8 Mayıs 2021 Cumartesi

Yüzleşme *

"Bir hususta söylenenleri veya olanları yüz yüze gelip birbirine tekrarlamaya" yüzleşme deniyor. Aslında pek hoşumuza gitmese de insanın hayatı boyunca yaşadığı, kırıp döktüğü, yaptığı, yapma imkanı olduğu halde yapmadığı veya yapamadığı, yaşadığı inancı, siyasi görüşü, hâsılı yaşadığı hayatın her anı ile yani geçmişi ile yüzleşmesi gerekir ki yaşamakta olduğu geri kalan hayatına ışık olsun. Çünkü geçmiş hatasıyla sevabıyla geçmiştir ve hepsi birer tecrübedir. Bu tecrübe ile yüzleşilmeli ki yaşayacağımız geri kalan hayatta ayaklarımız yere sağlam bassın.

Geçmişle yüzleşmek demek, tüm geçmiş hata ve yanlışlarla dolu anlamına gelmez. Bu yüzleşmede hatalar varsa yeni yol haritasında bu hatalardan vazgeçilir, doğru yapılmışsa bu yolda devam etmeliyim hatta bunu daha da geliştirmeliyim denir. Bu şekil bir yüzleşme ayıp bir şey değil hatta erdemlice bir harekettir. Kişiyi hayatın geri kalan kısmında iyice pişirir, daha da geliştirir ve olgunlaştırır. Kişinin cesaretini ve kendisine güvenini gösterir. Hayatı dert edinmektir bu. Hatalarından ders çıkartır insana. Bu, bir aracın motorunun rektifiye etmek gibi bir şeydir, yenilenmedir ve olumlu yönde değişmesidir.

İnsan olup da hata yapmayanımız var mı? Ne mümkün. Hatasız kul olur mu hiç. Önemli olan hatada ısrarcı olmamaktır. Bakmayın siz, bazılarının geçmişime dair yaptığım bir hatam yoktur. Bugün olsa aynısını yapardım dediğine. Bu tipler geçmişiyle yüzleşmekten korkanlardır ve kendilerine özgüvenleri yoktur. Yenileşme ve değişime karşı ve kapalıdırlar. Vücut bile biyolojik yasa gereği doğuyor, büyüyor ve gelişiyor. Nedense bu tipler bulundukları yerde bir arpa boyu yol almadan kalmaya devam ediyorlar. Bunlar, kendileri değişmediği gibi toplumun değişmesinin önündeki en büyük engel olan kişilerdir. Güya mevcudu korumayı bir marifet ve erdem sayarlar.

Kişilerin kendi kendine yüzleşmesi gerektiği gibi aynı şekilde devletin, devleti yöneten siyasi iktidarların, iktidara yürümek isteyenlerin, dini grupların ve tüm yapıların, yaptıkları ve yapamadıklarıyla yüzleşmeleri gerekir. Çünkü bu dünyaya dair uzun soluklu söz söyleyebilmeleri, sözlerinin dinlenir olmaları ve bulundukları yerde tutunmaları ve mevcut konumlarını daha da ileriye taşımaları, yaptıkları ve yapamadıklarıyla yüzleşmelerini gerektirir. Kim bunu yaparsa yerinde saymaz, toplumda daima bir karşılığı olur ve geleceğe dair söyleyecek sözleri ve yapacakları plan ve programları olduğunu gösterir ve toplumun önünden giderler. Bunu yapmadıkları takdirde, sürekli kendilerini tekrarlamaya başlarlar. Bol tekrarla işi kotarmaya çalışırlar. Aslında bu, onlar için sonun başlangıcıdır. Önce duraklarlar, ardından gerilemeye doğru giderler. Geriledikçe nerede hata yapıyoruz diyecekleri yerde hırçınlaşmaya başlarlar ve güvenlikçi politika izlemeye kalkarlar. Asla eleştiriye gelmezler. Niye gelsinler ki. Çünkü kendisiyle yüzleşmeyenler eleştiriye gelebilirler mi? Değil eleştiriye, eleştirinin yapıcı olanına bile tahammül etmezler ve her eleştireni düşman bellerler. Aslında bu görüntü, kaybetmeye doğru gittiklerini kendileri de biliyor ama gerçekle yüzleşmek istemedikleri için burunlarından kıl aldırmamaya devam ederler. Kaybettikleri zaman da nerede hata yaptık diyecekleri yerde kendilerinden başka herkesi suçlama yoluna giderler.

Anlatmaya çalıştığım bu durum, özellikle Türkiye siyasetinin yabancısı olmadığı bir durumdur ve bu durum nice siyasi partiye mezar olmuştur. Hâlbuki halkta karşılığı olan ve bir tabanı olan hareketler birazcık kendileriyle yüzleşme yoluna gitseler, küllerinden yeniden doğarlar ve ülke siyasetinde var olmaya devam ederler.

*26/05/2021 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

7 Mayıs 2021 Cuma

Hayatı Siyaset ve İşi Siyaset Olanlar *

—Seninle ülkemizde siyasetçi tiplerinden konuşalım biraz.

—Neyini öğrenmek istiyorsun?

—Kaç tür siyasetçi var? 

—Çok da iki türle sınırlayabiliriz. İşi siyaset olanlar: Bunlar, bir partinin en alttan en üstüne kadar teşkilatlarında görev almış profesyonel kişilerdir. Partisinin hangi kademesinde olursa olsun, ister seçilmiş ister atanmış olsun, yaptıkları görev karşılığında ücret ya da maaş alan kişilerdir. Bunlar ülke siyasetinde söz sahibi olmak, söz sahibi olurken siyasetin şöhret ve imkanlarından yararlanmak, siyasette yükselmek, yükseldiği yerde kalıcı olmak isterler. Bunların işi, partilerinin başarılı olması için partilerinin verdiği her görevi yapmaktır. Bir parti, ihtiyacı kadarına görev verir. Sayıları fazla değildir. Bir de ömrünü siyaset yapmakla geçiren kişiler vardır ki bunların sayısı saymakla bitmez. Bunların esas işi siyaset değildir. Kimi esnaf kimi memur kimi işçi kimi emekli kimi çiftçi kimi aktif siyaseti bırakmış kişilerdir. Bunlar, partileri lehine, rakip parti aleyhine meccanen görev yapan, partilerin amatör gönüllüleridir. Bu gönüllülük çoğu zaman asıl meslekleri haline gelir. Çünkü gönüllü fedailik asıl mesleklerinin önüne geçer. Zorunlu uyku dışında bunların gecesi gündüzü siyasettir. İşinde siyaset, evinde siyaset, kullandığı platformlarda siyaset, ikili ve toplu görüşmelerde siyaset, yazı ve paylaşımlarında hep siyaset vardır. Siyasetle yatar, siyasetle kalkarlar. Bu uğurda bozuşmayı, küsmeyi ve kavgayı bile göze alırlar. Eşinden, çocuklarından ve işinden esirgediğini siyasetten esirgemezler. Nedir işleri derseniz? Bunların işi, sandıkta oy vermekle bitmez. Bir sandıktan diğer sandığa devam eder. Ömürleri siyasettir dense yeridir. Kendilerine vazife edindikleri en büyük iş, destekledikleri partiyi ve liderini, yaptıkları ve yapmadıklarıyla savunmaktır. Liderlerinin rakibi gördüğü partiyi ve liderini kötülemektir. Bu savunma ve kötüleme trol seviyesindedir. Liderin en büyük sevdiği kişiler de böylesi tabandır. Bunlar her halükarda partilerinin yanında olan kişilerdir. İçlerinden bir kısmı bir makam, mevkie gelmek ya da makamını korumak için kendini gösterse de çoğunluk gönüllü taraftardır. Taraftarlıkları da göz ve gönüllerini kör eden cinsten fanatikçedir. Bunun için ölümü bile göze alırlar. Liderlerinin eleştirilmesine asla tahammül edemezler. Dilleri döndükçe, kapasiteleri yettikçe onu savunurlar. Liderlerinin dün dündür çelişkileri olsa bile bunu çelişki olarak görmezler. Bunu doğru ve olması gereken siyaset olarak kabul ederler. Bir çelişki olabileceğini akıllarının ucundan bile geçirmezler. Aslında kendilerine göre doğruya doğru, yanlışa yanlış diyen tiplerdir bunlar. Yeter ki liderleri bir yanlış yapsın. Ama liderleri hata yapmıyor ki eleştirsinler. Bu, onların suçu mu? Hep eleştirdikleri siyasetçinin de iyi yaptığı icraatları olsa onu da övecekler. Ama yok ki övsünler. Adam iyi bir şey söyledi veya yaptı da bunlar mı övmedi. 

Hâsılı, profesyonel siyaset yapanların varlığı, onların siyasette tutunmaları, bir ikbal peşinde koşmaları, Türkiye siyasetini kilitlemeleri ve toplumu kutuplaştırmaları; bu ömrünü siyasete adamış, siyaseti amatörce yapan ve ölümüne liderlerini destekleyen, adına taban denilen ama tabandan öte partilerini ölümüne savunan bu fanatikler sayesindedir. Bunlar sayesinde profesyonellerin sesi gür çıkar ve asla kendileri ve yaptıklarıyla yüzleşmezler. Bu tip gönüllü siyasetçi, bu ülkenin çoğunluğunu oluşturur ve bunların oy rengi değişmez. 

Ömrünü amatör siyaset yaparak geçiren bu siyasetçilerin dışında Türk siyasetinin önünü açan, siyaseti tıkanmaktan kurtaran seçmen kitlesi ise profesyonel siyaseti izleyen, onları icraatlarına göre değerlendiren ve sandığa gittiği zaman oyunun rengini değiştiren bir seçmen kitlesi daha vardır. Bunlar umduğunu bulamayan, umudunu bir başkasında gören ve başkasına şans veren kişilerdir. 

Bir kesim daha var ki mevcuttan memnun değil, diğerleri de güven vermiyorsa, bu tipler sandığı protesto eder ve sandığa gitmez.

Bir tür seçmen daha vardır ki oy vermeyi şirk olarak görür ve yolları hiç sandıkla kesişmez. Onlara göre hangisi gelirse gelsin, canları cehennemedir. Onlar için ne kadar kişiyi sandığa gitmekten vazgeçirirlerse kardır. 

 *31/05/2021 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

6 Mayıs 2021 Perşembe

Bu Virüs Nasıl Yayılıyor?

—Kardeş, bu virüs nasıl yayılıyor? 

—Bir yılı geçti, daha nasıl yayıldığını öğrenemedin mi? 

—Uzmanlar, nasıl bulaştığına dair o kadar çok şey söylediler ki nasıl bulaştığına dair pek bir şey öğrenemedim. Çünkü her bilgi kafa karışıklığına sebep oluyor. 

—Mesela? 

—Damlacıklar, ağız ve burun yoluyla bulaştığı; temastan, havadan ve nefes alıp vermeden geçtiği söyleniyor. Bu yüzden ki ağzımızı ve burnumuzu kapattık. Birbirimizle aramıza mesafeler koyduk. Sadece insandan insana değil, başka şeylerden de geçtiği söylendi. Hatta bu yüzden marketten sebze ve meyve alırken elimize eldivenler giydik. Dışarıdan aldıklarımızda virüs varsa gitsin diye sebze ve meyveyi balkonda beklettik. Dışarıda giydiğimiz elbiseleri eve girmeden çıkardık. Bir başkasının secde ettiği yerde virüs olabilir diye camilere seccade ile gider olduk. Bir yere girerken çıkarken bir eşyaya, paraya pula dokununca ellerimizi dezenfektan ile temizledik. 

—Yani? 

