23 Haziran 2021 Çarşamba

Savulun, Ben Geliyorum!

Bugün beni çarşıda ve yollarda adımlarken görürseniz mesaiden kaytarmış, esnek çalışma işte bu falan demeyin. Bilin ki ne kaytardım ne uzaktan çalışıyorum ne de dönüşümlü. İzinliyim o kadar. Yarın işimin başındayım tekrar.

Esnek çalışmaya esnek çalışıyorum. Sizin ya da eskilerin tabiriyle öğleye kadar yatıyorum. Saat 10’da iş başı. Daha esnemem geçmeden ve işe giderken sarf ettiğim efor dolayısıyla sırtımda oluşan terim kurumadan saat 4 dedi mi haydi eyvallah deyip çekip geliyorum. Bu tür çalışmanın da sonlarını yaşıyorum. Zira 1 Temmuz itibariyle -a-normal mesaiye geçecekmişim. Maalesef çok gördüler bana bu esnek çalışmayı. Halbuki esnek çalışma benim vücut/biyolojik yapıma ve nefsime hoş gelen -normal- bir çalışma şekliydi. Esas anormal olan normal mesai idi. Buna rağmen niye kaldırıyorlar, anlamış değilim. Keratayı özleyeceğim o kadar. Aslında bu iznimi normal mesaiye geçildiği zaman kullansam daha iyi olurdu ama neyse. Tüm hesaplarım gibi bu hesabım da yanlış oldu.

Neyse, ne yapacağım bu izinli günümde. Esnek mesai ile birlikte azaltarak belirli standartlara oturttuğum günlük rutin yürüyüşümü nice günler sonrasında egale edeceğim. Yani daha fazla yürüyeceğim. Çünkü esnek çalışmanın yürüyüşü de haliyle esnek oluyor. Bu da önce göbeğime ardından kiloma sirayet etti. Kilo vermemin ve göbeği eritmenin ilacını bugün yürüyerek doya doya kullanacağım.

Nereye gideceğim? Nicedir çıkmadığım çarşıya yürüyeceğim. Yani korktuğunuz başınıza gelecek. Nere uğrar, kimde eğleşirim bilinmez.

Hangi yolu takip edeceğim? Güvenliğim açısından bunu söylemeyeceğim. Yalnız nerede bir gölge varsa çarşıya doğru giderken o yolları izleyeceğim. Şimdiden keşke bize de uğrasa da şöyle mükellef bir sofrayla karnını bir doyursam ama yemez. Zira kilo vermeye çalışıyor dediğinizi duyar gibiyim. Lütfen beni fazla düşünmeyin. Siz içinizden geçirdiğiniz gibi karnımı doyurmaya bakın. Bundan da ödün vermeyin. Zira ben hem yerim hem eritirim. Bu iş benim işim ve benim meselem. Yolu benim güzergahıma ters diye de düşünmeyin. Zira ara sokaklardan size doğru saparım. Yeter ki benim cebimdeki akrep sizde de olmasın. Bilin ki benim akrebim her daim sizi yener.

Sıcakta yürünür mü demeyin. Zira benim için arabayla yolculuk yapmaktan daha kolaydır yürümek. Elbiseleri çektim mi üzerime, giydim mi sporları. Tüm yollar, caddeler ve sokaklar benim. Ters yürüme, bölünmüş yola girme derdi de olmayacak. Kırmızı ışık beklemeyeceğim. Önümde beni kırmızı ışığa yakalatmak için büyük efor sarf eden değerli kardeşlerim olmayacak. Ne ben başkasına ne de başkası bana uzun uzun korna çalmayacak. Sinir katsayım yükselmeyecek. Öncelik yayalara aittir hakkımı tepe tepe kullanacağım.

Dolmuşçular beni yürür görürken aha bir müşteri deyip ardımdan “Ben geliyorum. Haydi bin” diye korna çalacak ama binmeyeceğim. Binmeyince moralleri bozulacak ama olsun. Hep benim mi bozulacak biraz da onların morali bozulsun.

Bu yazıyı, çarşıya çıktığından haberim olmadı. Keşke haberim olsaydı da bir güzel karnını doyursaydım, tüh demeyesiniz diye önceden paylaşıyorum ki umduğum dağlara karlar yağmasın.

Haydi göreyim sizi. Ne verirseniz elinizle, o gider sizinle sözü düsturunuz, darı ambarındaki bana da şimdiden afiyet olsun.

21 Haziran 2021 Pazartesi

Bir İlksan Seçiminin Düşündürdükleri *

19.06.2021 Cumartesi günü yapılan İlksan ilçe seçimlerinde sandık başkanı olarak görev yapacak olması, garibimi sevindirir. Çünkü İlksan mevzuatına göre bu görev, ilçe milli eğitim müdürünün görevi iken müdürü bu görevden içtinap edinince, bu görev şube müdürü olarak mecburen kendisine kalır. Bir sevinmiş bir sevinmiş. Çünkü seçim demek para demekti. 2019 seçimlerindeki sandık başkanlığı görevini geri iade ettiğinden dolayı mahrum kaldığı seçim parasını da bu vesileyle çıkarmış olacaktı.

Cumartesi günü sabah saat 8 olmadan atlar arabasına. 80 km yol giderek 9 olmadan görev yerinde olur. Saat 17’ye kadar başkanı olduğu seçimi diğer üç üyeyle birlikte yürütür. Saat beşten sonra sayım ve döküm işlerini yapar, ilgili tutanakları doldurur. Ardından seçimde alacağı seçim parasının mutemet dilekçesi önüne konur. Şimdi gelsin paralar. Öyle ya hak etti zira. Çünkü sabah sekizden beri ayakta. Sırtında taş taşımasa da balta-kürek sallamasa da çalıştı. Karşılığını da almalıydı. 

Peki, bu adam tüm bu işleri yaparken siz ne yaptınız cumartesi? Belki de gününüzü gün ettiniz. Şurası senin, burası benim diyerek çarşı, pazar hoydur hoydur gezip dolaştınız. Haliyle parayı siz değil, şube müdürü almalıydı. Kıskanmayın lütfen...

Neyse oyalamayın adamı. Zira mutemet dilekçesi beklemeye gelmez ve doğruca doldurulmalı. Çünkü TR’den sonra, içinde sıfırı bol olan 24 tane rakam yazması gerekecek ve yanlışlık kabul etmez.

İbanı yazarken daha önce mutemet tarafından tahakkuk ettirilen geçici görev yolluğuna bakmak istemez. Çünkü sürpriz olsun ister. Nice günler sonra telefonuna bankadan, “İlksan Genel Müdürlüğü tarafından gönderilen …TL tutarlı EFT …hesabınıza geçmiştir.” mesajı okunmaya değer.

Ama bu sürprizi yaşamadan o değilden gözü, tahakkuk ettirilen rakama kayar. Yanlış görmeliyim diyerek gözlerini siler. Gördüğü fiyata inanamaz ve yanlış görmüş olabilirim diye ödenecek fiyata etraflıca bir daha bakar. Brütü 48,01 olan yolluk ve yevmiyeden damga vergisi kesildikten sonra eline geçecek olan miktar, tamı tamına 47,65 kuruştur. Ölür müsün, öldürür müsün? Bozdur bozdur harca diye içinden geçirecek olur ama neresini bozdursun zaten bozuk para.

Sabahın sekizinden itibaren tüm yorgunluğun gideceğini sandığı an, morali büsbütün bozulur ama iyi yandan bakmaya çalışır. Çünkü olan olmuştu. Zira olana çare yoktu. Bir lise talebesine harçlık olarak bile verilemeyecek bu parayı kim kime verirdi bugün. Hiç yoktan iyiydi. Bu seçim işini, maliyetine kuruşu kuruşuna nasıl hallederim diyerek hesap-kitap yapıp layık gördüğü bu para, İlksan yönetiminin aynı zamanda “İlkokul Öğretmenleri Sağlık ve Sosyal Yardım Sandığı”nı ne derece koruduğuna da bir örnekti. Demek ki geçmişte ve halihazırda, öğretmenlerin bu yardım sandığı, belirli ellerin elinde çarçur ediliyor sözünün aslı astarı olmasa gerek. Şayet çarçur edilseydi, seçimde görev yapan ve seçimlerin sağlıklı olmasını sağlayan divan kurulu üyelerine de bu paradan herhalde birazcık koklatırdı. Buna da şükür. Hatta adı üzerinde yardım sandığı, ne parası deyip seçim sonrasında divan kurulundan yardım bile talep edebilirdi. Belki de her ilkokul ve milli eğitim personelinden her ay yapılan yüzde ikilik kesinti yeterli gelmiyordur. Olsa dükkan seçimlerde görev yapanların olurdu. Hem sonra İlksan’ın tek görevi bu değildi. Diğer yaptıklarının yanında emekli olan üyelerine de avans veriyor. Geçen gün biri, 46 yıl çalışan bir öğretmen emekli olduktan sonra bu öğretmene İlksan 49 bin lira avans verdiğini söyledi. Az para değil hani. Hemen hesap kitap yapıp “Bu öğretmenden ortalama aylık maaşının yüzde ikisi yani 95-100 lirası kesilmiş. Öğretmen bu parayı hiç dövize çevirmese zaten bu kadar para ederdi” derseniz bu hesabınızda ben hiç iyi niyet görmem. Çünkü İlksan’a bu para kesilmeseydi, nice öğretmen o parayı bir kenara koymayacak belki de har vurup harman savuracaktı. Hasılı sizin göreviniz, zorunlu olarak maaşınızdan yüzde iki kesinti yaptırmak, her seçime ölümüne asılan kişi ve zihniyetleri yani mutlu azınlığı seçmek ve emekli olduktan sonra da elinize ne verirlerse bunu bedava gibi görüp verilene razı olmaktır.

Burada merak ettiğim bir soruyu sorayım ve konuyu kapatayım: Bu İlksan seçimleri nasıl bir seçim ki seçim sandığında, mutlaka ilçe milli eğitim veya onun görevlendireceği bir şube müdürü olacak? Yahu bu şart, bu ülke için hayat-memat meselesi olan genel ve mahalli seçimler de bile yok. Devlet bu seçimleri iki kamu görevlisi ve siyasi parti temsilcileriyle yapıyor. Acaba bu ülke için İlksan seçimleri mi daha önemli yoksa ülke seçimleri mi? Yoksa İlksan bu mevzuatıyla dalga mı geçiyor ya da ben bu işi yani angarya işi, milli eğitim veya şube müdürüne yaptırırım mı diyor?

*23/06/2021 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

20 Haziran 2021 Pazar

Bir Babalar Gününde Oğlumla Ben

Oğlan geldi eve bugün. Bir sevindim bir sevindim. Pazar yasağını delerek babalar günümü kutlamaya gelmiş, evlat dediğin böyle olmalı, helal olsun dedim. 

Bekledim günümü kutlasın diye. Ben ona baktım, o bana baktı. Bu bakış ara ara devam etti. Bir bakıştır gitti.

Bekledim ki bankaların erkenden kutladığı günümü oğlan dilden de olsa kutlasın.

İşkillenmeye başladım bu bakıştan. Neyin nesi bu bakış dedim. Haliyle bir anlam veremedim bu bakışa. Madem kutlamayacak da bu oğlan niye geldi pazar pazar demeye başladım. Baktım gün falan gündeminde yok. Sanırım öldükten sonra "Unutamıyorum babacığım. Günün kutlu olsun." şeklinde sosyal medya aracılığıyla kutlayacak günümü.

Derken efendim, az sonra önümüze zeytin, peynir, kızartma, domates ve salatalıktan ibaret mükellef bir kahvaltı sofrası geldi. Dedim oğlanın niye geldiği şimdi belli oldu. 

Sonra abandık hep beraber sofraya. Bir yedik bir yedik.

Karnı biraz doymaya başlayınca "Senin de babalar günün kutlu olsun" dedi oğlan. Kafam dank etti o zaman. Meğersem oğlanın bakışı açlıktanmış.

Bu arada hazırlanan mükellef kahvaltı sofrası da benim için değil, oğlan içinmiş. Aman kim içinse. Karnımı doyurdum ya siz ona bakın.