18 Eylül 2022 Pazar

Serzenişim Kime? *

—Yazılarında hep bir serzeniş, eleştiri ve karamsarlık hakim. 

—Haklısın, öyle. 

—Nedir sebebi yoksa muhalif misin? 

—Muhalif değilim. Böyle diyene de gönül koyarım. Yaptığım, gördüğümü okumak, dert edindiklerimi terennüm etmek, Halkın derdine tercüman olmak. Bir nevi amme hizmeti benimkisi. Tüm bunları yaparken izlediğim yol, meşhur hadisi şerifin gereğini yerine getirmek. 

—Nedir o? 

—"Bir kötülük gördüğün zaman elinle düzeltmek, buna gücün yetmiyorsa dilinle düzeltmek, buna da gücün yetmiyorsa, kalbinle buğz etmek" . Buna göre benim yaptığım, gördüğüm sosyal, ekonomik, siyasi, ahlaki vb. hoşnutsuzlukları yazıya dökmekten ibarettir. Yani hadisin dil ile düzeltme kısmını yerine getirmeye çalışıyorum. 

—Düzeltebiliyor musun bari? 

—Devenin neresini düzelteceksin? 

—O zaman boşa kürek çekmiş olmuyor musun? 

—Boşa kürek çekmiş olsam da hoşnutsuzluklara karşı içimi dökmüş oluyorum. Bu da kalple buğz etmeye girer. Yani ben bu gidişattan memnun değilim demektir. 

—Yazılarının muhatabı kim? 

—Kişilerle işim olmaz. Zira kişilerle uğraşmak küçük insanların işi. Olup bitenlerden hareketle bir prensip ortaya koymaya ve duruş sergilemeye çalışıyorum. 

—Çoğu yazıların adrese teslim gibi. 

—Elbette öyle olacak. Ne şiş yansın ne de kebap ya da fincancı kayıtları ürkütmeyeyim diye bir derdim hiç olmadı. 

—Çoğu yazılarında bir ima, kapalılık ve dokundurma var. Niçin açık yazmıyorsun? 

—Sözün daha açığı ahmağa söylenir derler. Ayrıca milletimiz irfan sahibidir. Dokundurmanın kimlere ve neye olduğunu çok iyi bilir. 

—Ama çoğunlukla bir kesimi eleştiriyorsun? 

—Eleştirdiğim kesim benim çevremdir, içinden çıktığım muhitimdir. 

—İnsan çevresini savunmalı değil mi? 

—İnsanın çevresini savunması kadar doğal bir şey olamaz. Ama bu savunma doğru olanlar içindir. Yanlışlar çevremden çıkıyorsa buna bigane kalamam ve kötü körüne savunmam. Başkasından önce ilk ben eleştirmeliyim. 

—Oldu mu ya şimdi? 

—Niye olmasın, bal gibi olur. Zira olması gereken ve benim izlediğim yol budur. Bu yolumdan dolayı da eleştirilirim. Problem değil. Ben buyum, ne yapayım. Görmezden gelmezlik yapamam. Bunu bir örnekle açıklayayım. Diyelim ki evime yemekli misafir geldi. Misafirle beraber yemeğe başlayınca baktım ki yemek olmamış. Misafirden önce yemek de olmamış, tuzlu olmuş, kusura bakmayın derim. Bunu misafirden duyarsam, zoruma gider. Yemeğin olmaması, eşimin yemek yapamadığı, berbat bir aşçı olduğu anlamına gelmez. Eşim iyi bir aşçıdır normalde. Değişik sebeplerle bu yemeğin kıvamını tutturamamış olabilir. Ayrıca yemeğin olmadığını söylemem, eşimi bir çırpıda silip atmam, onu düşman bellemem anlamına gelmez.

—Ama hep kendi camianı eleştiriyorsun? Başkası çok mu iyi yapıyor? 

—Muhatabım, sorumlu olanlardır. Elbette sorumlu olanlara serzenişte bulunacağım. Yemeği eşim yapmış ama yapamamışsa onu eleştireceğim. Yemekte dahli olmayanı eleştirmem hakkaniyete sığar mı? İnsanımız bir şeyden olumsuz etkilenmişse, muhatabım o olumsuzluğu bize düçar kılana. Dahli olmayanla işim olmaz. Yani bir şeyin etrafında dolanmam. Birinci derece sorumlu kimse, serzenişim onadır, sorumluluğu olmayan rakibine değil. 

—Rakibi geldiği zaman çok mu iyi yapacak? 

—Yapar veya yapamaz. Müneccim değilim yapıp yapmayacağını. Gelirse şayet, dediği gibi yapamazsa, sorunlara neşter vuramazsa, eleştiri oklarını ona döndürürüm. Şimdiden doğmamış çocuğa don biçemem. 

—Ama o zaman sevenin olmaz. Hep kara listeye alınırsın. 

—Çok da tın. 

—Çok karamsar olmana ne demeli? 

—Karamsar değilim normalde. Ama umut beklediklerin, iyi şeyler yapacak diye bel bağladıkların seni hayal kırıklığına uğratmışsa, bu durumda karamsar olmayıp da ne yapacaksın? İsyanım bunadır. Çünkü ümit beslediklerim kendilerine çeki düzen vermez, kırıp döktüklerini tamir etmezse, Allah bunlara verdiği nimeti çekip alacaktır. Sonuçta sadece yetkiyi ve sorumluluğu kaybetmeyecekler. Savundukları ve referans aldıkları ortak değerlerimizi de kendileriyle birlikte götürecekler. Korkum, endişem, serzenişim, isyanım, haykırışım, dokundurmam bundandır. 

—Son bir soru: Yine tek düze yazmıyorsun? Yazılarında bazen ironi bazen mizah bazen kapalılık var. Bazen över gibi yapıp yeriyorsun. Bazen de yerer gibi yapıp övüyorsun. Nerede, ne yaptığını okuyucu nasıl bilsin? 

—Kimseyi kırmadan dökmeden, kimsenin onurunu zedelemeden ince mesajlar vermek suretiyle nerede, neyi kastettiğimi de okuyucu tespit edecek. Burada espri var demem. Böyle dersem, bir anlamı kalmaz. Türkçe ve edebiyat derslerinde hocalarımız sınavlarda bir paragraf özellikle şiirin bir bölümünü verir. Buradaki edebi sanatları bulun der. Bizler de şurada telmih, burada teşbih, şurada kinaye vs. var diyerek kendimiz buluruz. Karşılığında da doğru tespit edip etmediğimize hocalarımız puan verir. Yani metindeki edebi metni hoca değil, öğrenci bulur. Yazılarımdaki mizah, kinaye, ironiyi de okuyucu bulacak. 

*28/09/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

17 Eylül 2022 Cumartesi

Adaylardan Bekliyorum *

Bugünlerde bol bol seyirlik vesikalık fotoğraflar görüyorum sosyal medyada. Fotoların altında da sendika delege adayı yazıyor. Belli ki sendika seçimi var. Seçim var ama foto, ad soyad, sendika ismi ve okul isminden ibaret tüm yapılanlar. Başka da bir şey göremedim. Seçim dediğin ya da seçim atmosferi tüm bunların yanında, yapılanlar ve kazandığımız takdirde şunları şunları yapacağız dendiği bir süreç olmalı diye düşünüyorum. Öyle ya isim ve fotoya mı oy verecek üyeler? Her neyse. Mesela şu tür vaatleri görmek isterdim:

"Delege seçildiğim, yönetime girdiğim, temsilci veya başkan olduğum takdirde;

Üyelerin özlük haklarının şu şekilde olması için çalışma başlatıp mücadele edeceğim.

Üyeler arasında ayrım yapmayacağım.

Makam, mevki, mansıp, müdürlük vs. dağıtmayacağım. Çünkü burası bunların dağıtılacağı yer değildir. 

Belirli periyotlarla üyelerimi yerinde ziyaret edeceğim. Onların dert ve isteklerini mahallinde dinleyeceğim. Her bir üyenin şikayet ve talebini tek tek not edeceğim. Şikayetleri göğüsleyip makul talepleri yerine getirmek için uğraşacağım. 

Yeni üye bulmak için araziye çıkıp adaylarla birebir görüşmeler yapacağım. Onlara, sendikamı diğer sendikalardan ayıran özellikleri anlatacağım. 

Herhangi bir sebeple üyelikten ayrılmak isteyen üyelerle görüşüp derdini dinleyeceğim. 

Ayrılan üyelerin ayağına kadar gidip "Seni hep aramızda görmek isterdik. Ama biz seni tutamadık. Kapımız her daim açık. Telefonun bizde kayıtlı. Üyemiz olmasan da herhangi bir derdinde yanındayız" şeklinde konuşmalar yapacağım. 

Sendikamı partilerin arka bahçesi yapmayacağım. Sarı sendikacılık hiç yapmayacağım. Sendika hiçbir partinin payandası olmayacak. 

Haftanın her günü bir sorun veya istek için telefon açan üyelerime en makul sürede şahsım veya yardımcılarım tarafından dönüş yapılacaktır. 

Hafta içi mesaiden sonrasını ve cumartesi günlerini bizimle görüşmek isteyen üyelere ayırıp onlarla tek tek veya toplu görüşeceğim. 

Herhangi bir yerde üyelerimden biriyle karşılaşırsam, onları görmezlikten gelmeyeceğim. Selâm mutlaka olacak. Duruma göre hal hatır soracağım. 

Başkan ya da temsilci seçildiğim takdirde koltuğa yapışıp kalmayacağım. Okul okul gezeceğim. O bölgedeki tüm okul ve üyeleri ziyaret ettikten sonra üyelerin hak ve taleplerini görüşmek üzere il-ilçe milli eğitim müdürlerini ziyaret edeceğim. Gerekirse sorunların çözümü için kaymakam, vali gibi mülki amirlere çıkacağım. Anlayacağınız bir il veya ilçeye gidince üyelerle görüşmeden ilçe MEM'e ve kaymakama çıkmayacağım. 

Yönetim kurulunda müdür, müdür yardımcısı olmayacak. Yöneticilik görevi olanları yönetim kuruluna girdikten sonra istifa ettireceğim. Yani hiç kimse üzerinde birden fazla unvan ve makam bulunduramayacak.

Herhangi bir seminer, kurs vb. toplantı için soluğu Alanya ve Antalya'da almayacağım. Bunları mahallinde makul salonlarda gidereceğim. Üyelerin parasını otel ve turistik yerlere peşkeş çekmeyeceğim. Maksat tatil ve kafa dinlendirme ise şahsımın ve yönetim kurulundakilerin istifade ettiği tüm haklardan üyelerim de yararlanacaktır. Üyelerim yararlanamayacaksa oraları kendime de haram edeceğim.

Üyelerimle yapacağım istişare toplantılarında hep kendim çalıp kendim oynamayacağım. Adı üzerinde istişare toplantısı. En az benim kadar üyelerim de konuşup görüş bildirmede söz sahibidir.

Yönetime seçildiğim ya da söz sahibi olduğum takdirde, sendikamı nitelik ve nicelik yönünden geliştirmek ve artırmak için gelen önerilere kapım açık olacaktır. Bunun için teknolojinin sunduğu tüm imkanlardan yararlanacağım. Üyelerin önerilerini de göz önünde bulundurmak suretiyle sendikama bir omurga ve prensipleri olan bir tüzel kişilik kazandırmaya çalışacağım.

Üyelerimin iletişim bilgilerinin yanında her bir üyeden hangi alanda ne şekil faydalanacağımın çalışmasını yapacağım. Tespit ettiğim konularda bu üyelerden komisyonlar kurarak onların bilgilerinden azami derece faydalanacağım. Devlet memurunun özlük haklarının iyileştirilmesi ve korunması, eğitim ve öğretimin geliştirilmesi, herhangi bir konuda sendikanın o konudaki duruşu gibi konular...

Sendikamın büyümesi, küçülmesi, üyelerini koruması vs. durumlar siyasi partilerin büyümesi veya küçülmesine bağlı olmayacak. Üyelerimin çoğunun gönül verdiği siyasi partiler iktidardan uzaklaşsalar bile üye kaybı yaşatmamaya çalışacağım. Bunun için aidiyet duygusunun yerleşmesi için elimden gelen çalışmayı yapacağım.

Sendika yönetiminde ve delege adayı tespitinde, branşların oranına göre adaylar belirlenecektir. Buraların çoğunluğunu tek branşa mahkum etmeyeceğim. Bu öz branş buralara girmeye kalkarsa, onlara sendikacılık, müdür ve yardımcılık dışında başka yapacakları görevleri olduğunu hatırlatacağım. Hayatta her şey makam, mevki ve ek dersten ibaret değil diyeceğim. 

Gördüğünüz gibi neler vadederdim neler... Zaman geçmiş değil. Profilinde adaylığını açıklayan delege ve başkan adaylarından da benzer vaatler bekliyorum. Biz sadece üyelerimize görücüye çıktık. Onlar da bizi tanır demesinler. Bu kadar küçük düşünmeyelim. Üyelerinize görücüye çıkmışken sendikanıza üye olmayanlara da mesaj vermek daha iyi olmaz mı? Zira başka türlü nitel ve nicel büyüme nasıl sağlanır. Bekliyorum tüm adaylardan. 

*21/09/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

30 Ağustos 2022 Salı

Siyaseti Nasıl Yapmalı? *

Her biri bize yol gösteren ayetlerin yeri ve önemi ayrı. Toplumsal yasalara değinen ayetlerin yeri daha bir ayrı. Benim için Maide 105. ayet de bunlardan birisidir: "Ey iman edenler! Siz kendinizi düzeltin. Siz doğru yolda olursanız, yoldan sapan kimseler size zarar veremez. Hepinizin dönüşü Allah’adır. O zaman Allah, size yaptıklarınızı haber verecektir" . (Maide 105)

Bu ayeti kerimeyi bağlamında değerlendirildiği takdirde itikadi ve ahlaki konularla da ilişkilendirebiliriz. Ben biraz bağımsız düşüneceğim. İzninizle bu ayetten anladıklarımı ifade etmeye çalışayım:

Kişi ilk önce kendini düzeltmekle işe başlamalıdır. İnancında,  ibadetinde, yaşantısında,  ticaretinde,  ahlakında,  iş ahlakında,  insani ilişkilerde vs. örnek olmalıdır. Hem inandığı Allah'a hem de insanlara karşı dürüst olmalıdır. Yaptıklarıyla güven vermelidir. Çünkü insan ilk önce kendisinden sorumludur.

Kişinin sadece kendisinin düzgün olması yeterli midir? Yeterli değildir. Elindeki imkanlar ve gücü nispetinde başta ailesi olmak üzere çevresinde cereyan eden kötülüklere de engel olmaya çalışma gibi bir görevi vardır. Yani insanın nemelazımcılık gibi bir lüksü olamaz. Buna iyiliği emretme,  kötülükten sakındırma görevi diyebiliriz. Bunu yaparken de kırmadan,  dökmeden ve nefret ettirmeden yapmak gerekir. Yol,  yordam,  usul ve adap bilmeyenlerin savunduğumuz değerler namına kendini düzeltmenin dışında başka bir misyon üstlenmemesi elzemdir. Çünkü kaş yapayım derken göz çıkarma durumu söz konusu olabilir. 

