24 Ekim 2021 Pazar

Tedarik Sıkıntısı *

Artan hayat pahalılığı ile ilgili son günlerde bir "tedarik sıkıntısı" teranesidir gidiyor. Evet, bir tedarik sıkıntısı var. Üretilenler ve çıkarılanlar, tüketilenle orantılı yani arz talebi karşılamadığı için bu da ister istemez piyasaları vuruyor ve bize zam olarak dönüyor. Kıt kanaat geçinen dar gelirlinin beli de bu vesileyle iyice bükülüyor. 

Dünyayı bilmem ama bizdeki hayat pahalılığının yegane sebebi tek başına tedarik sıkıntısı olmasa gerek diye düşünüyorum. Çünkü bunda cari açık, kamu disiplininden uzaklaşma, tasarruf etmeme, çok seçim yapma, seçimlerde seçim ekonomisi uygulama, TL'nin diğer paralara göre daha fazla değer kaybetmesi, Merkez Bankasının diğer ülkeler gibi karşılıksız para basması gibi başka sebepler var. Ekonomik dar boğaz 2018'de kendini göstermişti zaten. 

Gelelim tekrar tedarik sıkıntısına. Bu tedarik sıkıntısı ne demek? Dünyada yeraltı ve yerüstü kaynaklarda bir sıkıntı mı var? Yani kaynaklar bitiyor mu? Kaynaklarda eskiye oranla bir azalma söz konusu ise de mevcut kaynaklar hala insanlığa yetecek kadardır. Ki bitse bile insanlık başka kaynaklar bulmak zorunda. Çünkü canlıyı yaratan Allah yeraltında ve yerüstü de insanı ve diğer canlıları besleyecek sayısız nimetler yaratmıştır. 

O zaman dünyanın yaşadığı bu tedarik sıkıntısının sebebi ne? Sebebi, hepimizin bildiği gibi 2019 yılından beri bizden bir parça olan başımızın belası covit-19 salgını bahane gösterilerek salgından korunmak amacıyla çoğu sektörde üretimin durdurulması ya da yavaşlatılmasıdır. İki yıl boyunca "Evde kal" denerek insanlar evlere tıkıldı. Adeta türkü çığırıldı. Eve girmek istemeyenler topa tutuldu. Haliyle insanlar ve işletmeler eve tıkılınca üretim yapılmadı. Bu süreçte devletler bol bol para bastı, hastalığı en aza indireceğim diye uğraştı. Devletler bastığı parayı, işletmesini kapattığı esnafa harçlık olarak verdi. Bu süreçte doğru dürüst vergi almadı, vergileri öteledi. Aşı bir çıksın diye umutla bekledi durdu. Sadece belli sektörlerin iş yaptığı bu süreçte adeta piyasa ve hayat durduruldu. 

Geldiğimiz noktada bulunan aşı -adayları- pek sadra şifa olmadı. Aşı olanlar bile hastalanmaya devam ediyor. Ölümler hız kesmeden devam ediyor ve devletler kapanmadan bahsetmiyor. İyi ki bahsetmiyorlar. Yoksa üretim olmayınca dünya açlıkla karşı karşıya kalacaktı. 

Hangisi doğruydu bunun? İki yıl boyunca neredeyse hayatı durdurup insanları evlerine kapatmak mıydı yoksa şimdiki gibi hastalığa rağmen yasaktan bahsetmeyip insanları ve işyerlerini serbest bırakmak mıydı? Doğrusu serbest bırakmaktı ama bunun için devletler çok geç kaldı. Basra harap olduktan sonra bu yanlıştan vazgeçildi. İşin garibi hiçbir devlet de iki yıl boyunca hastalığı bahane ederek boşu boşuna insanları eve tıkmışız, şimdi bunun ceremesini çekiyoruz demedi. Hepimizin bildiği gibi şimdi hayat salgına rağmen devam ediyor.

Devlet yetkilileri de ABD'yi yeniden keşfetmiş gibi mevcut sıkıntılar için tedarik sıkıntısına dikkat çekiyorlar. Ne bekliyorlardı ki? Güllük gülistanlık bir hayat mı? Maalesef bunun tek müsebbibi, gidişatın akıbetini düşünmeden devletlerin kısıtlılığa gitmesiydi. Hata yaptık, oyuna geldik, düşünemedik demedikleri gibi mevcut durumu da üzerlerine almıyorlar. Hoş, bu aşamadan sonra özür dileseler de özürleri kabahatlerinden büyük olurdu. 

*29/10/2021 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Ülkenin Ülkeyi Sevenleriyle İmtihanı *

Ben bu ülkeyi sevmeyeni görmedim. Çünkü kime sorarsan ülke sevdalısı. Elbette sevilecek. Zira başka ülkemiz yok. Yalnız kim ne kadar ve içten seviyor, bunu bilmiyoruz. Zira elimizde bir kıstas ve içlerini okuyacak bir alet yok.

Sayıları ne kadardır bilmiyorum ama bu ülkeyi gerçekten seven samimi insanlarımız var. Kiminin ülke sevgisi kuru gürültüye yani sözde bir sevgi. Bunların oranı epey fazla. Kiminin de ülke sevgisi kedinin ciğeri sevmesi gibidir. Bunların çoğu da sorumluluk sahibi kişiler. 

Ülkesini içten seven insanlar, ülkesinin kalkınması için çalışırlar. Bunun için ellerinden geleni artlarına koymazlar. Ülkeye verdikleri katma değerden daha azıyla nasiplenirler. Fedakardırlar. Gerekirse uğruna ölürler. Ülkesini zarara sokacak eylemlerden kaçınırlar. Bilerek veya bilmeyerek zarar vermişlerse de bedel ödemekten kaçınmazlar. En azından nedamet duyarlar ve bunu itiraf ederler. 

Kuru gürültüye ülke sevgisi edebiyatı yapıp mangalda kül bırakmayanların foyası zor zamanlarda ortaya çıkar. Zoru gördüler mi bunları orada göremezsin.

Kedinin ciğer sevmesi gibi ülkesini sevenlere gelince, bu tür sevgiye sahip olanlar genelde sorumluluk makamında olan kişiler. Bunların sesleri fazla ve gür çıkar. Bunlar ülkeye hizmet ediyor görünürler. Ama ülkeye mi hizmet ediyorlar, ülke mi bunlara hizmet ediyor, burası muamma. Bunların rakipleriyle ülke adına kavgasına ve çabasına bakmayın. Bunlar ülkenin altını oymakla meşguller. Kırarlar, dökerler, ağızlarına ve yüzlerine bulaştırırlar. Ceremesini de az bir mutlu azınlığın dışında tüm halk çeker. Bedel ödettikleri halkı ne kadar seviyorlar bilinmez ama bunların özellikleri kendilerini halka sevdirmiş olmalarıdır. Önemli olan da bu değil mi? Halka kendini sevdirdikten sonra bu halkın ekmeğini elinden alsan sesini çıkarmaz. Çünkü ağzına yüzüne bulaştırsa dahi her yapılanda hep bir hikmet aranır ve vardır bir hikmeti denir. Halbuki halkın sevdiği kadar bunlar halkı ve ülkeyi sevmiş olsalardı, bu ülkeye bu kadar kötülük yapmazlar ve bugün bu ülke her yönüyle bu kadar içler acısı duruma düşmezdi. Yaptıklarına bakarak keşke bunlar bu ülkeyi bu kadar sevmeseler diyorum. Çünkü ülkeye sundukları tek hizmet yalancı bahardır. Bu da diğer mevsimlere göre göz açıp kapayıncaya kadar bir süredir. Sonrası tufan.

Kendilerini bulunmaz Hint kumaşı sanan bu zevat, ülkeyi sevmede samimi ise -bir an için öyle kabul edelim, onların ülke sevgisi, ayının efendisini sevmesine benzer: “Efendisini çok seven bir ayı, onun etrafından hiç ayrılmaz. Onu esen rüzgardan bile kıskanmaktadır. Sevgisi  o kadar aşırı ki gözünün önünü göremeyecek şekilde aşkı onun gözünü kör etmişti. Onun sevgisi efendisinin de hoşuna gidiyordu. Yine bir gün efendisi, dinlenmek için ağacın altında istirahat etmeye çekilmişken onu rahatsız eden karasineği ayı, eliyle kovalar. Sinek bu. Kovaladıkça tekrar tekrar gelir. Sonunda sinek, gözü gibi koruduğu efendisinin alnına konar. Ayı, efendisini bir daha rahatsız etmesin diye eline koca bir kaya parçası alır. Sineği öldürmek için efendisinin alnındaki sineğe hedefler ve taşı atar. Sonuç mu? Tam isabet: Sinek ölür, efendisi de tabii."

Ülkesini gerçekten seven, ülkenin aleyhine olacak durumlar için söz ve eylemlerden uzak durur, ülkesini ateşe atmaz, soğukkanlı olur, ateşe körükle gitmez, ateş kendi halinde yanarken iyice alevlensin diye durmadan çomak sokmaz, ateşi söndürmek için çaba sarf eder. 

Az ve öz, yerinde ve zamanında konuşur. Konuşurken sözlerini dikkatli seçer. Kırıcı olmaz, hakaret etmez. 

Kendi başına buyruk hareket etmez. Ortalıkta çok dolaşmaz. Her yerde boy göstermez. Ulu orta her şeye karışmaz. Herkese laf yetiştirmez. Taş bile yerinde ağır sözünü unutmaz. 

Zarar gördüğü ve zarar verdirdiği deliğe defalarca girmez ve girdirmez. Yanlışta inat etmez. İnadım inat demez. Burnunun dikine gitmez. 

Her daim şeffaf olur. Kelime oyunu yapmaz. Hiçbir şeyi gizlemez. Durmadan kıyas yaparak olup biteni olduğundan farklı göstermez. 

Hata ve yanlış yaptığında bunda ısrar etmez. Çünkü hatadan dönmek erdemdir. Bir şartla “u” dönüşü yapabilir. Önceki yaptığının yanlış olduğunu söylemek suretiyle. 

Dünyanın merkezine kendisini koymaz. Kendisini bulunmaz ve vazgeçilmez Hint kumaşı olarak görmez. Tevazuyu elden bırakmaz. Kendisine saygı beklediği kadar başkasına da saygı gösterir. 

Ülkesine katma değer üretmeye çalışır, ülkenin kaynaklarını har vurup savurmaz.

*15/11/2021 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

20 Ekim 2021 Çarşamba

Biz Yine İyiyiz *

"Kardeşim, ben zamdan etkilenmiyorum. Çünkü her defasında 50 liralık yakıt alıyorum demeyi bırak. Bu esprin bayatladı artık." 

"Farkındayım. Değiştirmeye değiştireceğim ama aklıma başka bir espri gelmiyor. Sence nasıl bir espri yapayım?" 

"Bence hiç espri yapma. Çünkü espri zamanı değil. 

“Ama duramıyorum ki." 

"Bence dursan iyi olur. Çünkü millet burnundan soluyor." 

"İşte ben de bu yüzden milleti rahatlatmak istiyorum."

"O zaman rahatlatacak bir şeyler söyle."

"Mesela?"

"Mevcut halin beterini söylersen, millet beterin beteri varmış. Bereket biz öyle değiliz desin."

"Yani?"

"Mesela, Avrupa'da yakıt daha pahalı. Onlar bize gıpta ediyorlar. Çünkü en ucuz yakıt bizde. Gelip bizden alıyorlar. Eskiden Avrupa'dan gelenler ülkeye girmeden depolarını fulleyip gelirlerdi. Şimdi çıkarken depolarını ülkemizden dolduruyorlar. İnanmıyorsan Avrupa'daki yakıt fiyatlarıyla bizdeki fiyatları bir kıyasla. Haydi, bundan geçtim. Avrupa tedarik sıkıntısı çekiyor. Avrupalı yakıt yokluğundan aracına yakıt bile alamıyor. Bizde yakıt ve tedarik sıkıntısı var mı? Yok. Şükretmek lazım buna gibi şeyler söyle. Seni dinleyen yakıt alırken morali bozulmayacak, kara kara düşünmeyecek ve oh be biz daha iyiyiz diyecek. İçi ısınacak. Moralli bir şekilde trafiğe çıkacak. Bu da kaza riskini azalttığı gibi trafik canavarlarıyla yok yere atışmasının önüne geçecek."

“Yeterli olur mu bu?”

“Muhatabın ikna olmamışsa, ona 2023’ü hatırlat. Şurada ne kaldı 2023’e. Yüzdük yüzdük kuyruğuna geldik. Hele biraz sabır. Zira 2023’de tüm dertler bitecek, diyebilirsin.”

“Ama espri nerede burada?”

“Bırak şu espriyi. Biraz ara ver. Bu gerginlikte espri gitmez. İnsana somurtmak da lazım.”

*25/10/2021 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.