11 Ocak 2023 Çarşamba

Dişin mi Var, İşin Var (3)

Dört numaralı kabine geçer misin amca dedi beni çağıran kızımız. Dişini çekmemiz lazım. Çekelim dedim. Ne zaman yemek yedin dedi. Birkaç saat oldu dedim. Dişini çekersek üç saat yemek yiyemezsin dedi. Problem değil, beklerim dedim. Tamam o zaman çekelim dedi.

Oturdum daha doğrusu uzanıp yattım koltuğa. Kızımız ışığı yaktı, koltuğu kendi çalışacağı şekilde ayarladı. Ağzımı açtırıp morfini vurdu. Biraz bekleyeceğiz dedi. Uyuşmaya başlayınca eline alet ve edevatını aldı. Bir iki uğraştı. Dilini yukarı kaldırma dedi ama dil bu. Nerede duracağına kendi karar verir. Ne yapıp ne ettiyse beceremedi. Belki de dilim engel oldu çalışmasına. Abla, bir bakar mısın diye seslenerek hocasını çağırdı. Soran olmuş gibi abla, dili çok büyük dedi. Kızım, dilimin büyük olduğunu söyleyen ikinci kişisin. Onu da 2007 yılında özelde kanal tedavisi yaptırdığım bir dişçi söylemişti. Bir 3.kişi daha söylerse dilimin büyük olduğunda bir ittifak olacak ve kimseye söyleyecek sözüm olmaz dedim. Bu arada dilimle benim de başım dertte. Hatta bazen onu ısırdığım bile olur ama dil bu. Atsan atılmaz, satsan satılmaz. Acaba kesilir mi ki? İşte bunu bilmiyorum. Bu arada çok konuşmamın dilimin büyüklüğüyle bir alakası olabilir mi? Dilin büyümüş derler. Demek ki bundan. Eğer böyleyse hakkını veriyorum demektir. Bazıları da dilim için sivri dili var der. Acaba dilim sivri mi? Sivri dilli olmamda da dilimin büyük olması mı sebep acaba? Aman neyse ne? Kızımın işi dişimle. O bıraktı dilimle uğraşıyor.

Hoca abla soldan, stajyer öğrenci sağdan dişe bir giriştiler. Uğraş Allah uğraş. Ne kadar zaman geçti bilmem. Çekilecek dişten geçtim. Ağzımın iki köşesini götürüp gidecekler diye korktum. Sağdan soldan nereden tutabildilerse asıldılar. Sağ taraftan uğraşan kızımız bir ara bastırdığı aletle ağzımın sağına o kadar bastırdı ki sağ elimle işaret ettim iki defa. Ama kızımızın gözü  dişimden başka bir yeri görmüyordu. Almıştı bugün başına belayı. Herhalde nereden de dişçi oldum demiştir. Ablası elini çeker misin diye uyardı. Ondan sonra ağzımın sağını kurtarabildim.

Bugün de hep böyle diş gelmiş nedense. İşlevini yitirmiş bu tip dişler ablanın iş yaparken konuştuğuna göre kurumuş ağaç gibi olurmuş. Yani olurmuş kütük. Haliyle çekimi de zormuş. Nice sonra yanlarına üçüncü bir kişiyi daha çağırdılar. O da hoca olmalıydı. Biraz da o uğraştı. Sonunda dişi ikiye parçalayarak çıkardılar. Altında kırılıp kalan var mı diye epey bir uğraştılar ve deşelediler. Dişin altındaki kemiklerle de biraz uğraştılar. Çıkardıkları dişin altına baktılar. En son daha önce yardıma gelen üçüncü kişiyi çağırıp ona gösterdiler. İçleri pek rahat etmese de kalmamıştır deyip dikelim dediler. Hocaları dikiş attı ve nihayet diş işi bitti. Sol alt taraftaki son azı dişim de bu şekilde ameliyatla alınmış oldu. Dikiş atılan yere de bir pamuk koyup dişinle bastır dediler. Dikiş falan atıldığına göre ameliyattı bana yapılan işlem.

Hoca gittikten sonra evde ağrı kesici var mı diye sordu öğrenci kızımız. Bilmiyorum, eve sormalıyım diyerek telefonu işaret ettim. Eve soracaktım ama nasıl konuşacaktım. Hem pamuk tıkalı hem de ağzımın içi savaş alanına döndü. Konuş da göreyim. Evi aradım, hoparlörü dışarı verdim. Siz konuşun diye elimle işaret ettim. Kendisini tanıtıp ağrı kesici olup olmadığını sordu. Ağrı kesici olunca tek antibiyotik yazdılar. Ardından neler yapmamam gerektiğini söyledi: Sigara içiyorsam, üç gün içmezsem iyi olurmuş. Ağzımdaki kanı tükürmeyip yutmalıyım. Sıcak çay içmemeliyim. Üç saat bir şey yememeliyim. Bir hafta sonra dikişi aldırmak için gelebilirmişim. Akşam akşam size zorluk çıkardım. Emeğinize sağlık deyip teşekkür ederek çıktım.

İki haftaya yaklaşırken gidip dikişleri aldırdım. Hala sol tarafımla yemiyorum. Bir iki hafta da iki köşesinden yara olan ağzımın iyileşmesini bekledim.

Diş hekimliği gördüğüm kadarıyla zor. Hem ayakta çalışmak zorundalar hem de küçücük bir alanda çalışıyorlar. Harekat alanları sınırlı. Çok da dikkat ister. Zira en küçük bir dikkatsizlik diğer dişlere, dile, damaklara ve ağzın içine zarar verebilirdi. Bir de kendimizin bakmaya çekindiği ağzımızın içine bakıyorlar. Zira dünyaları orası. Allah emeklerini yağlı etsin. Yolları açık olsun.

Dişin mi Var, İşin Var (2)

Diş hekimi adayı kızımız, dişlerimle ilgili şikayetlerimi sordu. Birkaç dişi işaret ettim. Röntgene gönderdi beni. Bu arada diş koltukları mükemmel. Uzanıp yatıyor, kendini sere serpe atıyorsun. Tam yatılacak yatak. 

Okuduğuma ve kabul ettiğime dair bir formu masanın üstünde doldurup imzalamama sekreterler yardımcı olması gerekirken muayene eden kızımız ardımdan gelip yardımcı oldu. Elimdeki barkodu formun üzerine yapıştırdı. 

Dışarı çıkar çıkmaz yan tarafta ismim yandı. İki ayrı röntgenimi çektiler. 

İlk muayene olduğum yerden çağıracaklar diye beklemeye koyuldum. Ha şimdi, biraz sonra derken ismimin yanması gecikti. Sanırım daha çağırmayacaklar derken bahçeye çıkıp sizin meret dediğiniz şeyden bir tane içtim hızlı hızlı. İçeri girer girmez, çağırdılar. İçince çağırırlar demiştim içimden. Dediğim gibi de oldu. Keşke daha önce içseymişim. Güya temiz olmayan dişlerimi kirletmeyecektim muayene öncesi. 

Muayeneye girince, amca, beklettim, kusura bakma dedi. Kusur önemli değil de gecikince bir tane içtim. Fırçalamadan da girdim. Esas siz kusura bakmayın dedim. 

O beğendiğim koltuğa uzandım yine. Kızımız ekrandan röntgeni açıp bir güzel inceledi. Ara ara sorular sordu. Sonra bir de ağzınızın içine bakayım dedi. Epey bir yerleri ekrandan işaretledi. Bir de hocam baksın deyip hocasını çağırdı. Kızın gelecek vadettiği, yapılır dediği sol azı dişimin çekilmesine karar verdi hocası.

İşlevini yitirmiş denen dişi 2018 yılında özelde yaptırmıştım. Pandemi döneminde kırıldıkça kırıldı. Salgın olunca resmi dişler bildiğim kadarıyla çalışmamış, özeller hiç olmadığı kadar mesai yapmıştı. Oğlana söyledim. Baba diş zamanı değil, risk var dedi. Öyle kalmıştı. 

