7 Ekim 2021 Perşembe

Tüm Suç, Güç Zehirlenmesi Yaşayanlarda mı? *

—Babacığım, haberleri izleme ve gündemi takip etme özelliğim yok. Biliyorsun ben z neslindenim. Ama bu demek değildir ki kamuoyunda olup biten çoğu şeye biganeyim. Zaman zaman göz ucuyla da olsa ülkede olup bitenlere kulak kabartıyorum. Ülkemi çok seviyorum. Yaratılanlar, Yaradan’dan ötürü kabulümdür. Fakat ne ülkemi ne de insanımızı anlayabiliyorum. Hele siyasileri hiç anlamıyorum.

—Bu kanaate nereden vardın evlat?

—Ülkemde gökkuşağının tüm renkleri olmasına rağmen renkler ikiye indirilmiş, her şey siyah ve beyaz üzerine kurulu. Bir şey ya siyahtır ya da beyaz. Bugüne kadar hiç ortasını görmedim. İnsanlar birileri tarafından kutuplaştırılmış. O birileri, yeri geliyor pireyi deve yapıyor yeri geliyor, deve pire kadar yer kaplamıyor. Birileri özellikle siyasiler, gündem olarak halka ne dayatıyorlarsa halk kendilerine dayatılan gündemle yatıp kalkıyor. Saflar da hazır: Ya siyahı ya da beyazı seçecekler. Örnek vermem gerekirse, bir konuda doğru ve yanlış belli olmasına, bir sözü kimin söyleyip söylemediği bilinmesine rağmen gözünün içine baka baka “falan söyledi” denebiliyor. Halk da falanın söylemediğini bildiği halde buna inanıyor. Ölümüne sevgi, ölümüne kutuplaşma dedikleri böyle bir şey olsa gerek. İnsanların gözü kör olduğu gibi vicdanları da körelmiş. Nabza göre şerbet veriliyor. Durmadan zikzak çiziliyor. U dönüşü yapılıyor. Böyle, doğru nasıl ortaya çıkacak? Konuşuyorum ama bir şey demiyorsun?

—Ne diyeyim evlat. Sözün bittiği yerdeyiz zira. Tespitlerinde yerden göğe haklısın ama alacağın yok. Zira büyüklerimiz daha iyi bilir. Biz ne anlarız ki bu işlerden. Onlar ne dedi ise biz buna teşneyiz.

—İyi de doğruya doğru, yanlışa yanlış demek gerekmez mi?

— Öyle demek gerekir ama hiç tavsiye etmem. Sonra kimse doğrunun peşinde falan değil. Onlar, bu doğru derlerse bizim için doğru odur. Yanlış demişlerse bizim için yanlış odur. Hak ve haklı arama. Zaten ararsan da bulamazsın. Bulsan da alacağın olmaz. Hak dediğin şey gücün elindedir. Güç ise daima haklıdır. “Üst daima haklıdır, bilhassa haksız olduğu anlarda” sözünü de hiç unutma. Zira bu ülkede bu işler böyle yürür. Bundan, gücün peşinde koşanlar da memnun, gücü elinde bulunduranlar da. Neyse fazla uzatmadan şu hikayeyi anlatayım da ne demek istediğim daha iyi anlaşılmış olsun:

“Küfeli bir Hz. Ali destekçisi, dişi devesi ile Şam'a gitmiş. Devesini bir direğe bağlamış. İşini gördükten sonra döndüğünde, Şamlı bir tüccarın devesine sahip çıktığını görmüş. ‘Bu deve benim erkek devem' diyormuş Şamlı. Tartışmışlar ama sonuç alamayınca görevliler gelmiş. Konuyu Şam Valisi Muaviye'ye götürmüşler.

Muaviye meydandaki ahaliye sormuş: ‘Bu deve Şamlının mı Küfelinin mi?'

Ahali bağırmış: ‘Şamlının' (bence de) 

Muaviye sormuş: ‘Deve erkek mi dişi mi' diye. 

Ahali, deve dişi olduğu halde hep birlikte bağırmış: ‘Erkek' (bence de) 

Muaviye, Küfeliyi yanına çağırıp şunu söylemiş: ‘Git Ali'ye söyle, Şam'da bir Vali var. Dişi deveye erkek deyince inanan binlerce taraftarı var.”

Burada tüm suç Muaviye’nin mi yoksa rakibine karşı güç gösterisinde bulunan, ona aba altından sopa gösteren Muaviye’ye şeksiz şüphesiz, ölümüne destek veren Şamlıların mı?

Aman, neyse ne. Bir konuda büyüklerim ne diyorsa odur benim için. Doğru mu? Hiç umurumda değil.

* 09/10/2021 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

6 Ekim 2021 Çarşamba

Baştan Böyle Olmalıydı *

Ülkemizde koronavirüs ile ilgili ilk pozitif vakanın, 2019 Martında tespit edildiğini hepimiz hatırlıyoruz. O günden bugüne, toplumun çoğunluğu aşı adayı aşılarla aşılanmış olmasına rağmen covid-19 ile yaşamaya devam ediyoruz.

Bu yazımda, salgınla mücadele konusunda ülkemizin uygulamaya koyduğu iki farklı hususa işaret etmek istiyorum. Çünkü salgın dolayısıyla 2019 Martından 2021 Temmuz ayına kadar farklı, 2021’den bugüne farklı uygulamaları hayata geçirdik.

Ülkemizde ilk pozitif vakanın tespit edildiği Mart 2019’da ne yapmıştık? Kısaca değinmek isterim: Testi pozitif çıkan bir hasta dolayısıyla üniversiteler dahil tüm okulları kapatmış, risk barındıran bazı sektörlere çalışma yasağı koymuş, esnek (dönüşümlü, daha az mesai ve uzaktan) mesaiye geçilmiş, hafta sonu çıkış yasakları uygulamaya konmuştu. Kısıtlılıktan dolayı evde geçirmek zorunda kaldığımız günlerin sayısı saymakla bitmez. Yediden yetmişe, akşam sabah hastalığı konuştuk. Maske-mesafe ve temizlik üçlemesini belleklerimize işledik. Kısaca hayatı durdurmuştuk. 2019’da başlayan bu kısıtlılıklar, temmuz gibi biraz esnetilse de virüsün artışa geçmesiyle birlikte yeniden kapandık. Üniversiteler 2019 Martında kapılarına kilit vurarak uzaktan eğitime geçti. Öğrenciler 1,5 yıl yani üç dönem yüz yüze öğretimden mahrum kaldı. Milli Eğitime bağlı okullar ise kah açıldı kah kapandı. Bu süreçte canlı yayın vazgeçilmezimiz oldu. Milli Eğitim Eski Bakan’ı Ziya Selçuk okulları açtım, açıyorum, şu tarihte açacağım, Bilim Kurulunun önerisini bekliyorum diyerek okulların açılmasıyla ilgili hep umut verdi ama ne üst kurulunu ne de Bilim Kurulunu aşabildi. Maalesef yüz yüze eğitimden, ağırlıklı olarak 8.ve 12.sınıf öğrencilerimiz ve DYK kurslarına giden öğrencilerimiz bir nebze faydalanabildi.

2021 Temmuzuna geldiğimizde, yasakların tümünü kaldırdık. Salgın bitti de mi kaldırdık? Hayır, salgın aşıya rağmen tüm hızıyla devam ediyor. İsterseniz, 5 Ekim tarihli covid-19 tablosuna bir göz atalım: Testi pozitif çıkan hasta sayısı 29.802, ölen sayısı ise 228 kişi. Bu tabloya rağmen okullarımız açık, esnaf işinin başında, tüm sektörler çalışıyor. Yani hastalığa rağmen hem sosyal hayat hem iş hayatı hem de eğitim ve öğretim devam ediyor. 30 bine yaklaşan hasta sayısına rağmen ne Bilim Kurulu kapanalım önerisiyle geliyor ne de hükümet kapanma ile ilgili ihsasta bulunuyor. Bilim Kurulu üyeleri de her akşam bir TV kanalında korku pompalamıyor.

Bu duruma yani 2019 Martından 2021 Temmuzuna, 2021 Temmuzundan bugüne bakıldığı zaman iki zıt uygulama ile karşı karşıya olduğumuz anlaşılmakta. Pozitif bir vaka ile başlayan süreçte, 2 yıldan fazla hayatı durdurduk. Vaka sayısı 30 binlerde gezinmesine rağmen başta okullar olmak üzere her sektör açık. Hem Milli Eğitim Bakanı hem de siyasi irade, virüs ne kadar artarsa artsın, okulları kapatmayı telaffuz bile etmiyor. Sınıflar karantinaya alınabilir ama okullar asla kapanmayacak açıklaması yapıyorlar.

Bu birbirine zıt iki farklı uygulamadan doğru olanı; maske, mesafe ve temizlik kuralına uymak suretiyle okul, iş ve sosyal hayatın devam etmesiydi. Siyasi irade bugün doğru olanı yapıyor ve bu doğru uygulama için maalesef çok gecikildi. Keşke bugün ortaya konan bu irade, ilk pozitif vaka çıktığı zaman ortaya konabilseydi, bugün boğuştuğumuz birçok sorunla ya karşılaşmamış ya da sorunu bertaraf etmiş olurduk. En azından daha az hasarla yolumuza devam edebilirdik. Çünkü bugün yaşadığımız birçok sıkıntının menşei, salgın dolayısıyla kapanmamızdır.

Yazımı “Başka Ne Bekleniyordu” başlıklı 15/06/2020 tarihli yazımdan bir alıntı ile sonlandırmak istiyorum: “…Bu durumda yapılacak şey, geri kalan koronavirüslü günlerimizi, sürü bağışıklığı sistemi ile götürmek. Temenni etmem ama giden gitsin, kalan sağlar bizim olsun. Zira bu ülkenin ekonomisi, tekrar evlere kapanmayı kaldıramaz. Biz ekonomide üretime dayalı yeni bir seferberlik başlatmaz, kepenk kapattığımız günleri/ayları telafi etmez, çalışmaya yeniden ara verirsek koronavirüsün öldüremediği geri kalanı da gittikçe kötüye giden mali durumumuz götürür: 70 sente muhtaç oluruz. Allah muhafaza!

* 08/10/2021 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır. 

1 Ekim 2021 Cuma

Zamlara Anlamlar Yükleyebilmek *

LPG'ye 2 Ekimden geçerli olmak üzere gelen 71 kuruşluk zamma birileri kızsa da ben anlamlı buldum. Bu zammı takdir edenleri de takdir ettim doğrusu. Neden derseniz? Zammın yüzü soğuk olsa da belirlenen miktar beni geçmişe götürdü. Ta 1071'e. Biliyorsunuz bu tarih bize Anadolu'yu açan ve burayı mesken edinmemizi sağlayan Malazgirt Zaferinin tarihidir. Zam moralimizi bozsa da 71, zaferi hatırlatınca milliyetçi duygularım kabarıverdi. Haliyle gururum okşandı. Bana bu gururu yaşatan 71 zamma helal olsun dedim ve keyfim yerine geliverdi. Bakarsınız bu zafer, bizi ekonomik buhrandan çıkarıverir. 

Buradan hareketle, zam koyucular bundan sonra zam yaparken bizim için anlamı olan rakamları seçerlerse çok daha iyi olacak ve deriz ki aşk olsun adamlara! Zam yaparken bile o kadar bilinçli hareket ediyorlar ki bize köklerimizi hatırlatıyorlar. 

Tamam, 71 güzel ama hep bu rakam olmasın. Çünkü bizim tarihimiz sadece  Malazgirt'ten ibaret değil. Mesela hangi tarihleri hatırlatan zamlar olabilir?

Bazen 1923'ü hatırlatacak şekilde 23 kuruş zam yapılarak bize Cumhuriyeti hatırlatabilirler. Bu zamla birlikte “Cumhuriyeti ne bedeller vererek kurduk. Bu falan nedir” deriz.

Bazen 1453'ü hatırlatacak şekilde 53 kuruş zam yapılarak İstanbul'un Fethini hatırlatabilirler. Bu zamla da İstanbul’u fethetmenin ve İstanbul’da yaşamanın bir bedeli var” deriz.

Bazen 1299'u hatırlatacak şekilde 99 kuruş zam yapılarak bize Osmanlı'nın kuruluşunu hatırlatabilirler. Bu zamla birlikte de Osmanlı kolay kurulmadı. Uyanmamız için elbette bazen bir Osmanlı tokadı gerek” deriz.

Bizim için anlam yüklü böyle rakamlar seçilirse, bu vesileyle tarihimizi de öğrenmiş oluruz. Hatta zammı açıklarken kaç kuruş zam yapıldığını söylemeye bile gerek kalmaz. Cumhuriyet zammı, İstanbul zammı, Malazgirt zammı, Osmanlı zammı geldi denebilir. Biz de hemen tarihleri hatırlayarak geçmişi yad ederiz. Böyle olursa ne kadar zam geleceğini merak bile etmeyiz ve beklenti içerisine girmeyiz. Nasılsa dört seçenekten biri deriz. Bu yol ile tarihimizi öğrenirken aynı zamanda çoktan seçmeli, dört seçenekli sınav sisteminin zorluğunu öğrenmek suretiyle, çoktan seçmeli sorularda zorlanan çocuklarımızı da anlamış oluruz. İsimlendirme yoluyla zam yapılırsa kallavi zam geldi cümlesini de tarihe gömmüş olabiliriz. Aynı zamanda, gelen zamların Türkiye vizyonuna uygun olduğunu da biliriz. Yine onlar basamağını öğreten bu zamları gördükçe, ellerimizi açarak "Ya Rabbi, onlar basamaklı zamlara şükürler olsun. Ne olur, yüzler basamağını görmeyelim" deriz. Çünkü yüzler basamağı turpun büyüğü heybede demektir. 923, 453, 071 ve 299 kuruş zam yapıldığını bir düşünün. Ya... Beterin beteri var. Bu arada üçler basamağının en masumu Malazgirt görünüyor. Yine duaya devam edelim: "Ya Rabbi, temenni etmeyiz ama olur ya zamlarımız yüzler basamağını bulursa; ne olur, bize binler basamağını gösterme. Zira bizim Matematiğimiz toplum olarak iyi değil, binler basamağı bize zor gelir. Onlar basamağı bize yeter de artar bile. Hükümetimize, piyasaya ve beşli zincir marketlere insaf ver" diyelim. Neyse resmi ve özel sektör, “Şimdi binler basamağını öğreneceğiz” demezler. 

Hasılı, gördüğünüz gibi tüm durum ve problem, bardağın dolu tarafına bakmada. Biz olay, hadise ve belalara olumlu yaklaşır, onlara pozitif anlamlar yüklersek gelen zamlar bize vız gelir. Yani ortada zamları abartacak bir durum yok. Yine de suçu üstlenmek ya da suçtan kurtulmak ve herhangi bir bedel ödemeden sütten çıkmış ak kaşık olmak istiyorsak -ki kim istemez bunu- her birimiz tek tek "Allah beni affetsin" diyelim. 

* 04/10/2021 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.