28 Kasım 2020 Cumartesi

Değişen Kim? *

—Üstat! Batı Bey'i biliyorsun. Onda çok büyük değişiklikler var. Çok olumlu konuşuyor. Ondaki bu değişikliğin sebebi hikmeti ne olabilir? Yoksa hidayete mi erdi?

—Senin dediğin gibi bir değişiklik görmedim ben o kişide.

—Nasıl olur? Eskiden böyle miydi halbuki. Bizi durmadan eleştirirdi. Kavgacı bir üslubu vardı. Konuşurken ağzından alev saçardı. TV ekranlarında kendisi gibi düşünmeyenlerle kavgaya tutuşur ve bulunduğu ortamı gererdi. Ya şimdi? Halim, selim biri olup çıktı. Bilge bir edayla ekranlarda boy gösteriyor. Ne kızgınlık var ne sesini yükseltme. Kimsenin sözünü kesmiyor. Üstelik çoğu konuda bizim gibi düşünüyor. Hatta bizi destekliyor. Katılmadığı konularda da sessiz kalıyor. Ne olduysa Ergenekon'dan içeri girip çıktıktan sonra oldu. Nasıl görmezsin bunları?

—Üslup değişikliğini görüyorum. Kavgacı üslubu terk etti. Alabildiğine uyumlu bir profil çiziyor. 

—Daha ne? 

—Fikrinde bir değişiklik yok. Aynı fikirlerini yine savunuyor. 

—Ama bizi destekliyor. 

—Doğru. Destekliyor. 

—Bu, olumlu bir şey değil mi? 

—Üslup yönüyle öyle. Üstelik bu yön sadece Batı Bey'de değil, Ergenekon'dan ne kadar girip çıkan varsa hepsinde var bu üslup değişikliği. Ya bizi destekliyor ya da sessizliğe büründüler. Eski düşmanlıklarından ve muhalifliklerinden eser yok. Ortamı da germiyorlar. 

—Gerçeği ve doğruları görmüş olmalılar. Bir hakkı teslim ediyorlar. 

—Acaba öyle mi? 

—Ne demek istiyorsun? 

—Demem odur ki başta Batı Bey olmak üzere o kesimin fikirlerinde bir değişiklik yok. Dün ne idiyseler, bugün de aynı görüşteler. Bize de yaklaşmış değiller. 

—Bu değişikliği neye bağlıyorsun? 

—Bilemiyorum. Belki de Batı Bey başta olmak üzere biz onların görüşlerine yaklaştık. Zaten bunu Batı Beyde  sık sık dile getiriyor. “Bizim politika ve görüşlerimize geldiğiniz için destek veriyoruz, biz değişmedik” diyor. 

—İlginç! 

—Nasılsa askeriye başta olmak üzere FETÖ'den boşalan birçok kuruma adamlarını yerleştiriyor. Bu durumda niye destek olmasın. 

—Hiç böyle düşünmemiştim. 

—Olup bitenleri yanlış okumuş olabilirim ama ben durumu böyle değerlendiriyorum. 

—Bu durumda...? 

—Batı Bey'de üslup dışında bir değişiklik yok. Dün ne ise bugün de aynı. Bunun ötesinde o kesimde hiçbir değişiklik yok. Bu durumda bir değişiklik varsa öyle zannediyorum bizde var o değişiklik. Bizdeki bu değişikliği görmek ve anlamak için Batı Bey bugün nerede, ona bakmak lazım. Zira Batı Bey aynı yerinde duruyor. Savrulan biziz anlayacağın. Bizim sorunumuz, bunu görmek istemeyişimiz. 

*11/12/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

 

27 Kasım 2020 Cuma

Yusuf'un Maliyesi *

Hz Yusuf'un hayatını bilmeyenimiz yoktur içimizde. Kimimiz onun hayatını okumuş, kimimiz filmini izlemiş, kimimiz de bir başkasının anlatımından dinlemiştir. Kur'an, Yusuf'un hayatı için "Kıssaların en güzeli" tabirini kullanır. Zira Yusuf'un hayatının her bir safhası imtihandır ve bizim için onun hayatı ibretlerle doludur. Zira kıssalar hisse alınsın diyedir.

Bu yazımda niyetim Hz Yusuf'un hayatını anlatmak değilse de bizim için ibret olması gereken bazı noktalara kısaca işaret etmek istiyorum. Yusuf denince benim aklıma,

1.Yusuf’un ağabeyleriyle imtihanı, (Babası Yakup’un kendisini daha fazla sevmesi dolayısıyla ağabeyleri tarafından kıskanılması, ağabeylerinin Yusuf’u kuyuya atması, Mısır’a giden bir kervana Yusuf’un köle olarak satılması.)

2.Mısır vezirinin evinde Yusuf’un kadınlarla (Züleyha ve diğer kadınlar) ile imtihanı, (Bunun sonucu bir iftiraya maruz kalarak hapse düşmesi, uzun yıllar zindanda kalması, cezaevini medreseyi Yusufiyeye çevirmesi)

3.Rüyaları yorumlayabilme bilgisine sahip olması, (Mısır kralının gördüğü bir rüyayı yorumlaması sonucunda zindandan çıkması…)

4.Bilgi ve yeteneği sayesinde Mısır maliyesine (ekonomi yönetiminin başına) getirilmesi ve ekonomi yönetimi.

5.Kendisine kötülük yapan ağabeylerini affetmesi…vs. gelir.

Verdiğim kısımlardan hareketle para, nisa ve kasa başta olmak üzere her imtihanı yüzünün akıyla vermiş bir peygamberdir Yusuf. Bu kısa bilgiden sonra Yusuf peygamberin Mısır hazinesinde yaptıklarına dikkatinizi çekmek istiyorum. Malum bugünlerde dünya, bir ekonomik darboğazın girdabına girmiş durumda. Bu durumdan bizim ülkemiz de fazlasıyla etkilenmektedir.

Hz Yusuf, Mısır hazinesini nasıl düzene koymuş, devleti batmaktan nasıl kurtarmış, ekonomiyi nasıl yönetmiş, eldeki imkanları nasıl değerlendirmiştir? Burada Yusuf peygamberin bilgisi ve yeteneği devreye giriyor.

Hatırlarsanız, Mısır kralı “"Ben rüyamda yedi cılız ineğin yedi semiz ineği yediğini ve yedi yeşil başakla yedi kuru başak görüyorum” demiş, bu rüyasının yorumlanmasını istemişti. Kimsenin yorumlayamadığı bu rüyayı Yusuf peygamber, “Yedi yıllık bereketli yılın ardından yedi yıl kıtlık olacağı” şeklinde yorumlamıştı. Bu yorumu sayesinde hazinenin başına getirilmişti. Yusuf peygamber ekonominin başına getirilir getirilmez yedi yıl boyunca ekin ektiriyor, yıllık kullanılan mahsulün fazlasını biçtirdikten sonra mahsulü başağında bıraktırıyor, bunları bozulup çürümeyecek şekilde “kötü günler için stoklatıyor. Yedi yıl verimli geçen yılların ardından gelen kuraklık zamanında ise stokladığı ürünleri piyasaya sürmek suretiyle halkın ihtiyacını karşılıyor ve onları yiyecek ekmeğe muhtaç etmiyor. Hatta ihtiyaç fazlasını kuraklıktan etkilenmiş diğer ülkelere satıyor.

Burada, bugünün ekonomisi eskinin ekin-harman işine benzemez, çok çetrefilli. Piyasalar, arz ve talebe göre şekillenmiyor. Bugün, dünya küreselleşti. Ekonomi, bir silah olarak kullanılmakta ve dış etkenlerin etkisi büyük denebilir. Doğrudur. Yalnız ekonomi yönetimi, krizlere karşı önceden tedbir almaktır. Piyasayı sıkıntıya sokmamaktır. Bu açıdan bakıldığı zaman her devrin ekonomi yönetimi, kendi devrine göre önemlidir. Burada ekonominin çeşitli ve çetrefilli yönünden ziyade Yusuf peygamberin bolluk dönemini iyi değerlendirdiği, kıtlık dönemlerine karşı tedbir aldığı, yerli üretime önem verdiği görülecektir. Ömrü, çeşitli çilelerle geçmiş Yusuf peygamber, cezaevinden çıkıp koltuğa oturduktan sonra mahsulü bol yedi yıl boyunca günümü gün edineyim. Sonra ne olursa olsun, gerekirse istifa ederim diye düşünmemiş. Bereketli yedi yılın ürünlerini “Sakla samanı, gelir zamanı” atasözünde olduğu gibi saklamıştır. Burada Yusuf’un aynı zamanda büyük bir basiret ve feraset sahibi olduğu anlaşılmaktadır.

Bugün hazine yönetiminin başına gelenlerin kaçı Yusuf gibi tedbirli, basiret ve feraset sahibi? Kaçı yarınları düşünerek bir ekonomi yönetiyor? Zamanında, bizim ekonomiden sorumlu kişiler veya iktidar olanlar, gerekli tedbirleri alsalardı; bu ülke, her sekiz-on yılda bir ekonomik girdaba duçar olmazdı. Herhalde Yusuf peygamber, günümüzde hazineden sorumlu biri olsaydı, ülkemizin sıcak para bolluğu yaşadığı dönemlerde bol bol döviz, altın stoku yapar, başımızın belası cari açığa bir çözüm bulurdu. Kim bilir…

Sözü fazla uzatmadan bu ülkenin; Yusuf’u örnek alacak, ekonomiyi kimseye peşkeş çekmeyecek, har vurup harman savurmayacak, tehlikelere karşı önceden tedbir alacak, ülkeye ekonomik krizler yaşatmayacak ve ekonomiyi kurallarına göre yönetecek ehil ve liyakat sahibi ekonomistlere ne çok ihtiyacı var. Çünkü bu millet krizlerden çok çekti, çok bedel ödedi, hala ödemeye devam ediyor ve bu millet bunu hak etmiyor.

