Ana içeriğe atla

Bir Gri Pasaporta Neler Vermezdim *

Hızla değişen gündeme bir gri pasaport düştü. Birkaç gün konuşulduktan sonra fazla gündem olmadan unutulmaya yüz tuttu. Gündeme düşmese, gri adı altında bir pasaportun olduğunu hiç öğrenemeyecektim. Nereden bilebilirdim ki bu renk bir pasaportun olduğunu. Hoş, diğer renk pasaportların da cahiliyim. Zira bugüne kadar hiç yurtdışı tecrübem olmadı. Gidenlerin de hangi renk pasaportla yurtdışına çıktıklarını hiç merak etmedim. Benim bu gri pasaport merakımı gideren, bir vesileyle gri pasaport sahibi olmuş kimselere buradan teşekkürlerimi iletirim. Teşekkürün büyüğünü de “hizmet kapsamında” gri pasaport hazırlayarak görgü ve göreneği artsın diye insanımızı yurtdışına gönderme hizmetinde bulunan belediyelerimize yapmak isterim. Zira burada bu hizmete alet olan belediyelere teşekkür etmesem onların hizmet anlayışını inkar etmiş olurum.

Bu ülkede hala benimle birlikte yaşamaya devam ettiğinize, bu ülkeyi terki diyar etmediğinize göre öyle zannediyorum, sizler de bu gri pasaportun ne olduğunu, ne işe yaradığını bilmiyor olmalısınız ve bu hizmetten yararlanamadınız. Neyse körler ve sağırlar olarak birbirimizi bu ülkede ağırlamaya devam edelim. Ben bahtıma küstüğüm gibi sizler de bahtınıza yanmaya devam edin.

Gri pasaport kimlere veriliyormuş, bir de buna bakalım: “Hizmet damgalı gri pasaportlar, kanun maddesi gereğince kendilerine "diplomatik" veya "hususi" damgalı pasaport verilmesi mümkün olmayan kimselere, hükümetçe, hususi idarelerce veya belediyelerce resmi vazife ile dış ülkelerde göreve alındıklarında verilen pasaport imiş. Bu pasaport şahsi işler veya tatil amacıyla kullanılamazmış”.

Gündem hızla değiştiği için bu adam ağzında ne geveliyor demeyin. İsterseniz olaya kısaca değineyim. “Malatya'nın Yeşilyurt Belediyesi, Eylül 2020’de ‘Çevreye Duyarlı Bireyler Yetiştirmek Projesi’ için 45 kişiyi yurt dışına gönderiyor. Sadece 2 belediye başkan yardımcısı geri dönüyor, 43’ü geriye dönmüyor”. Bereket, olan oldu, giden gitti, kalan sağlar bizim denmemiş, olayın araştırılması için müfettiş görevlendiriliyor. Bu olayın patlak vermesiyle birlikte basına düşen haberlere bakılırsa, bu şekilde insan kaçakçılığı sadece bu Belediye eliyle vuku bulmamış. Bu yol ile niceleri “Çevreye duyarlı bireyler” olarak yetiştikten sonra başka ülkeleri mesken edinmişler. Yetiştirdiğimiz bu insanlar bu duyarlılıklarını artık başka ülkelerin insanına gösterecekler. Diğerkamlık dediğimiz de bu olsa gerek. Bu haberde benim dikkatimi çeken iki başkan yardımcısının çoğunluğa uymayıp sürüden ayrılıp geri dönmeleri. Halbuki sürüden ayrılanı kurt kapar, değil mi? Neyse, ah şu makam sevdası yok mu! Bu koltuklar olmasaydı da bu hizmet hiç fire vermeseydi. Beni üzen de bu.

Bereket, hizmet kapsamında gönderdiğimiz kişiler bunlarla sınırlı değil. “2018 yılının Kasım ayında Ankara Kent Çocuk ve Gençlik Halk Dansları Topluluğu Derneği kafilesi, Macaristan’da yapılan bir organizasyona katılıyor. Yaş ortalaması 20’nin üzerinde olan ve yeni lisans çıkardıkları öğrenilen 16 kişilik kafileden 11 kişinin Macaristan’a iltica ettikleri ortaya çıkınca skandal patlak vermiş, bu kişilerin sporculara verilen gri pasaportlarla yurtdışına çıktıkları belirlenmişti”.

Gri pasaport almak suretiyle yurtdışına çıkmış ve geri dönmemiş insanımızın sayısını ve bunlara gri pasaport veren belediyelerimizin sayısını bilmiyoruz. Zira elimizde açıklanmış net sayı yok. Bildiğimiz, olayların ardı arkasına patlak vermesiyle birlikte Alman hükümetinin gri pasaportla ülkesine giriş yapan insanımızı mercek altına almaya başladığı.

Kah ironili kah serzenişli bu yazıma şu sorularla son verelim. İnsanımız devletin ve ülkenin itibarını sarsacak şekilde ülkesini niçin terk eder? Bunun için niçin belediyeleri alet eder ya da belediyeler alet olur? Bu insanları biz bu ülkemizde niçin tutamıyoruz? İş mi veremiyoruz? Bunlar özgürlük mü istiyorlar? Değişik dernekler aracılığıyla devletin bir resmi kurumu olan belediyeler alet edilerek yurtdışına insan kaçırma olayına dair devletin bugüne kadar aldığı bir tedbir var mı? Yoksa devlet; bize Suriye, Afganistan gibi ülkelerden ve Afrika kıtasından nasıl ki insanlar kaçak olarak geliyorsa bizim insanımızın da başka ülkelere kaçak köçek gitme hakkı var diye mi düşünüyor? Her türlü hizmeti ağzına yüzüne bulaştıran, büyük borç batağı altında devleti alttan alta oyan; ben yaptım, oldu diyen, doğru dürüst denetlenmeyen devletin kendilerine verdiği gri pasaport verme hakkını değişik derneklere peşkeş çeken bu belediyeler hala sıkı bir denetimi hak etmiyor mu?

*26/04/2021 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

 

 

 

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde