1 Ağustos 2022 Pazartesi

Özden Önce Söz *

Eski Türk filmlerinin bazı sahnelerinde din görevlilerine yer verildiğini, bu sahnelerde din görevlileri için genelde "çember sakallı, iri göbekli, menfaatçi, üfürükçü, problem çıkartan, kaba-saba..." şeklinde bir profil çizildiğini, yabancı filmlerdeki papaz ve rahip sahnelerinde ise "nazik, kibar, yardımsever, göbeksiz" bir profile yer verildiğini hepimiz biliriz. Din görevlilerine ait bu iki farklı sahneye İslamcı camia itiraz eder: "Türk filmlerinde din görevlileri kötü gösteriliyor. Görevliler üzerinden halk İslam'dan soğutulmaya çalışılıyor. Niyetleri İslam düşmanlığı" şeklinde eleştiri getirirdi. 

Din görevlilerini kötü gösteren sahnelere yön verenlerin niyetlerinin olumsuz din görevlisi imajı vermek olup olmadığını bilemem ama filmlerimizdeki din görevlilerine verilen rol hoşuma gitmezdi. Kilisede yapılan nikah merasimlerinde Hristiyan din adamlarının verdiği evrensel mesaj da hoşuma gider, bizim hocalara biçilen rol niye böyle olmaz derdim. 

Din görevlilerimizin hepsi film sahnelerindeki gibi midir? Hayır. Zira içlerinde görevini layıkıyla yapıp çevresine örnek olanlar olduğu gibi film sahnelerinde gördüğümüz kötü imaja sahip görevlilerin de olduğu aşikardır. Tüm Hristiyan filmlerinde olumlu imajla seyircinin karşısına çıkan Hristiyan din adamları içerisinde olumlu imaj verme yanında olumsuz imaj verenler de vardır. Bu da normaldir. Zira din görevlileri büyük bir camiadır. Büyük camialar içerisinde de çürük elmalar mutlaka çıkar. Bundan hareketle hepsi iyi hepsi kötü demek toptancı anlayışa girer ki yanlıştır.

Geçmiş imajlardan ve Hristiyan dünyasındaki rahip algısından, Müslüman din görevlilerinin günümüz imajına gelince, çoğunluğunu tenzih ederim ama bazıları söz ve eylemleriyle hem kendini hem de kurumunu tartışmaların içine çekiyor ve gündemden düşmüyor. Eylem kararı alan hekimlerle ilgili bir imamın cuma hutbesinde "...vatandaş iğne vurduracak, doktor eylemdeyiz diyecek. Böylelerine sövmeyip de ne yapacak, öldürmeyip de ne yapacak…" şeklindeki sözleri, Ankara'da görev yapan medyatik bir hocanın kadınların giyim kuşamıyla ilgili "Bak sokaklar ne hale geldi! Kasap dükkanı gibi. Et görmekten içimiz dışımıza çıkıyor artık" demesinin ardından, gelen tepkiler üzerine “…Ya hiç kıskanmıyor musunuz lan…” yazabiliyor. Bir siyasi, onu dönüşü olmayan tek biletle Afganistan’a göndermeye kalkıyor. O ise ortamı yumuşatacağı yerde sosyal medyada cebelleşme yolunu seçiyor.

Gündemde olduğu için bu iki din görevlisinin konuşmasını değerlendirirsek, bir defa doktorlar eylemde olsa bile hastanelerin acilleri, yoğun bakımları, acil ameliyatlar eylemde yer almaz. İğne vurdurmak için gelen bir hasta polikliniğe değil, acile gider. Acilden de iğnesini vurdurur gider. Yani acilde görev yapan hiçbir doktor ve hemşire iğne vurmaktan içtinap etmez. Bunu herkes bilirken imamın hutbede sövme ve öldürme ifadelerini kullanarak doktorları hedef göstermesi kabul edilemez. Kadınların giyim kuşamı ile ilgili açıklıktan şikayet eden hocamız ise çıplak giyinen kadınları kasap dükkanına benzetmesi hiç hoş değil. Haydi irticalen konuştu, bu şekil bir teşbih yaptı. Ardından yaptığı paylaşımda kullandığı “lan” ifadesi hiç yakışık almamıştır. Çünkü lan argo bir kelimedir. Bir din görevlisi böyle bir ifade kullanmamalı.

