2003-2004 yılları olsa gerek. Numune
hastanesi bevliye servisinde babama refakat ediyorum. Babamın yattığını duyan herkesçe
tanınan bir dostu ziyaretine geldi. Büyüğümüz, babamdan sonra yan odada hasta
olarak kalan başka birini ziyaret etti. Ziyaret ettiği kişi bir öğretmen. Aynı
zamanda bir ilçenin tarikat temsilcisi imiş. Ziyaret eden de şehrin bazı
ilçelerinden sorumlu tarikat temsilcisi idi.
Ziyaretçi servisten ayrıldıktan sonra yan
odada tedavi gören kişi ziyaretime geldi. Kimsin, necisin tanıştık. Havadan
sudan konuşsak da ağırlıklı konumuz, her iki tarafı da ziyaret eden büyüğümüzdü.
Nereden tanıdığımızı ve kim olduğumuzu sordu. Hoşsohbet biriydi.
Sair zamanlarda ara ara koridorda da
lafladık. Çünkü o hasta olsa da diğer hastalar gibi yatağa bağlı değildi. Görünüşüne
göre sapasağlamdı.
Bir gün yine buluşma yerimiz koridordayız.
Tarikatından bahsetmeye başladı. Konuşmasından, beni de tarikatçı olarak
gördüğünü sezdim. Babam, sizin tarikata bağlı ama benim ne bu tarikatla ne de
başkasıyla bir irtibat ve intisabım var dedim. Şaşırdı. Niye dedi. Size ve intisap
ettiğiniz tarikata ve diğerlerine saygı göstermekle beraber benim bazı endişe
ve çekincelerim var. Bunlar içime sinmiyor. O yüzden herhangi bir tarikata
girmedim, girmeyi de düşünmüyorum dedim. Nedir çekincelerin dedi. Söylemeyeyim.
Bak kaç gündür şurada sevdiğiniz ortak dostumuz sayesinde konuşuyoruz. Birlikte
ne güzel vakit geçiriyoruz. Aramızda da bir muhabbet oluştu. Endişelerimi, tarikatın
sıcak bakmadığım yönlerini söylersem benden uzaklaşırsın, hukukumuza halel
gelir dedim. Olur mu öyle şey? Eleştiriye açığım. Lütfen söyle dedi ve ısrar etti.
Sonunda rabıta ve tevessül benim içime sinmiyor dedim ve bu iki konu üzerine
biraz konuştum. Yüz hattı değişti. Görüşürüz dedi. Yanımdan ayrıldı.
Sonra mı? Her gün birkaç defa görüştüğüm
bu ilçe temsilcisi benimle bir daha görüşmedi ve yanıma uğramadı. Duydum ki bir
gün taburcu olmuş. Giderken hoşça kal bile demedi. Belli ki bana kırıldı,
küstü. Konuşulmaya ve hoşça kal demeye layık görmedi beni.
Üzüldüm mü bu duruma. Üzüldüm. Kendi
kendime, derdine ne de rabıta ve tevessülü karıştırırsın. Adam anlatsın
anlatsın. He he de geç git. Sana mı düştü içine sinmeyeni dışına çıkarmak. Bak
adamı bir de küstürdün. Ha şu çeneni tutuverseydin olmaz mıydı? Değer miydi
muhabbet ettiğin birini küstürmeye dedim durdum.
Bu olay başımdan geçeli 18 yıl olmuş.
Adamın adı sanı neydi unuttum. Bugün simasını görsem, bu o bile diyemem. Ama
gördüğünüz gibi yeniden hatırladım. Bu tür dikkat çeken şeyler benzeri başına
geldiği zaman aklına geliverir.
Neyse geçen geçti. Belli ki her türlü
eleştiriye açığım diye bana açık çek veren bu kimsenin çok da eleştiriye açık
olmadığı böylece ortaya çıkmış oldu.
Eleştiriye açık olmayan bu adam ender
rastlanan biri mi? Değil. Bırakın eleştiriyi, eleştirinin yapıcı olanına dahi
gelemeyen içimizde sürüyle insan var içimizde. Yeter ki kendisini, partisini,
siyasi ve dini liderini kısaca damarına bir basın. Görürsünüz o zaman kimin eleştiriye
açık olduğunu. Ne yazık ki ben eleştiriye açığım diyen nicelerinin eleştiriye
açık olmadığı ayna beyan ortada. Siz siz olun, benim gibi eleştirmeye
kalkmayın. Gidin dağa, taşa, duvara dökün içinizi. Onlar sadece dinler sizi ve
size hiç tepki vermezler.
*21/02/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros Ulu adıyla yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder