15 Ağustos 2022 Pazartesi

Siyasetimizin Senaristleri Kimlerdir? *

Aramızda Türk filmi izlemeyenimiz yoktur. Filmi izlemeden başrol oyuncularına bakarız. Beğendiğimiz aktörler ise daha bir dikkatli izleriz filmi. Kendimiz iyi veya kötü olsak da filmin diğer aktör ve figüranlarından ziyade başrol oyuncusunun rolüne kaptırırız kendimizi. Zira gönlümüz ondadır. Çünkü toplumsal olaylar işlenir filmde. Başrol oyuncumuz da problemi çözmek için film boyunca koşuşturur. Bizi kah korkutur kah heyecanlandır kah duygulandırır. Başta ne kadar sıkıntı çekerse çeksin, filmin sonunda kötülere karşı galip gelen başrol oyuncusudur ve ne güzel film çevirmiş diyerek bizden alkışı alır.

Tüm iltifat ve takdirler başrol oyuncusuna olsa da aslında takdiri hak eden filmde görünmeyen oyunun senaristidir. Çünkü filmde işlenen konunun yazarı odur. Bizim film boyunca alkışladığımız başrol oyuncusunun rolü, rolünü içten oynaması, rolünü iyi becermesidir. Üstlendiği bu rolden dolayı parasını alır, geçimini bu şekilde karşılar. Anlatmak istediğim, başrol oyuncusu filmde her ne kadar oyun kurucu aktör gibi görünse de aslında kendisi de bir figürandır. Yani oyunun gidişatına ve sonucuna bir dahli yoktur. Ona yön veren senaristtir.

Film ve dizilerin senaristinden siyasilerimize gelmek istiyorum. Acaba siyaset sahnemizde parti ve genel başkanı olarak görev alanlar birer aktör mü yoksa bunlara da yön veren bir akıl hocaları yani senaristleri var mı? Yaptıkları icraatlarında, aldıkları kararlarında ne kadar inisiyatif kendilerine ait? Kısaca ne kadar yerliler? Acaba birileri bizim siyasetimizi ve siyasilerimizi dizayn ediyor olabilirler mi? Bir partiniz var, bu partinin fanatiği iseniz, partinize ve genel başkanınıza laf söyletmezsiniz. Bizim genel başkanımız öp öz bu toprağın insanı ve yerli, rakip parti genel başkanını ise dış güçlerden emir alan biri olarak görürsünüz. İktidarıyla, muhalefetiyle bu ülkede siyaset yapan her genel başkanın, hatasıyla sevabıyla bu toprağın insanı olmasını, aldığı kararların ülke menfaatine olmasını, kısaca fikir babasının yani senaristinin genel başkanları ve partilerin MKYK'si olmasını temenni ediyorum. Böyle de görmek istiyorum. Zira hiçbir siyasi partiyi ve genel başkanını da bu şekil bir töhmet altında bırakmak istemem ama şüphelerim olduğunu da belirtmeden edemeyeceğim. 

Bu temennimin ardından soru sorarak, örnek vererek kulaklarımıza biraz kar suyu kaçsın istiyorum. Çünkü bu ülke -her ne kadar biz büyük ve güçlü bir ülkeyiz desek de- büyük bir ülke değil, birçok yönüyle bağımlı bir ülkeyiz. Ekonomik bağımsızlığı olmayan bir ülkenin kendi kararlarını kendisinin alması mümkün değil. Kısaca oyun kurucu bir ülke değiliz. Oyun kurucu ülkeler de ülke yönetimini bize bırakacak değiller. Çünkü dünyaya onlar yön veriyorlar. Hep merak etmişimdir, 1. Dünya Savaşının ardından yenilmiş ve ülkesi İtilaf Devletleri tarafından işgal edilmiş ve paylaşılmış bir ülke durumunda iken İtalyan'ı, Fransız'ı, Rusya'sı niye çekip gider? İstanbul'a yerleşmiş İngilizler niçin tek kurşun atmadan uğurlanır? Manidar değil mi? Öyle zannediyorum, işgal ettikleri devleti yönetmek kendilerine daha pahalı geldi. Uyumlu çalışabilecekleri veya çıkarlarını koruyacak bir ekibi bularak çekip gittiler. Ben büyük ve oyun kurucu bir devlet olsam, tıpkı bunların yaptığı gibi yaparım. Zira polisiye tedbirlerle bir ülke yönetilmez.

