5 Mayıs 2021 Çarşamba

Bir 20'lik Fotom Bile Yok

Düğmeye kim bastı, millet nereden haber aldı bilmiyorum. Dünden beri sosyal medyada bir 20'li yaş furyası başladı. Düğmeye basılır basılmaz ellerinin altında sakladıkları 20'li yaşlar fotoğrafını paylaşan paylaşana. Meğersem herkes hazırlıklı imiş. Düğmeye basanı tebrik etmek lazım. Bu hıza ancak şapka çıkarılır. 

Ben desem, haydin 20'lik fotoğraflarınızı bir göreyim, aklından zorun mu var deyip kimse oralı olmazdı. Kıskandım doğrusu. 

Hazırlıklı olmayanlar da var tabi benim gibi. Belki de kıskançlığım bundandır. 

Doğrusunu isterseniz, benim de 20'lik fotoğrafım  var mı diye albümü karıştırma gereksinimi duymadım. Zira yok. 

Nasıl olsun ki... Bu yaşlarda çektirdiğim foto olsa olsa vesikalık olur. Onu da okul istemiştir kayıtta. Allah'ın emri gibi bilmem kaç cm ebatında, son altı ayda çekilmiş 6 adet foto isterlerdi pulun yanında. Ne yaptılar ne yapacaklardı bilmem bu 6 adet fotoyu. Bir tanesini kütüğe yapıştırsalar diğer 5 tanesi dosyada duruyordur mutlaka. 

Tek tük de olsa geçmişe dair vesikalık bulabilirim ama hangi yaşa ait olduğunu nereden bilebilecektim. Millette iyi hafıza varmış ki kaç yaşında iken çekindiğini biliyor. Belki de arkasına çekindiği tarihi yazmış olmalılar. Hoş, bu vesikalıklardan birini paylaşsam, gençliğinde de pek yaşlıymışsın şeklinde yorum yazıp gecemi zehir edeceklerin de pusuda beklediğinden adım gibi eminim. Sanki çok mu genç mişim diye sordum gibi. 

Boydan fotoğrafım olup olmadığını ne siz sorun ne ben söyleyeyim. Vesikalığı bile pahalıydı bu fotolar şipşakçılarda. Değil ki zevkine olan boydan bir resmim olsun. 

Ama durun, yeni yeni aklıma gelmeye başladı. Aslında o yaşlarda amatör bir fotoğrafçıya amcaoğlu ile birlikte ellerimizi belimize koyarak bir fotoğraf çektirmiştik. Bizim de bir 20'lik fotoğrafımız olsun demiştik. Parasını da peşin almıştı bizim seyyar ve amatör fotoğrafçı. Tüm paramızı ona vermiştik. Haftaya alırsınız demişti. Bir de güzel çektim demişti. Bir sevinmiştik bir sevinmiştik. 

Haftayı iple çektik. Haftalar birbirini kovaladı, bizim boydan 20'lik foto gelmedi. Duyduk ki bizim amatör fotoğrafçı Avrupa'ya gitmiş. O gündür bugündür beklerim bizim Avrupalı dan, arkadaş sizin bende bir fotoğrafınız var demesini. Demedi. Biz üzerine bir bardak su içtik. Çünkü gelmedi bize bir fotoğraf. Meğersem adama Avrupa'ya gidiş harçlığı vermişiz. Belki de hiç çekmedi fotoğrafımızı. Bize poz verin derken çeker gibi yaptı. Hasılı bir 20'li yaş fotoğrafım bile yok ki size paylaşayım.

Sonraki yıllarda Avrupa'dan izinli geldikçe birkaç defa fotoğrafımızı istemiştik. Ne fotoğrafı diyerek bizi utandırmış, kırmızı yüzümün bir yanağı kararmıştı. Onun yüzünde ise hiç karalık emaresi görmedim. Zira yapa yapa alışmış ve utanmayı unutmuş olmalı. 

Neyse, o yıllara ait bir fotoğrafım olmasa da o yıllara ait bir anım var gördüğünüz gibi. Parasını peşin verdiğimiz, gelmeyen ve olmayan fotoğrafın acısı içimde kalmış. Görüyorum ki 20'li yaş fotoğrafınız var ama o yaşlara ait kazık yemiş bir anınız bile yok.

4 Mayıs 2021 Salı

Bir Ülke ki...

*Kimsenin kimseye güveni kalmamış, herkes birbirinden şüpheleniyorsa, 

*Herkes birbirinden ülkeyi kurtarmaya çalışıyorsa,

*Ülkenin adalet sistemi adalet dağıtmıyor ve mahkeme kararları uygulanmazsa,

*Ülke siyasetine yön verenler, yönetime talip olanlar kayıkçı kavgası yapmaya başlamış ve bundan ekmek yemeye devam ediyor, halkı da bu emellerine alet etmeye devam ediyorlarsa,

*"Şeriatın kestiği parmak acımaz" misali yargının acıtmadığını komisyonlar marifetiyle acıtmaya başlanmışsa, komisyonlar hakim ve savcı görevi üstlenmişse,

*Kamuya her türlü alımlarda referans tek geçer akçe olmuş, bunu sağır sultan dahi duymuş, kimse sesini çıkarmıyor ve gemisini yüzdürmeye devam ediyorsa,

*Yapıcı eleştiriye dahi tahammül edilmezse,

*Mutlu azınlığın dışında çoğunluk, yarınından endişe etmeye başlamış, geleceğe umutla bakamıyorsa,

*Kamu harcamalarında şeffaflık ve hesap verebilirlik olmazsa,

*Hamaset alır başını gider ve bu hamaset prim yapmaya devam ediyorsa,

*Belli değerler kişisel emellere alet ediliyorsa,

*Kişilerin verdiği sevgi ve kredi hoyratça kullanılıyorsa,

*İnsanlar işlerini kaybetme endişesi taşıyorsa,

*Güç ve koltuk sopa olarak kullanılır, herkese had bildiriliyorsa,

*Eşler evlerinden uzaklaştırılıyor, buna yargı eliyle çanak tutuluyorsa,

*Hapishaneler dolup taşmışsa,

*Her eleştiren düşman görülür ve bir şeyle yaftalanır olmuşsa,

*Sevgi ve nefret gözleri kör ederse,

*Ülkenin güvenliği, ekonomisi, yönetimi gibi hususlarda devlet aklı hakim olmaz; yasama-yürütme ve yargı tek elde toplanmış görünümü vermeye başlamış ve gemi su aldığı halde kimse sesini çıkaramıyorsa,

*Anne babalar çocuklarının kölesi olmuşsa,

*Kimse burnundan kıl aldırmıyor, yoğurdum ekşi demiyor, kendisini bir özeleştiriye tabi tutmuyor ve suç bastırırcasına saldırgan bir tavır alıyorsa,

*Yöneticiler güç zehirlenmesi yaşıyor ve ne yönetici ne de yönetilenler bu zehrin farkında değil veya farkında ama kimse sesini çıkarmıyor ve herkes zehir içmeye devam ediyorsa,

*Halkın alım gücü her geçen güç güçleşiyor ve buna dair tedbirler alınmıyor ve her şey normalmiş gibi davranılıyor, eskiden durum bundan daha kötüydü denerek geçmişle kıyas yapılmaya devam ediliyorsa,

*Üniversiteler bilim yerine diploma vermeye başlamışsa,

*Ülkede genç nüfus işsizlik oranı artmaya devam ediyorsa,

*Bir ülke üretim değil, tüketim yapıyor, bir başkasının ürettiğini alıp kullanıyor, bunu niçin biz üretmiyoruz denmiyorsa,

*Sabahımız akşamımız hamaset ve slogan olmuşsa,

*Ülkenin gündemi hep kısır tartışmalarla geçiyorsa,

*Siyasetçilerin dışında bir ülke hepten siyaset yapıyorsa, tüm siyaset birini övme ve birini yerme üzerine kurulu ise,

*Ülke algılarla yönetiliyorsa,

*Ülkenin mali gücü borçlanarak dönüyorsa,

*İsraf almış başını gidiyorsa,

*Konan kurallara devlet yetkililerinin kendisi uymuyorsa,

*Din ve değerler siyasete alet ediliyor ve din, dolgu malzemesi olarak kullanılıyorsa,

*Birleştirici olması gereken din, inananlarını ayrıştırmaya başlamışsa,

*Özgürlükçü siyaset yerine hepten güvenlikçi politika ülkeye hakim olmuşsa,

*Her olup biteni kendimize kastediyor diye bir alınganlık hakim olmuş, bunun karşılığında saldırgan bir tutum içerisine giriliyor, buna da kitleler inandırılmaya çalışılırsa,

*Kendi fikrimizi ve yapacaklarımızı anlatma yerine ömür, rakibimizi kötülemeye adanmışsa…

Kimse kusura bakmasın, bu ülkenin bir daha rayına giremeyecek şekilde çivisi çıkmış ve ağlayanı yok demektir.

Namaz, Oruç, Dua... *

İçinizde, gözünü açtığında ailesinde, okuduğu okullarda ve bulunduğu çevresinde namazla tanışan çoktur. Zaman zaman uykuda iken veya tembelliğinden dolayı bazı vakitleri kaçırsanız da küçüklüğünüzden beri namaz kılmaya devam ediyorsunuzdur. 