İmamın açık ve saçıklıktan dem vurmasında, bunu vaaz kürsüsünde konu edinmesinde bir sakınca yoktur. Sakınca; üslubunda, konuyu ele alışında, teşbihinde ve kullandığı argo kelimededir. Burada hocanın kullandığı bu üslubu, aynı şekilde lan kelimesini çoğu kimse kullanıyor diyebilirsiniz. Herkes kullansa da hocanın, özellikle kürsüde kullanmaması lazım. Kullanırsa ne olur? İşte böyle tepki çeker. Pekala hocamız, güzel bir üslupla açık giyimden rahatsızlığını dile getirebilirdi. Buna da kimse bir şey demezdi.

Şimdilerde unutulmaya yüz tutmuş olsa da “pamuk tıkama” ifadesini sosyal medyada kullanan Ayasofya eski İmamı da çok tepki çekmişti.

Verdiğim bu üç örnek tüm din görevlilerini temsil etmese de icra ettikleri görev itibariyle din görevlilerinin sarığı beyazdır, leke götürmez. Bundan dolayı din görevlileri sosyal medyanın, mikrofonun ve kürsünün cazibesine kapılmadan görevlerini ifa etme yoluna gitmeli ve nebevi tebliğ dediğimiz peygamberi metottan ayrılmamalı. Nezaket ve tatlı söz birincil düsturları olmalı. Özden önce söze dikkat etmeliler. Çünkü sözün büyüleyici etkisi vardır. Sözü halledemeyenlerin öze girmemesi çok iyi olur. Sözüne ve üslubuna dikkat etmeden yapılan konuşmalar öze zarar verdiği gibi bulundukları makamı da tartışılır hale getirir. Tartışmaların odağındaki imamların niyeti bağcıyı dövmekten ziyade üzüm yemekse, pekala bunu güzel bir üslupla ifade edebilir. Çünkü usul asıldan, söz özden önce gelir. Usul; neyi, nerede, kimlere ne şekilde ifade edilmesi gerektiğini bilmektir. Öze girmeden önce konunun ne şekilde ifade edileceğinin kafada planlanmasıdır. En güzel konu, kötü bir anlatımla berhava olabileceği gibi en zor ve kötü bir konu da güzel bir anlatımla tepki çekmeden ele alınabilir. Bu tip din görevlileri ne kadar iyi niyetli olurlarsa olsunlar, yol ve yordam bilmeden öze dair söz söylememeliler. Her cümlesi kırıp dökecekse, insanları kutuplaştıracaksa, mevzuyu asıl konudan başka mecraya çektirecekse, kendini ve çalıştığı kurumu tartışmaların odağına oturtacaksa, bu tipler bunu Allah rızası için yapıyorlarsa, ne olur Allah rızası için sussunlar. Mümkünse hiç konuşmasınlar. Çünkü usul olmadan vusul olmaz. Zira vusulsüzlüğümüz usulsüzlüğümüzdendir.  Usulle ilgili burada şunu da söyleyeyim: "Zekiysen nerede, nasıl konuşman gerektiğini; akıllıysan, nerede susman gerektiğini bilirsin". Ha kürsü dokunulmazlığımız var. Biz her şeyi söyleriz derlerse, inanın, üsluplarına dikkat etmeden bu tiplerin yaptıkları her konuşma, İslam'a ve Müslümanlara zarar verir. 

Son sözü de üslubundan dolayı tepki çeken bu tip hocalara, "X hoca yalnız değildir" etiketiyle destek olanlara söyleyeyim: Sizler de bunu Allah rızası için yapıyorsanız, Allah rızası için bunu yapmayın. Lütfen, sözünden dolayı özü tartışmaya açan bu tiplere destek olmayın. Çünkü kem söze ve sahibine destek olunmaz. Bu tiplere önce edebini topla. Sana bu üslup yakışmaz. Bu üslubunla değil yarar, İslam'a hazırında zarar verirsin denmeli. 

*03/08/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

28 Temmuz 2022 Perşembe

Ağzım Pek Dualıymış! *

—Sen bugünlerde çok değiştin baba.

—Ne alaka evlat. Her Türk erkeğinin marifet sadedinde dediği gibi yedisinde ne isem, yetmişinde de oyum ben.

—Yani, hiç değişmedim mi diyorsun?

—Hele şu ağzındaki baklayı bir çıkar. De bir tane değişikliğimi.

—Mesela, alışveriş diyelim.

—Ne varmış alışverişimde?

—Ne bileyim, alışverişe giderken yüzün asılıyor, gözlerinde bir tedirginlik hakim. Eve lazım olan bir şeyi almamak için neredeyse kırk takla atıyorsun.

—Mesela?

—Haftaya kadar idare etmez mi? Bunu almasak ne olur? Ha bunu da yemeyiverelim. İlla bu marka mı olacak gibi.

—Eee, ne var bunda? Sormayalım mı?

—Sor sormaya da eskiden böyle sormadığın gibi listeye yazılmayanı da fazla fazla alır gelirdin.

—Devir hesap kitap devri. Bu da değiştiğim anlamına gelmez.

—Neyse, alışveriş öncesi böyle bir görüntün var. Bir de alışveriş sonrası gözümden kaçmayan başka bir değişiklik var.

—Taksit taksit söyleme. Ne ise söyleyiver.

—Zaman zaman değişiyor ama genelde ya bir düşüncedir, içine kapanıyor, dut yemiş bülbüle dönüyorsun ya tedirgin, gergin ve anlamsız bakışlar hakim oluyor ya da çenen hiç durmuyor, habire konuşuyorsun.

—İnsanlık hali. Ne var bunda?

—Ne bileyim, değişikliğine dikkat çekmek istedim. Ama bugünlerde değişmeyen bir yönün var. Eskiden görmediğim bu yönün bana ilginç geldi.

—Neymiş o?

—Hangi hal üzere olursan ol, bugünlerde değişmeyen yönün, her alışveriş sonrası ağzın pek dualı.

—Her alışveriş sonrası beni bu duruma sokanlara dua etmemin ne sakıncası var? Herkes payına düşeni alıyor bu vesileyle.

*14/09/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

Trollerin Partilerine Katkısı*

Son yıllarda, sosyal medya hayatın bir parçası oldu. Akıllı telefonu olup da girmeyen yok gibi. Az sayıda bilinçli kullanmayan var. Bunlar ya bir müddet kullanıp burası bana göre değil deyip hesabını kapatmış ya hiç merak duymamış ya zamanımın çoğunu alıyor diyerek bırakmış ya da mimleniyorum düşüncesiyle renk vermemek için kullanmıyor. Bir de hesabı olup da bu alemi günlük tarayanlar var. Bunlar, paylaşılan her şeyden haberdar ama iz bırakmayan türden. Ne paylaşım yaparlar ne bir paylaşımı beğenirler ne de olumlu-olumsuz yorum yazarlar. Bir de suya sabuna dokunmayan paylaşımlar dışında iz bırakmayanlar vardır ki bunlar ne olur ne olmaz deyip yine renk vermeyenlerden. 

Yoğurdu üfleyerek yiyenler bu hassasiyetlerinde haklılar mı? Yerden göğe kadar haklılar. Çünkü birkaç paylaşımına bakan kimse o kişi hakkında bir yargıya varıyor. Bu yargı, ben öyle değilim desen dahi kolay kolay değişmiyor.  

Mimlenme riskine rağmen hakaret etmeden, algı oluşturmadan, dezenformasyon bilgilere yer vermeden, insanların duygu ve düşüncelerini saygı ve anlayış çerçevesinde sosyal medyada açıklamasını yararlı görüyorum. Zira bu tür paylaşımlar önemli bir işlevi yerine getiriyor. Bahsetmeye çalıştığım; bu hassasiyete özen gösteren, seviyesini koruyan, yazıp paylaştıklarıyla bu aleme insanların faydalanabileceği şekilde katkı sunan sosyal medya kullanıcısının sayısı maalesef bir elin parmaklarını geçmiyor. Büyük bir çoğunluk bu alemi hoyratça kullanıyor ve bir partinin, bir parti liderinin lehine ya da bir başka partinin veya liderinin aleyhine olacak şekilde paylaşım yaparak geçiriyorlar. Bunlar sadece bir partinin lehine veya aleyhine çalışan tipler değil, aşağı yukarı her partinin bu şekil fanatikleri mevcut.

Bir insan partisini veya liderini sevemez mi? Sever elbet. Onlar lehine paylaşım yapamaz mı? Yapar elbet.  Bu tipler kendi yazıp çizdiklerini paylaşsalar veya paylaşım başkasına ait olmak üzere doğruluğundan emin oldukları paylaşımlara da sayfalarında yer versinler. Paylaşımların altına yorum da yazabilirler. Buna hiç diyeceğim olmaz. Fakat öyle paylaşımlar görüyorum ki bu tür paylaşımlar, kimin hazırladığı belli olmayan, bir el tarafından resim formatında hazırlanıp servis edilen sahte hesaplar. Bunun için kah Hakan Fidan kah Hulusi Akar kah Canan Karatay kah Bordo Bereliler kah Aziz Sancar kah meşhur birinin adları kullanılıyor. Paylaşım ne ilgili kişiye ait ne de paylaşımın içeriği doğru. Bunu anlamak için çok bilmek, çok okumak ve çok zeki olmak gerekmiyor. Normal zekaya sahip bir insan hatta aklı kıt biri bile bu tür hesapların sahte ve içeriğinin de algıya dayalı dezenformasyon bilgi içerdiğini anlar. Aslında bu tür sahte hesaplardan paylaşım yapanlar da bu hesapların ve içeriğinin sıkıntılı olduğunu bilir bilmeye ama bunlar için önemli olan; bu paylaşımın, sevdiği parti ve liderini övmesi ve rakiplerini de kötülemesidir. İftira, yalan-yanlış bilgi olması hiç de önemli değil. Vebalmiş, günahmış, yakışık almazmış, insan onurunu ayaklar altına almakmış...vız gelir. Yani onlar için her şey ve her yol mubahtır. Bu tip paylaşımlara sayfalarında yer verenlerin bu yaptıkları, trollükten başka bir şey değil. Bazıları trol olduklarını kabul etmeseler de çoğu, kendilerine trol denmesinden zevk alıyor. Aklı sıra önemli bir iş yaptıklarına kendilerini inandırmış durumdalar.

Burada şu soruyu sormak lazım. Aslı astarı olmayan paylaşımları yaparak sosyal medyada, kelle koltukta sizin için mücadele ediyorum görüntüsü verenlerin partilerine katkısı var mı? Bence zerre katkıları olmadığı gibi zararları vardır. Şayet katkı denirse, bunların savundukları partiye ve çok sevdikleri parti liderlerine katkısı, efendisini çok seven ayının efendisine verdiği katkı kadardır. Hikayeyi bilirsiniz ama yine de kısaca yazayım: Ayının biri, efendisini çok severmiş. Efendisinin yanından hiç ayrılmazmış. Onu uçan kuştan korurmuş. Bir gün efendisi bir ağacın altında uykuya dalmışken bir karasinek gelip gelip efendisinin alnına konmuş ve efendisini uykudan uyandırmış. Efendisi uykusunu alsın diye ne kadar çabaladı ise de sinek bu. Ne laftan anlar ne de sözden. Sonunda ayı kararını verir. Sinek efendisine konduğu zaman taşla sineği öldürecek. Böylece efendisi de bir güzel uyku çekecek. Sinek yine efendisinin alnına konar. Ayı yerden aldığı kocaman taşı efendisinin alnına nişanlar. Sonuç sinek de ölür, efendisi de. (Sineği ölmüş diyorum ama sineğin öldüğünü sanmıyorum. Kaçıp gitmiştir.)

Kıssadan hisse: Trollerin parti ve liderlerine en büyük katkısı ayının efendisini verdiği kadardır. Gördüğünüz gibi zarardan başka katkısı da yoktur. Önemli olan sevmek, uğruna ölmek diyorsanız, buyurun trollüğe devam edin ve bu sevgi sevdiklerinizi öldürsün.

*30/07/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros Ulu adıyla yayımlanmıştır.