Muayenem bitince ayakta çalışmasına rağmen ilgi, alaka ve güler yüzünden bir şey kaybetmeyen kızımız, tedavi olmam gereken dişleri ve diş numaralarını da yazan bir çıktının, girişteki sekreterler tarafından verileceğini ve ne yapmam konusunda yardımcı olacaklarını söyledi. 

Sıra beklerken 4-5 civarında sekreterlik yapan hahaha, hihihi gülen, bu arada sakız çiğnemekten başka bir iş yaptıklarını görmediğim kızlardan biri, ağzındaki sakızı çıkarmadan bana yardımcı oldu. Allah vere de bana yardımcı olurken sakızı şişirmeye kalkmasa dedim içimden. Önce A5 kağıdının 2.sayfasına taşan iki sayfalık bir bilgisayar çıktısını, oturduğu masanın üzerine koydu kızımız. Amca, şunlar için 3.4.5. kattan bilgi alabilirsin. Diş çekimi için yine 4.kata çıkıp cerrahi bölümden dosya açtıracaksın deyip işimin hangi katta olduğunun numaralarını yazdı. Diğer geri kalanları tedavi olmak için İnternetten randevu alacaksın dedi. Hepsinin karşısına da İnt. İnt. İnt yazdı bolca. 

Cerrahi bölümüne çıkıp dosya açtırdım. Beklemeye koyuldum ayakta. Hemen yerinden bir kızımız kalktı. Buyur amca otur dedi. Israr etti. Lütfen oturur musun kızım? Ben oturmayacağım. Çok teşekkür ediyorum dedim.

Az sonra cerrahide beni neyin beklediğini bilmeden, ayakta beklemeye koyuldum. Bana yer veren kızımıza da o değilden bir göz attım. 20’li yaşlardaki gönlümü fetheden kızımızın giydiği pantolon, mevsimin kış ve havanın soğuk olmasına rağmen günümüz modasıyla yırtıktı. Hem öyle böyle yırtık değil, iki tarafında da geniş yırtıklı bir pantolon giymişti. Sevgim düştü kıza. Aferin kızım dedim içimden. Bu giyimine rağmen saygısından bir şey kaybetmemişti. Yaptığı davranışla, evet böyle giyiniyorum ana ben öp öz bu toprağın çocuğuyum, bu ülkenin değerlerine bağlı biriyim mesajı verdi bana. İnsanlar kıyafetleriyle karşılanır, fikirleriyle uğurlanır misali, giyimiyle olmasa da davranışıyla bir yüz puan aldı kızımız benden. Giyim kuşamına ve tipine bakarak bir kişi hakkında olumsuz düşünceye kapılmanın yanlış olduğunu bir kere daha anlamış oldum. Giyim kuşamı böyle olsa da büyüklerine saygısını eksik etmeyen bu tiplerin sayısı umarım çoktur. Bazen gençlik nereye gidiyor diye soru soran bizlere bu açık giyimli kızımız kapak olsun derken içeriden çağırıldım.

Dişin mi Var, İşin Var (1)

Hazır izinde iken nicedir ihmal ettiğim şu dişlerimi bir göstereyim dedim. MHRS'den randevu almaya çalıştım. Diş hekimliği yoktu randevu sayfasında. Randevusuz olmalı diyerek diş hekimliğine gittim öğleden sonra. Randevulu imiş meğer. Bir görevliye durumu izah ettim. İlk muayene sekteri ile bir görüş dedi. Birkaç sekreter bir arada "yaşın kaç amca" dedi. 59 dedim. Olmaz, İnternetten randevu alacaksın dediler. MHRS'de burası görünmüyor, bu yüzden randevu alamadım deyince, fakültenin kendi sayfasından almam gerektiğini söylediler. Kızlar yardımcı olun dedimse de mümkün değil, tüm kabinler dolu dediler. 

