Adana'da
çalışırken aynı okulda beraber görev yaptığım bir büyüğüm vardı. Abi-kardeş
ilişkisi vardı aramızda. Çok doğru, dürüst biri idi. İnsanlara da değer
verirdi. Fazla konuşmaz. Başkalarını dinler. Onları anlamaya çalışırdı.
Anlamadığını da soru olarak sormaktan kaçınmazdı. Konuştuğunda da oturaklı
konuşurdu. İçine sinmeyen bir duruma tepki göstermesini de bilirdi.
Planlı bir hayatı vardı ve ayağını yorganına göre uzatmasını bilirdi. Peşin çalışırdı. Kredi kartı nedir bilmezdi. Ne olur ne olmaz diyerek bir maaşını bankada bekletir. Diğer maaşın yatmasından bir gün önce gider maaşını çeker, alışverişini yapardı. Yeni maaşını diğer ayın 14'üne kadar bekletirdi.
Yaşı ilerlemiş ve imkanı olmasına rağmen araba almadı. Gelip gideceği yere emektar motosikletiyle gider gelirdi. Uzun süre bir araba al diyenlere de kulak asmadı.
Sonunda ısrarlara dayanamadı ve bir araba aldı. Araba aldı ama doğru dürüst sürmesini bilmezdi. Sabah erkenden kalkar, son kattaki evinin pencere veya balkonundan caddede araba sürenleri izlermiş anlattığına göre. Evinin önünde aynı zamanda kavşak da vardı. Arabaların kavşakta nasıl durduğunu, nasıl hareket ettiğini üşenmeden bir güzel izlermiş.
Ara ara benim arabama biner. Çok iyi araba sürdüğümü söylerdi. Bu benim hoşuma gitse de bunun gerçekliği yoktu. Ben zaten her yönüyle kötüyüm. En kötü yönüm de araba sürüşüm idi. Yapma hocam dediysem de "Yok yok, sen çok iyisin" derdi.
Arabayı pek kullanmasa da zaman zaman okula araba ile gelirdi. Herkes ona "Hah şöyle ya" derdi. Okulda teneffüs ve öğle aralarında arabayla ilgili şu nasıl olacak sorularını sormaktan da geri kalmazdı.
Bir
gün okula geldi. "Yahu arkadaşlar, araba sürmeyi biraz öğrendim. İyi kötü
sürüyorum ama kavşaklarda ardımdakiler bana hep korna çalıyor. Bir yerde bir
hata yapıyorum ama nerede? Bunu bir türlü bulamıyorum. Her kavşaktan kalkarken
korna sesleri birbirini izliyor" dedi bir kalabalıkta. Kendisine ne
yapıyorsun? Bir anlat dendi. "Her kavşağa vardığımda, gidip kavşağın
sağına duruyorum. Işık yanınca sola sinyal verip sol tarafa geçiyorum. Yahu
bunun doğrusu bu değil mi? Bunlar bana niye korna çalıyorlar" dedi.
Oradakiler gülüştüler ve "Hocam, adamlar korna çalmakta haklılar. Çünkü
kavşakta yanlış yerde duruyorsun. Sola döneceksen, kavşağın soluna duracaksın.
Bir daha öyle yap, olmaz mı" dediler. Acemi şoför, hala "Arkadaşlar,
duracağımızda yolun sağına durulmaz mı" dedi teyit için. Sonunda, solda
duracaksın ve hatalısın dendi ve hatasını kabul etti.
Bu acemi şoför, sorduklarında ve yaptıklarında hep samimi ve içtendi. Hatası ile yüzleşmekten hiç kaçınmadı. Sora sora kavşaktaki problemin kaynağının kendisi olduğunu öğrendi ve kabul etti. Sonradan bir daha yine korna çalıyorlar demedi. Çünkü hatasını kabul etti ve bir daha yapmadı. Hocamın kulakları çınlasın. Allah ona uzun ömürler versin.
Bugün,
problemin kaynağı olduğu halde bunu kabul etmeyen niceleri var içimizde.
Kendiyle yüzleşmediği gibi hep başkasını suçluyorlar. Hatta eline levyeyi alıp
korna çalanlara, ne var deyip kavgaya bile koşarlar. Yaptıkları el-kol
işaretlerini saymıyorum bile. Halbuki problemin kaynağının kendisi olduğunu
kabul etmek bir erdemdir. Bugün ne çok ihtiyacımız var buna...
* 07 Aralık 2022 günü Barbaros Ulu adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder