7 Aralık 2022 Çarşamba

İrtibat ve İltisak

Kimsenin inancında, düşüncesinde ve sendikasında değilim. Her kesimden insanla iletişim kurarım. Görüşürken ne kendimden ödün veririm ne de karşı taraftan ödün beklerim. Bir konudaki görüşümü eğip bükmeden söylerim. Karşı tarafın da böyle olmasını yani göründüğü gibi olmasını isterim. Zıt kutuplarda olsak da birbirlerinin görüşüne saygı duymak suretiyle insanların asgari müştereklerde buluşabileceklerine inanırım. Saygı çerçevesinde görüşünü açıklamasından dolayı ne kimseyi ayıplarım ne ilişkiyi keserim ne de ötekileştiririm. Yeter ki suçlayıcı bir dil kullanmasın, yeter ki bir fikrin ve düşüncenin bağnazı olmasın, yeter ki tek doğrunun kendinden ibaret olduğu zehabına kapılmasın. İnsan olması yeterli benim için.

Hizbullah olaylarının yaygın olduğu, operasyonların yapıldığı, bazı kimselerin Hizbullah ile irtibatlı, iltisaklı, üyesi veya sempatizanı iddiasıyla gözaltına alındığı yıllarda, bir okulda görev yapıyordum. Çalıştığım okuldaki öğretmenlerin çoğunluğu sosyal demokrat insanlardan oluşuyordu. Aynı düşüncede olmasak da seviyeli bir ilişkimiz oldu. Hatta bu ilişkiyi şakalaşmaya kadar götürürdük.

Beş güne yayılmış şekilde 11 saat dersim vardı. 7 saati salı günü olmak üzere her güne 1 saat ders konmuştu. Ders programını yapan müdür başyardımcısına, programım hakkında ne dersin dediğimde, ne diyeyim, fıstık gibi program demişti. Fıstığın nasıl bir şey olduğunu bilir misin dediğimde, inan hocam, kastım yok demiş, ben de kastın olsa müdür başyardımcısıyla aram yok. Ondan dolayı programım bu şekil derdim. İyi ki kastın yok. Bir de kastın olsaydı, programım nasıl olurdu demiş, gülüşmüştük. 1 saat dersimin olduğu günlerde bazen dersimin öncesinde bazen dersimin sonrasında öğretmen laboratuvarına gider, haberlere girer, zaman zaman da tek parmak klavyemi geliştirmek için Word ortamında yazı yazardım. Buranın gediklisi idim anlayacağınız. 

Soru hazırlamak, baskı makinesinde fotokopi çekmek için gelen öğretmenler, her geldiklerinde benimle karşılaşınca, hocam, senden nasıl kurtulacağız derlerdi. Ben de çok kolay derdim. Nasıl dediklerinde, bizim hocamız Hizbullahçı diye şikayet edeceksiniz. Polis sorgusuz sualsiz beni götürür. Ben kendimi anlatıncaya kadar ne süre içeride kalırım, bunu şimdiden ben bile kestiremiyorum derdim. Her düşünceden öğretmenin, aralarında anlaşmışçasına dedikleri, ağzını hayır aç hocam oldu. Mesai arkadaşlarım doğru söylüyorlardı. Hayır konuşmalıydım. Zira şakası bile aylarca, yıllarca içeride kalmama mal olabilirdi. Düşünce yapım onlara uymasa da çoğunun dini duyarlılığı olmasa da zan ile hareket etmediler, iftira atmadılar. 

Bugün falan Hizbullahçı dense çoğu kimse güler geçer. Hizbullahçı mı kaldı derler. Tıpkı dün Ergenekoncu dendiği zaman zaman birilerinin haklı veya haksız içeriye atıldığı gibi. Sonra öğrendik ki Ergenekon diye bir örgüt yokmuş. Bugün geçer akçe de FETÖ'dür. FETÖ var mı? Var. Sinsi bir örgüt mü? Evet. Bunlarla mücadele edilmeli mi? Kesinlikle. Yalnız FETÖ'cü olmasan bile biri falan FETÖ'cü deyiversin yeter. Gerçek ortaya çıkıncaya kadar postu deldirmemek hiçten bile değil. Hasılı dün Hizbullah, sonrasında Ergenekon, bugün de FETÖ var. Temenni etmeyiz ama yarın ne tür bir örgüt çıkar bilinmez. Bu arada bu örgütler çok masum ve böyle bir örgüt yok iddiasında değilim. Ateşin olmadığı yerde duman çıkmaz. Şiddet uygulayan, kan akıtan hangi örgüt olursa olsun mücadele edilmeli ve sorumluları cezasını çekmeli. Yalnız bu mücadelenin zaman zaman kapsamının çok genişletildiği, sulandırıldığı, haklı-haksız ayrımı yapılmadan mağduriyetler oluşturulduğu, zan, duyum ve iftira ile hareket edildiği, bazılarının masum olduğu, bazılarının ise suçlu olduğu halde ceza almadığına dair kamuoyunda bir kanı olduğunu burada söylemek isterim.

Anekdotu anlattım, üzerine biraz karaladım. Şimdi Hizbullah ve Ergenekon'u bir tarafa bırakıp sadede geleyim. Bugün FETÖ ile mücadele ilk başlardaki hızı kadar olmasa da devam ediyor. Dikkat çekmek istediğim husus, başta bazı siyasiler olmak üzere FETÖ üzerinden birbirlerine FETÖ ithamında bulunmaları, falanın FETÖ'cülüğü araştırılsın denmesi, FETÖ ağzı ile konuşuyor. O mu? O zaten FETÖ'cü damgalamaları, toplumun her katmanında gırla gidiyor. Her farklı düşünenle ilgili maalesef aynı terane. Hoş mu bu? Değil elbet. İşin garibi bu ithamlara dair herhangi bir işlem yapılmıyor. Aslı astarı olmadığı halde kişilere yapılan isnatların dinen sakıncalı olduğunu dindar ve mütedeyyin insanlar iyi bilir. Bu konuda dini hassasiyeti olmayanların gösterdiği hassasiyete en fazla kendisini dindar ve mütedeyyin diye tanımlayan insanların hassasiyet göstermesi beklenir.

6 Aralık 2022 Salı

Ciddiyetime Hayran Kalacaksınız

İyi dinleyin evlatlar! 
Bundan sonra;
1. Hangi marketlerden alışveriş yapmayacağınızı biliyorsunuz. Söylememe gerek yok.
2. Evin tarifini verirken evimizin hangi tür marketlerin yanında, üstünde ve karşısında olduğunu söylemeyeceksiniz.
3. Yokluğumda bu evi aranızda paylaşamayıp satmaya kalkarsanız, satın satmaya ama satışa koyduğunuzda hangi marketlere yakın  ve yürüyüş mesafesinde olduğunu öyle zannediyorum, söylemeyeceksiniz. Çünkü bir zamanlar prim yapan bu özellik bu günlerde zararınıza olur.
4. Bundan sonra üç rakamını harfle kullanmayacaksınız.
Etliye, sütlüye karışmayıp gördüğünüzü görmezden geleceksiniz. Kısaca üç maymuna oynayacaksınız ama asla üç demeyeceksiniz.
5.Ananız yokluğumda, şu üç harflinin şu ürünü iyidir, gidin babanızdan habersiz alın derse, annenizi de kırın diyeceğim ama siz kırmazsınız. Tamam deyin ama gidin başka marketten alın, üç harfliden aldık deyin. Allah sizi affetsin.
6. Öyle bir yere gittiniz, bu üç harfliler dışında market yok. Açlıktan yıkılacaksınız. İlla alışveriş yapmanız gerekirse iki harfi 1000 ile aynı olandan alışveriş yapmayacaksınız. Ya harca harca bitmez gidin ya da elektrik çarpması sonucu oluşacak geçici hali andıran marketi tercih edeceksiniz. Tercihiniz bu sonuncu olsun. Zira bunun burnu iyi koku alır, kimin yanında duracağını iyi bilir.
7. Paranız yok da olur ya bir gün ev alma durumuna gelirseniz, kelepir fiyatına hatta bedavaya da verseler, altında üç harflileri olduğu yerden ev almayın. Şeytandan kaçar gibi kaçın. Bu marketlerden değil, birilerinin hışmına uğramaktan korkun.
8. Hristiyanların uğursuz diye 13 rakamını ağzına almadığı gibi üçü ağzınıza almayın. Üç zaten Hristiyanların Tanrı anlayışını ifade eden teslisi andırır.
9. Yarından tezi yok. Apartman yöneticisini arayarak  ondan belediyeye müracaat etmesini ve apartmanın üç olan numarasını değiştirmesini israrla isteyin. Ciddiyetiniz anlaşılsın diye şakamız yok deyin.
10. Küçüklükten beri korkup isimlerini ağzınıza almadığınız cinlere bundan sonra üç harfliler demeyin. Adını söyleyin. Cin deyin. Bilin ki insan mahsulü bu üç harfliler cinlerden daha tehlikeli. Çünkü görüntü o yönde.
11. Hala olup bitenlerin farkına varmayıp ben istediğim yerden hemi de bu üç harflilerden bile alırım diyenlerle selamı sabahı kesin.
12. Birinin evine gittiğinizde önünüze ikram koyarsa, yemeden önce bunları nereden aldınız diye sorun. Yani bağını sorun. Kem küm ederse bilin ki malum yerlerden almıştır. Ağzınıza almadan orayı terk edin. Ağzınıza almışsanız tükürün ve ağzınızı dört defa çalkalayın.
13. Bugünlerde birileri sizin dini bilginizi kontrol etmek ve o rakamı söyleyip söylemeyeceğinizi test etmeye kalkarsa, mesela guslün farzını sorarsa, rakam söylemeden, ağzı ve burnu birleştirin. Ağza-burna su vermek, tüm bedeni yıkamak deyin.
14. Bundan sonra üç kere yıkamak şeklinde ifade edilen ne kadar eylem varsa dörde çıkarın. Zira dörtlemeden zarar gelmez.
Daha neler neler... Sizleri muhtemel tehlikelerden korumak için bu tür önerilerimi dikkate alın, yabana atmayın. Benim yasaklamadıklarımı da yasaklayın kendinize. Bundan önce yaptığınız alışverişlerinizle bu malum yerlere verdiğiniz destekten dolayı tövbe edin ve Allah beni affetsin deyin. 

4 Aralık 2022 Pazar

Boykota Var mısınız?

Bir firma usulsüz iş yapar, fahiş fiyatla ürünlerini piyasaya sürerse, devlet yetkili organlarıyla mücadelesini sürdürürken vatandaş da doğal tepkisini demokratik yollarla gösterir. Hiçbir şey yapamasa bile satışı fahiş olan yerden alaveresini yapmaz. Tüm bunlar hayatın doğal akışı içerisinde olup biterken,

Binlerce kişiye iş veren firmaları hedef göstermek, boykot çağrısı yapmak, terör örgütleriyle bağını araştırmaya kalkmak ne derece doğru, bunun üzerinde düşünmek lazım.

Attığımız taş ürküttüğümüz kurbağaya değecek mi?

Farz edelim ki değdirdik. Adı geçen firmaları batırdık. Bunun sonucunda,

Devlet bu firmalardan aldığı vergiden mahrum kalacak.

Buralarda çalışan binlerce kişi firmaları kapandığı için işsiz kalacak.

Bu firmaların borsadaki hissedenleri taban yapacağı için bu hisseleri alanlar büyük zarara uğrayacaklar.

Evi üç harflilerin üstünde, yanında ve karşısında olanlar evlerini tarif ederken şu üç harflinin yanında, üstünde, karşısında diyemeyecek.

Evini satmak için sahibinden'e ilan verenler, evimiz markete yürüyüş mesafesinde açıklaması yapamayacak.

Tüm bunları ve daha fazlasını düşündük mü? Mesela işsiz kalanlara iş verebilecek miyiz

Hisseler tepetaklak olduğu için hissedarların zararlarını karşılamayı taahhüt ediyor muyuz?

Bu firmaların devlete verdiği vergiyi el birliğiyle toplayıp devlete vermeyi kabul ediyor muyuz? 

Tüm bunlara evet diyorsanız, buyurun hep birlikte boykota katılalım. İnceldiği yerden kopsun.

Hayır diyorsanız, oturun oturduğunuz yerde. Susun ve gölge etmeyin.