14 Şubat 2022 Pazartesi

Problemin Kaynağı *

Adana'da çalışırken aynı okulda beraber görev yaptığım bir büyüğüm vardı. Abi-kardeş ilişkisi vardı aramızda. Çok doğru, dürüst biri idi. İnsanlara da değer verirdi. Fazla konuşmaz. Başkalarını dinler. Onları anlamaya çalışırdı. Anlamadığını da soru olarak sormaktan kaçınmazdı. Konuştuğunda da oturaklı konuşurdu. İçine sinmeyen bir duruma tepki göstermesini de bilirdi.

Planlı bir hayatı vardı ve ayağını yorganına göre uzatmasını bilirdi. Peşin çalışırdı. Kredi kartı nedir bilmezdi. Ne olur ne olmaz diyerek bir maaşını bankada bekletir. Diğer maaşın yatmasından bir gün önce gider maaşını çeker, alışverişini yapardı. Yeni maaşını diğer ayın 14'üne kadar bekletirdi.

Yaşı ilerlemiş ve imkanı olmasına rağmen araba almadı. Gelip gideceği yere emektar motosikletiyle gider gelirdi. Uzun süre bir araba al diyenlere de kulak asmadı.

Sonunda ısrarlara dayanamadı ve bir araba aldı. Araba aldı ama doğru dürüst sürmesini bilmezdi. Sabah erkenden kalkar, son kattaki evinin pencere veya balkonundan caddede araba sürenleri izlermiş anlattığına göre. Evinin önünde aynı zamanda kavşak da vardı. Arabaların kavşakta nasıl durduğunu, nasıl hareket ettiğini üşenmeden bir güzel izlermiş.

Ara ara benim arabama biner. Çok iyi araba sürdüğümü söylerdi. Bu benim hoşuma gitse de bunun gerçekliği yoktu. Ben zaten her yönüyle kötüyüm. En kötü yönüm de araba sürüşüm idi. Yapma hocam dediysem de "Yok yok, sen çok iyisin" derdi.

Arabayı pek kullanmasa da zaman zaman okula araba ile gelirdi. Herkes ona "Hah şöyle ya" derdi. Okulda teneffüs ve öğle aralarında arabayla ilgili şu nasıl olacak sorularını sormaktan da geri kalmazdı.

Bir gün okula geldi. "Yahu arkadaşlar, araba sürmeyi biraz öğrendim. İyi kötü sürüyorum ama kavşaklarda ardımdakiler bana hep korna çalıyor. Bir yerde bir hata yapıyorum ama nerede? Bunu bir türlü bulamıyorum. Her kavşaktan kalkarken korna sesleri birbirini izliyor" dedi bir kalabalıkta. Kendisine ne yapıyorsun? Bir anlat dendi. "Her kavşağa vardığımda, gidip kavşağın sağına duruyorum. Işık yanınca sola sinyal verip sol tarafa geçiyorum. Yahu bunun doğrusu bu değil mi? Bunlar bana niye korna çalıyorlar" dedi. Oradakiler gülüştüler ve "Hocam, adamlar korna çalmakta haklılar. Çünkü kavşakta yanlış yerde duruyorsun. Sola döneceksen, kavşağın soluna duracaksın. Bir daha öyle yap, olmaz mı" dediler. Acemi şoför, hala "Arkadaşlar, duracağımızda yolun sağına durulmaz mı" dedi teyit için. Sonunda, solda duracaksın ve hatalısın dendi ve hatasını kabul etti.

Bu acemi şoför, sorduklarında ve yaptıklarında hep samimi ve içtendi. Hatası ile yüzleşmekten hiç kaçınmadı. Sora sora kavşaktaki problemin kaynağının kendisi olduğunu öğrendi ve kabul etti. Sonradan bir daha yine korna çalıyorlar demedi. Çünkü hatasını kabul etti ve bir daha yapmadı. Hocamın kulakları çınlasın. Allah ona uzun ömürler versin. 

Bugün, problemin kaynağı olduğu halde bunu kabul etmeyen niceleri var içimizde. Kendiyle yüzleşmediği gibi hep başkasını suçluyorlar. Hatta eline levyeyi alıp korna çalanlara, ne var deyip kavgaya bile koşarlar. Yaptıkları el-kol işaretlerini saymıyorum bile. Halbuki problemin kaynağının kendisi olduğunu kabul etmek bir erdemdir. Bugün ne çok ihtiyacımız var buna...

* 07 Aralık 2022 günü Barbaros Ulu adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır. 

12 Şubat 2022 Cumartesi

YÖK'ten Eğitime Kibrit Suyu *

Onca sıkıntının arasında boğuşurken, sevindirici haber YÖK'ten geldi: "2022 Yükseköğretim Kurumları Sınavından (YKS) itibaren ön lisans ve lisans programlarını tercihte 150 ve 180 olan TYT ve AYT baraj puanları uygulaması kaldırıldı". 135 dakikalık sınav süresi de yarım saat artırılarak 165 dakika oldu.

Anne-babalar ve gençler, alınan bu karara çok sevinecekler. Çünkü 150 ve 180 barajı haksız bir uygulamaydı. Çocuklarımız kıl payı baraj altı kalabiliyor ve tercih yapamıyordu. Bu haksız uygulama yüzünden Anayasa'nın eğitim ve öğretim engellenemez, fırsat ve imkan eşitliği ayaklar altına alınıyor, çocuklarımız üniversite imkanından yararlanamıyordu. Haliyle üniversitelerin gelecek vadeden bölümleri de tercih edilemiyor ve bölümler boş kalıyordu. Boş kalınca da o bölümlerin öğretim görevlileri ders veremediği için boş bekliyordu. Bina boş, öğretim görevlisi boş, öğrenci ise üniversite kapısında kalıyordu. 

Bu yeni kararla;

Üniversitelerin boş bölümlerini sıfır çeken öğrencilerimiz tercih edebilecek. 

Sınıflar öğrenciyle dolacak. 

Yıllardır öğrencisi olmadığı için kürsüye çıkmayan öğretim görevlileri kürsüye çıkacak. 

Üniversite okuyan çocuklarımız, genç işsizlik istatistiklerinde görünmeyecek. 

Aileler, çocuğum üniversite okuyor diye sevinecek. 

Gençler, üniversite kazanamadım üzüntüsü yaşamayacak. 

Üniversitenin kantinini işleten, etrafındaki esnaf, öğrenciye kiralık ev veren insanımız, yurt çalıştıranların her biri bu yerinde karar sonrası sevince gark olacak. 

Gördüğünüz gibi YÖK'ün aldığı bu karar herkesi mutlu edecek. Bu mutluluk için YÖK bunca yıl niye bekledi denebilir ama şimdi bunun sırası değil. Önemli olan bu sevinci boş yere berhava etmemek. 

YÖK aldığı bu kararla yetinmemeli. Bir sonraki aşama için planlama yapmalı. Mesela neler yapabilir? Hükümete şu önerilerle gelebilir: 

Zorunlu eğitim 12 yıldan en az 16 yıla çıkarılmalıdır. Yani 4+4+4+4 eğitim sistemine geçilmelidir. 

YKS kaldırılmalıdır. Burada, sınavsız olmaz diyebilirsiniz. Haklısınız. Sınav yapılsın ben de isterim. Bu sınav sözlü mülakat yoluyla yapılsın. Test usulüne dayalı yazılı sınav kaldırılsın. Böylece çocuklarımız iş hayatına atılacağı zaman gireceği mülakatlar için tecrübe kazanmış olur. 

En iyi okul evine en yakın okuldur sözü gereği, çocuklarımız şehrindeki üniversiteye otomatik kayıt olmalı. Otomatik kaydı ve bölümü beğenmeyen, mülakat yoluyla başka şehir ve bölümleri tercih edebilmeli... 

*14/02/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros Ulu adıyla yayımlanmıştır.

11 Şubat 2022 Cuma

Din Ulemasının Siyaset ve Güçle İmtihanı *

Birbirine benzer gibi görünse de imtihanlar farklı farklıdır ve bundan tüm insanlar nasibini alır. Kimse gücü üzerinde bir imtihana tabi tutulmasa da kimi bu imtihanın altında kalır kimi de yüzünün akıyla bu sınavı geçer. Kimin sınavı geçip geçemeyeceğini Allah bilir. Bu da öbür dünyada belli olacak. Zira yaptıklarından ve yapamadıklarından dolayı herkes hesabını orada verecek.

Referansı din ve dini değerler olan din uleması da imtihana tabi tutulanlardan. Çünkü sarığı beyazdır. Kir götürmez. Pek azı hariç ulema da sınıfı geçemeyenlerdendir. Her ne kadar kimin sınavı geçip geçemediğinin karnesi mizanda belli olacaksa da alametlerini bu dünyada iken görebiliriz. Bunu da toplumda bir karşılığı ve ağırlığı olup olmaması ile ölçebiliriz.  Toplumun çoğu, dinini tam yaşayamasa da din adına söz sahibi olanlardan beklentisi büyüktür. Toplum din ulemasından;

-Özü ve sözü bir; söz ve eylem birliği içerisinde, yaşantısıyla örnek olmasını,

-Doğru bilgi vermesini, hakikatleri haykırmaktan çekinmemesini, her halükarda doğru ve doğrucu Davut olmasını,

-Gizemi bırakıp ayakları yere basan bir din anlatmasını, halkın seviyesine inmesini ve sorunlarına çözüm bulmasını,

-Makam, mevki ve şöhret içerisinde yok olup gitmemesini,

-Giyimine-kuşamına, yediğine-içtiğine, üslubuna dikkat etmesini; oturmasını-kalkmasını, yol-yordam ve metot bilmesini, ağır-azam olmasını, gönüllere dokunmasını, meseleleri analiz etmesini ve çözüme sağlam delillerle katkı sunmasını,

-Siyaset ve gücü elinde bulunduranlarla arasına mesafe koymasını, aradaki ince çizgiyi iyi ayarlamasını, onların dümen suyuna girmemesini, gücün karşısında eğilmemesini ve boyun eğmemesini, zorluklara karşı pes etmemesini, güçle paralel yürümemesini, gücün tasdikleyicisi olmamasını, gücün icraatlarına kılıf bulmamasını, kimseye eyvallah dememesini vs. ister.

Ulema bunlara dikkat ettiği oranda halk nezdinde itibarı olur ve ağırlığı kabul edilir. Tersi olana ise temkinli yaklaşır, yanında bir ağırlığı olmaz, fetva ve görüşlerine kuşkuyla yaklaşır. Bu da ulema için itibar kaybı demektir. Bu demek değildir ki ulema siyaset ve güçle ile iletişim halinde olmayacak. Elbette olacak ama siyasetin tasdik makamı gibi çalışırsa bu tip ulemanın, siyaset ve güç yanında bir itibarı olsa da halk nezdinde bir itibarı olmaz. Çünkü halk ulemayı her yönüyle kabul eder ama siyasetin icraatına kılıf bulmasına asla tahammülü yoktur. Çünkü siyaset icraat yaparken bu dine uygun veya değil diye bakmaz. Halkta karşılık bulsun dini kılıf bulmaya çalışır. Bunun için de ulemayı kullanmak ister.

Kısaca halk, ulemadan İmamı Azam gibi olmasını ister. Çünkü Ebu Hanife büyük imam unvanını bedel ödeyerek almıştır. Devrinde ne Emevilere ne de Abbasilere boyun eğmiştir. Ödediği bedel canına mal olmuştur ama halkta ve o günden bugüne sair ulemaya göre hep bir itibarı olmuştur. Büyüklüğü de buradan gelmektedir. Darısı günümüz ulemasına.

*16/02/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros Ulu adıyla yayımlanmıştır.