Aynı şekilde uzun yaz günlerinde açlık, susuzluk dinlemeden başladığınız orucunuzu da tutuyorsunuzdur. Belki de içinizde farz olan ramazan orucunun dışında küçüklüğünde ve gençliğinde zaman zaman Savm-ı Davut denilen gün aşırı oruç tutanınız da vardır. Mübarek gün ve geceler öncesi tutulan oruçları, pazartesi-perşembe oruçlarını da tutmuşsunuzdur. Aynı şekilde söz verdiğiniz adak oruçlarını da yerine getirmişsinizdir. Rüyet-i hilal tartışmalarının olduğu yıllarda Diyanet'in her yıl başlattığı oruç gününe güvenmediğinizden dolayı her ihtimale karşın ramazan orucuna üç gün öncesinde başladığınız  yıllar da olmuştur. 

Namaz sonrasında, oruç açarken, kendiniz, aileniz ve Müslümanların başına gelen bir sıkıntıdan dolayı dertlerin giderilmesi için ellerinizi açmış bol bol dualar da etmişsinizdir. 

Son yıllarda iletişim araçları ve teknolojinin ilerlemesiyle cep telefonları veya sosyal medya aracılığıyla, perşembe akşamından cuma akşamına kadar cuma kutlamaları ve tebrikleşmeler bolca yapılıyor. Resimli görselleri mesaj olarak cep telefonlarımıza yağmur gibi gönderiyoruz. 

Hac çıkarsa hacca, fırsat bulmuşsak umreye gidiyoruz. 

Yılın on iki ayı yardımlaşma devam etse de Ramazan ayı gelince fakiri görüp gözetme, yardım toplama ve ihtiyaç sahiplerine dağıtma daha bir hız kazanıyor. 

Yukarıda namaz, oruç, dua, cuma mesajı, hac ve zekatı da içine alacak şekilde yardımlaşmaya örnek verdim. Bunların dışında Müslümanların hemhal olduğu başka bir ritüel ve ibadet var mı diye düşünüyorum. Özelde ilave ibadet yapan varsa da çoğunluk, bu birkaç ibadete indirgenmiş Müslümanlığı yaşıyoruz.

Burada örnek verdiğim bu ibadetleri önemsiz gördüğüm anlaşılmasın. Namaz da oruç da dua da zekat da İslam'ın temel umdelerindendir ve yerine getirilmesi gerekir. Yalnız İslam denince sadece bu ibadetlerin akla gelmesi bana garip geliyor. Zira İslam bu kadar dar alana hapsedilecek bir din olmasa gerek. Ki dar alana sıkıştırdığımız bu ibadetlerle, ulaşmamız istenen maksada ulaşabildiğimiz de söylenemez. Çünkü bu ibadetler bizi daha ahlaklı yapması gerekirken istisnaları hariç tutarsak, çoğumuzun ahlakla mücehhez olduğu söylenemez. Sanki özden ziyade bu ibadetleri şeklen yerine getirdiğimiz ve bundan dolayıdır ki ahlakımıza yansımadığı görülmektedir. Çünkü bu ibadetler bizi maksada götüren birer araç iken bu ibadetleri amaç haline getirdiğimiz ortaya çıkmaktadır. Bugün Allah Teala "Namazı, orucu, hac, zekat ve duayı özellikle cuma mesajlarını kaldırdım. Bundan sonra bu ibadetlerden muafsınız" dese öyle zannediyorum, hepimiz sudan çıkmış balığa döner ve ne yapacağımızı şaşırırız. Gerçekten bu ibadetler de olmasa Müslümanlar olarak ne yaparız? Öyle zannediyorum, namaz olmayacağı için hız kesmeden yapımı devam etmekte olan cami inşaatları da büyük sekteye uğrar.

Sözümü fazla uzatmadan yukarıda saydığım ibadetleri yerine getirmeye devam edelim ama bu ibadetleri, hayatın merkezine alıp salt amaç haline getirmeyelim. Bunların, ahlaklı birer birey ve toplum olmamız için birer araç olduğunu bilelim ve ona göre hareket edelim. Bunların dışında dünyaya geliş amacımız üzerine kafa yoralım. Bu dünyaya katma değer olarak ne katkı verdiğimizi düşünelim. Birbirimizi ve başkasının ürettiğini yemeyi bırakıp bir taraftan ahirete hazırlık yaparken bu dünyada üreten olmaya çalışalım. Ürettiğimiz her bir ürünün patenti bize ait olsun. Bir taraftan para kazanırken insanlığa da hizmet etmiş olalım. İş ahlakımız tüm dünyaya örnek olsun. Dar anlamıyla yaşamaya çalıştığımız İslam’ı geniş anlamıyla yaşamayı prensip edinelim. Ya değilse tek başına namaz, oruç, zekat, hac ve dua bizi cennete götürmeyebilir.

*12/05/2021 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.