7 Kasım 2022 Pazartesi

Banka Promosyonları *

Bankalar nicedir çalışanların maaşlarını kendi bankaları aracılığıyla vermek için kurumlarla genellikle üç yıllık maaş anlaşması yaparak karşılığında da her bir çalışana peşin ya da taksitle ödeme yapıyordu. Buna da promosyon anlaşması deniyor. Bu tür anlaşmalarda çoğu bankalar peşin ödemeye pek yanaşmaz hatta angarya olarak gördükleri için maaş anlaşmasına da pek sıcak bakmazlardı. 

Bugünlerde bankalar çalışanların maaşlarını kendi bankaları aracılığıyla vermek için kesenin ağzını açtı. Yüksek rakamlar havada uçuşuyor. Üstelik defaten veriyor. Verilen rakamlar haberlere bile konu oluyor. Anlaşmasını daha önce yapan kurumlar ilgili bankalarıyla görüşerek güncelleme istiyor, bazısı da sözleşmeyi iptal yoluna gidiyor bazı kurumlar da tüm personeli dahil etmek suretiyle promosyon anlaşması yaparak dağıtılan pastadan daha yüksek pay almak istiyor. 

Önceki yıllara oranla bankaların yüksek promosyon teklif etmesi, bankaların daha çok kazanıyor olduğu anlamına geliyor. Bu yüzden uçuk kaçık rakamlara imza atılıyor. Değilse niye yüksek meblağları telaffuz etsinler.

Kurumlar bankalarla maaş anlaşması yaparken bir taraftan da promosyon caiz mi sorusu soruluyor. Bu konuda birbirinden farklı fetvalar veriliyor: 

"Ne helaldir ne haram. Şüpheden ari değildir. Temel ihtiyaçlarını karşılayabilecek olanların, aldıkları promosyonu kendisine ve aile efradına harcamaması, bunun yerine bir ihtiyaç sahibine vermesi uygun olur." (Diyanet İşleri Başkanlığı) 

Bir başkası, kişinin çalıştığı iş yerinin kendisine ait bir bankası varsa, bu bankanın verdiği promosyonu caiz görürken başka bankalardan alınan promosyonu ise caiz görmemektedir. Bu fetvaya göre alınan promosyonun caizliği; her kurum, kuruluş veya özel sektörün kendisine ait bankasının olması. 

Bunun dışında promosyona caiz diyenler olduğu gibi caiz değil diyenler de var. Ne alın ne almayın deriz diyenler de var. 

Burada promosyonun helal veya haram olduğunu, bu fetvanın uygun olup olmadığını söylemeyeceğim. Zira kendimi bu konuda yeterli görmem. Yalnız bu ve faiz konusunda verilen fetvaların birbiriyle uyumlu, makul ve anlaşılabilir olması gerektiğini düşünenlerdenim. Örnek vermek gerekirse, parasını 3-6-9-12 aylık vadeyle bankalara yatıranlara devletin verdiği kur garantili TL'ye, hibe fetvası verilirken nedense maaş anlaşması yapması sonucu, banka tarafından verilen para hediye veya hibe olarak değerlendirilmiyor. Halbuki kur garantili TL'de mudiler paralarını faize yatırıyor. Sürenin sonunda, alınan bu faiz döviz kurunun altında kalıyorsa, kurdan kaynaklanan farkı hazine ödüyor. İşte bu ilave farka hibe denirken bankaların verdiği promosyona aynı şekilde hibe gözüyle bakılmıyor. 

Bir diğer husus, "Temel ihtiyaçlarını karşılayabilecek olanların, promosyonu kendisine ve ailesine harcamaması gerektiği" kısmına gelince, temel ihtiyaçtan kastedilen nedir? Bildiğim kadarıyla fıkıh kitaplarında örnek verilen haceti asliyenin kapsamı günümüzde daha genişlemiştir. Dün lüks olarak görülüp temel ihtiyaç olarak görülmeyen birçok şey bugün temel ihtiyaçtır. Kişiden kişiye bu ihtiyaçlar da değişebilmektedir. Diyanet, oldu olacak, günümüz temel ihtiyaçlarını da bu fetvada belirlerse  daha iyi olacak.

Bir diğer husus, promosyon hakkında fetva verilirken, fetva kurulu, etkili ve yetkili kurum ve kuruluşların belirlediği açlık, yoksulluk ve fakirlik sınırını dikkate alsa daha iyi olacak. Mesela, geliri açlık ve yoksulluk sınırının üstünde olanların promosyon almasının caiz olmadığı, altında alanların ise promosyonu alabileceği şeklinde bir fetva daha makul görülebilirdi.

Sonuç olarak fetvalar dinin kendisi olmayıp, dini bir görüş olsa da aynı konuda farklı fetvalar vatandaşın kafasını karıştırmaktadır. Bu yüzden promosyon konusunun yetkili organlarca masaya yatırılması, bu konunun çok yönlü ele alınması aciliyet ve elzemlik arz ediyor. 

*09/11/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

Tolstoy'dan Dersler *

1. Öyle horozlar vardır ki öttükleri için güneşin doğduğunu sanırlar.

2. Hayat ne gideni geri getirir ne de kaybettiğin zamanı geri çevirir. Ya yaşaman gerekenleri zamanında yaşayacaksın ya da yaşamadım diye ağlamayacaksın.

3. Bozuk para insanın cebini deler, bozuk insan da kalbini. Bu yüzden harcayın ikisini de gitsin.

4. İnsanı bedenen ameliyat etmek için uyutmak, ruhen ameliyat etmek için ise uyandırmak gerekir.

5. Herkes insanlığın kötüye gittiğini kabul eder ama hiç kimse kendisinin kötüye gittiğini kabul etmez. Herkes insanlığı değiştirmeyi düşünür ama hiç kimse önce kendini değiştirmeyi düşünmez.

6. Varlığı bir şey kazandırmayan insanların, yokluğu hiçbir şey kaybettirmez.

7. Ne diye şeytana kızarsın? Bir iyilik yap da o sana kızsın.

8. Bil ki yaşadıklarınla değil, yaşattıklarınla anılırsın. Unutma; ne yaşattıysan elbet bir gün onu yaşarsın.

9. Bir insanı bulunduğu mevki ile değil, göz koyduğu mevki ile ölçmek gerekir.

10. En güçlü iki savaşçı sabır ve zamandır.

11. Bir insan acı duyuyorsa canlıdır. Başkasının acısını duyuyorsa insandır.

12. İnsanın gerçek gücü sıçrayışta değil, sarsılmaz duruştadır.

13. Kendi mutluluğundan başka hedefi olmayan insan kötüdür.

14. İnsanların çoğu onu yapıyor diye yanlış, yanlış olmaktan çıkmaz.

15. Kimse, kimseyi küçümseyecek kadar büyük değildir. Bilmelisin ki küçümsediğin her şey için gün gelir, önemsediğin bir bedel ödersin.

16. Birine çamur atmadan önce iyi düşün ve sakın unutma! Önce senin ellerin kirlenecek.

17. Başkalarının hayatından ders alın. İnsan, bütün hataları kendisi yapacak kadar uzun yaşamıyor.

*12/11/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

6 Kasım 2022 Pazar

Aksi Oğlan

—Baba, sana ihtiyacım var. Konuşmamız lazım. 

—Hayırdır evlat. 

—De haydi ne derdin varsa. 

—Telefonda olmaz. 

—O zaman atla gel.

*

—Hoş geldin evlat. 

—Sağ olasın baba. 

—Moralin bozuk gibi. 

—Öyle baba. 

—Söyle moralini bozan şeyi.

—Nereden başlasam bilmem ki? Şu kadarını söyleyeyim. Sana kırgınım. 

—Ben ne yaptım evlat?

—Hani ben işe başlarken yaptığın nasihatler vardı ya. 

—Eee? 

—Dediklerini harfiyen uyguladım.

—Yapma. Vah başıma gelene. 

—Sen dedin. Ben yaptım. Maalesef kırdım döktüm. Tamiri de mümkün değil.

—Ay oğlum, ben sana onları yapmayasın diye söylemiştim. 

—Nasıl yani? Bunları yap ki ben de seninle gurur duyayım dememiş miydin? 

—Kendini bilmezmiş gibi konuşma ve günah keçisi arama. 

—Sana göre ben nasıl biriyim?  

—Aksisin evlat. Bugüne kadar ne dediysem hep tersini yaptın. Bundan hareketle tersini söyleyeyim ki doğrusunu yapasın diye düşünmüştüm. Zira nazarımda Nasrettin Hoca'nın oğlu gibisin. 

—Hoca'nın oğlu nasılmış ki? 

—Aksi mi aksi imiş. Hoca ne söylerse hep tersini yaparmış. Hoca bu durumdan muzdarip ama evlat bu. Atsa atılmaz, satsa satılmaz. 

—Ne yapmış ki?

—Bir gün Hoca oğlunu yanına alıp un öğütmeye değirmene gitmiş. Unu öğütüp dönerlerken üzerinde un çuvalıyla eşek önde, oğlu arkada, Hoca ise epey geride kalmış. Yaşlılık başa bela ne de olsa. 

—Sonra ne olmuş? 

—Hoca bir bakmış ki eşeğin üzerine yükledikleri un çuvalı düştü düşecek. Eşek ise tam dere kenarında ilerliyor. Ne yapayım ne edeyim? Koşsam eşeğe yetişemem. Oğluma çuvalı düzelt desem, aksi oğlan, dediğinin tersini yapar. Sonunda buldum diye sevinir Hoca. En iyisi tersini söyleyeyim, oğlan doğrusunu yapsın der ve seslenir: Oğlum, çuval dereye yuvarlanacak. Kakala gitsin dereye der. Tüm bu sözleri duyan çocuğu, başını babasına doğru çevirir ve babacığım, ilk defa dediğini yapacağım der ve çuvalı dereye itekler. 

—Hoca bu duruma ne demiş? 

—Ne diyecek? Oturup kara kara düşünmüştür. Bin bir emek sarf ederek değirmene gittiğine, bir evlat yüzünden tüm emeğinin boşa gittiğine herhalde hayıflanmıştır. Başka da elinden ne gelir. Karşısında kendi sulbünden evladı var. Yukarıda dedim ya atsa atılmaz, satsa satılmaz.

—Ben de öyle miyim? 

—Yaptıklarına bakılırsa, ha sen ha Hoca’nın oğlu. Şıp demiş burnundan düşmüşsün. Bundan dolayı hiç şaşırmadım biliyor musun? Zira ben malımı bilirim.