25 Nisan 2021 Pazar

Gençler Ne İstiyor?*

Başlığı gençler ne istiyor diye koydum. Aslında başlığa insanımız ne istiyor desek yanlış olmaz. Gençler ve insanımızın ne istediğini belirtmeden önce nasıl bir haleti ruhiyede olduklarını tespit etmek lazım. Bunun için de araştırmalara ihtiyaç var. Bu konuda elimizde, üzerinde ciddi bir şekilde çalışılmış fazla veri olmasa da gençlerin içinde bulunduğu durumu açıklayan 2020 yılında Yeditepe Üniversitesi ve MAK Danışmanlık iş birliği ile gerçekleştirilen en kapsamlı ‘Gençlik Araştırması'nda sonuçları var. İzninizle bu araştırmadan kısa kısa notlar aktarmak istiyorum:

13 Temmuz-20 Ağustos tarihleri arasında 18-29 yaş grubu gençlerle gerçekleştirilen araştırmanın sonuçlarına göre;

*Gençlerin yüzde 50,5'i mutlu değil: Gençlerin yüzde 26,2'si mutlu olmak için öncelikle paraya sahip olunması gerektiğini belirtirken, yüzde 16,6'sı statü/kariyer, yüzde 12,4'ü maneviyat ve yüzde 11,3'ünün ise aile yanıtını vermesi dikkat çekti.

*Gençlerin yüzde 90'nına yakını büyüklerin kendilerini anlamadığını düşünüyor.

*Yüzde 11,7'sinde Ahiret inancı yok. "Namaz kılıyor musunuz?" sorusuna gençlerin yüzde 39'u ‘haftada bir kere Cuma Namazı' cevabını verirken, yüzde 26,7'si ise ‘Bayram Namazı veya başka çok özel günlerde yılda birkaç kere' cevabını verdi. ‘Hayır, hiç namaz kılmıyorum' cevabını verenlerin oranı yüzde 17,8 olurken, ‘5 Vakit namaz kılıyorum' diyenlerin oranı ise yüzde 14'de kaldı.

*"Türkiye'deki siyasi partilerden herhangi birinin gençlerin sorunlarını çözme konusunda yeterli politikalar üretebildiğini düşünüyor musunuz?" sorusuna gençlerin yüzde 77,9'u 'Hayır hiçbir parti yeterli politika üretmiyor sadece üretiyormuş gibi görünüyor' cevabını verdi.

*"Bu ülkeyi yönetiyor olsanız öncelikle çözeceğiniz sorun ne olurdu?" sorusuna gençlerin 46,7'si gibi büyük bir oran işsizlik/istihdam sorunu cevabını verirken, yüzde 8,8 hayat pahalılığı, yüzde 7,6'sı ise adalet cevabını verdi. (% 63,1’i işsizlik, hayat pahalılığı ve adaletten dert yanıyor.)

*"Eğitim veya iş amaçlı bir başka ülkede geçici süreli yaşama fırsatı tanınsa yurtdışına gitmek ister misiniz?" sorusuna gençlerin yüzde 76,2'si ‘evet kesinlikle giderim' cevabını verirken, yüzde 14'ü ise ‘Evet ama ülkemde aynı şartları bulursam gitmem' cevabını verdi. Kalıcı olarak bir başka ülkenin vatandaşlığı verildiğinde  ‘evet terk eder giderim' diyenlerin oranı yüzde 64 olurken, sadece yüzde 14'ü ‘ülkemde kalırım' cevabını verdi.

"Hangi ülkede yaşamak istersiniz?" sorusuna yüzde 43 ile Avrupa ülkeleri başı çekerken, yüzde 39,8 ile ABD/Kanada, yüzde 14,8 ile de İskandinav ülkeleri takip ediyor.

"Neden başka bir ülkede yaşarsınız" sorusuna ise gençlerin yüzde 59'ü ‘daha iyi bir gelecek' cevabını verirken, yüzde 14,6'sı ‘Daha huzurlu hayat', yüzde 6'sı ‘adalet/eşitlik' ve yüzde 20,4'ü ise ‘diğerleri' cevabını verdi. 

*Araştırma kapsamında sorulan "sizce Türkiye'de işe girebilmek için liyakat mi daha etkili yoksa torpil mi?" sorusuna yüzde 77,6'sı torpilin liyakatten daha etkili olduğu yönünde cevap verdi.

*En çarpıcı sonuçlardan birisi de, "şu an itibariyle borcunuz var mı?" sorusu oldu. Gençlerin yüzde 86'sı bu soruya ‘evet, var' cevabı verdi. 5 bin ile 10 bin TL arası borçlu olanların oranı yüzde 27 ile ilk sırada yer aldı.

Özetlersek; gençlik işsizlikten, adaletten, hayat pahalılığından dert yanıyor, gelecek kaygısı taşıyor, kamuya alımlarda torpilin liyakatin önüne geçtiğini ifade ediyor; büyüklerin kendilerini anlamadıklarına, sorunlarını siyasetin çözemeyeceklerine inandırmışlar. Başka ülkede yaşamak istiyorlar. Sayıları yekun teşkil etmese de ahiret inancı sorunu yaşadıkları, namaz kılma konusunda yeterince özenli olmadıkları görülmektedir. Kısaca gençlerin yarısı mutlu değil.

Bir ülkenin gençliği, mutluluk ve gelecek sorunu yaşıyorsa gerçekten geleceğimiz olan bu gençlikten ne beklenir? Bizim kendilerini anlamadığımızı ifade etmeleri de üzerinde kafa yormaya değer.

Burada anne babalar ve toplum kadar devlete büyük görev düştüğünü düşünüyorum. Çünkü ülkeyi yöneten ve yönetmeye talip olan siyasi partilerin, sorunlarını çözeceğine dair umutları da yok. Aldıkları karar ve yönetimleriyle ülkenin her şeyine etki eden siyasetin, bu araştırma sonucunu enine boyuna düşünüp politika üretmesi gerekir. Çünkü 2023 seçimlerini gelecek kaygısı taşıyan bu gençler belirleyecek. Birazı Y nesli olan bu gençlerin kahir ekseriyeti Z nesli. Bu gençlerin dilini anlayan siyasi partiler iktidar olur. Birbirleriyle kayıkçı kavgası yapan bugünkü siyasetimizin de bu gençleri anlamaya çalıştığını maalesef göremiyorum.

*21/05/2021 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Bir Gri Pasaporta Neler Vermezdim *

Hızla değişen gündeme bir gri pasaport düştü. Birkaç gün konuşulduktan sonra fazla gündem olmadan unutulmaya yüz tuttu. Gündeme düşmese, gri adı altında bir pasaportun olduğunu hiç öğrenemeyecektim. Nereden bilebilirdim ki bu renk bir pasaportun olduğunu. Hoş, diğer renk pasaportların da cahiliyim. Zira bugüne kadar hiç yurtdışı tecrübem olmadı. Gidenlerin de hangi renk pasaportla yurtdışına çıktıklarını hiç merak etmedim. Benim bu gri pasaport merakımı gideren, bir vesileyle gri pasaport sahibi olmuş kimselere buradan teşekkürlerimi iletirim. Teşekkürün büyüğünü de “hizmet kapsamında” gri pasaport hazırlayarak görgü ve göreneği artsın diye insanımızı yurtdışına gönderme hizmetinde bulunan belediyelerimize yapmak isterim. Zira burada bu hizmete alet olan belediyelere teşekkür etmesem onların hizmet anlayışını inkar etmiş olurum.


Bu ülkede hala benimle birlikte yaşamaya devam ettiğinize, bu ülkeyi terki diyar etmediğinize göre öyle zannediyorum, sizler de bu gri pasaportun ne olduğunu, ne işe yaradığını bilmiyor olmalısınız ve bu hizmetten yararlanamadınız. Neyse körler ve sağırlar olarak birbirimizi bu ülkede ağırlamaya devam edelim. Ben bahtıma küstüğüm gibi sizler de bahtınıza yanmaya devam edin.


Gri pasaport kimlere veriliyormuş, bir de buna bakalım: “Hizmet damgalı gri pasaportlar, kanun maddesi gereğince kendilerine "diplomatik" veya "hususi" damgalı pasaport verilmesi mümkün olmayan kimselere, hükümetçe, hususi idarelerce veya belediyelerce resmi vazife ile dış ülkelerde göreve alındıklarında verilen pasaport imiş. Bu pasaport şahsi işler veya tatil amacıyla kullanılamazmış”.

Gündem hızla değiştiği için bu adam ağzında ne geveliyor demeyin. İsterseniz olaya kısaca değineyim. “Malatya'nın Yeşilyurt Belediyesi, Eylül 2020’de ‘Çevreye Duyarlı Bireyler Yetiştirmek Projesi’ için 45 kişiyi yurt dışına gönderiyor. Sadece 2 belediye başkan yardımcısı geri dönüyor, 43’ü geriye dönmüyor”. Bereket, olan oldu, giden gitti, kalan sağlar bizim denmemiş, olayın araştırılması için müfettiş görevlendiriliyor. Bu olayın patlak vermesiyle birlikte basına düşen haberlere bakılırsa, bu şekilde insan kaçakçılığı sadece bu Belediye eliyle vuku bulmamış. Bu yol ile niceleri “Çevreye duyarlı bireyler” olarak yetiştikten sonra başka ülkeleri mesken edinmişler. Yetiştirdiğimiz bu insanlar bu duyarlılıklarını artık başka ülkelerin insanına gösterecekler. Diğerkamlık dediğimiz de bu olsa gerek. Bu haberde benim dikkatimi çeken iki başkan yardımcısının çoğunluğa uymayıp sürüden ayrılıp geri dönmeleri. Halbuki sürüden ayrılanı kurt kapar, değil mi? Neyse, ah şu makam sevdası yok mu! Bu koltuklar olmasaydı da bu hizmet hiç fire vermeseydi. Beni üzen de bu.

Bereket, hizmet kapsamında gönderdiğimiz kişiler bunlarla sınırlı değil. “2018 yılının Kasım ayında Ankara Kent Çocuk ve Gençlik Halk Dansları Topluluğu Derneği kafilesi, Macaristan’da yapılan bir organizasyona katılıyor. Yaş ortalaması 20’nin üzerinde olan ve yeni lisans çıkardıkları öğrenilen 16 kişilik kafileden 11 kişinin Macaristan’a iltica ettikleri ortaya çıkınca skandal patlak vermiş, bu kişilerin sporculara verilen gri pasaportlarla yurtdışına çıktıkları belirlenmişti”.

Gri pasaport almak suretiyle yurtdışına çıkmış ve geri dönmemiş insanımızın sayısını ve bunlara gri pasaport veren belediyelerimizin sayısını bilmiyoruz. Zira elimizde açıklanmış net sayı yok. Bildiğimiz, olayların ardı arkasına patlak vermesiyle birlikte Alman hükümetinin gri pasaportla ülkesine giriş yapan insanımızı mercek altına almaya başladığı.

Kah ironili kah serzenişli bu yazıma şu sorularla son verelim. İnsanımız devletin ve ülkenin itibarını sarsacak şekilde ülkesini niçin terk eder? Bunun için niçin belediyeleri alet eder ya da belediyeler alet olur? Bu insanları biz bu ülkemizde niçin tutamıyoruz? İş mi veremiyoruz? Bunlar özgürlük mü istiyorlar? Değişik dernekler aracılığıyla devletin bir resmi kurumu olan belediyeler alet edilerek yurtdışına insan kaçırma olayına dair devletin bugüne kadar aldığı bir tedbir var mı? Yoksa devlet; bize Suriye, Afganistan gibi ülkelerden ve Afrika kıtasından nasıl ki insanlar kaçak olarak geliyorsa bizim insanımızın da başka ülkelere kaçak köçek gitme hakkı var diye mi düşünüyor? Her türlü hizmeti ağzına yüzüne bulaştıran, büyük borç batağı altında devleti alttan alta oyan; ben yaptım, oldu diyen, doğru dürüst denetlenmeyen devletin kendilerine verdiği gri pasaport verme hakkını değişik derneklere peşkeş çeken bu belediyeler hala sıkı bir denetimi hak etmiyor mu?

*26/04/2021 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

21 Nisan 2021 Çarşamba

İdari İzin Meselesi *

Covıd-19 kapsamında her kurum olduğu gibi MEB de Esnek Çalışmaya İlişkin Usul ve Esasları belirleyerek 14 Nisan 2021 tarihinde yayımladı. Esnek çalışma çerçevesinde ortaya konan bu esasların çoğu, salgınla beraber zaman zaman uygulanmış olsa da son Genelge üzerinde durmak istiyorum. Bu Genelgeye göre MEB, uzaktan çalışma, dönüşümlü çalışma ve idari izin durumlarını netleştirmiş oldu. 

Bu yazımda diğer çalışma şekillerini bir tarafa bırakarak idari izin durumunu ele almak istiyorum. Önce idari izinden kimler yararlanıyor, bunlara bir bakalım:

Yöneticiler hariç olmak üzere 60 yaş ve üzerinde olanlar, Sağlık Bakanlığının belirlediği kronik hastalığı (e-nabızdan alınacak belge) bulunanlar, gebeliğinin yirmi dördüncü haftasından otuz ikinci haftasına kadar olanlar, süt izni kullananlar, on yaş altı çocuğu bulunan kadın personel, ve engelli çalışanlar. 

Bu genelgeye göre MEB, covid-19 riskinin daha fazla kişiye bulaşmasının önüne geçmek için diğer kısıtlama ve tedbirlerin yanında eğitim ve öğretim alanında da bir dizi uygulamayı hayata geçirmiş oldu. 1 Marttan itibaren kaldırdığı 10.00-16.00 mesai saatini, uzaktan ve dönüşümlü çalışma şekline yani esnek çalışmaya yeniden geri dönmüş oldu.

Genelge yayımlanır yayımlanmaz idari izin kapsamına alınanlarda hızlı bir trafik başladı:

-yasal doğum iznini kullanan, ardından göreve başlamadan hafta içi rapor almak suretiyle uzatmalara oynayan, son çare istemeyerek aylıksız izin alan bazı öğretmenler 8 ve 12.sınıflar dışında diğer sınıf kademelerinin uzaktan öğretime geçmesiyle birlikte çalıştığı kurumların kapısını çaldı ve aylıksız iznini bozdurarak göreve başladı ve uzaktan ders işlemeye başladı. Genelgenin ayrıntılarını görür görmez de “İdari izin hakkından faydalanmak istiyorum. Çocuğumla beraber ders işlemek zor oluyor” diyenler de eksik olmadı. Kronik hastalığı olanlar bu idari izin hakkından nasıl yararlanabiliriz hesabı yapmaya başladı.

Burada Genelge kapsamına girenlerin ister uzaktan ister dönüşümlü çalışma yolunu seçmeleri ister idari izinli sayılmak istemeleri, hangisini tercih ederlerse etsinler, devletin verdiği bir haktan yararlanmak istedikleri; MEB’in 60 yaş üstü olanları, engellileri, hamile ve küçük çocuğu olan anneleri korumaya aldığı görülmektedir. Bu bir hak mıdır? Evet, haktır. Bu haktan yararlanmak isteyenler, ayıplanacak bir şey mi yapıyorlar? Hayır, devletin kendileri için verdiği krediyi kullanmak istiyorlar. Ayrıca gebe ve çocuğu olan bir annenin aynı zamanda çalışıyor olması hiç kolay olmasa gerek. Bu tip anneler bir koltukta iki karpuzu taşımaya çalışanlardır. Devlet bu Genelgeyi yayımlayarak kötülük mü yaptı? Hayır. Öyle zannediyorum, anneden çocuğa, çocuktan anneye bir bulaş olmasın istemektedir.

Devlet bu hakları verirken her şeyi enine boyuna düşündü mü? İşte burada evet diyemiyorum. Niçin derseniz? Çünkü MEB’in, bu salgın döneminde öğretmenlerden azami derece nasıl faydalanırım hesabından ziyade öğretmenleri nasıl okula getirmem hesabı yaptığı görülmektedir. Bilmeyenler için söyleyeyim, bugün okullarda öğretmen olarak görev yapan personelin çoğu, kadın öğretmenlerden oluşmaktadır. Bu öğretmenlerin ne kadarı gebe ne kadarının 10 yaş altı çocuğu var bilmiyorum. Ümit ederim ki bu durumda olan kadın öğretmenlerin sayısı fazla değildir. Şayet idari izinden yararlanacak öğretmen sayısı fazla ise öğretmen kadrosu sınırlı olan okullar uzaktan da olsa bu eğitim ve öğretimi nasıl sağ salim yürütebilirler? Evet, bu deve güdülecek ama kimle, nasıl güdülecek? Bence bir konuda karar verirken işin bu yönleri de düşünülmeli. Maalesef bu Genelge ile işin bu yönünün çok düşünüldüğünü sanmıyorum. Bunu da okullar düşünsün. Burada bu idari iznin, uzaktan veya dönüşümlü çalışmanın MEB için bir avantajı, öğretimin dijital ortamda uzaktan da yapılabiliyor olması. Değilse işler hepten sarpa sarardı.

MEB çalışanları arasında idari izin kullanmak isteyenlerin sayısının gözle görülür şekilde fazla olmasının temelinde, idari izin kullananların diğer çalışanlara oranla maaş ve diğer özlük haklarında bir kayba uğramayacak olmaları ve haklarının saklı olduğu yönündeki açıklamadır. İdari izin kullanma yolu seçenlerin, diğer çalışanlara göre özlük haklarında kayba uğrayacak olsalar, öyle zannediyorum, idari izin kullananların çoğu, bu hakkı kullanma yoluna girmeyecektir. İdari izinli olanları, diğer çalışanlarla aynı haklardan yararlandırmak çok hakkaniyete uygun olmasa gerek. Bilfiil çalışanla esnek (uzaktan, dönüşümlü ve idari izinli) çalışan arasında mutlaka özlük haklar yönünden az veya çok bir fark olmalıdır. Adalet de bunu gerektirir.    

*23/04/2021 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.