21 Haziran 2021 Pazartesi

Bir İlksan Seçiminin Düşündürdükleri *

19.06.2021 Cumartesi günü yapılan İlksan ilçe seçimlerinde sandık başkanı olarak görev yapacak olması, garibimi sevindirir. Çünkü İlksan mevzuatına göre bu görev, ilçe milli eğitim müdürünün görevi iken müdürü bu görevden içtinap edinince, bu görev şube müdürü olarak mecburen kendisine kalır. Bir sevinmiş bir sevinmiş. Çünkü seçim demek para demekti. 2019 seçimlerindeki sandık başkanlığı görevini geri iade ettiğinden dolayı mahrum kaldığı seçim parasını da bu vesileyle çıkarmış olacaktı.

Cumartesi günü sabah saat 8 olmadan atlar arabasına. 80 km yol giderek 9 olmadan görev yerinde olur. Saat 17’ye kadar başkanı olduğu seçimi diğer üç üyeyle birlikte yürütür. Saat beşten sonra sayım ve döküm işlerini yapar, ilgili tutanakları doldurur. Ardından seçimde alacağı seçim parasının mutemet dilekçesi önüne konur. Şimdi gelsin paralar. Öyle ya hak etti zira. Çünkü sabah sekizden beri ayakta. Sırtında taş taşımasa da balta-kürek sallamasa da çalıştı. Karşılığını da almalıydı. 

Peki, bu adam tüm bu işleri yaparken siz ne yaptınız cumartesi? Belki de gününüzü gün ettiniz. Şurası senin, burası benim diyerek çarşı, pazar hoydur hoydur gezip dolaştınız. Haliyle parayı siz değil, şube müdürü almalıydı. Kıskanmayın lütfen...

Neyse oyalamayın adamı. Zira mutemet dilekçesi beklemeye gelmez ve doğruca doldurulmalı. Çünkü TR’den sonra, içinde sıfırı bol olan 24 tane rakam yazması gerekecek ve yanlışlık kabul etmez.

İbanı yazarken daha önce mutemet tarafından tahakkuk ettirilen geçici görev yolluğuna bakmak istemez. Çünkü sürpriz olsun ister. Nice günler sonra telefonuna bankadan, “İlksan Genel Müdürlüğü tarafından gönderilen …TL tutarlı EFT …hesabınıza geçmiştir.” mesajı okunmaya değer.

Ama bu sürprizi yaşamadan o değilden gözü, tahakkuk ettirilen rakama kayar. Yanlış görmeliyim diyerek gözlerini siler. Gördüğü fiyata inanamaz ve yanlış görmüş olabilirim diye ödenecek fiyata etraflıca bir daha bakar. Brütü 48,01 olan yolluk ve yevmiyeden damga vergisi kesildikten sonra eline geçecek olan miktar, tamı tamına 47,65 kuruştur. Ölür müsün, öldürür müsün? Bozdur bozdur harca diye içinden geçirecek olur ama neresini bozdursun zaten bozuk para.

Sabahın sekizinden itibaren tüm yorgunluğun gideceğini sandığı an, morali büsbütün bozulur ama iyi yandan bakmaya çalışır. Çünkü olan olmuştu. Zira olana çare yoktu. Bir lise talebesine harçlık olarak bile verilemeyecek bu parayı kim kime verirdi bugün. Hiç yoktan iyiydi. Bu seçim işini, maliyetine kuruşu kuruşuna nasıl hallederim diyerek hesap-kitap yapıp layık gördüğü bu para, İlksan yönetiminin aynı zamanda “İlkokul Öğretmenleri Sağlık ve Sosyal Yardım Sandığı”nı ne derece koruduğuna da bir örnekti. Demek ki geçmişte ve halihazırda, öğretmenlerin bu yardım sandığı, belirli ellerin elinde çarçur ediliyor sözünün aslı astarı olmasa gerek. Şayet çarçur edilseydi, seçimde görev yapan ve seçimlerin sağlıklı olmasını sağlayan divan kurulu üyelerine de bu paradan herhalde birazcık koklatırdı. Buna da şükür. Hatta adı üzerinde yardım sandığı, ne parası deyip seçim sonrasında divan kurulundan yardım bile talep edebilirdi. Belki de her ilkokul ve milli eğitim personelinden her ay yapılan yüzde ikilik kesinti yeterli gelmiyordur. Olsa dükkan seçimlerde görev yapanların olurdu. Hem sonra İlksan’ın tek görevi bu değildi. Diğer yaptıklarının yanında emekli olan üyelerine de avans veriyor. Geçen gün biri, 46 yıl çalışan bir öğretmen emekli olduktan sonra bu öğretmene İlksan 49 bin lira avans verdiğini söyledi. Az para değil hani. Hemen hesap kitap yapıp “Bu öğretmenden ortalama aylık maaşının yüzde ikisi yani 95-100 lirası kesilmiş. Öğretmen bu parayı hiç dövize çevirmese zaten bu kadar para ederdi” derseniz bu hesabınızda ben hiç iyi niyet görmem. Çünkü İlksan’a bu para kesilmeseydi, nice öğretmen o parayı bir kenara koymayacak belki de har vurup harman savuracaktı. Hasılı sizin göreviniz, zorunlu olarak maaşınızdan yüzde iki kesinti yaptırmak, her seçime ölümüne asılan kişi ve zihniyetleri yani mutlu azınlığı seçmek ve emekli olduktan sonra da elinize ne verirlerse bunu bedava gibi görüp verilene razı olmaktır.

Burada merak ettiğim bir soruyu sorayım ve konuyu kapatayım: Bu İlksan seçimleri nasıl bir seçim ki seçim sandığında, mutlaka ilçe milli eğitim veya onun görevlendireceği bir şube müdürü olacak? Yahu bu şart, bu ülke için hayat-memat meselesi olan genel ve mahalli seçimler de bile yok. Devlet bu seçimleri iki kamu görevlisi ve siyasi parti temsilcileriyle yapıyor. Acaba bu ülke için İlksan seçimleri mi daha önemli yoksa ülke seçimleri mi? Yoksa İlksan bu mevzuatıyla dalga mı geçiyor ya da ben bu işi yani angarya işi, milli eğitim veya şube müdürüne yaptırırım mı diyor?

*23/06/2021 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

20 Haziran 2021 Pazar

Bir Babalar Gününde Oğlumla Ben

Oğlan geldi eve bugün. Bir sevindim bir sevindim. Pazar yasağını delerek babalar günümü kutlamaya gelmiş, evlat dediğin böyle olmalı, helal olsun dedim. 

Bekledim günümü kutlasın diye. Ben ona baktım, o bana baktı. Bu bakış ara ara devam etti. Bir bakıştır gitti.

Bekledim ki bankaların erkenden kutladığı günümü oğlan dilden de olsa kutlasın.

İşkillenmeye başladım bu bakıştan. Neyin nesi bu bakış dedim. Haliyle bir anlam veremedim bu bakışa. Madem kutlamayacak da bu oğlan niye geldi pazar pazar demeye başladım. Baktım gün falan gündeminde yok. Sanırım öldükten sonra "Unutamıyorum babacığım. Günün kutlu olsun." şeklinde sosyal medya aracılığıyla kutlayacak günümü.

Derken efendim, az sonra önümüze zeytin, peynir, kızartma, domates ve salatalıktan ibaret mükellef bir kahvaltı sofrası geldi. Dedim oğlanın niye geldiği şimdi belli oldu. 

Sonra abandık hep beraber sofraya. Bir yedik bir yedik.

Karnı biraz doymaya başlayınca "Senin de babalar günün kutlu olsun" dedi oğlan. Kafam dank etti o zaman. Meğersem oğlanın bakışı açlıktanmış.

Bu arada hazırlanan mükellef kahvaltı sofrası da benim için değil, oğlan içinmiş. Aman kim içinse. Karnımı doyurdum ya siz ona bakın.

16 Haziran 2021 Çarşamba

Siyasetimize Dair *

Siyasetin içerisinde olmasam da ülke siyasetini, ülkede olup bitenleri izler, ortamını bulduğum platformlarda da bu konuları mevzubahis ederim.  Sizi bilmem ama bu konuda iyi bir izleyici olduğumu söyleyebilirim. Ülke siyasetini takip ediyorum. Çünkü siyaset hem ülke hem yerele yön verme gücüne sahip. Belki de bundandır, ister siyasetin içinde olalım ister dışında kalalım toplumun kahir ekseriyeti siyasetle yatar, siyasetle kalkar.

90’lı yılların siyaseten bölünmüşlüğü, bizde pek iyi bir iz bırakmasa da ülke konularının gündeme geldiği ve adayların yapacaklarını anlattığı, hakkındaki iddialara cevap verdiği çok sesli televizyon programlarını özlediğimi söylemek isterim. Hangi kanalı açarsak açalım farklı adayların, farklı gazetecilerin ve siyasi parti temsilcilerinin olduğu programlar çok renkli geçerdi.

94 mahalli seçimlere giderken aşağı yukarı her kanalda İstanbul ve Ankara’nın adayları ekranlarda görünür, ne yapacaklarını anlatırlardı. İstanbul ve Ankara gibi şehirler CHP’nin kalesi olduğu için CHP adaylarının ve CHP’yi savunan gazetecilerin sesi daha bir gür çıkardı. Tartışma programlarına davet edilmiş Recep Tayyip Erdoğan’a ve Melih Gökçek’e CHP adayları, siyasi parti temsilcileri ve CHP adına çıkan gazeteciler tepeden bakarlardı. Rakiplerini küçümserlerdi daha doğrusu. Sözlerinin arasına girerlerdi. Bunlara karşın RP adına çıkan adaylar, parti temsilcileri ve bunlara yakın gazeteciler ise kendilerini ezdirmeden, efendiliklerini bozmadan, kendilerine tepeden bakanlara aldırmadan yapacaklarını anlatırlardı. Bu duruşları kendilerine artı puan getirdi ve hem İstanbul hem Ankara siyasi görüş yönünden el değiştirdi.

Ekranlardaki günümüz siyasi tartışmalarına gelince durumun tersine döndüğüne dair bir izlenime sahibim. (Hoş, iktidar partilerinden doğru dürüst ekrana çıkan da yok ya neyse.) Zihniyetler el değiştirmemiş ama rakipler değişmiş sanki. İktidar adına konuşan siyasetçi, gazeteci ve akademisyenlerin çoğunda bir kibir, bir tepeden bakma, savunma ve itham etme, araya girme durumu, içi dolu olmayan konuşmalar hakim. Muhalefet adına çıkan siyasi, gazeteci ve akademisyenlerde ise bir birikim, bir nezaket söz konusu. Kendilerine tanınan süreyi düzgün bir şekilde kullanıyorlar.  

Bu durum niye böyle bilemiyorum. Öyle zannediyorum, muhalefet uzun süre kendilerine oy vermeyen halkı kötülemenin, onlara bidon kafalı demenin yanlış olduğunu geç de olsa anladı ve halkı suçlamadan bir politika izlemeye çalışıyor. Daha bir özgüvenle konuşuyorlar. Yani sürekli yenilgi kendilerini geliştirmişe benziyor. İktidar adına konuşanlar ise sanki ülkeyi yöneten muhalefetmiş gibi muhalefeti eleştirmeye, ülke sorunlarının üzerine gitmemeye çalışıyorlar. Yaptıkları tespitlerin ve konuşmalarının da halkta pek karşılığı olmuyor. Nedense ülkedeki bazı sorunları yok kabul ederek yok olacağına kendilerini inandırmış görünüyorlar. Eskiden muhalif siyasetçiler halkın arasına, çarşı pazara çıkmaz iken şimdilerde iktidar olanları halkın arasında görmek pek mümkün değil. Bu da gösteriyor ki geçmişte hep kaybedenler kendilerini sorgulamışlar ve ev ödevlerine iyi çalışmışlar. İktidar adına konuşanlar ise kaçak güreşerek rakiplerini küçümseyerek günü kurtarmaya çalışıyorlar.

Sanırım meramımı anlatabildim. Siyasi değilim ama eskiye oranla siyasete, siyasilere pek güvenim kalmadı. Hatta ülkede izlenen gelmiş geçmiş siyasetin ülkeyi geri götürdüğüne, ülkenin kronik sorunlarına çözüm getirmediğine hatta sorunları daha da büyüttüğüne, izlenen bu siyasetin ülkeye ayak bağı olduğuna inanmaya doğru gidiyorum. Çünkü bizim ülkemizde siyaset sorun çözmüyor ancak sorun üretiyor. Bir sorunu çözerken başka sorunları beraberinde getiriyor. Olanı olmamış, olmamışı olmuş gibi göstermede mahir. Bu durum ülkem adına beni üzüyor doğrusu. Çünkü izlenen siyaset bir rövanş siyasetidir. Ezen eziliyor, ezilen eziyor. Bundan da siyasiler pek etkilenmiyor. Olan ülkeye ve halka oluyor. Bu da bir nevi kayıkçı kavgasıdır.

Siyasetimizin bu hali pürmelaline rağmen ülke yönetimi olan siyaset bizim olmazsa olmazımızdır. Bugünden yarına bu ülke siyasetinde kim etkili ve kalıcı olmak istiyorsa, ekrana çıktığında suni gündemlerle halkı oyalamasın, ekranlarda halkın sorunlarını dile getirsin, çözüm yolları önersin. Dışarıda nerede bir kalabalık varsa halkın arasına karışsın, dert dinlesin. Derdiniz derdimiz desin. Bunu yapmaktan imtina edenler önce küçülürler sonra yok olur giderler.

*19/06/2021 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.