13 Ocak 2023 Cuma

Tanıdığım Köy Öğretmenleri (2)

Öğretmenlik bir meslektir. Ama bunların yaptığı öğretmenlik mesleğinden öte bir şeydir. Gittikleri yere sevgi tohumu ekiyorlar. İçlerinde bu yükü kaldıramayıp kaçak güreşenler yok mu? Her meslek grubunda olduğu gibi bunların içinde öyleleri de çıkıyor. Ellerinin ucuyla eğreti durdukları belli olan bu tipler bir yolunu bulup görevlendirme vs. yollarla merkeze kaçıyor. Ama böylelerinin sayısı azdır.

Öğretmenleri branşlarına göre kıyaslamayı sevmem ama özellikle branş öğretmenlerine göre her gün okulda olmaları ve yoklukları hissedilen bu sınıf öğretmenleri, özellikle köyde görev yapanlar özlük hakları yönünden diğer branşlara göre pozitif ayrımcılığa tabi tutulmalarını gerektiriyor.

Yokluktan bir şey üreten, öğrencisini ilmek ilmek işleyen bu köy öğretmenleri etimiz nedir, budumuz bedir, bir başına ne yapabiliriz demeden, bir bakmışsın, okuma bayramı yapıyor, mezuniyet düzenliyor, sergi açıyor vs. Her ne yaparlarsa her bir etkinlikte imzaları var. Geziye gidiyorlar. Güvenlik bakımından yaptıklarını anne babaları yapmaz. Ubuntu gibi öğrencileri el ele tutuşturup kendileri de aralarına giriyor. Bunları gören, yürürken oyun oynuyor sanır. Halbuki yaptıkları çocukların kaybolmaması, geri kalmamasıdır.

Danışıp istişare etmeden iş yapmazlar, yaptıklarını da en güzel şekilde yaparlar.

Bu vesileyle Mehmet’i, Ümmü’yü, Mehmet Emin’i, Fatma’yı ve Emine’yi tanıdım. Hepsinin yeri ve değeri ayrıdır nazarımda.

Mehmet’le başlangıçta iyi tanışmadım. Başkasının yükünü sırtlandım. Tanımadan üzerine vardım da vardım. Zamanla o beni, ben de onu tanıdım. Boşuna dememişler insanlar kıyafetleriyle karşılanır, fikirleriyle uğurlanır diye. Görevini dört dörtlük yapan, soyadı gibi saygılı olup saygıyı eksik etmeyenlerden. Tüm yoğunluğun arasında ikinci bir fakülteyi bitirenlerden. Böyle yazıyorum ki bana karateciliğini göstermeye kalkmasın. Zira pek korkarım. Görmedim ama satrançta da iyi olduğunu işittim. On parmağında on marifet yani.

Ümmü deyip de geçip gitmeyin. Okuluna, mahallesine, ilçemize değer üstüne değer kattı. Ölmüş okulunu yeniden diriltti. Avcı dendiğine bakmayın. Avcılığı, her şeyin üstesinden gelmesi, avlanacak avı tavlayıp kendine bağlaması olsa gerek. Gerekirse av da yapar. Fedakarlık ve koşuşturmasına diyecek yok. Bir ara hortumla postu deldirmişti ama kısa zamanda gönle girmeyi becerebildi. Herkesin evde eğitime gitmekten kaçındığı, hayır olmaz dediği bir ortamda yeni gelmiş biri olarak bana ne demedi. Yazın beni dedi. Yani yeniçeri değilim ben dedi. Ağzı laf yapıp istemeyi, işini yaptırmayı da iyi bilir. İki elmaya beni avladığı olmuştur. Adı üzerinde avcı.

Mehmet Emin’e gelince bakmayın soğuk gibi durduğuna. Beyefendi biridir. İşinde ve aşında. Ekmeğini taştan çıkarır. Belki de bu yüzden taşıran dendi kendisine. Bekardır ama okuluyla evli. Sesi nasıl bilmem ama çalma yönünden de maharetli olduğunu işittim. Ortamını bulduğu zaman konuşmayı, içini dökmeyi ve dinlemeyi de bilir. Okulunun her şeyi, aynı zamanda bahçıvanıdır. Öğrencilerin bahçıvanı olduğunu söylemeye gerek yok. Sessiz duruşuyla gününde çiçeği kaptı. Bir ara benim telefonlarıma bakmadı ama canı sağ olsun. Bütün derdimiz bu olsun.

Tanıdığım Köy Öğretmenleri (3)

Fatma’ya gelince, içlerinde en kıdemlileri olmasına rağmen ilçenin en uzak yerini mesken edinmiş; okuluna, mahallesine kendisini adamış biri. Yazışmalara en duyarlılarından. İşini düzgün yapan, dürüstlüğü yüzünden okunan biridir. Sahtekarlık nedir, kaçak güreşme nedir, savsaklamak nedir bilmez. Zira onların cahilidir. Tek eksikliği bu. Tevazulu görünümünün ardında bir ilim ve bilgi deryasıdır. İşinde çok duyarlı. Onun bu duyarlılarından sokak hayvanları da faydalanıyor. Kedileri beslediği gibi yaralı köpeklere de tedaviye gidiyor. İlçenin tek sobalı okulunda çalışmaktan mutlu. Projelerde ilçeye desteğini hiç esirgemedi. Kıdemine rağmen 18 yaşındaki bir gencin ideal ve heyecanı yüzünden okunuyor. Soyadını nüfus müdürü ilkler yazacağı yerde Ülker yazmış olmalı. Zira her şeyin ilkleri onda.

Son olarak da Emine’ye değineyim biraz. Bakmayın sessiz ve sakin durduğuna. Allah ona, aldığın işin sorumluluğunu üstlenince en iyisini, zamanında ve birden yap demiş olmalı. İki, üç ay olmadan her şeyi kavradı. İlk başlardaki tedirginliği uçup gitti. İşini sevdi ve dört elle sarıldı. Soyadının atıcı olması atmasından değil, her şeyiyle verici olmasından. Atıcı derken kendine almayıp başkası faydalansın diye atanlardan. Nezaket, saygı, iş bitiricilik gibi hasletler kendisine güzel yakışıyor.

Kısaca böyle benim tanıdığım temiz kalpli, iyi yürekli Köy öğretmenlerim. Severek yapmadığım işimden sevinerek ayrılırken beni üzen bu köy öğretmenlerinden ayrılmak oldu. Zira her biri hoş bir seda bıraktı bende. Allah hepsinin yolunu açık etsin. Daha iyi yerlerde çalışmayı, her nerede olurlarsa olsun, gittikleri yerlerde katma değer üretmeyi nasip etsin. Heyecanlarından bir şey kaybetmesinler. İnanın, bunlar bozulmadan, heyecanlarını yitirmeden düzgün ve imkanları olan okullarda çalıştıklarında o okulları uçururlar. Bu, iltifat değil, bir tespittir.

Son olarak bu senenin başında bir toplantıda iken beni arayıp “Hocam, ne zaman gelirsiniz? Sizinle görüşmek istiyoruz. Bizim bir sorunumuz var” dediklerinde bunların ne derdi olabilir, bu dertlerini nasıl çözebilirim yoksa bana isyan bayrağını mı açacaklar düşüncesiyle geldim. Bir öğle arası onları dinledim. Dertleri, öğle arasının uzunluğu imiş. Bunu kısaltabilir miyiz dediler. Tüm derdiniz bu mu dedim. Evet dediler. Varsın tüm derdiniz bu olsun. Oh be rahatladım. Yönetmelikte en az öğle arası kaç ise sanırım 45 dakika olmalı, kısaltın, gönderin dedim. Bir sevindiler bir sevindiler. Dedim, çocuğa balon verince çocuk sevinir. Sizin sevinciniz de buna benzedi. Küçük bir ihtiyacın giderilmesine bu kadar sevinilir mi dedim. Biz öyleyiz. Küçük şeylere seviniriz dediler. Odamdan güle oynaya gittiler.

Hasılı, yaşadığım müddetçe unutmayacağım bu öğretmenlerimi. Allah dert ve keder vermesin. Altından kalkamayacakları büyük yük vermesin. Allah gönüllerine göre versin. Onları büyüyüp yetiştiren anne ve babalarından razı olsun. Ben hepsinden razıydım. Allah da onlardan razı olsun ve hepsine selam olsun.

Tanıdığım Köy Öğretmenleri (1)

Birleştirilmiş sınıflarda çocuk okutan köy öğretmenlerini duyar ve bilirdim. Kulaktan dolma bilgiydi bendeki. Bir vesileyle köyde görev yapan köy öğretmenlerini daha yakından tanıma ve onlarla çalışma imkanı buldum. Onları tanımaktan da bahtiyar oldum. İyi ki varlar. Zira onlar il ve ilçenin uzaktaki neferleridir.

Tanıdığım ne kadar köy öğretmeni varsa, onlara dair olumlu izlenimle ayrıldım. Hepsi bin bir sıkıntı ve yokluğun içinde, eğitim ve öğretimin ileri uç karakolu mesabesindedir nazarımda. Azla sevinen, yokluğa razı olan, sıkıntı ve dertlere göğüs geren kişiler. Öğretmenlik fedakarlık mesleğidir ama bunlarda gördüğüm fedakarlığın da ötesi bir sevda bir tutku. Adeta kendilerini bu mesleğe adamışlar.

1-4 arası çocukları bir sınıfta okutmak, onları aynı potada eritmek, onları okumaya geçirmek; onlara edep, ahlak, görgü öğretmek, onların seviyesine inmek, veli ve mahalle halkıyla iç içe olmak, her şeyden öte okulun hizmetlisi, temizlikçisi, okulun açıp kapatanı olmak; yeri gelip kömürlüğü temizlemek, kalorifer ve soba yakmak, tamir yapmak, okulun ufak tefek ihtiyaçlarını kendi ceplerinden karşılamak, okul bahçesini düzenlemek, otları biçmek, çocukların kitaplarını getirip götürmek, yazışmalara cevap vermek... Hasılı okulun anası da onlar, babası da onlar, öğretmeni de onlar, müdür yetkilisi de onlar, ablası da onlar, ağabeyi de onlar. Tüm bu zorluklarının yanında çoğu tek öğretmendir, ıssız bucaksız, şehre uzak yerde bir başınadır ama yaptıklarına bakılırsa, tek kişilik kocaman birer ordudur.

Köyde olmalarına rağmen dünyadan, olup bitenlerden haberdarlar. Görgü, görenek, saygı, fedakarlık, özveri, diğerkâmlık gibi değerlerin hepsi kendilerinde mündemiç.

Tüm bu koşuşturmanın yanında yüzlerinden gülücüklerin eksik olmaması, ilçeye geldiklerinde sayıp sevmeleri, görmeden ve hal hatır sormadan gitmemeleri, gelirken ne buldularsa çam sakızı çoban armağanı misali, ellerinin boş gelmemesi, okullarına varınca karşılamaları, uğurlamaları, kendi yiyeceklerini paylaşmaları, çay ve kahve, kek ve kurabiye ikramları görülmeye değer. Arı gibi bal üreten cinsten hepsi. Bu kadar enerjiyi nereden buluyorlar bilmiyorum ama karşı tarafa verdikleri hep pozitif enerji. Problem olmadan çözüm odaklı çalışmaları, bulunduğu muhitin imkan ve imkansızlıklarını kabullenmeleri... Lügatlerinde hayır yok. Hep tamam vardır. Gerekçe ve bahane üretme yoktur. Hepsi sıfır km ve ideallerinden hiçbir şey kaybetmemişler. Tüm bu koşuşturmanın ötesinde öğrencilerini nasıl giydirebilir, onların ihtiyaçlarını nasıl karşılarım diye çalmadık kapı ve müracaat etmedik yer bırakmazlar. Ne imkanları var ne de ödenekleri. Hasılı köyün olmazsa olmaz ve vazgeçilmez her şeyleri onlar. Anneleri onları hizmet etsin, versin ama almasın diye doğurmuş sanki. Merkezdeki bir öğretmen ve okul yöneticisinden öte çok şey yapmalarına rağmen kendilerine devletin yönetim görevi olarak verdiği toplam üç saat ek derstir. Bu işi para için yapsalar, inanın yapılacak iş değildir.