1 Mayıs 2021 Cumartesi

Yardım Kuruluşları ve Muhtaçlar

Hayır-hasenat ve darda kalana yardım eli uzatmak hem dinimizin emir ve tavsiyesi hem de toplumumuzun bir özelliğidir. Bundandır ki yardım toplayan ve topladığı yardımı ihtiyaç sahiplerine dağıtan vakıf ve derneklerimiz var. Yardım kuruluşlarının bir kısmı Türkiye genelinde ve uluslar arası teşkilatlanmış iken bazıları il ve ilçe bazında faaliyetler yürütmektedir. Yine valilik ve kaymakamlıklar bünyesinde ihtiyaç sahiplerini görüp gözeten Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları (Fak-Fuk-Fon), aynı şekilde belediyeler nezdinde faaliyet yürüten sosyal yardım müdürlükleri var. Bunların dışında yapımı devam etmekte olan cami ve Kur’an Kursu yaşatma dernekleri, Diyanet Vakfı, ayrıca sosyal medya aracılığıyla gönüllülük esasına dayalı yardım toplama faaliyetleri göze çarpmaktadır. Yine mahallinde, birilerinin öncülüğünde yardım toplayanlar var. Bireysel olarak yakından uzağa akrabalarına zekat, fitre vs yardım yapanlar da eksik değil. Giderken bir saniye deyip “yetimlere bakıyorum, onlara yardım topluyorum” diyenleri de görmeniz mümkün. Çarşı merkezinde dilencilik yapanları; yolda kaldım, bir dolmuş parası diyenleri saymıyorum bile.

Yöresel ve ulusal çapta yardım toplayan bu yardım kuruluşlarının sayısı ne kadardır, bilmiyorum. Bildiğim, sayısının sayılamayacak kadar çok olması. İrili ufaklı bu kuruluşların işleyişi nasıldır, toplanan yardımların amacına uygun bir şekilde dağıtılıp dağıtılmadığı yeterince denetleniyor mu, bu kısımlar biraz kapalı. Zira yardımlar Allah rızası için toplanıyor, veren de Allah rızası için veriyor. İşin içine Allah rızası girince akan sular durur ve yardımlar nereye gitti denmez.

Sayısını bilmediğim yardım kuruluşlarının çokluğu, yardımlara önem verdiğimizin bir göstergesi olabilir. Bana göre aşağı yukarı aynı amaca hizmet eden bu yardım kuruluşlarının çokluğu ve çeşitliliği normal değil. Diyelim ki hayırseverler yardımlarını bu kuruluşlara veriyor. Peki, gerçek ihtiyaç sahiplerine yeterince ulaşılabiliyor mu yoksa yapılan yardımlar öne çıkmış belli sayıdaki kişilere mi gidiyor? Belki yardımlardan belli kesim faydalanabilirken bazıları es geçiliyor olabilir. Çünkü kendini ifade eden, yardım istemeyi bilen, kendisini acındıran fakirler olduğu gibi derdini içine gömen, kimseye açılamayan nice fakirlerin olabileceği ihtimal dahilindedir.

Burada yardımlar gerçek sahiplerine gitmiyor anlaşılmasın. Bu yola başvurmuş her kuruluş gerçek mağdurları bulmak için çabalıyordur. (Böyle de olmalıdır. Zira yardımlar birer emanettir. Zenginden fakire köprü görevi gören kuruluşların sorumluluğu daha fazladır.) Yine de yardımların gerçek ihtiyaç sahiplerine, yerinde ve zamanında ulaştırılması için bir düzenlemenin yapılması gerektiğini düşünüyorum. Bunun için aynı amaca hizmet eden yardım kuruluşları bir konfederasyon benzeri bir yapının içerisine alınabilir. Burada her yardım kuruluşundan üyeye yer verilebilir. Tüm yardım planlaması bu çatı içerisinde planlanıp karara bağlanabilir. Aynı şekilde her il ve ilçede yardıma muhtaç fakirlerin bir listesi yine bu çatı kuruluş tarafından tespit edilebilir. Muhtaçların öncelik sırası belirlenir. Yardımlar da tek elin plan ve organizesiyle deruhte edilir. Böyle yapıldığı takdirde düşüncesi ve fikri ne olursa olsun, tüm fakirlere ulaşılır kanaatini taşıyorum.

Toplanan yardım paraları, birinci öncelikli kişilere dağıtıldıktan sonra çalışacak gücü olan fakirlere iş bulma, onlara istihdam sağlama yollarına kafa yorulabilir. Bunun için toplanan yardım paralarının bir kısmı çatı kuruluş eliyle kazanç getiren yerlerde değerlendirilebilir. Burada amaç, sürekli yardımla ayakta tutulmaya çalışan fakirlere iş vermek ve onların bir daha yardım almayacak noktaya gelmelerini hedeflemek amaç olmalıdır. Böylece sadaka devleti ve sadaka ülkesi görünümü vermekten yavaş yavaş kurtuluruz. İş bulan fakir de bir müddet sonra bu yardım fonlarına yardım yapar duruma gelebilir. Yardımdan amaç da bu olmalıdır. Zira elden gelenle öğün olmaz, gelse de zamanında gelmez. Bunun için fakiri ele avuca muhtaç olmaktan kurtarmak önceliğimiz olmalıdır.

Hasılı, anlatmak istediğim, önüne gelen üç-beş kişi bir vakıf ve dernek kurarak yardım toplama işine girmesin. Yardım kuruluşlarına bir sınırlandırma getirmek lazım. Toplanan yardım paralarının nereye, kime gittiği bir güzel denetlenmeli ve halka hesap verebilir şekilde şeffaf olmalı. Yardım yapılan fakire de sürekli balık yedirmeyi bırakıp balık tutmayı öğretmek lazım. Yardım kuruluşları da kimi-kimsesi olmayan ve dermandan kesilmiş kişilere yardımı sürekli hale getirirken aynı zamanda döndürdüğü para ile işsizlere iş kapısı işlevi de görebilir. 

29 Nisan 2021 Perşembe

Yok mu Bu Feryada Kulak Verecek Olan? *

Bugünkü yazıma, kendimden bir şey katmayacağım. Konya Kahveciler, Çay Ocakları ve Büfeciler Odası Başkanı Mehmet Adil Bey’in, üyelerinin sesini duyurmak amacıyla yazıp sosyal medyadan paylaştığı feryadına yer vereceğim. Umarım bu feryada kulak verilir.

“Tam Kapanma Böyle mi Olmalıydı?”

“Sayın Cumhurbaşkanımızın 19 Nisan 2021 tarihindeki kabine toplantısı sonrası halka sesleniş konuşmasında beklenen “Tam Kapanma” kararı açıklamasının ardından, aylardır darboğazda ola, batmış, bitmiş, psikolojik sıkıntılar yaşayan, borç yükü altında ezilen, şimdiye kadar yapmış olduğu kazanımları yok olan, bu süreçte hiç normalleşemeyen esnaflar için güzel bir iyileştirme paketi beklentimiz vardı. Maalesef yine hüsranla son buldu. 

Bir kısıtlama kararı verileceğinde ilk aklınıza gelen, ezberiniz olan bizler, (KAHVEHANECİ, KIRAATHANECİ, KANTİNCİ, İNTERNET KAFECİ, PLAYSTATİON SALONLARI, BİLARDO SALONLARI, KAFE-KAFETERYACI, ÇAYOCAKLARI, HALI SAHA İŞLETMECİLERİ ...) 14 aydır kapalıydık ve veya kısmî açıktık.

Beklentimiz, Sayın Cumhurbaşkanımızın tam kapanmayla birlikte genelde tüm esnaflarımıza özelde hizmet ve eğlence sektöründeki ciddi mağduriyetler yaşamış esnaflarımıza bir müjde vermesiydi.

Tabii benimki de şimdiye kadar yapılanları gördüğüm halde (hiç gündeme gelmeyen, yok sayılan, unutulan, görmezden gelinen, feryadı duyulmayan) 14 aydır yapmadıkları şeyleri beklemek çok fazla iyimserlik ve saflıktı. Ama insan umutla yaşar. Belki bu sefer bizi şaşırtırlar diye düşünmüş, hayal kurmuş olabilirim.

Elbette tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de COVİT-19 salgını hayatımızı tehdit ediyor ve sağlık kurumlarımıza, sağlık çalışanlarımıza ciddi bir yük getirdiği aşikardır. Şimdiye kadar devletimizin almış olduğu tüm kısıtlama ve tedbirlere, temsilcisi olduğum esnaf grupları olarak büyük bir titizlikle uyduk. Fakat diğer sektörler faaliyetlerine devam ederlerken bizler, ihtiyaç ve öncelik sıralaması zırvasından dolayı maalesef kapalı kaldık. İşyerlerimizi açamadığımız halde ne bulaş azaldı ne de devletimizden pozitif bir ayrımcılık gördük. Hatta bizler kapalı kaldığımız dönemde bulaşın hızı, azalmadığı gibi aksine pik yaptı.

İşbu gerçekle, temsilcisi olduğum esnaflarım, büyük bir borç batağına saplandı, aileler yıkıldı, intiharlar çoğaldı, tahliyeler başladı; vergi, SGK, faturalar, el borçları, krediler...katlanarak devam etti.

İstihdam sağlayan, veren el olan, garip gurebayı kollayan esnafların, şimdi iş arar duruma geldi ve gıda yardım paketlerine mahkum edildi. Yıllardır kazanımları, birikimleri yok oldu.

Keşke bu dönemde KOBİ’lere, sanayicilere, iş insanlarına yapılan destek, küçük esnaflardan esirgenmeseydi…

Sayın Cumhurbaşkanım, Sayın Bakanlarımız, sayın yöneticilerimiz, sayın ülkemizin medarı iftiharı bilim kurulu üyelerimiz, Allah rızası için sizleri özeleştiri yapmaya davet ediyorum.1 ay değil, 2 ay değil, 3 ay değil, 14 aydır işyerleri kapalı, çalışamayan, para kazanamayan, bakmakla yükümlü olduğu bir ailesi olan; dükkanı kira, evi kira olan bu esnafların yerine, lütfen kendinizi koyun ve vicdanınızın sesini dinleyin. Biz tavsiye ettik, biz de kapattık anlayışından vazgeçin. Tüm yükü bizlerin üzerine yıkmayın.

Sayın Cumhurbaşkanım, ülke gerçeklerinden, yaşanan tüm olumsuzluklardan sonra temsil ettiğim esnaflara, can suyu olacak bir iyileştirme, bir yardım paketi açıklamanız, ülkemizin bel kemiği, omurgası, çimentosu, gizli istihdam kaynağı olan bizler için artık bir zorunluluk olduğu kanaatindeyim. Aksi durumda Ahi kültürünü devam ettirecek, yaşatacak bir sektör kalmayacak ve yok olacak.

Şimdiye kadar bu zorlu süreçte bizlere karınca kararınca desteğini esirgemeyen, yardım yapan ve yapmaya devam eden, belediye başkanlarımıza, STK’larımıza; şahsım, yönetim kurulu arkadaşlarım ve üyelerim adına çok teşekkür eder, şükranlarımı sunarım. Elbette bizler zor günlerimizde yanımızda olanları, yapılanları ve yapılmayanları unutmayacağız.

Büyük bedeller ödeyen, hala sıkıntıları artarak devam eden fedakar esnaflarımız için hükümetimizden ve yöneticilerimizden; bıkmadan, usanmadan, tüm olumsuzluklarımızı minimize etmek adına, tekrar sorunlarımızı iletip taleplerimizi dile getireceğiz.

Bugüne kadar Hükümetimizin yapmış olduğu gelir kaybı ve kira desteğinden (her ne kadar yetersiz olsa bile )dolayı şükranlarımı sunarım. Yılsonuna kadar gelir kaybı ve kira desteğinin devam etmesini arz ve talep ederim. Ayrıca,

1- Mücbir sebep kapsamına alınarak işyerleri kiraları ile ilgili bir kanun çıkarılması,

2- Esnaflarımızın Bağ-Kur ve SGK primleri, salgın sona erene kadar devletimiz tarafından ödenmesi,

3- İstihdam ettiğimiz çalışanlarımızın sosyal yardım kapsamına alınması,

4- Gelir kaybı desteği ve kira yardımının, salgın bitene kadar devam etmesi,

5- Salgın sürecinde elektrik, su, doğalgaz vb faturaların devletimiz tarafından karşılanması,

6- Can suyu olacak bir miktar hibe verilmesi,

7- Salgın döneminde işyerlerimizin kapalı kalmasından dolayı sicili bozulmuş esnaflar için sicil affı çıkarılması,

8-İşyerleri kapalı olduğu için yapılandırma yapmayan veya yapılandırması bozulan esnaflarımız için salgın sonunda ödemeleri kaydıyla, borçlarına tekrar yapılandırma imkanı sağlanması,

9- Kredi kartı ve kredi borçları yılsonuna kadar faizsiz ertelenmesi,

10- En az 100 bin lira tutarında FAİZSİZ bir kredi imkânı sağlanması…

Sonuç olarak, 14 aydır salgını önlemek adına Hükümetimizin, işyerlerimizi kapattığını düşünürsek, devletimizden bu destekleri beklemek en doğal hakkımızdır diye düşünüyorum.

Tüm kısıtlamalara rağmen bulaşın artmasında kontrolsüz davranan her kim olursa, bizim işyerlerimizin açılmasını öteledikleri için bizleri işsiz, aşsız bıraktıklarını, borç batağına soktuklarını unutmayıp büyük vebal aldıklarını, kul hakkına girdiklerini hatırlatır, onları daha duyarlı davranmaya davet ediyorum. Çünkü bu salgın, belli bir kesimin işyerlerinin kapanmasıyla bitecek hastalık değil. O yüzden herkes sorumluluğunu bilmeli azami derecede kurallara uyarak bu virüs belasından kurtulmalıyız.

Lütfen maske, mesafe ve temizlik! 

Saygılarımla!”

                                              Mehmet Adil

Konya Kahveciler, Çay Ocakları ve Büfeciler Odası Başkanı

*30/04/2021 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Niyetli Gibi Görünemez miyiz? (2) *

Bu iki anekdotumu anlatmamın sebebine gelince, kimsenin tutuğu veya tutmadığı/tutamadığı oruçta değilim. Her koyun kendi bacağından asılır. Dileyen önemine binaen bu borcunu yerine getirir, dileyen de yerine getirmez. Burada dikkat çekmek istediğim, Konya gibi yerlerde bile oruç tutmayanların sayısında bir artışın olduğu. Bu demektir ki oruç hassasiyeti her geçen yıl yok olmaya doğru gidiyor. Belki oruç tutmayanlar eskiden de fazla idi ama alenen yenmediği için herkes oruçlu gibi olurdu. Yani şehrimiz de bizimle beraber oruç tutardı. Oruç tutmayanları ancak Alâeddin Tepesine çıkınca görebilirdik. Bu ramazan ayında hiç çarşıya çıkmadım, çarşı nasıl bilmiyorum ama görüyorum ki ramazanda her yer olmuş bir Alâeddin Tepesi.


Birkaç tur yürüyüş yapayım diye Evliya Çelebi parkına doğru uzandım. Kamelyalara, nevalelerini açmış, sayısız genç ve ihtiyarı gördüm. Gelip geçene aldırmadan yeme ve içmesine devam ediyorlar. Tutmadığı veya tutamadığı için kimseyi ayıplamıyorum ama görüyorum ki eskisi gibi oruçlu görünme hassasiyetimizi de kaybetmişiz. Herhalde böyle giderse oruç tutanlar bu ülkede ve bu şehirde azınlıklar içerisinde yerini alacak. Öyle zannediyorum, kalabalıklar içerisinde alenen yiyip içenler, Allah’ın bildiğini kullarından niye saklayayım diye düşünüyor olmalılar. Kendilerine göre belki de doğrusu budur ama alışkın olmadığımdan olsa gerek, bana bu durum garip geliyor. Sanırım yavaş yavaş bu duruma alışacağım artık. Kendileri bilir ama insanımızdan istediğim, yine durumlarını Allah bilsin ama oruçlular içerisinde oruçlu gibi görünmeleri, eğer yiyip içeceklerse sote yerlere çekilmeleridir.


Evliya Çelebi parkında çimlerin üzerine oturmuş dört genç kızdan da bahsedeyim burada. Göz ucuyla gördüğüm kadarıyla, üç tanesinin önünde meyve suyuna benzer içecek dikkatimi çekti. Ara ara da önlerine açtıkları şeyden atıştırıyorlar. İçlerindeki dördüncüsünün önünde ne içecek vardı ne de bir şey alıp yiyordu. Başı öne eğik duruyordu. Belli ki bu dört kızdan bir tanesi oruçlu, diğerleri oruçlu değil. Bu manzarayı görünce, insanımızın başkasına saygı göstermesinden geçtim. Yanlarındaki oruçlu arkadaşlarına bile saygıları kalmamış maalesef. En azından bu arkadaşın canı çeker, şu zevkimize biraz en azından onun yanında ara verelim diyebilirlerdi.


Yazımı uzattım, farkındayım. Yazımı kıssadan hisse alınsın diye bir fıkra ile bitirmek istiyorum:

15 yaşlarında yatağına işeyen bir öğrenci, utana sıkıla uzman bir doktora müracaat eder. Doktor, bütün tahlil ve tetkiklerden sonra tedavi uygulamak için  gerekli reçeteyi yazar. Uzun süre değişik tedavi uygulamasına rağmen çocuk yine yatağına işemeye devam eder. Çaresiz kalan doktor, “Ben yapacağımı yaptım. İstersen bir de okulundaki psikolojik danışmana git, durumunu anlat. Belki o, fayda sağlayabilir” der ve ayrılırlar.

Aylar sonra eski hastasıyla karşılaşan doktor: “Nasılsın iyi misin, hastalığın geçti mi?” diye sorar. Çocuk: “İyiyim doktor, iyiyim.” diye cevap verir. Çocuğun tedavi olmasına sevinen doktor: “Peki nasıl oldu bu, nasıl tedavi etti psikolojik danışman?” der. Çocuğun cevabı manidardır: “Tedavi etmedi efendim. Ben yine yatağıma işiyorum ama eskisi gibi utanmıyorum artık.” 

 *08/05/2021 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.