Çıktım. Boş bir koltuk bularak fakültenin sayfasını açarak ertesi gün için randevu aldım. Kolaymış randevu almak. Merak ettim, çok mu zor MHRS'de diş hekimliklerine yer vermek. Bu çift başlılık niye? Sağlık Bakanlığı ayrı bir telden, üniversiteler niçin ayrı telden çalar? Bu ülkede üniversiteler ayrı bir eyalet ya da devlet içerisinde devlet mi?

Neyse olan oldu. Bu vesileyle bu kadar yolu yürüyerek bugünün yürüyüşünü bu şekil fazlasıyla yerine getirmiş oldum desem de daha etabın bir yarısı duruyor. 

Yolcu yolunda gerek deyip geldiğim yolları tekrar tepmeye başladım. Yürürken her şey akla gelir ya. Bu kızlar tüm poliklinikler randevulu hastalarla dolu diyecekleri yerde niçin yaşımı sormuşlardı. Tabii ya. Nasıl da akıl edemedim. Olmayan akıl nasıl akıl etsindi ki. Bazı yerlerde bir ara okumuştum. 60 yaş üstü hastaların önceliği vardır diye. Şimdilerde görmüyorum ama aynı teamül devam ediyor olmalı. Değilse yaşımı niye sorsunlardı. 60 deseymişim, herhalde tamam amca diyeceklerdi. 59 nereden aklıma geldiyse... Halbuki hanım üstüne basa basa 60 yaşına geldin diye kaç defa kafama vura vura söylemişti. Vazifesi sanki. Sanki kaç yaşındayım diye sormuştum? Gören de nüfus müdürü sanır. Aman bu konuyu kapatayım. Yok yere başıma iş açmayayım. Bu konuda beni rahatlatan yazılarımın ilgili kişi tarafından okunmaması... Şu da benim kulağıma küpe olsun, sair yerlerde girdiğin yaş dikkate alınırken hastanelerde bitirdiğin yaş esas alınıyor. Küçük gösterince bu da hoşuma gitmiyor değil. Aman neyse ne? Kaç yıllardır ötelediğim dişi bir gün daha ötelerdim. Sonunda ölüm yoktu ya. 

Ertesi gün tabana kuvvet deyip randevudan bir 45 dakika önce soluğu diş hekimliğinde aldım. İnternette randevu almak yetmiyormuş. Bir de buraya geldikten sonra ben geldim sırası almam gerekiyormuş. Bunu da personel girişindeki güvenlik söyledi. İyi ki sormuştum. Değilse, beni çağıracaklar diye ekrandan kendini takip et dur.

İsmimin ekranda yanmasıyla birlikte beni muayene edecek öğrenci kızımız güler yüzüyle beni ve benden önceki çağırdığı hanımefendiyi ayakta karşıladı. Muayene etmeden önce benden öncekine ve bana bir yığın sorular sordu. Herhangi bir rahatsızlığım olup olmadığını, tansiyon olup  olmadığını, sürekli kullandığım ilaçları, daha önce ameliyat olup olmadığımı sordu da sordu. Şeker olup olmadığını es geçmeyelim. Ne varsa bu şekerde? Benden önceki kadın hastadan ilave olarak bana, herhangi bir psikolojik rahatsızlık geçirip geçirmediğimi sordu. Ne alaka demeyin. Herhalde saldırgan olup olmadığıma göre tedbirini alacak. Öyle ya o da sizin gibi can taşıyor. Daha hekim olmadan bir psikolojik hastanın elinden şiddet görmek istemezdi.

Kadın hastadan sonra muayene koltuğuna oturunca, kızım, az önceki hastaya psikolojik tedavi görüp görmediğini sormadın, bana sordun. Benden öyle bir imaj mı edindin dedim. Estağfurullah amca, unutmuşum ona sormayı. Özür dilerim. Herkese aynı soruları soruyorum dedi. Bileyim de ona göre hareket edeyim dedim. Bu arada ben herkese göre amcayım, onlar da benim kızım. Muayene eden erkekse, nereden oğlun oluyorum derler mi diye oğlum diyemiyorum. Olanlara ne diyeceğim hasılı muamma.

Hazır elim değmişken bu konuya devam edeyim inşallah.