Tüm içtenliğiyle çalışmasına rağmen kişinin kötülerle mücadele edebilmesi ve kötülükleri yok edebilmesi mümkün müdür? Teori olarak buna evet denebilse de pratikte bunun karşılığı yok. Çünkü iyilikle beraber kötülük insanlık tarihi kadar eskidir ve böyle de devam edecektir. Önemli olan gücü nispetinde en aza ingirgeyebilmek için çaba göstermektir. 

Her türlü çabaya rağmen kötüler ve kötülükler devam edeceğine ve bizler de hayatımızı idame ettireceğimize göre bu durumda ne yapmak lazım. İşte burada ayetin ikinci kısmı devreye girmektedir. "Siz kendinize bakın. Kendinizi düzeltmeye bakın. Etraf kötülerle ve sapık yaşantılarla devam ediyor diye kendinizi yiyip bitirmeyin. Öldük bittik,  bu sapıklar bize galebe çalacak diye endişeye kapılmayın. Unutmayın, rahat olun ve moralinizi bozmayın. Çünkü başkalarının sapıklığı size zarar veremez". 

Bir esnaf düşünün. İşini düzgün yapıyor, müşteriye malını makul fiyata veriyor, hal ve hareketleriyle müşterisine güven veriyorsa, karşısına istediği kadar rakip çıksın,  bu esnaf uzun soluklu olarak esnaflık yapar. Yani rakipleri kendisine zarar veremez. 

Buradan kötüler ve sapıklar hiç zarar veremez anlamı çıkarılmasın. Toplumda hırsızlık yaygınsa hırsızlar eve girerek eşyaya ve kişilere zarar verebilir. Yine toplumda sapıklar çoksa pekala tacize uğrayabiliriz. Bu konuda örnekleri çoğaltabiliriz. Bu tür konularda kişilerin alacağı tedbirlerin yanında devletin, caydırıcı cezalarla vatandaşın malını,  canını ve ırzını koruma görevini harfiyen yerine getirmesi lazım. 

Bu açıklamaların ardından konuyu ülkemizde izlenen siyasete getirmek istiyorum. Bizde siyaset, rakipleri kötüleme üzerine yapılır. Şu gelirse şöyle olur,  bu gelirse böyle olur. Onlar geçmişte şöyle şöyle yaptı. Şimdi gelirse böyle böyle yaparlar şeklinde tüm siyasetlerini rakiplerini öcü gösterme ya da beceriksizlik üzerine bina ederler. Seçmeni yani halkı böyle korkuturlar. Bizim seçmen de bu tür propagandayı aval aval dinler,  korkuya kapılır,  hizaya gelir. Diyelim ki rakip siyasiler kötü. Merak ediyorum,  ülkeyi onlar mı yönetiyor?  Bunca olumsuzlukların faili onlar mı? Böyle siyaset yerine herkes yaptıklarını ve yapacaklarını anlatsa daha iyi olmaz mı? Çünkü bir siyasi parti her şeyi doğru yaptığına inanıyorsa, başkasından niye korkar,  halkı niçin korkutur? Zira asıl olan kişinin yani partinin kendisinin ve icraatlarının doğru olmasıdır. Bir parti bir vesileyle doğru icraatlara imza atıyor ve doğru adımlar atmaya devam ediyorsa, bu halk yanlışa,  sapıklara,  kötülere yelken açmaz. Tekrar tekrar iyi olanları başa getirir. Çünkü aksi bir tercih maceraya girmektir. Halk ise maceraya girmez. O yüzden partiler önce kendilerine bakmalılar. Kendi icraatlarından ziyade rakiplerini öcü gösterme siyaseti ucuz siyasettir, cambazlıktır. Bu tür siyasetin bugüne kadar ülkeye fayda getirmediği gibi bundan sonra da getirmeyeceği aşikardır. O yüzden seçmen nerede rakiplerini kötüleyen bir parti görürse,  boş ver onu. Sen kendini anlat demeli ve cambaza bak siyasetinden başka bir işe yaramayan bu ucuz siyaset bu ülkede ekmek yemeye devam etmemeli. 

*10/09/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.