3 Ocak 2023 Salı

Eleştirel Yazılarıma Gelen Tepkiler

03.01.2022 tarihinde sosyal medyada şöyle bir paylaşım yapmışım:

"Değerli dostlar! 

Bu alemi kendi halinde aktif kullanan biriyim. Olaylara eleştirel yaklaşırım. Eleştiri yaparken göz çıkarmamaya çalışırım. Bir konudaki hoşnutsuzluğu kendi üslubumca işlemeye çalışırım. Yazdıklarımı düşüne taşına, silip silip yazan biri değilim. Bir araştırma mahsulü değil. Acizane o anda çalakalem yazdığım duygu ve düşüncelerimden ibarettir. Sadece beni bağlar. Herkes yazıp çizdiğimi tasvip edecek diye bir şey yok. Yazdıklarım kesin doğru diye bir iddiam hiç olmadı.

Yazılarım dokundurmalı, adrese teslim yazılardır. Fincancı katırlarını ürkütmeyeyim diye bir niyetim yok. Kırmadan, dökmeden dokunduruyorum. İsabet eder veya etmez. Birilerini düzelteyim diye bir iddiam yok. Ben kendimi düzeltemedim ki başkasını düzelteyim.

Bir bloğum var. Adı da "dilinkemigiyok.blogspot.com.tr.". Her konuda haddim olmayarak yazarım. Bugüne kadar 3400 yazı yazmışım. Hepsi de beni bağlar.

Bu yazıyı ele almamın sebebi, her yazımdan birilerinin kendine pay çıkarıp olduğundan fazla alınganlık göstermesi, hemen savunmaya geçmesi. 

Sizden, özellikle her şeyden nem kapan arkadaşlardan istediğim, hangi alanda yazayım hangi alanda yazmayayım? Bana bu konuda yardımcı olursanız sevinirim. Sizden bunu özellikle istiyorum."

Bu paylaşımın altına takipçilerimden bazılarının yazdığı yorumları buraya alıyorum: 

"Güceniklik bize, gönül almak sana." Meyve veren ağaç taşlanır, sayın hocam. Zülfiyare dokunmaya devam. (H. A.)

Aldırma, sen yaz kardeşim. İlgiyle takip ediyorum. Hiçbir değişikliğe gitme. Böyle iyi. (N. A.) 

Hiçbir konuda yazıp her konuda yazmasan herkes çok memnun olur ama biz her konuda yazıp hiçbir konuyu es geçmemeni istiyoruz. (S. M. İ.) 

"Sen hal-i dilin söylemesen nola Fuzuli

El Fehim kılar çak-i giribanını görgeç"

Abi sen konuyu yaz. 'Siz anladınız onu' de yeter. Biz anlarız. Selamlar. (M. Ş.)

"Dünyanın  bir körler ülkesine dönüştüğü sevginin, dostluğun, insanlığın bir emtia olarak pazarlandığı, kanıksanmış "mış" gibi bir zaman tünelinde, arada bir havalandırma kanallarını açıyorsunuz ya ... Teşekkürler  hocam." (M. Ö.)

"Hocam yarası olan gocunur. Boşver gitsin. Her şeyden alınan gocunan tipler o kadar çok çoğaldı ki. Çünkü onlar yaptıklarını kamufle etmek için her kılığa girenler. Her buluttan nem kaptanlar. Aynen devam. (M. D.)

"Eskiden İHL'de okutulan arapça kitabında bir hikaye vardı, siz bilirsiniz hocam. Bir adamla oğlunun eşekle pazara gitmesini anlatır. En sonunda adam oğluna, insanların istekleri ulaşılmaz bir gayedir der... Boş ver hocam, hesabı insanlara değil i, Allah'a vereceğini unutmadıktan sonra  istediğini yaz. Biz zevkle okuyoruz." (V. K.)

"Sayın hocam, gerektiğinde suya sabuna da dokunur insan. Eleştiri böyle bir şeydir. Alınganlık gösterenler yorum yapma yanında kendi görüş ve düşüncelerini de açıkça medyada/sosyal medyada yazarak paylaşsınlar, paylaşsınlar ki görelim bakalım ne kadar tutarlı düşünebiliyorlar ve birikimleri ne kadar? Bazıları çiçek, böcek, ayet meali paylaşır ama okumuşlarımızın da yazıp paylaşacak birikimi neredeyse yok denecek kadar az ve yaptığı sadece  kesin inançlılığına dokunan yerde parmak sallamak. Görüşü sadece onay ya da yadsıma!" (M. Ç.)

"Sevgili hocam, bitaraf olan bertaraf olur. Elbette herkesin tarafı olur. Din tahsili yapmış bizler elbette inancımız doğrultusunda giden,  bizimle saf tutan insanların yanındayız. Tarafsız kalmak için herkese gülücük dağıtacak halimiz yok. Bize yakışan,  eleştirirken yapıcı olmak, eksik kalanları belirtmek, yeni öneriler sunmaktır. Ayasofya'nın açılmasını, taksim camiinin yapılmasını çok bekledik. Beş yaşında çocuklarımıza Kur'an öğretilmesini, her okulda Kur'an ve siyer derslerinin verilmesini, tukaka edilen imam hatip mezunlarının bürokraside görevler almasını, özetle bu günleri çok bekledik. Bu imkanları ve özgürlükleri sağlayan siyasetçilere bir teşekkür etmek bir vefa borcu değil mi, bu insanlara destek olmak yanlış mı, tarafgirlik mı? Gaza gelmeden yazmaya devam diyorum. Sen benim kadim dostum, duygudaşımsın, o yüzden yazdım." (R. Ö.)

"Hakikat, kalabalıklarda barınamaz. Kalabalıkların hakikati kaldırabilecek gücü de yoktur. O yalnızdır. Ona talip olmak risktir. Bu riski göğüslenecek önce şahsiyet, sonra da yürek gerek. Paylaşımlarınızla can sıkıyorsanız, hakikat yolundasınız. Ne demişti Şeriati: "Sizi rahatsız etmeye geldim." (Z. Ö.)

Tüm yorumlara teşekkür ediyorum. Zira yorumların her biri güzel, değerli ve benim için ufuk açıcı. Sona aldığım yorumun, nazarımda değeri bir başka. Çünkü yalnızlara oynadığım zamanlarda acaba yanlış yolda mıyım dediğim anlar olmuştur. Bu yorum imdadıma yetişti. 

Yazılarına Kızıyorum

—Sana kızıyorum. 

—Niye? 

—Daha doğrusu yazılarına. 

—Ne var yazılarımda? 

—Hep eleştirel yaklaşıyorsun. 

—Bir şeyler iyi gitmiyorsa, eleştirmek gerek miyor mu? Ki eleştiri kişiyi mükemmelleştirmek için değil mi? 

—Öyle de bunu biz bize yapsak. 

—Kol kırılsın, yen içinde kalsın diyorsun. 

—Aynen öyle. 

—İyi de mızrak çuvala sığmaz hale geldiyse olup biteni sağır sultan duyduysa da mı? 

—Mızrak çuvala sığmaz ne demek? 

—"Herkesin gözünün önünde olan ve net bir şekilde bilinen gerçeklerin gizli tutulması, yokmuş gibi davranılmasının imkansız olduğu" kastedilmektedir. 

—Öyle de olsa dost var, düşman var. Bunu bizim söylememiz lazım. 

—Bu, kafayı kuma gömmek olmuyor mu? Böyle yapınca kendimizi kandırmış olmuyor muyuz? Hem bu dilsiz şeytan olmak değil mi? Hani biz bir kötülük gördüğümüzde elimizle, gücümüz yetmiyorsa dilimizle, buna da gücümüz yetmiyorsa kalbimizle buğzetmeyecek miydik? 

—Başkası çok mu iyi yapıyor? 

—Başkası senin hocan mı ki onlar da yapıyor diyorsun? 

—Ama hep muhalifsin. Hiç mi iyi yanımız yok?

—Varsa da olumsuzlukların içinde kaybolup gidiyor. Sonra muhalif olduğumu nereden çıkarıyorsun? Senin sorunun eleştirel bakış ile muhalifliği karıştırmak. 

—Yine de kızıyorum yazılarına. 

—Kızmaya kız da ben senin istediğin gibi yazmak zorunda mıyım? Senin noterin miyim ben? Ayrıca ben yanlış yazıyorsam, senin istediğin gibi yazmıyorsam, benimle uğraşacağına, bugün ne yazmış diyeceğine otur yaz doğrusunu. Elinden alan mı var? 

—Eleştiri eleştiri... Nereye kadar? 

—İşler düzelinceye kadar. O zaman baba da iş kalmaz. 

—Eleştiriden niye korkuyorsun? 

—Ha ne bileyim? 

—İyi şeyler duymak ister insan. 

—Çocuğun var mı? 

—Ellerini öper, üç tane. 

—Onları hiç eleştirdin mi? 

—Çok.

—Niye eleştirdin?

—İstediğim gibi değiller. 

—Sen onları eleştirerek onların kötü olmasını mı istemiş oluyorsun? 

—Aksine. Daha iyi olsunlar istiyorum.

—Benim yaptığım da bu.

—İyi de başkasını niye eleştir miyorsun?

—Sen kendi ailen ve çocukların dururken başkasının çocuklarını eleştirir misin?

—Ne münasebet. Onlardan bana ne?

—Kusura bakma da ben de senin yaptığını yapıyorum.

—Peki, yazılarından dolayı kendine özeleştiri yapıyor musun?

—Yapmaz olur muyum? Benim her yazım bir nevi özeleştiri zaten.

—Yine de kendimi alamıyorum sana kızmaktan.

—Ben eleştirilerime devam edeceğim, sen de kızmaya devam et. En azından bir mesleğin olur: Kızma mesleği.

—Aslında bir itirafta bulunayım. Eleştirdiğin her konuda bir sorun var. Sadece bunlar söylenmesi istiyorum.

—İşleri istediği gibi gitmeyen böyle ister. Bununla da yetinmez, alkış ister. Bunu ben asla yapmayacağım. Çünkü alkış insana kendini unutturur. 

2 Ocak 2023 Pazartesi

Kim Kazanır?

Yazıma, bir konuda hep kimin dediği olur diye bir soruyla başlamak istiyorum. Kimin olduğunu söylemeyeceğim. Sadece örneklere yer vereceğim. Örneklerden sizler bulacaksınız. Zira size tarif gerekmez. 

Küçük çocuklarıyla beraber markete giden bir aile düşünün. Anne baba alışveriş yaparken ihtiyaç olmayan ve evde olan bir şeyi çocuk istediğinde önce aile çocuklarını evde var, sonra alırız, şimdi müsait değiliz, paramız yeterli değil şeklinde ikna etmeye çalışır. Bazı çocuklar bununla ikna olsa da bazıları vardır ki basar çığlığı. Gerekirse yuvarlanır. Markettekiler ne oluyor diye bakışmaya başlar. Burada kazan kim olur? 

Evde küçük çocuğunuz veya kardeşiniz varsa, evdeki bir şeyi yeter ki istesin. İstediğiniz kadar olmaz deyin. Sonunda kimin dediği olur, bir düşünün. 

Bizim akran bir tanıdığım vardı. Mızıkçı biri idi. Epilepsi hastasıydı. Her oyunun üzerine gelir. Kimse onu oyuna almak istemese de bağırarak çağırarak oyunu bozarım diyerek istemeye istemeye oyuna dahil edilir. Oyuna almakla kalsa, yenildiği zaman kıyameti koparır, ağzından köpükler çıkararak oyunu bozar. Şunu yaparım, bunu yaparım, evimizin camını kırarım tehditleri yapar. Ki dediklerinin şakası da olmazdı. Kaç evin camını kırmıştır. Böyle bir oyunu kim kazanır? 

Bir başka akranımız daha vardı. O da futbol oyununun üzerine gelir. Girmedin, giremezdin tartışması fazla sürmez. Çünkü koşarak topu alır, ta uzaklara vurur. İstenmeyen kişi olmasına rağmen oyuna alınır. Oyun da centilmence sona ermez. İyi oynayan kazanmaz. Burada kim kazanır? 

Tilkinin yüz planı olurmuş, bu planın doksan dokuzu horozu haklamak üzerine olduğunu hepimiz bilirsiniz. Tilki akşam sabah horozun zaafını kollar. Çünkü işi bu. Bugün olmazsa yarın mutlaka bir gedik bulur. Burada da kim kazanır? 

Üst daima haklıdır, bilhassa haklı olduğu anlarda sözü gereğince bu müsabakayı kim kazanır? 

Küçükler böyle. Adı üzerinde küçük. Mızıkçılık yapmada, bencil davranmada, dünyayı kendilerine ait görmede üstlerine yoktur. Bu yola çıkarken de en büyük silahları ağlamaktır. Ağlamanın açamayacağı kapı yoktur. 

Tilkiyi söylemeye gerek yok. Adı üzerinde tilki. Bir şey elde etmek için hile, hurda, desise ne ararsanız, var onda. 

Ast üst ilişkisi olan iki kişi arasında bir niza varsa, üst karşısında astın hiç şansının olmadığını söylemeye gerek yok. 

Küçükler böyle de ta büyükler nasıl? Büyükler de küçüklerin vücutça büyümüş şeklidir. Fiziken ne kadar büyüse de ruhen küçükten farklı değiller. Herkes için aynı şeyi söyleyemem ama bazıları nedense hiç büyümüyor. Her alanda hep kazanmaya alışmıştır. Küçücük bir kayba tahammülü olamaz ve bu yenilgiyi hazmedemez. Tüm hesapları kaybettiğini elde etme üzerine kurar. Bunun için her türlü planı yapar, her imkanı değerlendirir. Plan yapmada tilki gibidir. Ne yapıp ne edecek, kaybettiğini yeniden elde edecek. Bunun için en büyük silahı her yolu mubah görmesidir. Bu konuda en büyük yardımcısı da sessiz yığınların sessizliğidir.