29 Kasım 2020 Pazar

Belediyeler ve Çim *

Betonlaşan ve yüksek katlı şehir hayatında, rahat bir nefes almak için yeşil alanlara ihtiyaç var. Yeşil alan oluşturmak da mahalli idarelerin görevleri arasındadır. Bundandır ki belediyeler uygun gördükleri ve planladıkları yerlere imkanlar ölçüsünde ve bir plan dahilinde parklar yapar. Bir güzel yeşillendirir. İyi de yapıyor. Zira şehrin bu tür yeşil alanlara ihtiyacı var.

Park yaparken de belediyeler masraftan kaçınmaz. Parkın büyüklüğüne göre insanımız otursun, güneşten korunsun diye belli mesafelerde kamelyalar yapar. Oturup eğlensin, muhabbet edip hoşça vakit geçirsin, yesin ve içsin diye masa ve oturaklar koyar. Çocuklar oynasın diye oyun alanları oluşturur. İçine oyun aletleri koyar. Yürümek isteyenler için yürüyüş parkuru düzenler. Çay ve diğer ihtiyaçların servis edildiği kafe ve çay bahçeleri yapar. Satış yapar. Zaruri ihtiyaçların giderilmesi için tuvalet bile düşünülmüştür.

Park yapıldıktan sonra belediyelerin görevi bitmiyor. Bu parkların günlük bakım ve temizliği gerekir. Kırılanların tamiri, eskiyenlerin yerine yenisi, ağaç ve çimlerin kurumaması için sulanması, ağaçların budanması, çimlerin kesilmesi, kuruyan ya da sökülen çimlerin yerine yenisinin ekilmesi vs.

Belediyelerin, insanımızın ihtiyacını karşılamak amacıyla yapıp hizmete sunduğu parkları takdir etmekle beraber burada bir konuyu dile getirmek istiyorum. Gördüğüm bütün park ve bahçelerde çim ekili. Göze hoş gelen, seyrettikçe insana seyir zevki veren yemyeşil çimler, öyle zannediyorum parkların en masraflı kısmıdır. Çünkü çimler ağaç gibi değil. Sürekli su ister. Bundandır ki belediyeler bu ihtiyacı gidersin diye buralara mutlaka bir görevli koyar. Çimleri sulamak için açılan su, başta çim olmak üzere yolu, kaldırımı, gelip geçenleri, yolun kenarına konmuş araçları bile suluyor. Görevliler, görevlerine o kadar sadıklar ki az sonra yağmur yağacaksa da veya az önce yağmur yağmış olsa bile çim sulama işini es geçmiyor. Gördüğüm kadarıyla gözümüz gibi koruyup kolladığımız çimler hem meşakkat hem de masraftır. Diyelim ki zaten görevlisi var. Çimlere bakıp dursun. Ya masraf? Bence masraf kısmını yabana atmamak lazım. Özellikle su kaynaklarının alarm verdiği günümüzde sürekli su isteyen çimler, yer altı su kaynaklarının daha erken bitmesine neden olacağını düşünüyorum. Anlatmak istediğim, park ve bahçelerimizde çim ekimine ve bakımına son verilmeli. İnsanımız toprağa hasret şekilde şehirlerde beton, kilitli taş, asfalt görüyor sürekli. Bırakalım da insanımız, parklara gidince çim yerine toprağa bassın.

Belediyelerimiz çime verdiği önemi, fidan dikimine ve bu fidanların büyümesine, tutmuş ve büyümüş ağaçların bakım ve sulamasına, özellikle tarihi ağaçları korumaya verse çok daha iyi olacaktır. Çünkü korumaya alınmış birçok anıt ağaç, kurumaya yüz tutmuş durumda.

Mevcut ağaçları korurken aynı zamanda “Geleceğe Nefes, Dünyaya Nefes” kampanyası çerçevesinde ağaç dikimine önem verilmeli. Dikilen ağaçlar dikildiği gibi bırakılmamalı. Aynı zamanda çimlere verdiğimiz önem gibi bu ağaçların tutması/büyümesi/korunması için tedbir alınmalı. Çimler, oksijen ihtiyacımızın ne kadarını karşılıyor bilmiyorum ama zannedersem ağaçların verdiği kadar oksijen vermiyordur. Üstelik çimler bana doğal bir görünüm vermiyor, yapmacık geliyor. Ağaçlar daha doğaldır. Üstelik ağaçlar bizim geleceğimizdir.

Tarım ve Orman Bakanlığının öncülüğünde başlatılan ağaç seferberliği, bence belediyelerin asli görevleri arasında olmalı. Bu konuda mevzuat nedir bilmiyorum ama inanın, belediyelerimiz ağaç dikim, bakım işine el atsınlar, şehirlerimiz kısa zamanda yemyeşil olur. Bunu da en iyi şekilde yapacaklarına inanıyorum. Park ve bahçelerin görüntüsü bile “Bu işi en iyi belediyeler yapar, şekil A’da göründüğü gibi” diyor.

*04/12/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

  

 

 

28 Kasım 2020 Cumartesi

Değişen Kim? *

—Üstat! Batı Bey'i biliyorsun. Onda çok büyük değişiklikler var. Çok olumlu konuşuyor. Ondaki bu değişikliğin sebebi hikmeti ne olabilir? Yoksa hidayete mi erdi?

—Senin dediğin gibi bir değişiklik görmedim ben o kişide.

—Nasıl olur? Eskiden böyle miydi halbuki. Bizi durmadan eleştirirdi. Kavgacı bir üslubu vardı. Konuşurken ağzından alev saçardı. TV ekranlarında kendisi gibi düşünmeyenlerle kavgaya tutuşur ve bulunduğu ortamı gererdi. Ya şimdi? Halim, selim biri olup çıktı. Bilge bir edayla ekranlarda boy gösteriyor. Ne kızgınlık var ne sesini yükseltme. Kimsenin sözünü kesmiyor. Üstelik çoğu konuda bizim gibi düşünüyor. Hatta bizi destekliyor. Katılmadığı konularda da sessiz kalıyor. Ne olduysa Ergenekon'dan içeri girip çıktıktan sonra oldu. Nasıl görmezsin bunları?

—Üslup değişikliğini görüyorum. Kavgacı üslubu terk etti. Alabildiğine uyumlu bir profil çiziyor. 

—Daha ne? 

—Fikrinde bir değişiklik yok. Aynı fikirlerini yine savunuyor. 

—Ama bizi destekliyor. 

—Doğru. Destekliyor. 

—Bu, olumlu bir şey değil mi? 

—Üslup yönüyle öyle. Üstelik bu yön sadece Batı Bey'de değil, Ergenekon'dan ne kadar girip çıkan varsa hepsinde var bu üslup değişikliği. Ya bizi destekliyor ya da sessizliğe büründüler. Eski düşmanlıklarından ve muhalifliklerinden eser yok. Ortamı da germiyorlar. 

—Gerçeği ve doğruları görmüş olmalılar. Bir hakkı teslim ediyorlar. 

—Acaba öyle mi? 

—Ne demek istiyorsun? 

—Demem odur ki başta Batı Bey olmak üzere o kesimin fikirlerinde bir değişiklik yok. Dün ne idiyseler, bugün de aynı görüşteler. Bize de yaklaşmış değiller. 

—Bu değişikliği neye bağlıyorsun? 

—Bilemiyorum. Belki de Batı Bey başta olmak üzere biz onların görüşlerine yaklaştık. Zaten bunu Batı Beyde  sık sık dile getiriyor. “Bizim politika ve görüşlerimize geldiğiniz için destek veriyoruz, biz değişmedik” diyor. 

—İlginç! 

—Nasılsa askeriye başta olmak üzere FETÖ'den boşalan birçok kuruma adamlarını yerleştiriyor. Bu durumda niye destek olmasın. 

—Hiç böyle düşünmemiştim. 

—Olup bitenleri yanlış okumuş olabilirim ama ben durumu böyle değerlendiriyorum. 

—Bu durumda...? 

—Batı Bey'de üslup dışında bir değişiklik yok. Dün ne ise bugün de aynı. Bunun ötesinde o kesimde hiçbir değişiklik yok. Bu durumda bir değişiklik varsa öyle zannediyorum bizde var o değişiklik. Bizdeki bu değişikliği görmek ve anlamak için Batı Bey bugün nerede, ona bakmak lazım. Zira Batı Bey aynı yerinde duruyor. Savrulan biziz anlayacağın. Bizim sorunumuz, bunu görmek istemeyişimiz. 

*11/12/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

 

27 Kasım 2020 Cuma

Yusuf'un Maliyesi *

Hz Yusuf'un hayatını bilmeyenimiz yoktur içimizde. Kimimiz onun hayatını okumuş, kimimiz filmini izlemiş, kimimiz de bir başkasının anlatımından dinlemiştir. Kur'an, Yusuf'un hayatı için "Kıssaların en güzeli" tabirini kullanır. Zira Yusuf'un hayatının her bir safhası imtihandır ve bizim için onun hayatı ibretlerle doludur. Zira kıssalar hisse alınsın diyedir.

Bu yazımda niyetim Hz Yusuf'un hayatını anlatmak değilse de bizim için ibret olması gereken bazı noktalara kısaca işaret etmek istiyorum. Yusuf denince benim aklıma,

1.Yusuf’un ağabeyleriyle imtihanı, (Babası Yakup’un kendisini daha fazla sevmesi dolayısıyla ağabeyleri tarafından kıskanılması, ağabeylerinin Yusuf’u kuyuya atması, Mısır’a giden bir kervana Yusuf’un köle olarak satılması.)

2.Mısır vezirinin evinde Yusuf’un kadınlarla (Züleyha ve diğer kadınlar) ile imtihanı, (Bunun sonucu bir iftiraya maruz kalarak hapse düşmesi, uzun yıllar zindanda kalması, cezaevini medreseyi Yusufiyeye çevirmesi)

3.Rüyaları yorumlayabilme bilgisine sahip olması, (Mısır kralının gördüğü bir rüyayı yorumlaması sonucunda zindandan çıkması…)

4.Bilgi ve yeteneği sayesinde Mısır maliyesine (ekonomi yönetiminin başına) getirilmesi ve ekonomi yönetimi.

