13 Ocak 2022 Perşembe

4-6 Yaş Kur'an Kursları *

Ne zamandır Diyanet İşleri Başkanlığının yaygın eğitim kapsamında uyguladığı 4-6 grubuna dair bir yazı yazmak istedim. Bugün, yarın derken bu kurslarla ilgili bir siyasinin “Ortaçağ zihniyeti” benzetmesi araya girince, ortamın soğumasını bekledim. Önce bu kurslara dair kısa bilgi vereyim.

2013-2014 öğretim yılında pilot olarak 10 ilde uygulamaya konan 4-6 yaş grubuna yönelik Kur’an Kursları tüm Türkiye’de yaygınlaştırıldı. Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Burhan İşliyen’in 10/09/2021 tarihinde verdiği bilgiye göre bu kurslarda 200 bin öğrenci eğitim ve öğretim görmektedir.   

Yaygın din eğitimi faaliyetleri arasında yer alan 4-6 yaş grubuyla ilgili belirlenen amaçlar,  Başkanlık (DİB) tarafından şöyle açıklanmaktadır:

*”İslam dininin değerlerini, insan hayatına anlam kazandıran unsurlardan biri olarak fark etmesini, kazandığı bu değerleri günlük hayatında kullanabilmesini,

*Kur'an-ı Kerim'i içerik ses ve şekil olarak kendi yaş grubuna uygun olarak tanıyabilmesini, *Allah'ı sevgi temelinde tanıyabilmeyi ve yaratılışı fark etmelerini,

*Peygamber efendimizin kişiliğini ve karakterini tanımalarını, sevip rol model almalarını, *Sağlıklı bir din ve ahlak gelişimi göstermelerini sağlamak ve ihtiyaç duydukları diğer gelişim süreçlerine de katkıda bulunmaktır.”

4-6 yaş grubuna görevlendirilenler kimlerden oluşuyor ve nasıl seçiliyor? “İlahiyat Fakültesi, İlitam, Ön lisans İlahiyat ve İmam-Hatip lisesi mezunu olup halk eğitim merkezi, üniversitelerin uzaktan eğitim merkezleri, Başkanlık tarafından düzenlenen programlardan sertifika alan öğreticiler arasından seçilmektedir.”

Diyanet tarafından uygulanmakta olan bu proje ihtiyaç mı, değil mi bunun üzerinde durmayacağım. 200 bin öğrencinin eğitim gördüğü dikkate alınırsa vatandaş nezdinde bir talep söz konusu. Demek ki ihtiyaçmış ki açılmış ve Diyanet de bu ihtiyacı karşılamaya çalışıyor.

Yazımın başında yer verdiğim amaçlara bakılırsa, amaçların da güzel olduğu görülmektedir. Bu amaçlar gerçekleştirilirse istendik davranışlar elde edilmiş olur. Burada gördüğüm bir eksiklik üzerinde duracağım: Ders veren öğreticiler. Bunların dini bilgilerini sorgulamayacağım. Çünkü hepsinin alanında ve sahasında yeterli donanım ve birikime sahip olduklarına inanıyorum. Bunlar bu çocukların seviyesine inebiliyor mu? Beni düşündüren de burası. Çünkü seviyeye inme konusu, alan bilgisinden önce gelir ve ayrı bir yetenektir. Diyanet de bunun farkında olmalı ki buralarda görev yapacak öğreticilerde sertifika şartı koşmuş. Acaba uzaktan veya yüz yüze verilen veya alınan bu sertifikalar, çocukların seviyesine inmek için ne kadar yeterli? Sertifika alma süresi, ne şekilde alındığı veya verildiği düşünülürse, açıkçası alınan bu sertifikaların yeterli olacağını sanmıyorum. Çünkü çocukların seviyesine inmek ayrı bir kabiliyet ve belli bir eğitimden geçmeyi ister. Günümüzde bu çocukların seviyesine ancak okul öncesi eğitimi alan öğretmenler, kısmen de sınıf öğretmenleri inebilir. Seviyesine inmek çocuklaşmak demektir. Bunu kaçımız yapabilir?

Halen Kur’an kurslarında 4-6 yaş grubu öğrencilerine sertifika almak suretiyle ders veren öğreticilere bir göz atarsak; İHL, ön lisans, İLİTAM ve ilahiyat eğitimi alanların,  aldıkları sertifika dışında bir okul öncesi eğitimleri yok. Bunların içinde çocukların seviyesine inebilen öğreticiler vardır. Ama çoğunluğunun zorlandığını düşünüyorum.

Bu durumda ne yapılabilirdi? Diyanet 4-6 yaş grubu Kur’an eğitimine başlamadan önce böyle bir projesinin olduğunu, buna uygun branş öğreticisinin yetiştirilmesi için YÖK’ten talepte bulunabilirdi. YÖK de 2 ya da 4 yıl olacak şekilde bölümler açabilir. Bu bölümler mezun verdikten sonra bu kursların açılmasına başlanabilirdi.

Burada yeni bölümlere ihtiyaç var mı diyebilirsiniz. Bence ihtiyaç var. Zaten devlet çoğu okul kademelerinde branşlaşmaya gitti. Örnek verirsek; ortaokullarda ilköğretim matematik ve ilköğretim fen bilgisi adı altında branşlar oluşturarak lise matematik ve FKB’den (fizik, kimya, biyoloji) ayırdı. Beden eğitimi, müzik ve görsel sanatları saymazsak, devletin ayırmadığı iki branş kaldı. Bunlar da İngilizce ve din kültürü ve ahlak bilgisi. Bugün İngilizce öğretmenleri ilkokul ikinci sınıftan başlayarak lise son sınıfa, din kültürü öğretmenleri ise ilkokul 4.sınıftan lise son sınıfa kadar derse girebiliyor. Aslında ilköğretim din kültürü ve ahlak bilgisi diye bir zamanlar ilköğretimde derse girecek şekilde bir branşlaşmaya gidildi ama nedense bundan vazgeçildi. Bence eğitim ve öğretimde öğrenci seviyesini ve öğrencilerin seviyesine inmeyi önemsiyorsak ilkokul, ortaokul ve liselerde branşlaşmaya gidilmelidir. Buna gerçekten ihtiyaç var.  Özellikle, aşağı yukarı her sınır seviyesinde derse girmekte olan ilahiyat fakültesi mezunları daha fazla zorlanır. Çünkü lisede derse giren bir öğretmen, ortaokulda ve ilkokulda der vermekte, aynı şekilde ilk ve ortaokullarda ders veren biri lisede zorlanır.

Sözün özü, 4-6 yaş grubu Kur’an kursları eğitiminde başarıya ulaşılmak isteniyorsa, ivedi bir şekilde anasınıfı seviyesindeki öğrencilere ders verebilecek bir ilahiyat bölümü açılmalıdır. Burada kısaca şuna da değinmek isterim. Oyun çağındaki çocuklara (kreş, anasınıfı ve ilkokul) bilgiden ziyade oyunu önceleyen ve uygulamaya yönelik eğitimler verilmelidir. Özellikle bilgi vermekten azami derecede kaçınılmalıdır. İlkokul boyunca okumayı ve basit matematik vermekle yetinilmelidir. Çocuklarımız kreş, anasınıfı ve ilkokullarda kişiliğine artı puan kazandıracak eğitimlere yer verilmelidir. Buna etik, ahlaki, nezaket ve görgü kuralları denebilir. Çocuklarımız nazik konuşmayı, yerleri kirletmemeyi, yalan söylememeyi vs. özellikleri bu sınıf seviyelerinde öğrenmelidir.

*15/01/2022 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

9 Ocak 2022 Pazar

“Allah’ı İşinize Karıştırmayın!” *

2014 yılında, "Yöneticilikte dört yılını dolduranlar asli görevi öğretmenliğe döndürülür ve yeniden puanlanır. Geçerli puanı alamayanlar öğretmenliğe devam eder. Boş kalan yöneticiliklere de mülakat yoluyla atama yapılır." içerikli bir kanun çıkarıldı. Şimdilerde araştırmacı adı verilen eğitim uzmanı adı altında bir kadro ihdas edilerek mevcut milli eğitim müdürleri ve müdür yardımcıları da kızağa alındı. Yani özlük hakları korunarak bankamatik memuru yapıldı. Yerlerine yeni milli eğitim müdürleri ve mülakatla atanan şube müdürleri atandı.

İl ve ilçe milli eğitim müdürlüklerinde atamalar tamamlanınca sıra geldi, dört yılını dolduran okul yöneticilerini değerlendirmeye. Bunun için değerlendirme komisyonları kuruldu. Komisyonlarda kimler vardı? Yanlış hatırlamıyorsam, yeni atanan ilçe milli eğitim müdürleri, iki şube müdürü, okul aile birliği başkanı ve yardımcısı, okul öğrenci temsilcisi, okulun en yaşlı ve en genç öğretmeni puanladı. 75 puanın altında kalan yöneticiler başarısız sayıldı ve asli görevi olan öğretmenliğe döndürüldü. Bu değerlendirmenin ne kadar objektif kriterlere dayalı yapıldığını, başarılı ve başarısız sayılanların alacağı puanlarla birlikte nerelerde, kimler tarafından oluşturulduğunu işin içinde olanlar iyi bilir. Bilinemeyen tek şey, başarılı olanlar niçin başarılı, başarısız olanlar niçin başarısız olduğunu pek bilemedi. Bu konuda büyük bir katliam yapıldı dense yanlış olmaz. Çünkü sınavla yönetici olanların pek azı hariç hepsi elendi.

Okul yöneticilerinin çoğu elenince boş kalan okul yöneticiliklerine çıkarılan kanun gereği mülakatla yeni yöneticiler seçildi. Bu mülakatlarda da diğer mülakatlarda olduğu gibi objektif ve nokta atış puanlama yapıldı. Kimin nereye atanacağı belirlendi. Değerlendirme ve mülakatta kazara gözden kaçan kimse olmuşsa, “Falan yeri yazma, orasına falanı düşünüyoruz” dendi ve tercih ettirilmedi.

Mülakata, değerlendirme puanına göre yeterli puan alamayan eski yöneticiler de girdi. Hayret ki çoğu başarılı oldu. Çalışınca oluyormuş demek ki. Bunlara geçer puan verildi ama yüksek puan verilmedi. Tercih ederseniz, kenar-köşe okulları tercih edin denerek lütuf bahşedildi.

Ağustos gibi başlayan değerlendirme, mülakat, tercih ve atama işlemleri 2014’ün Aralık ayı sonlarına kadar devam etti. Bu demektir ki okullar 3-4 ayı yöneticisiz kaldı. Yönetici olmamasına rağmen okullarda pek sorun olmadı.

*

2015’in ilk aylarında eski ve yeni yenilenmiş müdürlerle, çoğu yöneticiye düşük puan vererek eleyen bir milli eğitim müdürü yemekli bir tanışma toplantısı yaptı. Yemekten sonra aldı eline mikrofonu. “Arkadaşlar! Sözlerime, çok hoşuma giden bir süre ile başlamak istiyorum” dedi ve eüzü-besmele çekerek Fatiha süresini okumaya başladı. Milli eğitim müdürü süreyi okuya dursun. Yanımda, gözde bir okulun müdürü iken yeterli puanı alamayıp elenen, daha sonra mülakat yoluyla ücra bir yerde okul müdürlüğü verilen bir okul müdürü, “Yahu arkadaş, ne diyeceksen de ama Allah’ı ağzınıza almayın, Allah’ı işinize karıştırmayın. Çünkü ne yapıp ne ettiğinizi biliyoruz” dedi.

Bu yazıyı ele almamın nedeni de müdürün, “Allah’ın adını ağzınıza almayın/ Allah’ı işinize karıştırmayın” sözleri idi. Bu müdür dinle-diyanetle sorunu olan biri mi idi? Değil. Üstelik İHL mezunu biri idi. Niye böyle demiş olabilir? Belli ki gözde bir okulda okul müdürü iken elenip iki-üç ayın ardından kenarda bir okula müdür olarak atanmayı anlayamamış, olup biteni kabullenememiş ve haksızlık yapıldığını düşünmüş olmalı. Bu isyanında haksız da sayılmazdı. Maalesef bu durum sadece kendisinin değil, çoğu yöneticinin başına gelen bir durumdu. Bu kanunu çıkaranlar, böyle bir şeyi murat etmiş olmayabilir ama sonuç pek değil, hiç iç açıcı olmadı bu süreçte. İHL mezunu biri olmasına rağmen ilçe milli eğitim müdürünün Fatiha okumasına niçin tepki göstermiş olabilir? Belli ki yaptıklarıyla Allah’ı örtüştüremedi. Çünkü yılların yöneticilerini eleyenler, ağırlığı bir meslek grubundan kimseler idi. Herkes o meslek grubundan Allah korkusu ve adalet bekledi ama maalesef göremedi.

Siz ne dersiniz bilmiyorum ama amme hizmeti yapanlar; din, iman, ahlak, adalet, Allah vb değerleri hiç ağzından düşürmez ve bunları referans kabul eder. Yaptıklarıyla insanları mağdur eder veya yaptıkları anlaşılmaz ise dini alet ediyor şeklinde anlaşılabilir. Bu yüzden din ve dini değerleri referans alanların söz ve eylem örtüşmesine dikkat etmesinde fayda vardır.

*11/03/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros Ulu adıyla yayımlanmıştır.

Mehmet ADİL Güven Tazeledi *

8 Ocak 2022 günü saat 10.00'da Konya Kahveciler, Çay Ocakları Büfeciler  Esnaf Odası Olağan Genel Kurulu olduğundan, Oda Başkanı Sayın Adil’in, aramızda görmek isteriz daveti üzerine haberim oldu. Olağan genel kurulun, Konya Esnaf ve Sanatkârlar Odaları Birliği (KONESOB) odasında yapılacağını öğrendim. Cumartesi ve pazar günleri benim için dinlenme ve geç kalkma günleri olsa da davete icabet etmem lazım dedim, erkenden yola koyuldum. Bu vesileyle ilk defa bir oda seçimine katılmış oldum.

Toplantının yapıldığı salona girmeden önce girişte; tertip, düzen, ilgi ve alakanın yanında, girişin sağına ve soluna güzelce yerleştirilmiş izzet ve ikram köşesi dikkatimi çekti. Yok yoktu: Çay, kahve, su, poğaça, pastanın her türlüsü, envaiçeşit olarak yerleştirilmişti. İkramlıktı hepsi. Giren alıyor, çıkan alıyor. Görüntü, biz işimizin erbabıyız dedirtiyordu.

Selam verip hayırlı olsun, kolay gelsin dedikten sonra toplantının yapılacağı salona yöneldim. Salona girerken, salonda çok az kişinin olacağı yönünde içimde bir his vardı. Çünkü olağan genel kurulda tek aday yarışacaktı. Aday tek olunca, nasılsa karşısında rakip yok, bu yüzden seçime katılmama gerek yok diye üyelerde bir rehavet söz konusu olur ve yeterli sayıyı bulmak bile zor olabilirdi. Sabahın erken saatleri olmasına rağmen gördüğüm manzara, endişemin yersin olduğunu gösterdi. Çünkü salon doluydu. Bu bile tek aday ve tek liste ile yeniden güven tazelemek için seçime giren Mehmet Adil’in, üyelerinin nezdinde ayrı bir yeri olduğunu göstermeye yeterdi.  25.01.2018’de Oda Başkanı seçilen Mehmet Adil, yönetim kurulu üyeleriyle birlikte bir zoru başarmış, birkaç odaya nasip olacak şekilde karşısına rakip bile çıkmamıştı.

Neydi zorlukları derseniz, malumunuz 2019 Martı ile birlikte hala devam eden küresel bir salgın musallat oldu. Bu salgından en fazla etkilenen sektör ise Mehmet Adil’in başkanlığını yaptığı odanın üyeleri olan kahveci, çay ocakları, büfeciler ve kantinciler oldu. Bu süreçte özellikle kahveciler ve kantinciler kepenk kapattı. Kimi bu süreçte başka iş buldu kimi ise işsiz kaldı. Dün veren el olan bu sektör temsilcileri yardıma muhtaç hale geldiler. Zaman zaman belediyeler ve bazı yardım kuruluşlarından yardım almak zorunda kaldılar. Zor zamanların adamı olduğunu Mehmet Adil bu süreçte göstermiş oldu. Çalmadık kapı bırakmadı, görüşmediği kimse kalmadı. Her yerde sektörünün sesini duyurmaya çalıştı. Sosyal medyayı pek kullanmamasına rağmen bu süreçte sayfasını aktif bir şekilde kullandı. Kırmadan, dökmeden, kimseyi ötekileştirmeden üyelerinin derdine çare olunması için elinden gelen her türlü gayreti gösterdi. Sektörün dışından biri olmama rağmen bu süreçte bu gayretine bizzat şahit oldum. Üyelerinin derdi ile dertlendi ve süreci iyi yönetti. Ellerinin emeği ile para kazanıp evine ekmek götüren bu sektörün insanı da yapılanları takdir etmiş olmalı ki karşısına rakip çıkmayı ve çıkarmayı düşünmediği gibi işini gücünü bırakıp genel kurula katılarak bu heyecana ortak olmak istemiş.

Genel kurulda 2018-2022 yılları arası gelir-gider tablosu, yönetim ve denetim raporları okundu, üyelerin oylarına sunuldu. Geçmiş yapılanlar ve yapılacak olanlar üyelerden tam not aldı.

Yazıma son verirken yaptıklarıyla göz dolduran ve yeniden başkan seçilerek güven tazeleyen Oda Başkanı Mehmet Adil’in konuşmasından bazı kesitlere de kısaca yer vermek isterim: Sektörlerinde daha önce iz bırakan eski başkanları rahmetli Cemal Çınardalı beyefendiye ayrı bir bölüm ayırarak ona olan vefasını gösterdi ve duygulu anlar yaşadı. Bundan önce olduğu gibi bundan sonra da sektörün dertlerine çözüm bulmak için gereken her şeyin yapılacağını; doğruluktan, dürüstlükten, insani ve milli hassasiyetimizden ödün vermeden tüm sektördeki esnaflarımızın hak ve hukukunu gözeterek görev yapmayı taahhüt ettiklerini; haksızlık yapmadıklarını ve yapmayacaklarını; yalandan, iftiradan, dedikodudan kaçındıklarını ve kaçınmaya devam edeceklerini sözlerine ekledi.

Bu vesileyle güven tazelemeye dayalı olağan bu genel kurulun, Konya’mıza ve sektör sahiplerine hayırlar getirmesini temenni ediyorum. Sayın başkan Mehmet Adil ve yeni yönetim kuruluna başarılar diliyorum.

Not: Genel kurulda daha önce “Konya Kahveciler, Çay Ocakları ve Büfeciler Odası” olan odanın adına, kantincilerin de eklenmesi üyelerin oyuna sunuldu ve oybirliği ile kabul gördü. Resmiyet kazandıktan sonra odanın yeni adı “Konya kahveciler, Çay Ocakları, Büfeciler ve Kantinciler Odası” olacak. Buna gerek var mıydı? Bence vardı. Çünkü kantinciler de üye yönünle çoklar. Odanın yeni ismi de hayırlı olsun ama isim koyma konusunda burada şunu söylemeden geçemeyeceğim. Gördüğünüz gibi zaten uzun olan odanın ismine, kantincileri de eklemek suretiyle odanın ismi daha da uzamış oldu. Elbette her sektör kendi isimlerinin oda isminde geçmesini ister ama sektörün tüm üyelerini kapsayacak şekilde kısa isim vermeye dikkat etmede fayda görüyorum. Bu hassasiyetim, sadece bu odanın ismi ile sınırlı değil, tüm isimler verilirken konan ismin, “ağyarına mani efradına cami” şeklinde olmasına dikkat etmek gerek. İsim dediğin bir çırpıda, bir nefeste ve unutmadan söylenmeli. Bakarsınız diğer genel kurulda da bulunan kısa isim tüm üyelerin oyuna sunulur. Bu oda da uzun isimden kurtulmuş olur.

*10/01/2022 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.