Geçmiş örnekten günümüz siyasetine dair bir örnek verelim. Malumunuz halihazırda iki ittifak var. Bu ittifaklardan Millet İttifakı için altı birbirine benzemez deniyor. Ki haklılık payı da var. Çünkü iç ve dış politikada bir araya gelmemesi gerekenler bir araya gelebiliyor. Burada sormak gerek. Bunlar şartlar öyle gerektiği için mi bir araya gelebiliyor yoksa bunları bir araya getiren hepsinin üzerinde bir başka irade mi var? Haydi diyelim ki bunlar muhalefet, iktidara gelmek için böyle bir strateji geliştirdiler. Ya Cumhur İttifakına ne diyelim? Bunlar birbirine çok mu benziyor? Daha 7 Haziran ve 1 Kasım 2015 seçimlerinde birbirlerine karşı kanlı bıçaklı idiler. Erdoğan ile Bahçeli ağza alınmayacak söz ve hakaretleri birbirlerine karşı söylediler. 7 Haziran seçim sonuçlarına göre kurulması düşünülen koalisyona bile yanaşmadı Bahçeli. Dünün düşman kardeşleri bugün canciğer kardeş. Bu ülkede “Cumhurbaşkanı olamayacak tek kişi Erdoğan” söylemini bıraktı Bahçeli. Daha Erdoğan adaylığını açıklamadan bizim Cumhurbaşkanı adayımız Erdoğan deyiveriyor.

İttifakın içinde resmi olarak yer almamakla beraber Erdoğan’ın her icraatını öve öve bitiremeyen Perinçek’e ne demeli? Dün Erdoğan’a karşı konuşurken ağzından ateşler püskürten Perinçek, bugün hükümetin en büyük destekçisi durumunda. Bu durum manidar değil mi? Dünyada bir araya gelemeyecek üç kişi sayın dense, bunlar; Erdoğan-Bahçeli-Perinçek olurdu. Aralarından maşallah su sızmıyor. Perinçek Erdoğan’dan daha Erdoğancı, Bahçeli Erdoğan’dan daha Erdoğancı. Bu üçlüye de tıpkı birbirine benzemez altılı dendiği gibi birbirine benzemez üçlü dense yanlış olmaz. Beni düşündüren, bu üçlü kendi iradesiyle mi bir araya geldi yoksa bunları bir araya getiren bir başka irade mi var? Normal şartlarda bir araya gelmeleri muhal olan bu üçlünün bir araya gelmesi, sorunsuz ittifakı yürütmesi açıkça bana manidar geliyor. Kendi iradeleriyle bir araya geldilerse demokrasimiz adına sevindiricidir. Çünkü siyaset demek, hata ve yanlışlarla yüzleşip asgari müştereklerde anlaşabilmek demektir. Yok, başka bir iradenin güdümünde iseler, işte o zaman vay halimize.

Yazımı, yazımın başında değindiğim film senaristi ile bitirelim. İzlediğimiz her bir filmde rol alan aktörlerin aslında birer figüran olduğunu, esas aktörün filmin senaristi olduğunu biliyorsak, Türk siyasetinde aktör olarak yer alan siyasetçilerimizin senaristleri -varsa- kimler?

*20/08/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

13 Ağustos 2022 Cumartesi

Bidon Kafalı, Hain ve Nankör Seçmen *

Bidon kafalı” ya da “cahil” hakaretini, CHP’ye oy vermeyen ve CHP’yi iktidara getirmeyen seçmenler için geçmişte bazı CHP’li kalemşörler yapardı. Bu ithamlar işe yaradı mı? Yaramadığı gibi bir bidon kafalı olarak bidon kafalıları ardı arkasına iktidara taşıyarak bu partiye iktidar yüzü nasip etmedi. Öyle ya kendisine hakaret edilen bir seçmen gidip bunlara niye oy versin, değil mi? Üstelik oy vermediği gibi bugün kendisine bu şekil hakaret edilmemesine ve aradan yıllar geçmesine rağmen seçmen kendisine yapılan bu hakaretleri unutmadı. 

Nicedir iktidarda açık farkla dünkü dışlanan ve horlanan bu bidon kafalılar var. Bir zaman iyi de çalışıp hizmet ettiler. 

2023 seçimlerine hazırlanan Türkiye'de durum nasıl, bu seçimleri kim alır derseniz, kim alır bilemem. Bu, ancak sandıkta ortaya çıkar. Burada seçim sonucundan ziyade bir başka hususa yani seçim sonuçlarını etkileyebilecek bir faktöre değineceğim. 

