve dava sayısının çok düşük olması. 

Durum böyle aç-kapa devam ederken, dün ajanslara, kapatılan ilçelerin adliyelerinin yeniden açılacağı yönünde bir haber düştü. Yani adliyeleri lağvedilen ilçelere sil baştan yeni adliyeler kurulacak.

Adliyelerin yeniden açılmasına niçin gerek duyuldu, çok anlamış değilim. Acaba buraların nüfusu mu arttı? Başka ilçelere devredilen adliyelerin iş yükü mü arttı, bilinmez. Bilinen, yeniden açılacağıdır. Yeniden açılır mı, bekleyip göreceğiz. Ama kokusu çıkmışsa gerçekleşme ihtimali yüksek. 

Şimdi düşünüyorum da dostlarım haklı galiba. İyi ki devlet yönetimini bana bırakmıyorlar. Demek ki zamanında lüzum üzerine adliyeler kuruluyor. Sonra lüzum üzerine kaldırılıyor. Şimdi lüzum üzerine yeniden kurulacak. Yarın tekrar lüzum üzerine kapatılır ve aç-kapa yapılır mı? Niye olmasın. Kime ne sonra? Burada devlet yönetiliyor değil mi? Hikmetinden sual olunmaz. 

Hasılı burada bir devlet yönetimi vardır. Ki bu çocuk oyuncağı değildir ve bana bırakılacak kadar da lüks değildir. 13 Mart 2022