—Virüsün yayıldığı veya risk barındırdığı gerekçesiyle birçok işletmeye ya kısıtlama getirdik ya da işletmeyi kapattık. Lokanta, berber, düğün salonları, yüzme havuzları, kabinler, çay ocakları, kafeler, kahvehaneler vs. Hayatımıza dijital alışveriş ve paket servisi girdi. Okulları açtık açtık kapattık. Kah kısmi kah tam kapandık kah kontrollü normalleşmeye kalktık. Cumalar gidemedik, cenaze ve düğünlere sınırlandırmalar getirdik. Hem hafta sonları hem de akşam saatlerine kısıtlamalar koyduk. Gevşek pardon esnek çalışmayı, uzaktan ve dönüşümlü çalışmayı gördük. İdari iznin kapsamını alabildiğine genişlettik. 65 yaş üstüne ve 20 yaş altına çıkış yasağı koyduk. 

—Nereye varmak istiyorsun? 

—Pek bir yere varamadım. Hala olup biten ve yapılanlardan maksadın ne olduğunu anlamaya çalışıyorum. Ama tüm olup bitenleri hala anlayabildiğim söylenemez. 

—Pes doğrusu! Nasıl anlayamazsın? Kalın kafalı mısın yoksa? 

—Sanırım öyle. Ama yavaş yavaş kafamda oturmaya başladı. 

—Nihayet kafan çalışmaya başladı o zaman. 

—Şükür... 

—Nasıl bir sonuca vardın? 

—Vardığım sonuç, virüsün sabah 10'dan akşam 5'e kadar yürüyüş mesafesindeki marketten alışveriş yaparken bulaşmadığı hatta akşam 7'ye kadar bir  riskin olmadığı. Yani gündüz değil, gece yayılıyor virüs. 

—İlginç...

—Vardığım başka sonuç da var. 

—Neymiş o? 

—Virüsü insanların değil, arabaların yaydığı. 

—Pes doğrusu! Bu sonuca nasıl vardın? 

—Buna tecrübe, akıl ve zeka denir. Bunun için benim zekama sahip olman gerek. 

—Neyse kendini övmeyi bırak. Araba ve virüs teşhisine gel. 

—Biraz o kafanı çalıştırsan benim vardığım sonucu ayan beyan görürsün. 

—Tamam, söyle. 

—Kısmi ve tam kapanma zamanlarını gözünün önüne bir getir. Polis kimin peşinde? Yayaların mı? Hayır. Belirli kontrol noktalarında polis araçları kontrol ediyor. Niye yayaları değil de arabaları kontrol ediyor? 

—Niye? 

—Çünkü virüsü yayalar yani yürüyüş mesafesindeki insanlar değil, hareket halindeki arabalar yayıyor. Yoksa ne diye arabalara yasak getirilsin. Bu arada bir hakkı daha teslim edelim. Sözlerimden virüsü tüm araçlar yayıyor anlamı çıkarılmasın. Bazıları yayıyor, bazıları yaymıyor. Bu nasıl oluyor dersen? Çıkış izni olan araçlar yaymıyor, çıkış izni olmayan araçlar yayıyor. 

—Senin vardığın sonuç bu mu? Ciddi olamazsın. 

—Hem de hiç olmadığı kadar ciddiyim. Yoksa polis niye bazı araç sürücülerine niçin aracınla dışarıya çıktın, cezası yazsın. Bu arada virüsün yayımladığı başka pozisyonları da biliyorum. 

—Neymiş o? 

—Uçakta ve toplu taşıma araçlarında yan yana oturduğun zaman da virüs bulaşmıyor. Ya ne zaman dersen? Bu toplu taşıma araçlarına binmeden yayılıyor. Bunu da insanlar bu araçlara binmeden dışarıda takip mesafesine riayet ederek ön ve arkasındakine mesafeli durmasından anlıyorum. 

—Bu bana söylediklerini daha önce başkasına söyledin mi? 

—Hayır efendim. Bu orijinal fikirlerimi ilk defa sizinle paylaşıyorum. Benim için kıymetli olduğunu bil. 

—Umarım bu orijinal fikirlerini yazı konusu edinmezsin. 

—Kaçar mı hiç. Yazdım bile...