14 Mayıs 2021 Cuma

Sanmayın ki Sadece Kadınların Beyanı Esas

Cuma namazını ilahiyat camiinde kıldıktan sonra baktım ki herkes cümbür cemaat dışarıda. Bari biraz yürüyüş yapayım dedim. Kolumda seccade, verdim kendimi caddelerin kaldırımlarına. Yollarda beni tek durduran ne kısmi kapanmalarda ne de adına tam kapanma denilen tam açılmalarda, hareket halindeki araçlardan başkası değildi. Maşallah bayramda da hız kesmedi araç trafiği.

Marketler açık. Kimi alışverişe gidiyor kimi kolunda seccade olduğuna göre camiden çıkmış yürüyor kimi de yanında çocuğu ya da arkadaşıyla birlikte parktaki banklara oturmuş nefesleniyor. Bu arada eline külah dondurma almış, yalayanlar da eksik değil.

Ara ara aracından anons eden polisin tek yaptığı, parklarda bir başına ve çocuğuyla birlikte oturanları, sokağa çıkma yasağı olduğunu, ikametlerine geçmeleri yoksa ceza yazılacağı uyarısıydı. Doğrusu, ne uyarıya kulak veren vardı ne de gereğini yapan.

Parkta iki tur attıktan sonra Çolak Hoca Camiinin önünden Ali Kemal Sivaslı Caddesine çıktım. Dört yolu geçer geçmez Nargross'un önünde biri polis diğeri gece bekçisi iki görevlinin, ışıktan kalkan araçları durdurup kontrol ettiğini gördüm. Kontrol noktası garibime gitti. Zira kontrol noktasını diğer üç yolda ışıkta durmuş sürücülerin görmemesi mümkün değil. Araç sürme ve dışarıya çıkma izin belgesi olmayan bir sürücünün, kontrol noktasını gördükten sonra sağa-sola yönelme imkanı varken polise doğru düz gitmesi olacak şey değildi. Bu durumda polisin dur işaretine ancak belgesi olanlar uyabilirdi. Bu durumda nasıl bir kontrol yapılabilirdi? Merak ettim, yolun karşısında oyalanmaya koyuldum. Bir beş dakika kadar durdum. Tek tük gelen araçları görevliler durduruyor. Sürücü camı indiriyor. Görevli ile sürücü kendi arasında bir diyalog geçiyor. Uzakta olduğum için ne konuştuklarını işitemiyorum. Ardından sürücü yoluna devam ediyor. Ne zor durumda kalan sürücü vardı ne ceza yiyen. Gelen geçti. Sağa sola dönüp giden gitti. Doğrusu ne belge gösterildi ne de belge gösteremeyene görevlilerin ceza yazacağı elinde evrak vardı. Polis demek istiyor ki ben buradayım. Kontrol yapıyorum. Belgen varsa bana doğru gel. Belgen yoksa yolun sağı solu senin. Oradan geç git. 

Hasılı kontrol noktasının seçilmesinden, yapılan kontrolden, diğer yollardan geçen sürücüler için bir kontrolün olmadığından ve ceza yiyen sürücünün olmadığından anladığım, dostlar alışverişte görsün türünden bir kontroldü. Belgesi olup göstermeye kalkan sürücünün belgesine de bakılmadı. Sürücü ister kadın ister erkek ister ehliyetli olsun veya olmasın, herkes beyanına göre geçip gitti. Buna çok sevindim. Çünkü ben sanırdım ki tek beyanı esas olan kadının beyanıydı. Demek ki 6284 sayılı kanun üzerinden koparılan fırtına yersiz bir fırtınaymış. Bu beyan esasını görünce ülkeye güven gelmiş de benim haberim yokmuş dedim.

Burada merakıma giden bir hususa değinmek istiyorum. Tam kapanma döneminde kimlerin aracıyla birlikte dışarıya çıkabileceği tek tek açıklandı. Bu dönemde bu insanlar da bu imtiyazdan faydalandılar. Helali hoş olsun. Yollar onların. Benim anlamadığım, bayramda da mı bu imtiyaz devam etti? Diyelim ki sağlık çalışanları işe gidip geliyorlar. Gıda üzerine çalışanlar işyerlerini sabahtan açtılar. Akşam da dönecekler. Öğle vakti tüm caddelerde hareket eden bu araçlar neyin nesi? Benim anlamakta zorlandığım nokta da burası.

