25 Aralık 2022 Pazar

Batı Dünyası Çağı Okuyor

Bugün gelişmişliğiyle dikkat çeken, dünyaya yön vermeye çalışan, kurum ve kuruluşlarıyla oturmuş bir devlet görünümü veren Batı dünyasının, bugünkü geldiği noktanın temelinde, başta Afrika ve Ortadoğu olmak üzere geri kalmış ülkelerin yeraltı ve yerüstü kaynaklarını sömürmesinin yattığını biliyoruz. Bugünkü medeniyet, görkem ve kendi kendine yetmesinin perde gerisinde, zulmün olduğunu söylesek yanlış ifade etmemiş oluruz.

Burada zulümle ilgili atasözlerini gözümüzün önüne getirelim. En meşhuru "Zulümle abat olunmaz" atasözüdür. Atasözleri geçmiş tecrübeler sonucu ortaya çıkmış sözler olduğuna göre temeli zulüm olan bu Batı dünyası hala nasıl ayakta, niçin sözü dinleniyor, devletler nezdinde ağırlıkları nasıl devam edebilir? Sadece bu atasözünü ele alsak, Batının bugün yüzünün gülmemesi, huzur bulmaması ve yıkılması gerekir? Yıkılmadığı gibi üretmeye, ürettiğini başka ülkelere ihraç etmeye, bugünden yarına değil, yüzyıllık planlar yaptığı görülmektedir. 

O zaman zulümle ilgili sözleri nereye koyacağız? Evet zulümle abat olunmaz. Zira akıbetleri berbat olur. Buna inancımız tamdır. Kimsenin yaptığı yanına kar kalmaz.

Tüm geçmiş yaptıklarına rağmen Batının ayakta kalması ve hala söyleyecek sözünün olması, Batının;

*Ayakta kalmanın uzun soluklu hesabını yaptığı,

*Ar-Ge'ye büyük önem verdiği,

*Başka ülkelere olmasa da kendi ülkelerinde demokrasi, özgürlük ve adaleti sağladığı,

*Kurum, kuruluş ve devlet yönetiminde bir kültürün oluştuğu,

*Başka ülkelerden beyin göçü aldığı,

*Zamanın ruhuna uygun hareket ettiği,

*Çağı okuduğu,

*Gelir gider dengesini koruduğu,

*Geçmişine saplanıp kalmadan geleceğe baktığı, ömrünü geçmişiyle övünerek geçirmediği, 

*Devlet ve ülke yönetiminde oportünist davranmadığı,

*Çalışma ve üretimden ödün vermediği,

*Ülkelerinde sosyal adalet dengesini kurduğu,

*Kısır çekişmelerle vaktini harcamadığı, 

*Bu çağın gereklerini yerine getirdiği gibi yeni çağa uyum sağlamanın adımlarını attığını vs. söyleyebiliriz. Kısaca temeli zulüm olsa da ufacık bir ihmal ve tökezlemenin nelere mal olacağını iyi biliyor. Belki de bu yüzden hala söz sahibi Batı.

Batı böyle iken yani sömürge devletleri hala isimleriyle bu dünyada söz sahibi iken “Biz dünyaya hep adalet dağıttık” diyen İslam dünyasının çoğu devletinin, 100 yıldan fazla geçmişi yok. Yani adalet dağıtmışız ama devletlerimiz yıkılmış. Bu anlayışa göre biz değil, Batı yıkılmalı değil miydi? Ama gördüğümüz gibi onlar dimdik ayakta. Aklıma, kim ve ne olursa olsun, Allah’ın sebeplerini işleyerek, kendini sürekli yenileyerek çalışmaya devam edeceğini vereceği geliyor. Öyle ya, ben Müslümana vereceğim demiyor, “Herkes için ancak çalıştığının karşılığı var” diyor.

İslam Dünyası Çağı Okuyamıyor

Bugün dünyada geri kalmış ve gelişmekte olan ülkelerle, gelişmiş ülke ve devletlerin olduğu bir aşikardır. Başta Afrika olmak üzere İslam dünyası geri kalmış ülkeler liginde iken genelde Batı dediğimiz Hristiyan dünyası ise gelişmiş ülkeler ligindedir. 

Geri kalmışlık veya gelişmişlik bu ülkelerin kaderi olabilir mi? Böyle bir şeyi düşünmek bile kaderi anlamamak demektir. Zira bu durum kadere bağlanılacak bir durum değildir.

Buraya kadar yazdığımı okuyan birileri, "Gelişmiş ülkelerin geçmişi lekelidir, sömürgecidir, medeniyetlerinin temelinde kan ve gözyaşı vardır. Biz sömürmedik. Geçmişte sömürseydik, biz de gelişmiş olurduk. Batıya bu bakış bir özentiden ibarettir." şeklinde bir görüş ve gerekçe ileri sürebilir. 

Batının birçok geri kalmış devlet ve ülkeyi yıllar yılı işgal edip sömürdüğü tarihen bilinen bir gerçektir. Bu sömürü, İslam dünyasının geri kalmasında bir sebep olsa da tek sebep değildir. Üstelik sömürgecilik yılları da çok gerilerde kaldı. Bugün her ülke o ülkenin insanları eliyle yönetilmektedir. Hepsinin bayrağı vardır. Üstelik çoğunluğu Arap olan İslam ülkeleri maddi imkanlar yönünden çok iyi durumdalar. Çünkü hemen hemen hepsinin yeraltı petrol rezervleri var. Hemen hemen hepsi petrol zengini. Yani para gani.

Yazımın bundan sonraki kısmında İslam dünyasının niçin geri kaldığını, niçin geri kalmaya devam ettiğini maddeler halinde yazmak istiyorum.

İslam dünyası;

*Gelişmiş ülke olmak için çaba sarf etmiyor. Sebeplere sarılmıyor. Daha doğrusu böyle bir derdi yok. Varsa da Batının gelişmesi karşısında “Biz bunlara yetişemeyiz” deyip pes etmiş ve gözü korkmuştur. Bugünkü halini kaderi gibi görmekte. Ya parasına güvenmekte ya da borçla yaşamaya razı olmuştur. Bastıracak parayı, alıp kullanacak Batının teknolojisini. Yani Batının pazarı olmayı dünden kabullenmiştir.

*Ar-Ge’ye önem vermiyor. Bunu gereksiz görüyor. Uzun soluklu düşünmüyor, günübirlik yaşıyor.

*Demokrasi, özgürlük ve adalette sorunlu. Özgürlük ve imkanın olmadığı yerde gelişmekten söz edilemez. Güvenlikli politika ile liderler birilerine yaslanarak koltukta ne kadar kalabilirim hesabı yapıyor. Düşünen beyinlere imkan sunmuyor. Onları ülkesinde tutmuyor ya da tutamıyor. Fırsatını bulan beyin göçü olarak gelişmiş ülkelere kapağı atıyor. Başkasının maaşlı elemanı oluyor.

*Zamanın ruhuna uygun hareket etmiyor.

*Yaşadığı çağı okuyamıyor.

*Bu çağın sonrasında neler olacak, dünya ve insanlık nelere gebe, biz yeni çağa kendimizi nasıl adapte ederiz şeklinde bir öngörü söz konusu değil.

*Rahatına düşkünlükten ödün vermiyor.

*Pansuman tedbirlerle uzatmalara oynamakla meşgul.

*Geçmişle övünmekten ve her şeye mazeret üretmekten günümüze gelemiyor.

*Kısır çekişmelerle birbirlerini yemekle meşguller.

*Bizim şu yönümüz iyi ve biz şu yönümüzle dünyaya örnekliğimiz var, biz dünyaya şu katma değeri ürettik diyebilecekleri bir şeyleri yok. Ne teknolojide ne ahlaka ne medeniyet ne de kültürde...

24 Aralık 2022 Cumartesi

-cı'cılar

-cı (-ci, - cu, - cü, - çu, - çü, - çı, - çi) yapım eki meslek isimlerinin sonuna eklenerek o meslekleri yapan kişilerin isimlerini ortaya koyar. Simit satan anlamında simitçi denmesi gibi. Ama her meslek erbabının sonuna bu ek eklenmez. Mesela öğretmene öğretmenci, avukata avukatçı denmez. 

Alışkanlık anlamı da içerir. İçli müptelası olan bir için içici denmesi gibi. 

Taraftarlık, bir düşünceyi benimsemiş veya kendisini aidiyet duygusuyla bir kişi veya yerle ilişkilendirenler anlamında da İslamcı, Süleymancı, Nurcu, Menzilci, milli görüşçü vs. kullanılır. Taraftarlık anlamında -ist eki de eklenmekte: komünist, Kemalist, sosyalist, ateist, kapitalist, dinci vb. 

Son verdiğim örneklerin çoğunda görüleceği üzere bir düşünceyi şekillendiren kişilerin isimleri ile tarafgirlik ifade ediliyor. Bu isimler tarih olmuş kişiler. 

Halen yaşayan kişiler için de bu -cı ekleniyor. Erdoğancı, Tayyipçi, Devletçi, Kemali, Baykalcı gibi. 

Tarih olmuş kişilere, izinde gidiyor anlamında sonradan -cı eklenirken günümüz kişi destekçileri ise kendilerini bu şekilde tanımlıyor. İsteyen kendini istediği şekilde  ifade edebilir. Yalnız -cı eki meslek erbabı, satıcısı ve bir şeyi alışkanlık haline getirenler için kullanıldığında dikkat çekmiyor. Çünkü isim yerli yerine oturuyor. Taraftar anlamındaki -cı eki kulağıma hoş gelmiyor. En hafifiyle satıcı gibi düşünüyorum. Belki de bu yüzden Nurcular kendilerine Nur Talebesi, Süleymancılar Süleymanlı denmesini uygun görürler. 

Parti liderlerinin isimlerinin sonuna -cı getirmek suretiyle kendi görüş ve tarafını belirtenlerin yerinde olsam, kendimi parti lideriyle özdeşleştirmekten ziyade desteklediğim parti ismini ön plana çıkartmak isterdim. Mesela Tayyipçiyim yerine AK Partiliyim veya milli görüşçüyüm, Baykalcı veya Kılıçdaroğlucu yerine CHP'liyim veya solcuyum, Devletçi yerine MHP'liyim veya milliyetçiyim, Davutoğlucu yerine Gelecek Partiliyim, Babacancı yerine DEVA’lıyım vs. denmesini daha uygun görürüm. Çünkü bu tarafgirlik kişilere bağlı bir tarafgirliktir. Bu kişiler yarın parti genel başkanlığını bırakabilir, başka partiyle birleşebilir başka bir partiye geçebilir ya da Allah herkese uzun ve sağlıklı ömür versin, vefat edebilirler. Tarafgirlik iyi bir şey ise bu tarafgirliğin uzun sürmesi kurumsal parti ismi ile mümkün olabilir. Bizim ülkemizde partileri liderler kurar, liderle beraber parti biter denirse lider ismiyle ifade edilmesi anlaşılabilir. Temennim tabanı olan partilerin demokrasimiz, kurum kimliği ve kültürü açısından,  liderden sonra da varlığını devam ettirmesinden yanadır. Bir zamanlar Baykalcı olanların bugün Baykalcıyım dediğine şahit olmuyorum. Bu da kişilerin geçiciliğine verebileceğim güncel bir örnektir.

Başkasını bilmem ana kendimi herhangi bir -cı ile ifade etmedim, etmiyorum da. Bir zamanlar İslamcılığı kendime yakın hissederken de İslamcı yerine Müslüman denmesini uygun gördüm. Bu ismi de Allah vermiş bana.

İnsanların tarafgirliğini liderlerinin isimleriyle ifade etmesinde o lideri kurtarıcı görmesi ya da çok sevmesi sanırım en büyük etkendir. Unutmayalım ki Hz Ömer de Hz Muhammed’i çok severdi ve ölümünü duyduğu zaman bu durumu kabullenememişti. Onu teskin etme ve kendine getirme görevini Hz Ebu Bekir üstlenmişti. Muhammed’e tapıyorsan, bil ki o vefat etmiştir. Allah’a tapıyorsan, o yaşıyor, demişti.