5.Kendisine kötülük yapan ağabeylerini affetmesi…vs. gelir.

Verdiğim kısımlardan hareketle para, nisa ve kasa başta olmak üzere her imtihanı yüzünün akıyla vermiş bir peygamberdir Yusuf. Bu kısa bilgiden sonra Yusuf peygamberin Mısır hazinesinde yaptıklarına dikkatinizi çekmek istiyorum. Malum bugünlerde dünya, bir ekonomik darboğazın girdabına girmiş durumda. Bu durumdan bizim ülkemiz de fazlasıyla etkilenmektedir.

Hz Yusuf, Mısır hazinesini nasıl düzene koymuş, devleti batmaktan nasıl kurtarmış, ekonomiyi nasıl yönetmiş, eldeki imkanları nasıl değerlendirmiştir? Burada Yusuf peygamberin bilgisi ve yeteneği devreye giriyor.

Hatırlarsanız, Mısır kralı “"Ben rüyamda yedi cılız ineğin yedi semiz ineği yediğini ve yedi yeşil başakla yedi kuru başak görüyorum” demiş, bu rüyasının yorumlanmasını istemişti. Kimsenin yorumlayamadığı bu rüyayı Yusuf peygamber, “Yedi yıllık bereketli yılın ardından yedi yıl kıtlık olacağı” şeklinde yorumlamıştı. Bu yorumu sayesinde hazinenin başına getirilmişti. Yusuf peygamber ekonominin başına getirilir getirilmez yedi yıl boyunca ekin ektiriyor, yıllık kullanılan mahsulün fazlasını biçtirdikten sonra mahsulü başağında bıraktırıyor, bunları bozulup çürümeyecek şekilde “kötü günler için stoklatıyor. Yedi yıl verimli geçen yılların ardından gelen kuraklık zamanında ise stokladığı ürünleri piyasaya sürmek suretiyle halkın ihtiyacını karşılıyor ve onları yiyecek ekmeğe muhtaç etmiyor. Hatta ihtiyaç fazlasını kuraklıktan etkilenmiş diğer ülkelere satıyor.

Burada, bugünün ekonomisi eskinin ekin-harman işine benzemez, çok çetrefilli. Piyasalar, arz ve talebe göre şekillenmiyor. Bugün, dünya küreselleşti. Ekonomi, bir silah olarak kullanılmakta ve dış etkenlerin etkisi büyük denebilir. Doğrudur. Yalnız ekonomi yönetimi, krizlere karşı önceden tedbir almaktır. Piyasayı sıkıntıya sokmamaktır. Bu açıdan bakıldığı zaman her devrin ekonomi yönetimi, kendi devrine göre önemlidir. Burada ekonominin çeşitli ve çetrefilli yönünden ziyade Yusuf peygamberin bolluk dönemini iyi değerlendirdiği, kıtlık dönemlerine karşı tedbir aldığı, yerli üretime önem verdiği görülecektir. Ömrü, çeşitli çilelerle geçmiş Yusuf peygamber, cezaevinden çıkıp koltuğa oturduktan sonra mahsulü bol yedi yıl boyunca günümü gün edineyim. Sonra ne olursa olsun, gerekirse istifa ederim diye düşünmemiş. Bereketli yedi yılın ürünlerini “Sakla samanı, gelir zamanı” atasözünde olduğu gibi saklamıştır. Burada Yusuf’un aynı zamanda büyük bir basiret ve feraset sahibi olduğu anlaşılmaktadır.

Bugün hazine yönetiminin başına gelenlerin kaçı Yusuf gibi tedbirli, basiret ve feraset sahibi? Kaçı yarınları düşünerek bir ekonomi yönetiyor? Zamanında, bizim ekonomiden sorumlu kişiler veya iktidar olanlar, gerekli tedbirleri alsalardı; bu ülke, her sekiz-on yılda bir ekonomik girdaba duçar olmazdı. Herhalde Yusuf peygamber, günümüzde hazineden sorumlu biri olsaydı, ülkemizin sıcak para bolluğu yaşadığı dönemlerde bol bol döviz, altın stoku yapar, başımızın belası cari açığa bir çözüm bulurdu. Kim bilir…

Sözü fazla uzatmadan bu ülkenin; Yusuf’u örnek alacak, ekonomiyi kimseye peşkeş çekmeyecek, har vurup harman savurmayacak, tehlikelere karşı önceden tedbir alacak, ülkeye ekonomik krizler yaşatmayacak ve ekonomiyi kurallarına göre yönetecek ehil ve liyakat sahibi ekonomistlere ne çok ihtiyacı var. Çünkü bu millet krizlerden çok çekti, çok bedel ödedi, hala ödemeye devam ediyor ve bu millet bunu hak etmiyor.

*30/11/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.