Elimde bir istatistik yok ama yollarda hareket eden bu araç sürücülerinin çoğunun izin belgesi yok. Çoğu sürücü, hangi kavşaklarda kontrolün yapıldığını biliyor ve sabah-akşam aracından inmeden yolların hakimi olmaya devam ediyor. Doğrusu bunlar hiç yasaktan nasibini almadı ve bayram ziyaretinden hiç ödün vermedi. Devletin aldığı bu kurala uyan insanımızın sayısı da bir elin parmağını geçmiyor.

Merak ettiğim, uygulayamayacağı kuralı devlet niçin koyar? Haydi koydu diyelim, niçin adam gibi denetimini ve gereğini yapmaz? Anladım ki bu ülke, kurallar içerisinde kuralsızlığıyla bir bütün. Az sayıdaki bu ülke insanının suçu da kurallara harfiyen uymaya çalışmasıdır.  

13 Mayıs 2021 Perşembe

Çavuşesku Termometresi *

Bu tabiri hiç duydunuz mu? Duymadıysanız, çok cahil kalmışsınız demektir. Haliyle sizden bir devlet yöneticisi olmaz. Çünkü zorların adamı olamazsınız ve devlet yönetimine dair bir çözüm de üretemezsiniz. Bir gün beşer şaşar, millet emaneti size verir, devlet yöneticisi yapar ve devlet yönetmeye kalkarsanız, zor zamanlarda ne yapacağınıza dair size bir kopya vermek isterim. Önce Çavuşesku Termometresi nedir, onu bileceksiniz sonra kolları sıvayacaksınız. Umarım bu kıyağımı da unutmazsınız ve beni görürsünüz. Önce termometreyi bileceksiniz ki sonra devlet yönetmeye kalacaksınız. 

Neyse şimdi gelelim termometre meselesine… 

Romanya'da bir kanun çıkarılır: "Termometreler 10 derecenin altını göstermedikçe kaloriferler yakılmayacak".

Evet, kanun bu şekilde. Bir konuda kanun varsa elin mahkum uyacaksın.

Gel zaman git zaman, hava sıcaklığı 10 derecenin altına düşünce ülkede kaloriferleri yakacak yakıt yok. Bu durumda ne yapılmalı? Üstelik bu konuda kanun da var. Koskoca devlet vatandaşına, “Sevgili vatandaşlarımız, yakıtımız olmadığı için kaloriferleri yakamıyoruz, başınızın çaresine bakın” diyemez herhalde. Bunun üzerine devreye devletin pratik zekası girer ve "Hava sıcaklığı ne olursa olsun, ülkede termometreler asla 10 derecenin altında gösterilmeyecek" emri verilir ve emir demiri keser misali termometreler ona göre ayarlanır, ısı hep on derecenin üstünü gösterir. Haliyle kaloriferlerin yakılmasına gerek kalmaz. İnanmayan olmuş mudur? Devletlerde böyle vatandaşlar da çıkar elbet. İnanmayan ne yapacak? Termometreye bakacak. Zira devlet pardon termometreler yalan söylemez. İşte buna Çavuşesku Termometresi denir.

Bu akılla devlet,

*zor bir işi tereyağından kıl çeker gibi kolayca çözmüştür.

*kendisi yalan söylememiştir, yalanı termometreye söyletmiştir. Günahı termometreye artık.

*yok yere yakıt masrafına girmediği gibi yakıt arayışına da girmemiştir. Haliyle devletin hazinesi eksilmemiştir.

*yakıtımız yok diyerek vatandaşına devletin karizmasını çizdirmemiştir. Böylece devletin onur ve itibarı zedelenmemiştir.

Bu durumda kışın üşüyen vatandaş ne yapmıştır?

Kural bellidir. Termometrelerin 10 derecenin altına düşmesini beklemiştir. Düşmeyince ya üşümemiştir ya da üşüdüyse kendisinin hasta olduğuna hükmetmiştir. Bu durumda kimse üşüdüğünü bile söyleyememiştir.

Bu termometre sadece Romanya'ya değil, her ülkeye özellikle bazı ülkelere lazım olabilir. Çünkü böylesi zorluklar her ülkenin başına gelebilir. Böylesi durumlarda başa gelen çekilir denmez. Hatta bunu sadece hava sıcaklığında değil, diğer alanlarda da kullanabilir devletler. Çünkü genel geçer bir kural bu. Yeter ki o pratik zekalarını kullansınlar. Üstelik Matematik ve İstatistik ilmi bunun için var. Zira rakamlar yalan söylemez.

Hasılı, bugün Çavuşesku yönetimde olmasa da kendisi unutulmaya yüz tutmuşsa da zor zamanda devreye soktuğu termometre hizmeti sayesinde, bazı ülkeler kendisini asla unutmayacak ve kendisine hep minnettar kalacaktır.

 *07/06/2021 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Yerli ve Yabancı Film/Diziler *

Bugün size yerli film/dizi ve yabancı film ve dizilerden bahsedeceğim. Daha doğrusu arasındaki farklardan bahsedeceğim:

Yerli film ve diziler hangi sinema ve TV'de yayımlanırsa yayınlansın film ve dizide işlenen konular üç aşağı beş yukarı birbirinin aynısıdır. Gören de bu ülke konu sıkıntısı çekiyor diye düşünür. Yabancı film ve dizilerde ise konular, hayatın içinden, alabildiğine geniş. Bu da bizim senaristlerin ufkunun ne kadar dar olduğunu gösteriyor.

Yabancı diziler 40/50, bilemedin bir saatte biterken bizde bir önceki haftanın tekrarı bir, yeni bölüm ise yaklaşık üç saat sürer. Bu üç saatte çok mu konu işleniyor? Ne gezer. İlk bölümlerde konuya hızlı bir giriş yapılır, sonraki haftalar uzatmalara oynanır. Bildik sahneler tekrarlanır durur. Sanırsın ki ağır çekim gösterimi var. Seyrederken birkaç işi birden yaparsın ve film ve diziden bir şey kaçırmazsın. Birkaç hafta bakmayıp durum ne diye o değilden bir bakarsan, dizinin bıraktığın sahnelerinin aynen devam ettiğini görürsün. Senarist, yerinde sayan bir araç gibi patinaj yapar durur. Yabancı film ve dizilerde ise her sahnenin ayrı bir yeri vardır. Kaçırdın mı bir kopukluk hissedersin.

Yabancı film ve dizilerde sahici roller yapılırken bizimkilerin çoğunun sahteliği yüzlerinden ve konuşmalarından okunur. Rol ve oyuncu demeye bin şahit ister. Sanırsın ki çoğunu yoldan geçerken dizi ya da filme dahil etmişler. Acemilikleri filmin/dizinin her bir sahnesinde kendini gösterir. 

Yabancı film ve dizilerde kalite ve inandırıcılık adına masraf ve maliyetten kaçınılmaz iken bizde işin en ucuzuna kaçılır. 

Yabancı film ve diziler sürükleyici, heyecan verici, meraklandırıcı ve izleyiciyi olayı çözmeye zorlarken yerli dizi ve filmlerde bunların hiçbiri yoktur. Ne demek istediğimi kısaca açıklayayım. Bizim dizi ve filmlerde bir kötü olay olduğunda mesela biri birini öldürdüğünde bu cinayetten senaristinden, seyircisine varıncaya kadar hepimiz haberdarız. Haberi olmayan iki kişi var. Biri başroldeki oyuncu, diğeri de suçluyu yakalaması gereken polis. Film/dizi boyunca başroldeki oyuncunun, yanındaki suçluyu bulması ve gereken cezasını vermesi için tüm seyirciler “Aha ulan, katil yanında” diyerek yardımcı olmaya çalışır. Ama yabancı film ve dizilerde katil belli değildir. Ne başroldeki bilir ne polis ne de seyirci. Film ve diziyi seyreden herkes katil şu, yok bu diyerek film ve dizi boyunca kafa yorar ve katil kimsenin ummadığı çıkar. Aslında film dediğin de böyle olmalı. Seyircinin katili baştan bildiği bir film ve dizinin bir sürükleyiciliği ve beyin jimnastiği yaptırması mümkün mü?

Yabancı dizilerin çoğunun kaç bölümden ibaret olacağı dizi gösterime girmeden belli iken bizde dizinin sonu yoktur. Hele bir izleyeni varsa illallah dedirtircesine sündürülür. İnsana, baktığına bakacağına pişman eder.

Hasılı, fazla söze hacet yok. Film/dizi yapımcılarından beklediğim; özgün film ve diziye imza atmaları, ortaya koydukları yapıtların yurt içinde ve dışında ödüle layık görülmesi, konu seçerken ele alınmamış konuları işlemeleri; oyuncu seçerken tuttuğunu sahneye getirmemeleri, sahici rol yapan kişilere rol vermeleri; film ve dizilerin sürükleyici, eğitici ve seyirciye beyin jimnastiği yaptıracak şekilde olmasına özen göstermeleri (katili seyircinin film/dizinin sonuna kadar bilememesi gibi) ve dizilerin süresinin makul olmasına dikkat etmeleri gibi hususlardır.

*25/06/2021 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.