27 Ekim 2022 Perşembe

Ülke Yönetimi

Siyaset, ülkenin içte ve dışta usulüne ve kurallara uygun ortak akılla yönetilmesi sanatıdır. Milletin teveccühüyle sandıktan çıkıp ülke yönetimini emaneten üzerlerine alanlar, içte ve dışta beklenmeyen ve umulmadık bir kriz ortaya çıktığı zaman;

Yeni bir krize yol açmayacak şekilde çözülmesi için çaba göstermekle yükümlüdür. 

Çözüm bekleyen sorunları görmezlikten gelme ve öteleme gibi lüksleri yoktur. 

Kronikleşmiş sorunları çözmek için tarafların görüşlerini almak suretiyle çözüme kavuşturmalıdır. En azından çözüm odalı irade ortaya konmalıdır.

Sorunları soğukkanlılıkla masaya yaptırmalı, çözüm için kapıyı ardına kadar açık bırakmalıdır. Yangına körükle gidilmemelidir.  

Gerilimden beslenmemeli. Gerilimi iç siyasette malzeme olarak kullanmamalı. 

Diplomasiyi kesmemeli, hamaset ve slogana yer vermemeli, diplomatik bir dil kullanmalı. En son söylenecek söz ilk başta söylenmemeli. Ülke meselelerini kişiselleştirmemeli. Mesela, bu can bu tende durduğu/ben burada durduğum müddetçe ve kitabımda geri adım yoktur denmemeli. 

Diyelim ki boşta bulunduk. En son söyleyeceğimiz sözü ilk başta söyledik. Bu hatadan nasıl döneriz hesabı yapılmalı. Bunun için ülke onurunu zedelemeden bir çıkış kapısı bulma yollarına başvurulmalı. Kırıldığı yerden kopsun denmemeli. Ülke menfaati gözetilmeli. Ülkem bundan ne fayda sağlar ne zarar görür denmeli. Ülke zarar görecekse bir orta yol bularak gerekirse geri adım atılmalı.

Sorunu aylara, yıllara yaymamalı. Meseleyi Filistin ve İsrail haline getirmemeli. Pireyi deve, deveyi pire yapmamalı. Çünkü sorunun ötelenmesi demek ülke menfaatinin zararına olabilir. Sorun ne kadar çabuk çözüme kavuşursa diye hareket etmeli. Gerekirse üçüncü bir ülkeyi devreye sokmalı. Çünkü sorunun ötelenmesi ve çözümsüzlük ülkeye telafisi güç zararlar verebilir. Nasıl ki gecikmiş adalet adalet değilse, gecikmiş çözüm de çözüm olmayabilir. Hele "Ba'dü harab-il Basra" (Basra harap olduktan sonra) türünden çözümün bu ülkeye zerre faydası olmaz.

Her sorunu enine boyuna düşünüp kritik yapmalı. Bunu tecrübe olarak hanemize yazmalı. Bir daha aynı hatayı yapmamayı kulağımıza küpe yapmalı.

Dış ülkeyi ilgilendiren hususlarda mümkün oldukça yazı dışına çıkmamalı. Çıkmamız gerektiği zamanlarda da soğukkanlılığı elden bırakmamalı. Üsluba dikkat etmeli. Yaptığımız açıklama yeni krizlere sebebiyet vermemeli. Tansiyonu düşürmeye yönelik olmalı.

Siyasetçi ve devlet adamı her konuda inisiyatif almalı. Ama her konuda açıklama yapmayı alışkanlık haline getirmemeli. Çok konuşmalı, her konuda görüşünü söylememeli. Çoğu açıklamaları yardımcılarına, sözcülerine, alt birimlere ve ilgililere havale etmeli. 

Siyasetçinin ve devlet adamının işlerin nasıl yürüdüğüne dair takip ve denetim görevi de vardır. Bunu asla ihmal etmemeli. Yetkili organlarca işlerin takibini yaptırmalı. Aksayan yerler varsa müdahale etmeli.

Siyasetçi ve devlet adamı çok çalışan, durmadan koşturan değildir. Her konuda konuşursa, her açıklamayı kendisi yaparsa, her eleştiriye kendisi cevap verirse vücut bunu kaldırmadığı gibi zihin de kaldırmaz. Bu yüzden birçok şeyleri ekibine havale etmeli. Dinlenme ve tatile zaman ayırmalı. Çünkü her tatil ve dinlenme insanı daha az hata yaptırır. Olaylara daha soğukkanlı yaklaşmasına ve daha sağlıklı karar vermesine sebebiyet verir.

26 Ekim 2022 Çarşamba

Kokuşmuşluk *

Ölüm dışında her şeyin bir çaresi var sözü halk arasında yaygın kullanılan doğru bir sözdür. Yeter ki nefes almaya devam edelim ve vücut fonksiyonlarımız tedaviye cevap verebilsin. 

Bir eşya düşünelim ki kırılmıştır. Her kırılan yapıştırılabilir. Yapışmasa da yenisiyle değiştirilebilir. 

Bir şey yırtılmış veya eskimiş olabilir. Yama yapmak suretiyle onu kullanmaya devam edebiliriz. 

Bir meyveye kurt girmiştir. Kurtlu yeri kesip atmak suretiyle geri kalan kısmı yiyebiliriz. 

İnsanoğlu hata ve yanlış yapabilir. Hangi birimiz hata yapmayız ki. Hatayı terk edip yolumuza devam ederiz. 

Pişmanlık duyduğumuz şeyler yok mu? Hayat geriye döndürülemese de pişmanlığı içimize gömer, hayatımıza devam ederiz. 

Birilerine kırılır, küseriz. Bir zaman gelir ki barışır hatta dost bile olabiliriz. 

Deneme yanılma yoluyla doğruyu bulabiliriz. 

Deli dolu yaşarız. Bir gün dinginleşiriz. 

Yoruluruz. Dinlenince yorgunluğumuz geçer. 

Uykusuz kalırız. Deliksiz bir uyku bizi kendimize getirir. 

Gördüğünüz gibi her şeyin bir çözümü var. Örnekleri de çoğaltabiliriz. Daha fazlasına da gerek yok. Burada sormak gerek. Ölüm dışında çözümü olmayan başka ne olabilir? Buna kokuşma, kokuşmuşluk demek isterim. Gerçekten kokuşmuşluğun çözümü yoktur. Buna bozulma ve yozlaşma da diyebiliriz. Bozulan ve kokmuş yemeği yemez, dökeriz. Dökmekle de kalmayız. Evden uzaklaştırırız. Et de böyledir. Kokmaya yüz tutmuşsa kurtarmak mümkün değil. 

Kokma, kokuşma, bozulma deyince akla sadece yiyecek ve içecek gelmez tabi. Mesela, 

Toplumun yozlaşması, 

Ahlaki bozulma,

Atamalarda ehliyet ve liyakati göz ardı etme,

Yargımızın adalet dağıtmaması,

Toplumda kimsenin kimseye özellikle zıt kutupların birbirine güven vermemesi,

Şüyuu, vukuundan beter durumlara rağmen adaletin, siyasetin ve toplumun sessiz kalması,

Yapanın yanına kar kalması,

Siyasetin umut vermemesi, her gelenin öncekini aratması gibi hususlar;

Toplumda, yönetimde, siyasette, adalet vb. alanlarda sınıfta kaldığımızın göstergesidir. Bunlar düzelir mi? Düzelmez diyemem ama düzelmesi çok zordur. Zira bu ve birçok alanda kokuşmuşluk, yozlaşma, savrulma had safhadadır. Bugünden yarına düzelmesine dair bir umut da yok. Çünkü bunları dert edinip çözümü için ciddi çaba göstermek gerekir. Böyle bir iradeyi de maalesef göremiyorum. 

Hasılı, ölüm dışında birçok şeyin çözümü ve alternatifi olabilir. Umutsuz değilim ama kokuşmuşluk, çürümüşlük, yozlaşma ve bozulmanın giderilmesi için kuvvetli bir irade olmazsa, çözümü, ölüm gibi bir o kadar zordur. 

 *04/11/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

24 Ekim 2022 Pazartesi

Bu Halı Başka Halı

Tüm başarısı ilkokulu birincilikle bitirmek olan zatı muhterem nihayet birileri tarafından görülür. Kendisine arayıp da bulamadığı bir görev tevdi edilir ve protokolde vali ve belediye başkanından sonra Cumhuriyet başsavcısı, adli yargı komisyon başkanıyla birlikte üçüncü sırada yer bulur. İstediği bir gözdü. Ona verildi iki göz. Daha ne istesin. 

Görevine başladığı andan itibaren hiç gündemden düşmedi. Maceradan maceraya koştu. Kırıp dökse de kimse onun bileğini bükemedi. Öyle ya ilkokulu birincilikle bitirene kim ne yapabilirdi. Kıskananlar çatlasın. Üstelik arkası da sağlamdı. 

Bu başarısına rağmen kendisini tanımamakta direnenlere kendini göstermesini de bildi. Bunun için de soru cevap yöntemini kullanarak öğretmeye devam etti ve tevazuundan hiçbir şey kaybetmedi. Onlara: Bu civarın son yıllarda yetiştirdiği en büyük alim kim diye sordu. İşinde gözü olmayanlar burunlarını ucundaki alimi nereden bilecekler? Kem küm cevapları karşısında hiç bozuntuya vermeden, bilemediniz diyerek ağzını doldura doldura bir isim söyler ki herkes ne diyeceğini şaşırır. Çünkü beyefendi kendi ismini söyler, ... diyeceksiniz diyerek ismini iki defa söyler. Bir alimle çalıştıklarından dolayı öyle zannediyorum, personel mutluluktan uçmuştur. Ayrıca moral depolamışlardır. Bu alim olduysa, biz hayli hayli oluruz demişlerdir ve ilme yönelmişlerdir. 

Gel zaman git zaman nasıl ki günler, aylar, yıllar birbirini kovalarsa, bu da maceralarına devam eder. Her bir macerasına rağmen kendisini hala koltukta oturur görünce, var bende bir şeyler zehabına kapılır ve kendisini hala tanımayan zevat ve devlet erkanı var mı diye düşünür. İmdadına şehre yeni atanan mülki amir gelir. Evet, ona kendini göstermeliydi. 

Şehirde darülaceze ziyaret edilecektir. Mülki amirle beraber oraya katılır. Oranın sakinleri kendi el emeği göz nuru halılarından bir tanesini mülki amire hediye ederler. Hediye edilen halı sıradan bir halı değil. Daha önce bu halıya muhteremin eşi göz dikmiş meğer. Bu halının mülki amire hediye edilmesini görünce hanımefendi, "Ben size bu halıyı kaldırın dememiş miydim" diyerek mülki amirin yanında bir tartışma başlatır. Ama mülki amir halı benimdir artık diyerek halıya sahip çıkar.

Hanımefendi bu işi burada bırakmaz. Evde ne olduysa artık. Öyle zannediyorum evde kıyameti koparır. Muhterem eli mahkum, halının peşine düşer. Mülki amire danışmanını ve yardımcısını gönderir. Ellerine de üç halı verilir.

Muhteşem ikili, emir demiri keser misali, koltuk altlarında üç halı ile birlikte mülki amirin huzuruna çıkarlar ve "Efendim, size verilen halı x kişiye hediye edilecekti. Yanlışlıkla size verildi. Bunun yerine size üç halı getirdik. Bunlardan birini seçip o halıyı bize verseniz" derler. Mülki amir halıyı vermediği gibi üç halıdan hiçbirini de seçmez. Bunun üzerine ikisini verelim derler. Hayır cevabı alırlar. Bu sefer üçünü birden verelim derler ama mülki amir Nuh der, peygamber demez. 

Bir işi halledemedikleri için muhterem yardımcısına bir şey yapamasa da daha önce mükarrabünden kıldığı ve birden fazla makamla donattığı danışmanını kızağa çeker. Çünkü bir halıyı alamadı. Normal mi bu? Bence çok normal. Muhteremin eşi üzüleceğine kendisinin göreve getirdiği kişi üzülsün. Görevlerinden kızağa almada da sakınca ve sıkıntı yok. Zira zaten o getirmişti. Veren de o, alan da. Verirken iyiydi de alırken mi kötü olacak. Sorgusu bile abes. O da verilen görevi yerine getireydi. Sonra kendisi o göreve liyakatinden dolayı mı getirilmişti?

Sonra mı? Mülki amir halıyı vermediği gibi olayı yukarıya taşır. Yukarı bu meseleyi tereyağından kıl çeker gibi çözer. İlkokul okul birincisi ve civarın en büyük alimi demez, üstünü çizer ve istifa edin denir. Çünkü muhteremin itibarı söz konusu burada. O da baktı ki pabuç pahalı. İstifa eder. Pardon af talebinde bulunur. Gördüğünüz gibi eski dil alışkanlığımı hala terk edemedim. Hasılı şehrin bu krizi böylece çözülmüş olur. Verirdin vermezdin şeklinde bir arbede yaşandı mı, inanın bilmiyorum. Bunu ancak Suudi Konsolosluğuna sormak lazım. 

Uğruna koltuğundan eden meşhur halıyı görmedim ama yine de ne halıymış demekten kendimi alamadım. Ömrüm olur, mülki amir halıyı duvarına asar, beni de makamına kabul ederse, muhteremi makamından edecek şekilde krize sebebiyet veren bu halıyı görmek isterim. Burada muhteremi de tebrik etmek lazım. Hediye ettiği halıyı geri alamadı ama eşi için verdiği mücadele takdire şayan. Kim ne derse desin, akıllı adammış, vesselam. Eşiyle arası bozulacağına makamı terk edebildi. Öyle ya aile huzuru bozulduktan sonra makam ne işe yarardı. Umarım, eşi kocasının kendisi için giriştiği mücadelesini takdir etmiştir. Bir halıyı geri alamadın. Beceriksiz. Makamın da elinden gitti demez. 

Sonuç olarak, siz siz olun. Bir makama bir hediye götürmeden önce hanım, ben bu hediyeyi götürmek istiyorum. Ne dersin diye sorun. Değilse burada olduğu gibi başınıza iş açmış olursunuz. Demedi demeyin. Yoksa sizi ben bile kurtaramam.