Öğretmenlik bir meslektir. Ama bunların
yaptığı öğretmenlik mesleğinden öte bir şeydir. Gittikleri yere sevgi tohumu
ekiyorlar. İçlerinde bu yükü kaldıramayıp kaçak güreşenler yok mu? Her meslek
grubunda olduğu gibi bunların içinde öyleleri de çıkıyor. Ellerinin ucuyla
eğreti durdukları belli olan bu tipler bir yolunu bulup görevlendirme vs.
yollarla merkeze kaçıyor. Ama böylelerinin sayısı azdır.
Öğretmenleri branşlarına göre kıyaslamayı
sevmem ama özellikle branş öğretmenlerine göre her gün okulda olmaları ve
yoklukları hissedilen bu sınıf öğretmenleri, özellikle köyde görev yapanlar
özlük hakları yönünden diğer branşlara göre pozitif ayrımcılığa tabi
tutulmalarını gerektiriyor.
Yokluktan bir şey üreten, öğrencisini
ilmek ilmek işleyen bu köy öğretmenleri etimiz nedir, budumuz bedir, bir başına
ne yapabiliriz demeden, bir bakmışsın, okuma bayramı yapıyor, mezuniyet
düzenliyor, sergi açıyor vs. Her ne yaparlarsa her bir etkinlikte imzaları var.
Geziye gidiyorlar. Güvenlik bakımından yaptıklarını anne babaları yapmaz.
Ubuntu gibi öğrencileri el ele tutuşturup kendileri de aralarına giriyor.
Bunları gören, yürürken oyun oynuyor sanır. Halbuki yaptıkları çocukların
kaybolmaması, geri kalmamasıdır.
Danışıp istişare etmeden iş yapmazlar,
yaptıklarını da en güzel şekilde yaparlar.
Bu vesileyle Mehmet’i, Ümmü’yü, Mehmet
Emin’i, Fatma’yı ve Emine’yi tanıdım. Hepsinin yeri ve değeri ayrıdır
nazarımda.
Mehmet’le başlangıçta iyi tanışmadım.
Başkasının yükünü sırtlandım. Tanımadan üzerine vardım da vardım. Zamanla o beni,
ben de onu tanıdım. Boşuna dememişler insanlar kıyafetleriyle karşılanır,
fikirleriyle uğurlanır diye. Görevini dört dörtlük yapan, soyadı gibi saygılı
olup saygıyı eksik etmeyenlerden. Tüm yoğunluğun arasında ikinci bir fakülteyi
bitirenlerden. Böyle yazıyorum ki bana karateciliğini göstermeye kalkmasın.
Zira pek korkarım. Görmedim ama satrançta da iyi olduğunu işittim. On
parmağında on marifet yani.
Ümmü deyip de geçip gitmeyin. Okuluna,
mahallesine, ilçemize değer üstüne değer kattı. Ölmüş okulunu yeniden diriltti.
Avcı dendiğine bakmayın. Avcılığı, her şeyin üstesinden gelmesi, avlanacak avı
tavlayıp kendine bağlaması olsa gerek. Gerekirse av da yapar. Fedakarlık ve
koşuşturmasına diyecek yok. Bir ara hortumla postu deldirmişti ama kısa zamanda
gönle girmeyi becerebildi. Herkesin evde eğitime gitmekten kaçındığı, hayır
olmaz dediği bir ortamda yeni gelmiş biri olarak bana ne demedi. Yazın beni
dedi. Yani yeniçeri değilim ben dedi. Ağzı laf yapıp istemeyi, işini yaptırmayı
da iyi bilir. İki elmaya beni avladığı olmuştur. Adı üzerinde avcı.
Mehmet Emin’e gelince bakmayın soğuk gibi durduğuna. Beyefendi biridir. İşinde ve aşında. Ekmeğini taştan çıkarır. Belki de bu yüzden taşıran dendi kendisine. Bekardır ama okuluyla evli. Sesi nasıl bilmem ama çalma yönünden de maharetli olduğunu işittim. Ortamını bulduğu zaman konuşmayı, içini dökmeyi ve dinlemeyi de bilir. Okulunun her şeyi, aynı zamanda bahçıvanıdır. Öğrencilerin bahçıvanı olduğunu söylemeye gerek yok. Sessiz duruşuyla gününde çiçeği kaptı. Bir ara benim telefonlarıma bakmadı ama canı sağ olsun. Bütün derdimiz bu olsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder