12 Ağustos 2021 Perşembe

Sorunu Ötelemek *

MHP lideri Sayın Bahçeli’nin önerisine, Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın destek vermesiyle birlikte YÖK, üniversite baraj puanlarını düşürdü. Buna göre daha önce 150 olan YKS barajı 140’a, 180 olan AYT ve YDT barajı ise 170’e çekildi. Bu demektir ki baraj puanları onar puan düşürüldü. Yeni düzenlemeyle birlikte 150 puanın altında puan aldığı için YKS’de iki yıllık MYO’nu, AYT ve YDT puanı 180’in altında kaldığı için dört yıllık fakülteleri tercih edemeyecek öğrenciler, 2 ve 4 yıllık bölümleri tercih edebilecekler.

Siyasi irade, bu yeni düzenlemeyi gençlere müjde olarak verdi ve gençlerin yanındayız dedi. Bu düzenleme kapsamına giren ve bu düzenlemeden yararlanmak isteyen gençlere hayırlı olsun temennisinde bulunmak istiyorum. Gönlüm böyle diyor ama Türkiye’nin şartları, istihdam durumu, bu düzenlemenin gençlere pek müjde olmayacağını gösteriyor.

Siyasi iradenin, salgını gerekçe göstererek böyle bir karar aldığı görülüyor. Bu vesileyle üniversiteli olamayacakların üniversiteli olmalarının önünü açmış, açılan onca üniversitelerin dolmayan kontenjanlarını doldurmayı ve üniversite okuyan öğrenci sayısını artırmayı istemiş olabilir. Aynı şekilde genç işsiz sayısını da ötelemeyi hedeflemiş olabilir. Çünkü üniversitede okuyan gençler, öğrenci olduğu için işsizler ordusunun kapsamına girmiyor. Bu da genç işsiz oranının düşük çıkması/gösterilmesi demektir.

Siyasi irade veya devletin izlemiş olduğu bu politika doğru mudur? Bence hiç doğru değildir. Maalesef izlenen bu politika bir pansuman tedbir, sorunları ötelemek ve sorunu halının altına süpürmek demektir. Maalesef okumakta olan her üniversite öğrencisinin kahir ekseriyeti, işsizler ordusuna katılmaya namzettir. Çünkü bu ülkenin en büyük sorunu, okumuş insanın istihdam edilmesi sorunudur. 20-25 yaşına kadar üniversitede oyaladığımız bu gençlere iş veremiyoruz. Her ne kadar devlet/siyasi irade, ben istihdam kapısı değilim, kimseye iş vermek zorunda değilim. Okuturum, o kadar, dese de bu ülkede herkes daha iyi iş bulurum niyetiyle okur ama özel sektörde ama devlette.

İyi, hoş, güzel de ara elemanı yok ettiğimiz bu zorunlu 12 yıllık eğitim sistemimizde herkes üniversiteli olacak da bu ülkenin ara eleman ihtiyacını kiminle gidereceğiz? Şimdilik Suriyeli ve Afganlılarla bu ihtiyacı gideriyoruz. Ya yarın ne olacak durumumuz? Yani bu üniversiteli işsizlere kim iş verecek?

Herkesi okutmayı hedefleyen bu eğitim sistemimiz maalesef geleceğimizi yok ettiği gibi geleceğimizin teminatı olan gençlere de umut vermiyor. Bu sistem ancak umutsuzluk aşılıyor. Endişem, gençlere yani okuyan nesillere istihdam açmayan, açamayan devletin, bu işi daha da ötelemek için 12 yıllık zorunlu eğitimin üzerine, üniversiteyi de zorunlu eğitim kapsamına almasıdır. Gidişat da bunu gösteriyor.

Hasılı YKS, AYT ve YDT barajını düşürmek bir çözüm değil, müjde hiç değil, gençlerin yanında olmak hiç değildir. Zira bu, gençlere yapılabilecek en büyük kötülüktür. Bu yüzden devletin, sorunları halının altına süpürmek, sorun ötelemek, istatistiklerde okumuş üniversiteli sayısını artırmak hastalığından bir an evvel vazgeçmesi lazım. Değilse ağlayanımız olmaz.

*13/08/2021 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır. 

5 Ağustos 2021 Perşembe

Zorunlu İskân *

Kan davası, değişik nedenlerle sonradan oluşan husumet, ölme, öldürme, komşular arası gerginlik, niza, kavga ve yaralama olayları bu ülkede eksik olmaz. Çünkü toplumumuzun bir kısmı sorunlarını konuşarak çözmek yerine, kaba kuvvet ve güç gösterisiyle çözme yoluna gider. İki kişi arasında başlayan gerginliğe, diğer aile bireylerinin hatta sülale ve aşiretin de katılmasıyla olay büyür de büyür. İş, Filistin-İsrail meselesine döner. Kavga ve gerginliğin devam edip etmeyeceği, ailelerin durumuna ve haleti ruhiyesine göre değişiklik gösterir. Bazı kavgaların devamı gelmez. Bazıları ise ilanihaye sürer. Olayın emniyet ve adliye boyutuna taşınması da çoğu zaman işi çözmüyor. Çünkü bizim adalet sistemimiz adalet dağıtmaz. Dağıtmaya kalksa bile içimizdeki ateşi söndürmez. Sıcağı sıcağına yedi kişinin öldürüldüğü Hasanköy cinayetini buna örnek olarak verebiliriz. Basından öğrendiğimize göre komşu iki aile arasında yıllara dayanan bir husumet var. Olay defalarca emniyet ve yargıya taşınmış, olayla ilgili iki kişi tutuklanmış, diğerleri serbest bırakılmış. Bu tutuklamalar sorunu çözmediği gibi geliyorum diyen tehlike, yedi kişinin ölümüne neden vermiştir.

Her gün ülkenin değişik bölgelerinde bu şekil ölme ve öldürme olaylarını izlemeye devam mı edeceğiz? Bu konuda mevcut yapılanların yanında başka tedbirler alınamaz mı? Mesela birbiriyle komşu olan, aynı mahalle ve muhitte oturan kişilerden en az birinin yeri değiştirilemez mi? Baştan söyleyeyim, geçinmeye niyeti olmayan insanlara ne yaparsan yap, kar etmez. Zira böyleleri fırsatını kollar, kafaya koyduğunu yapar. Kan davaları buna bir örnektir. Hasım, Fizan’a bile gitse gidip bulunur ve öldürülür. Bir ondan bir bundan olacak şekilde bu acı hikaye babadan oğula geçecek şekilde sürer gider. Durum bu olsa da yapılacak bir şey yok deyip olup biteni seyredecek miyiz? Bu konuda ilin valilikleri, siyasi iktidar, yargı ve Meclis taşın altına ellerini koymalıdır. Bu konuda ne yapılabilir?

Diyelim ki bir mahallede, bir muhitte; bir kavga, ağız dalaşı, yaralama veya cinayet meydana geldi. Olay yargıya intikal etti. Taraflardan kimi tutuklandı kimi tutuksuz yargılanmak üzere kimi de adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. Olayın adliye boyutu bu şekil devam ederken ilin valisi, emniyeti görevlendirerek mahalledeki tansiyonu ölçtürmesi gerek. Konuşma, uyarı ve tavsiyeye rağmen taraflar ateşle barut gibi ise burada taraflara şöyle bir seçenek sunulabilir: “Mevcut gayrimenkullerini satarak bu mahalle, muhit ve şehri terk etmeyi düşünür müsünüz? Zira gün boyu hasmınızla burun buruna geliyorsunuz. Böyle giderse iki yumurtadan biri kırılacak” denebilir. Taraflardan biri kabul ederse mevcut gayrimenkullerini ederine satması için yetkililer yardımcı olur. Gittiği yerde hasmı ile sürekli karşılaşmaz ve kendine gittiği yerde bir iş tutar ve hayatına devam eder. Muhitini terk etmeyi kabul eden kimse, gayrimenkulünü değerine elinden çıkaramıyor ise devlet devreye girerek kişinin gayrimenkulünün değerini belirler, başka bir yerden emsal yer gösterir. Taraflardan biri böyle bir seçeneği yani bulunduğu yeri terki diyar etmeyi kabul etmez ise mahkemece suçlu bulunan kimse başka bir yere zorunlu iskana tabi tutulur. Buna biz sürgün de diyebiliriz. Ki sürgün değişik sebeplerle Osmanlı’da uygulanmıştır.

Zorunlu iskan çözüm olur mu? Yukarıda da bahsettiğim gibi gözü dönmüş ve öldürmekten başka bir şey düşünmeyen kimseler, hasmını gittiği yerde de öldürebilir ama bunun sayısının fazla olacağını düşünmüyorum. Bu yol ile çoğu kimsenin canının kurtulacağını düşünüyorum. Çünkü mekan değişikliği dolayısıyla taraflar, hasımlarıyla daima yüz yüze gelmeyecek, herkes işine bakacak. Yaptığım bu öneriyi koruyucu hekimlik gibi düşünmek lazım. Devlet de uygulayacağı bu tedbir ile vatandaşlarının canını korumayı hedeflemiş ve mahalle veya muhitin diğer sakinlerini de rahatlatmış olur.

Burada Anayasamızda geçen herkes istediği yere yerleşme hakkına sahiptir maddesi buna engel denebilir. Pekala bir anayasa değişikliği ile bu maddeye “Zorunlu hallerde kişiler, mahkeme kararıyla zorunlu iskana tabi tutulur” eklenebilir. Böyle bir değişikliğin tüm vekillerin oylarıyla Meclisten geçeceğini düşünüyorum.

Denemeye değmez mi?

*09/08/2021 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

4 Ağustos 2021 Çarşamba

Ye, Yürü, Zayıfla! *

Yeme ve içmenize dikkat etmiyorsunuz. Düzenli beslenmiyorsunuz. Buldunuz mu, Abbas’ın kör kazı gibi midenize indiriyorsunuz. Az yemeyi bir türlü kendinize anlatamıyorsunuz. Kilonuz boyunuzla orantılı değil, alıp başını gitmiş. Ayaklarınızın ucunu göremeyecek derecede göbeğiniz çıkmış. Eğilip doğrulamıyorsunuz. Merdiven çıkarken hışmış kalıyorsunuz. Bedeninizi yormayacak şekilde hareketsiz de bir yaşantınız var. Gideceğiniz yere arabayla gidiyorsunuz. Araba girse, tuvalete de arabayla gireceksiniz. Durumunuz bu iken kilo ve göbeğinizi dert edinmiyorsanız, size sözüm olmaz. Devam edin bu yaşantınıza. Kim tutar sizi bu durumdan. Zira o vücudu taşıyan ayaklar sizin ayaklarınızdır ve sizi taşıyacaktır. Bu konuda yalnız da değilsiniz. Zira hemen hemen her Türk erkeği sizin gibi dert edinmediği bir göbeğe sahiptir.

Yok, eğer kilo ve o çirkin göbeğinizi dert ediniyor, aslında kilo vermem lazım, bunun için bir diyetisyene gitmem gerek diyorsunuz ama bir türlü harekete geçemiyorsunuz ve hangi diyetisyene gideyim diye düşünüp duruyorsunuz. Niye bu kadar düşünüyorsunuz, anlamış değilim ya da gittiniz birine. Yahu hangisine giderseniz gidin. Aynı reçeteyi sunacak size. Reçetenin en başında da sizi kibrit büyüklüğündeki bir peynire ve bir-iki dilim ekmeğe mahkum etmek var. Bu peynir ve ekmekle ömür tükenir mi? Yazık değil mi size? Siz bu dünyaya aç durmak için mi geldiniz? İşin garibi her şeyiniz var ama yiyemiyorsunuz. Zira yasak. İşte bu sizi bitirir. Haydi ölümü gördünüz, sıtmaya razı oldunuz. İş bununla da bitmiyor. Şunu yapacaksın, bunu yapacaksın, şundan kaçınacaksın, şeklinde size bir dizi ödevi verilecek ve hayatı zindan edecek. Bu ev ödevinin içinde öyle zannediyorum, spor da olacak. İşin yoksa bir spor salonu ile anlaşıp zayıflayacağım diye gidip duracaksın. Tüm dediklerini yapmakla işin bitiyor mu? Hayır, Seni belli periyotlarla yanına çağırıp duracak ve geri kalan ömrünü diyetisyene gidip gelmekle geçireceksiniz.

İyi de ne yapayım, başka yol mu var diyorsunuz. Ayıp oluyor ama. Size teessüf ediyorum. Biz ne güne duruyoruz burada? Hastaysanız, doktor ayağınıza geldi. Gülmeyin, zira doktorunuz benim. Moralinizi de bozmayın ne önerecek diye. Bilin ki sizi yeme ve içmeden kesmeyeceğim. Kibrit büyüklüğündeki peynire de mahkum etmeyeceğim. Yiyin yiyebildiğiniz kadar.

Tamam, şu göbekten yeter ki kurtulayım, dediniz. O zaman şu yazdıklarımı ölmek var, dönmek yok babından, harfiyen uygulayacaksınız:

1.Göbeğiniz görünecek şekilde boydan bir fotoğraf çektiriniz. Fotoğrafı ne zaman çekindiğinize dair tarihi bir yere not ediniz.

2.Zaman zaman tartılmak için evinize bir baskül alın ve kaç kilo olduğunuzu bir yere not edin. Açken kaç kilosun, tokken kaç kilosun gibi.

3.Başta peynir olmak üzere her türlü yiyeceği günde iki (üç de olabilir) öğün yemeye devam ediniz. Ne kadar yiyeceğim diye sormayın. Tıka basa yiyebilirsiniz. Bu cevabıma rağmen peyniri de mi diye sormayın. Paranız varsa her türlü peyniri alın, yiyebildiğiniz kadar yiyin.

4.Mümkün olduğu kadar öğünleri aynı vakitlerde yemeye çalışın. Yerken dikkat edeceğiniz husus, “Sabah kahvaltısını kendin için yap, öğle yemeklerini sevdiklerinle birlikte ye, akşam yemeğini ise düşmanına yedir.” sözünde olduğu gibi akşam yemeğini yemeyin demek istemiyorum. Akşam da yiyin. Burada dikkat edeceğiniz husus, akşam yemeğini saat 6, bilemedin 7’den sonraya bırakmamaya çalışın. Akşam altı/yediden sonraya sadece çay ve su içebilirsiniz. Çerez, abur cubur, meyve, pasta gibi yiyecekleri bu saatten sonra sakın ha sakın yemeyin. Mide dolu olarak uyumayın. Çünkü hareket etmeyince vücut aldığını kolay kolay eritemez. Bu yedikleriniz de sizi rahat uyutmadığı gibi kilo ve göbek olarak size geri döner. Bazı özel günlerde ve misafir geldiğinde veya misafirliğe gittiğinizde bazı akşamları saat altıdan sonra yeme konusunda kaçamak yapabilirsiniz ama bunu alışkanlık haline getirmeyin.

5.Mümkünse ekmek yemeyi bırakın, pirinç pilavını da pek yemeyin. Tavsiyem kaşıklayın sadece. Ben ekmek yemeden doymam diyorsanız, mayalı ekmekten ziyade mayasız ekmekleri yemeyi tercih edin. Pilavı bari ekmeksiz yiyin. Göreceksiniz ki doymam diyen mideniz doyacaktır. Burada ekmeksiz doyulmaz psikolojisini kafanızdan atacaksınız.

6.Yerken hızlı yemeyin. Yavaş yavaş sindire sindire yiyin. (Reçetenin en zoru da bu)

7.Bundan sonra günlük rutine bindirip ver Allah yürüyeceksiniz. Yürürken ne tok ne aç olacaksınız. Zira aç ayı oynamaz, tok da yerim dar, der. Yürüyüşünüz, mesire yerindeki gibi gezinti şeklinde olmayacak. Tercihen hızlı olacak şekilde belli bir tempoda belli bir süre ara vermeden yürüyeceksiniz. Günlük en az 1,5-2 saat yürüyeceksiniz. Serin vakitlerde yürümeyi alışkanlık haline getirin. Vücudunuz güneş ihtiyacını alsın diye bazen de güneşli ve sıcak ortamları seçin. Güneşten etkileniyorsanız, başınıza bir şapka geçirin. Bir de hep aynı güzergahta yürümeyin. Her gün farklı güzergahlardan yürüyün. Uygun yürüyüş parkurları varsa bazen buraları da tercih edebilirsiniz. Yürürken dağ, bayır, iniş, yokuş seçmeyeceksiniz. Gideceğiniz yere arabayla değil, yürüyerek gitmeyi tercih ediniz. Yürüdükçe terleyeceksiniz. Öyle terleyeceksiniz ki elinizi belinize götürünce su gibi olacak. Boynunuz ıslanacak. Hamamdan çıkmış gibi saçlarınızdan şıpır şıpır su akacak. Yokuş çıktıkça ayaklarınıza kara sular inecek. Anam diyeceksiniz. Ananız ya… Hiç ananızı karıştırmayınız. Ananız ne yapsın bu durumda? Onu göbek yaparken düşünecektiniz. Öyle pes etmek yok. Hışmış kalsanız da belirlediğiniz mesafeyi yürüyecek ve zamanı dolduracaksınız. Güzergahınız tenha olursa daha iyi olur. Bu durumda kimse yürüyüşünüzü engelleyemez.

8. Ne kadar yürüdüğünüzü öğrenmek, günlük hedefinize ulaşıp ulaşmadığınızı bilmek için telefonunuza bir adım sayar yükleyin. Kaç adım attığınızı, kaç km yaptığınızı, kaç kalori verdiğinizi gördükçe bu sizi motive edecektir.

9. Günlük hedefinize ulaştıktan sonra eve gelip güzel bir duş almalısınız.

10.İlk başlarda yürümenize rağmen kilonuzda düşme, göbeğinizde erime olduğunu göremeyeceksiniz. Bu sizin moralini bozmasın.

11.Dediklerimi ödün vermeden yaparsanız, 2,5-3 ay sonra kilonuz düştüğü gibi göbeğiniz de eriyecektir. İnanmazsanız tekrar boydan fotoğrafınızı çektirin. Yürümeye başlamadan önce çekindiğiniz fotoğrafla karşılaştırın. 

   Unutmayın, parolamız ye, yürü ve zayıfla. Haydi göreyim sizi. Kurtulun eğreti duran şu göbekten ve kilodan.

Bu kadar yazdıktan sonra ama efendim, benim yürümeye zamanım yok derseniz, hatırınızı yıkarım. Mübarek, zamanınız yok da bu kadar reçeteyi niye yazdırdınız bana? Alacağınız olsun sizin. Rabbi'm, sizi bildiği gibi yapsın. Ayrıca niye zamanınız yok? Zaman ayıracaksınız. Gerekirse uykunuzdan ödün vererek bunu yapacaksınız. Öyle mazeret bulmak yok.

*14/08/2021 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır