29 Nisan 2021 Perşembe

Yok mu Bu Feryada Kulak Verecek Olan? *

Bugünkü yazıma, kendimden bir şey katmayacağım. Konya Kahveciler, Çay Ocakları ve Büfeciler Odası Başkanı Mehmet Adil Bey’in, üyelerinin sesini duyurmak amacıyla yazıp sosyal medyadan paylaştığı feryadına yer vereceğim. Umarım bu feryada kulak verilir.

“Tam Kapanma Böyle mi Olmalıydı?”

“Sayın Cumhurbaşkanımızın 19 Nisan 2021 tarihindeki kabine toplantısı sonrası halka sesleniş konuşmasında beklenen “Tam Kapanma” kararı açıklamasının ardından, aylardır darboğazda ola, batmış, bitmiş, psikolojik sıkıntılar yaşayan, borç yükü altında ezilen, şimdiye kadar yapmış olduğu kazanımları yok olan, bu süreçte hiç normalleşemeyen esnaflar için güzel bir iyileştirme paketi beklentimiz vardı. Maalesef yine hüsranla son buldu. 

Bir kısıtlama kararı verileceğinde ilk aklınıza gelen, ezberiniz olan bizler, (KAHVEHANECİ, KIRAATHANECİ, KANTİNCİ, İNTERNET KAFECİ, PLAYSTATİON SALONLARI, BİLARDO SALONLARI, KAFE-KAFETERYACI, ÇAYOCAKLARI, HALI SAHA İŞLETMECİLERİ ...) 14 aydır kapalıydık ve veya kısmî açıktık.

Beklentimiz, Sayın Cumhurbaşkanımızın tam kapanmayla birlikte genelde tüm esnaflarımıza özelde hizmet ve eğlence sektöründeki ciddi mağduriyetler yaşamış esnaflarımıza bir müjde vermesiydi.

Tabii benimki de şimdiye kadar yapılanları gördüğüm halde (hiç gündeme gelmeyen, yok sayılan, unutulan, görmezden gelinen, feryadı duyulmayan) 14 aydır yapmadıkları şeyleri beklemek çok fazla iyimserlik ve saflıktı. Ama insan umutla yaşar. Belki bu sefer bizi şaşırtırlar diye düşünmüş, hayal kurmuş olabilirim.

Elbette tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de COVİT-19 salgını hayatımızı tehdit ediyor ve sağlık kurumlarımıza, sağlık çalışanlarımıza ciddi bir yük getirdiği aşikardır. Şimdiye kadar devletimizin almış olduğu tüm kısıtlama ve tedbirlere, temsilcisi olduğum esnaf grupları olarak büyük bir titizlikle uyduk. Fakat diğer sektörler faaliyetlerine devam ederlerken bizler, ihtiyaç ve öncelik sıralaması zırvasından dolayı maalesef kapalı kaldık. İşyerlerimizi açamadığımız halde ne bulaş azaldı ne de devletimizden pozitif bir ayrımcılık gördük. Hatta bizler kapalı kaldığımız dönemde bulaşın hızı, azalmadığı gibi aksine pik yaptı.

İşbu gerçekle, temsilcisi olduğum esnaflarım, büyük bir borç batağına saplandı, aileler yıkıldı, intiharlar çoğaldı, tahliyeler başladı; vergi, SGK, faturalar, el borçları, krediler...katlanarak devam etti.

İstihdam sağlayan, veren el olan, garip gurebayı kollayan esnafların, şimdi iş arar duruma geldi ve gıda yardım paketlerine mahkum edildi. Yıllardır kazanımları, birikimleri yok oldu.

Keşke bu dönemde KOBİ’lere, sanayicilere, iş insanlarına yapılan destek, küçük esnaflardan esirgenmeseydi…

Sayın Cumhurbaşkanım, Sayın Bakanlarımız, sayın yöneticilerimiz, sayın ülkemizin medarı iftiharı bilim kurulu üyelerimiz, Allah rızası için sizleri özeleştiri yapmaya davet ediyorum.1 ay değil, 2 ay değil, 3 ay değil, 14 aydır işyerleri kapalı, çalışamayan, para kazanamayan, bakmakla yükümlü olduğu bir ailesi olan; dükkanı kira, evi kira olan bu esnafların yerine, lütfen kendinizi koyun ve vicdanınızın sesini dinleyin. Biz tavsiye ettik, biz de kapattık anlayışından vazgeçin. Tüm yükü bizlerin üzerine yıkmayın.

Sayın Cumhurbaşkanım, ülke gerçeklerinden, yaşanan tüm olumsuzluklardan sonra temsil ettiğim esnaflara, can suyu olacak bir iyileştirme, bir yardım paketi açıklamanız, ülkemizin bel kemiği, omurgası, çimentosu, gizli istihdam kaynağı olan bizler için artık bir zorunluluk olduğu kanaatindeyim. Aksi durumda Ahi kültürünü devam ettirecek, yaşatacak bir sektör kalmayacak ve yok olacak.

Şimdiye kadar bu zorlu süreçte bizlere karınca kararınca desteğini esirgemeyen, yardım yapan ve yapmaya devam eden, belediye başkanlarımıza, STK’larımıza; şahsım, yönetim kurulu arkadaşlarım ve üyelerim adına çok teşekkür eder, şükranlarımı sunarım. Elbette bizler zor günlerimizde yanımızda olanları, yapılanları ve yapılmayanları unutmayacağız.

Büyük bedeller ödeyen, hala sıkıntıları artarak devam eden fedakar esnaflarımız için hükümetimizden ve yöneticilerimizden; bıkmadan, usanmadan, tüm olumsuzluklarımızı minimize etmek adına, tekrar sorunlarımızı iletip taleplerimizi dile getireceğiz.

Bugüne kadar Hükümetimizin yapmış olduğu gelir kaybı ve kira desteğinden (her ne kadar yetersiz olsa bile )dolayı şükranlarımı sunarım. Yılsonuna kadar gelir kaybı ve kira desteğinin devam etmesini arz ve talep ederim. Ayrıca,

1- Mücbir sebep kapsamına alınarak işyerleri kiraları ile ilgili bir kanun çıkarılması,

2- Esnaflarımızın Bağ-Kur ve SGK primleri, salgın sona erene kadar devletimiz tarafından ödenmesi,

3- İstihdam ettiğimiz çalışanlarımızın sosyal yardım kapsamına alınması,

4- Gelir kaybı desteği ve kira yardımının, salgın bitene kadar devam etmesi,

5- Salgın sürecinde elektrik, su, doğalgaz vb faturaların devletimiz tarafından karşılanması,

6- Can suyu olacak bir miktar hibe verilmesi,

7- Salgın döneminde işyerlerimizin kapalı kalmasından dolayı sicili bozulmuş esnaflar için sicil affı çıkarılması,

8-İşyerleri kapalı olduğu için yapılandırma yapmayan veya yapılandırması bozulan esnaflarımız için salgın sonunda ödemeleri kaydıyla, borçlarına tekrar yapılandırma imkanı sağlanması,

9- Kredi kartı ve kredi borçları yılsonuna kadar faizsiz ertelenmesi,

10- En az 100 bin lira tutarında FAİZSİZ bir kredi imkânı sağlanması…

Sonuç olarak, 14 aydır salgını önlemek adına Hükümetimizin, işyerlerimizi kapattığını düşünürsek, devletimizden bu destekleri beklemek en doğal hakkımızdır diye düşünüyorum.

Tüm kısıtlamalara rağmen bulaşın artmasında kontrolsüz davranan her kim olursa, bizim işyerlerimizin açılmasını öteledikleri için bizleri işsiz, aşsız bıraktıklarını, borç batağına soktuklarını unutmayıp büyük vebal aldıklarını, kul hakkına girdiklerini hatırlatır, onları daha duyarlı davranmaya davet ediyorum. Çünkü bu salgın, belli bir kesimin işyerlerinin kapanmasıyla bitecek hastalık değil. O yüzden herkes sorumluluğunu bilmeli azami derecede kurallara uyarak bu virüs belasından kurtulmalıyız.

Lütfen maske, mesafe ve temizlik! 

Saygılarımla!”

                                              Mehmet Adil

Konya Kahveciler, Çay Ocakları ve Büfeciler Odası Başkanı

*30/04/2021 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Niyetli Gibi Görünemez miyiz? (2) *

Bu iki anekdotumu anlatmamın sebebine gelince, kimsenin tutuğu veya tutmadığı/tutamadığı oruçta değilim. Her koyun kendi bacağından asılır. Dileyen önemine binaen bu borcunu yerine getirir, dileyen de yerine getirmez. Burada dikkat çekmek istediğim, Konya gibi yerlerde bile oruç tutmayanların sayısında bir artışın olduğu. Bu demektir ki oruç hassasiyeti her geçen yıl yok olmaya doğru gidiyor. Belki oruç tutmayanlar eskiden de fazla idi ama alenen yenmediği için herkes oruçlu gibi olurdu. Yani şehrimiz de bizimle beraber oruç tutardı. Oruç tutmayanları ancak Alâeddin Tepesine çıkınca görebilirdik. Bu ramazan ayında hiç çarşıya çıkmadım, çarşı nasıl bilmiyorum ama görüyorum ki ramazanda her yer olmuş bir Alâeddin Tepesi.


Birkaç tur yürüyüş yapayım diye Evliya Çelebi parkına doğru uzandım. Kamelyalara, nevalelerini açmış, sayısız genç ve ihtiyarı gördüm. Gelip geçene aldırmadan yeme ve içmesine devam ediyorlar. Tutmadığı veya tutamadığı için kimseyi ayıplamıyorum ama görüyorum ki eskisi gibi oruçlu görünme hassasiyetimizi de kaybetmişiz. Herhalde böyle giderse oruç tutanlar bu ülkede ve bu şehirde azınlıklar içerisinde yerini alacak. Öyle zannediyorum, kalabalıklar içerisinde alenen yiyip içenler, Allah’ın bildiğini kullarından niye saklayayım diye düşünüyor olmalılar. Kendilerine göre belki de doğrusu budur ama alışkın olmadığımdan olsa gerek, bana bu durum garip geliyor. Sanırım yavaş yavaş bu duruma alışacağım artık. Kendileri bilir ama insanımızdan istediğim, yine durumlarını Allah bilsin ama oruçlular içerisinde oruçlu gibi görünmeleri, eğer yiyip içeceklerse sote yerlere çekilmeleridir.


Evliya Çelebi parkında çimlerin üzerine oturmuş dört genç kızdan da bahsedeyim burada. Göz ucuyla gördüğüm kadarıyla, üç tanesinin önünde meyve suyuna benzer içecek dikkatimi çekti. Ara ara da önlerine açtıkları şeyden atıştırıyorlar. İçlerindeki dördüncüsünün önünde ne içecek vardı ne de bir şey alıp yiyordu. Başı öne eğik duruyordu. Belli ki bu dört kızdan bir tanesi oruçlu, diğerleri oruçlu değil. Bu manzarayı görünce, insanımızın başkasına saygı göstermesinden geçtim. Yanlarındaki oruçlu arkadaşlarına bile saygıları kalmamış maalesef. En azından bu arkadaşın canı çeker, şu zevkimize biraz en azından onun yanında ara verelim diyebilirlerdi.


Yazımı uzattım, farkındayım. Yazımı kıssadan hisse alınsın diye bir fıkra ile bitirmek istiyorum:

15 yaşlarında yatağına işeyen bir öğrenci, utana sıkıla uzman bir doktora müracaat eder. Doktor, bütün tahlil ve tetkiklerden sonra tedavi uygulamak için  gerekli reçeteyi yazar. Uzun süre değişik tedavi uygulamasına rağmen çocuk yine yatağına işemeye devam eder. Çaresiz kalan doktor, “Ben yapacağımı yaptım. İstersen bir de okulundaki psikolojik danışmana git, durumunu anlat. Belki o, fayda sağlayabilir” der ve ayrılırlar.

Aylar sonra eski hastasıyla karşılaşan doktor: “Nasılsın iyi misin, hastalığın geçti mi?” diye sorar. Çocuk: “İyiyim doktor, iyiyim.” diye cevap verir. Çocuğun tedavi olmasına sevinen doktor: “Peki nasıl oldu bu, nasıl tedavi etti psikolojik danışman?” der. Çocuğun cevabı manidardır: “Tedavi etmedi efendim. Ben yine yatağıma işiyorum ama eskisi gibi utanmıyorum artık.” 

 *08/05/2021 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Niyetli Gibi Görünemez miyiz? (1) *

Kayseri'de öğrenciyim. 86-88 yılları olsa gerek. Bir Ramazan günü ama kaçıncı günü idi hatırlamıyorum. Sanırım bayrama memlekete gideceğim. Akşehirli bir hemşerimle birlikte Kayseri Terminaline giderek Konya'ya iki kişilik bilet aldık.


Yolculuk gününün akşamında orucumuza niyetlendik. Sabahında terminale geldik. Yol arkadaşım, "Hemşehrim, şuradan bir şeyler alalım. Otobüste yiyerek gideriz. Nasılsa seferiyiz. Bu seferlik ruhsatını değerlendirelim. İleride güne gün tutarız. Haydi orucumuzu bozalım" dedi. Olmaz dedim ise de aklıma taktı bir kere. İnsan akranından azar misali, yol arkadaşımın isteğine boyun eğdim. Birlikte giderek bir şeyler aldık. Bir şeyler dedim ise bal börek değil; bisküvi, su, kuru yemiş, meyve suyu gibi şeyler. Niyetimiz otobüste yiyerek Konya'ya gitmek. 


Şimdi sıra geldi orucu bozmaya. Orucumuzu bozmamız lazım ama otogar da olsa Kayseri burası. Kimse bir şey yiyip içmiyor. Aldığımız nevale ile WC'ye girdik. Lavabodan su içerek orucumuzu bozduk. Ardından otobüse binerek koltuklarımıza oturduk. Elimizdeki poşeti de ayaklarımızın yanına koyduk. 


Otobüs hareket etti. Epey bir yol aldı. Gözümüz nevalede. Açıp yiyeceğiz. Ön taraftan arkaya doğru yolcuları bir süzdük. Ne yiyen var ne içen. Sigara serbestliği de olmasına rağmen tüttüren bile yok. Zaman zaman öne, arkaya ve sağımıza bakıyoruz. Bir kişi yese, ya Allah ya bismillah deyip aldıklarımızı midemize indireceğiz. Ama nafile. Herkes oruçlu ya da oruçlulara saygı gereği oruçlu gibi duruyor. Ne yapalım ne edelim, biz bu aldıklarımızı nasıl yeriz dedikse de elimizi poşete götürüp açamadık. Ne ummuştuk ne bulmuştuk. Aldıklarımız ayaklarımız ucunda bizimle birlikte Konya'ya kadar yolculuk yaptı. Yani yiyip içmedik ve midemize bayram ettiremedik. Orucu bozduğumuz da yanımıza kar kaldı ama oruç tutanlara saygıyı da elden bırakmadık.

*

2000-2003 yılları. Adana'da yaşıyorum. Aylar öncesinde aldığım diş randevusu ramazana denk geldi. Randevuya gitmesem, yeni bir randevuyu kaç ay sonrasına alabilecektim. Akşamında niyetlendim. Öğle vakti diş sıram geldi. Dişime tedavi uygulandı. Dişim kanadı. Ne kadar tükürsem de ağzım açık, dilime tedavi uygulanırken tükürükle beraber kanı da yutmam ihtimal dahilinde. Haydi, genzime giden tükürük ve kan bana ait. Bir de ağzıma dışarıdan tutulan su ya da ilaç var. Bunu da yutmuş olabilirim. Hasılı orucum bozuldu mu, bozulmadı mı bilmiyorum. Bilgim, dışarıdan mideye bir şey giderse bozulacağı yönünde. 


Tedavim bittikten sonra dışarı çıktım. Adana'da oruç tutan kadar tutmayanlar da var. Üstelik tutmayanların bir kısmı alenen yiyip içiyor. Tüm bunları görerek dolmuşa binip evimin yolunu tuttum. 


Orucum bozulmuştu nasılsa. Tedavinin ardından birkaç saat geçtikten sonra mutfağa geçerek bir şeyler atıştırdım. Atıştırmanın ardından oldu olacak üzerine de bir sigara içeyim istedim. Bu mereti kapalı yerde içmiyorum. Balkona çıktım. Kokusu komşulara gider, onları rahatsız ederdi ama kafaya koymuştum bir kere. İyi de bu zıkkımı nerede içecektim. Banyoya girdim. Banyonun kapısını ve havalandırma görevi gören küçük pencereyi kapattım. Banyonun ortasına çömelerek hızlıca içtim. Altı dolu olmayınca bir de gizli kapaklı içince pek gitmedi ama muradımı gerçekleştirdim.


Gününde tutamayıp bozduğum, kaza gerektiren her iki orucumu, nezrettiğim diğer oruçlarla birlikte birkaç yıl öncesinde yerine getirdim. Burada şunu da söylemeliyim. En iyi ve en kolay oruç milletle beraber tutulan oruçtur. En zor oruç da ramazanın dışında, herkesin yiyip içtiği zamanlarda tutulan oruçtur. (Devam edecek)

*07/05/2021 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.