Bugün kimseye bidon kafalı denmiyor idiyse de hakaretler hız kesmedi. Seçmene "hain, nankör" gibi sözler söyleniyor. Kim söylüyor bunu? Bazı AK Parti savunucuları, trolleri ve sempatizanları yani dün kendisine bidon kafalı denen kesim söylüyor. Kime söylüyorlar? Bir zaman kendilerine hakaret edenlere mi? Hayır. Bilakis dün belki de beş dönemdir AK Parti'ye oy veren ama yavaş yavaş oy verdiği partiyi eleştiren ve desteğini çekmeye hazırlanan AK Partili seçmene söylüyorlar. 

Bugün kararsız, parti arayışına giren veya AK Parti’ye verdiği desteği çeken ya da desteğini çekmeye hazırlanan seçmen kesimi nankör ya da hain mi? Hain ve nankör olduklarını bilemem. Daha doğrusu bu ithamı kimseye yapmam. Çünkü serbest seçimlerde istediği partiye oy verme özgürlüğü olan seçmenin parti değiştirmesini de nankörlük ve ihanet olarak görmem. Zira seçmen bunu hak etmiyor. Bu seçmen ne dün bidon kafalı ve cahil idi ne de bugün nankör ve haindir. 

Nedense bu nankör ve hain söylemleri son yıllarda artmaya başladı. Niye şimdi söyleniyor? Çünkü dünün bidon kafalıları hiç olmadığı kadar bu seçimlerde oya muhtaç. Anketler çoğunluğu sağlayamayacaklarını gösteriyor. Burada şu soru sorulmalı? Çoğunluğu yeniden sağlamanın yolu, seçmenine nankör ve hain demek midir? Daha doğrusu bu hakaret ve ithamlara maruz kalan seçmen, "Doğru söylüyorsunuz. Bizim bu yaptığımız tam bir nankörlük" deyip AK Parti'ye ya da Cumhur İttifakına oy mu verecek? Verir veya vermez demiyorum ama hiçbir seçmen kendisini nankör görmez ve kendisine nankör denen bir partiye de gidip oy vermez. Bunu nereden biliyorum? Seçmenin geçmiş tecrübesinden. Bu seçmen, kendisine bidon kafalı diyenleri nasıl iktidara getirmedi ise bugün kendisine nankör ve hain diyenleri de iktidarda tutmaz. O yüzden Ak Parti adına konuşanlar, partimizi savunuyoruz diye seçmene nankör diyenler bir durum değerlendirmesi yapmalı. Seçmenden ziyade kendilerine bakmalılar. Unutmasınlar ki bu halk her şeyi hoş görür ama kendisine yapılan hakareti affetmez. O yüzden Cumhur İttifakı adına konuşanlar ve bu ittifakı savunduğunu sananlar, daha vakit varken ayrıştırıcı söylemler yerine birleştirici ve toparlayıcı bir üslup kullanmalılar. Değilse, bugünleri ve bu oyları çok ararlar.

*15/08/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

11 Ağustos 2022 Perşembe

İptal Edilen KPSS Üzerine (2) *

İptal edilen 2022 KPSS ile ilgili kopya çekmeyi önlemek amacıyla ÖSYM tarafından alınan tedbirlere dünkü yazımızda değinmiş, bu yazımda da ihtimaller üzerine beyin jimnastiği yapacağımı yazmıştım. İhtimaller:

*ÖSYM’nin içinden birilerinin para karşılığı yayınevlerine soru vermiş olması ya da soruların basılması aşamasında matbaadan birilerinin soruları alması söz konusu olabilir.

*Soru hazırlama komisyonunda olan akademisyen, zihninde ürettiği soruları yayınevine vermiş olabilir ya da yayınevinin daha önce hazırladığı soruyu aklında tutarak orijinal soru gibi yazdırmış olabilir. Yayınevi sahibinin açıkladığına göre KPSS’nin bazı sorularıyla birebir aynı ve benzerlik gösteren soruları 2021 Eylül ayından itibaren MEB’in soru bankasından esinlenerek hazırlayıp denemelerde sorduğu doğru ise yayınevinin bu soruları alması muhaldir. Ancak öğretim üyesi almış olabilir. Bir akademisyen de başka yayınevinin sorduğu bir soruyu motamot sormaz. Bunu değil akademisyen, akıl seviyesi düşük biri bile yapmaz. En azından kelimelerin ve seçeneklerin yerlerini değiştirir.

*Taraflardan biri veya üçüncü bir el, motamot bir sorunun KPSS’de sorulmasını sağlayarak merkezi sınavlarda kopya çekiliyor, işte bu da onlardan biri, algısını oluşturmak isteyebilir. Böyle yapmak suretiyle siyasi bir rant elde edilmesi murat edilmiş olabilir. Bu iddianın üzerinde durmaya değer. Çünkü rakiplerini alt etmek için siyaseten kullanılacaktır.

Biliyorsunuz, 2023 seçimlerine tüm partiler ittifaklarla hazırlanıyor. Bu seçim de tıpkı diğer seçimler gibi hayat-memat meselesi. Bu seçimin diğerlerinden farkı, önceki seçimlerde seçimin hangi ittifak tarafından kazanılacağı üç aşağı beş yukarı belli iken bu seçimde ittifaklar en fazla yüzde 40’a ulaşabiliyorlar. Parti bazında en yüksek oy alan siyasi partilerin yüzde 30’un altında kaldığı, Türkiye’nin halihazırdaki en büyük partisinin “hiçbiri” seçeneğini işaretleyen yüzde 30’luk kararsız bir seçmen kitlesi olduğu dillendiriliyor. 2023 seçim sonuçlarını da bu kararsız seçmen belirleyecektir. Bu kararsız seçmenin kahir ekseriyeti de “Z nesli” denilen kesim yani gençlerdir. Yeknesak olmayan bu gençleri ne yapıp etseler de hiçbir siyasi parti halihazırda yanına çekememiştir. Hoş, siyasi partilerin bu gençlerin ne istediğini çok iyi analiz edebildiklerini de düşünmüyorum.

Sadede gelirsem, KPSS sınavına giren gençlerin çoğunluğu “hiçbiri” seçeneğini işaretleyen yani siyaseten güvenilir bir liman arayan kesim. Burada aklıma şu soru geliyor. Acaba siyasete yön vermek isteyen birileri, siyaseten kullanmak ve gençleri yanlarına çekmek amacıyla burada bir rol oynamış olabilir mi? Amaç bir algı oluşturmak ve algı üzerinden siyaset yapmak, birilerinin lehine veya aleyhine çalışmak. Biraz daha açayım. Hepimizin bildiği gibi bu ülkede yapılan her merkezi sınavın ardından kopya iddiaları gündeme gelir. Biraz konuşulur, ardından unutulmaya yüz tutar. Gençlerin dikkatini çekmek amacıyla siyasi partilere malzeme lazım. Bunun için de KPSS sınavına giren gençler yani kararsız seçmen seçilmiş olabilir. Nasıl ki siyasiler için seçimi kazanmak hayat memat meselesi ise gençler için de bu sınav hayat memat meselesidir. Birileri, bu sınavın içine daha önce bir yayınevi tarafından deneme sorusu olarak sorulan bir soruyu aynen yerleştirtelim. Bakalım siyasiler bunu leh ve aleyhlerine nasıl kullanacak? Hangi siyasi gençlerin yanında duracak? Fark etti iseniz, daha önce çıkmış sorular ve yayınevinin adı sınavın hemen ardından sanal alemde servis edilmeye başlandı. Ne ara bu kadar sorunun benzer veya aynı olduğunun tespiti manidar. Burada muhalefet, “Bak, her sınavda olduğu gibi bu sınavda da kopya var. Ey gençler, hakkınız yendi. Sizin haklarınızı ancak biz koruruz” şeklinde eleştiri getirerek gençlerin yanında olduğu mesajını verecek. Kopyanın nasıl olduğu netleşmeden hükümetin sınavı iptal etmesi de “Ey gençler, bakın en ufak bir kopyaya dahi müsaade etmedik, gereğini yaptık, sınavı iptal ettik. Sizi ancak biz koruruz” diyecek. Daha işin başında hükümet ÖSYM başkanını görevden alarak ve sınavı iptal ederek sınavla ilgili şayiaların önüne geçmiş oldu.

Hasılı bu sınav ve sınavın iptal edilmesi sınava giren gençleri ve ailelerini derinden etkileyecek. Bakalım iptal edilen ve yeniden yapılacak olan bu sınav siyasete nasıl yansıyacak? Etki edip etmediğini de ancak 2023 seçim sonuçlarında görebiliriz. Absürt bir iddia ama burası Türkiye olunca bu da ihtimaller arasında düşünülebilir. Umarım inceleme çok sağlıklı yürütülür ve gerçek ortaya çıkar.

*13/08/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.