*30/11/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

 

 


Bir Konuşma Ziyafeti *

Din Öğretimi Genel Müdürlüğünün, DÖGEP (Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmen Gelişim Programı) adını verdiği bir projesi var. Bu projeye göre DÖGM, her ay farklı bir konu olacak şekilde bir eylem planı hazırlar. Hazırladığı bu eylem planını illere göndererek belirlenen konunun, konusunun uzmanları tarafından işlenmesini ister.

Gelişim programı çerçevesinde bir yılda altı defa yapılan/yapılacak olan bu etkinliklerin yapılması için ilçe milli eğitim müdürlükleri her ay bir okulu görevlendirir.

Kasım ayının konusu, “Hz Muhammed’in Eğitim Anlayışı ve Eğitim Metotları”, toplantıyı düzenleyen okul da Meram-Vakıfbank İmam Hatip Ortaokulu idi. Programa ev sahipliği yapan okula buradan teşekkür ediyorum.

Salgın riski dolayısıyla Zoom üzerinden çevrim içi yapılan toplantıya 115 kadar öğretmen, dinleyici olarak katıldı. Bu konuşmayı dinleme imkanım oldu.

İzninizle bu yazımda, bu toplantı ile ilgili daha doğrusu hatiple gözlemlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Her şeyden önce bu toplantı, dinleyici olarak katıldığım diğer programlara nazaran bende derin bir iz bıraktı. Hatibin daha konuşmasına başlarken 45 dakika ile sınırlandırdığı konuşmasının bitmesini istemedim. Zira yediğimiz enfes bir yemek için yıllar sonra bile “tadı damağımda kaldı” deriz ya, işte bu konuşma da ben de hoş bir seda bıraktı.

Programı sonlandırırken yaptığı bu konuşmadan dolayı kendisine Chat üzerinden teşekkür etmiştim. Kendisi de program sonrası “Ekranda teşekkür ettiniz, cevap veremedim. Teşekkürden ziyade tenkitler bizi olgunlaştırır. Çekinmeden yazabilirsiniz” şeklinde whatsapp üzerinden bir mesaj gönderdi. Ben de “Kaç dakikadır nasıl bir tenkit yapabilirim, nerede bir eksiklik bulabilirim şeklinde düşündüm durdum ama maalesef bir eksiklik bulamadım. Her şey dört dörtlüktü. Daha önce dinleyici olarak katıldığım bazı konuşmacılar beni uyutmuştu. Sizi çok farklı gördüm. Bize farklı bir ortam yaşattınız. Ufkumuzu açtınız. Hasılı nefis bir konuşma oldu…” şeklinde cevap yazdım.

Hatip hakkında bu yazdıklarım ne yağcılık ne de onun reklamını yapmaktır. Zira ne benim yağ çekmeye ne de konuşmacının bir reklama ihtiyacı var. Bu konuyu “şikayetlerinizi bize, memnuniyetinizi dostlarınıza bildiriniz” sözü gereğince ele aldım. Amacım bir hakkı teslim etmek ve hatibin bu konuşmasının haleflerine örnek olması ve bu tür toplantıların amacına uygun bir şekilde verimli geçmesine katkı sunmaktır.

Hatipte ben; içtenlik ve birikim gördüm. Konuya hazırlanması; toplantıya, anlattığı konuya ve konuşmacılara verdiği değerin bir göstergesiydi. Katılımcıların seviyesine uygun bir dil ile konuşması, konuştuğu her bir kelimeyi teklemeden ve kekelemeden kökenine varıncaya kadar irdelemesi, konuşurken tane tane ve anlaşılır konuşması, zamana riayet etmesi nebevi tebliğe uygun bir konuşmaydı. Bir insicam içerisinde konuşmasını yaparken mikrofon hakimiyetine, aynı zamanda Chat üzerinden yazılan yorumları görebilmesine ve aynı anda müdahale edebilmesine hayran kaldım. Anlattığı konunun belleklerde yer edinmesi ve daha iyi anlaşılması için sık sık özgün örneklendirme yapması; bunu yaparken bilgi, birikim ve tecrübelerini paylaşması, örneklendirmelerde klasik ve bildik örneklere yer vermemesi takdire şayandı.

İçeriğe dair hatibin anlattığı bir örneğe de burada kısaca yer vermek istiyorum. Zira verdiği örnek, eğittiğimiz çocuklara nasıl bir perspektiften bakmamız gerektiğine dairdi: “Bir baba, çocuklarıyla birlikte bahçesinin kenarlarına açtığı çukurlara, getirdiği kayısı fidanlarını tek tek diker. Eline geçen eğri büğrü bir kayısı fidanını ‘Bundan bir şey olmaz’ diyerek bahçenin dışına atar. Çocukları, babalarının yaptığı bu işe bir anlam veremez ve babalarından habersiz olarak atılan kayısı fidanını bahçenin ortasına dikerler. Gel zaman git zaman, dikilen kayısıların bir kısmı tutar, bir kısmı tutmaz. Tutan kayısılardan bir tanesi de babanın işe yaramaz deyip attığı, çocuklarının habersizce geri alıp ektikleri kayısı ağacıdır. Bu eğri büğrü kayısı ağacı meyve verince meyvesinin, iyi cins meyve veren bir ağaç olduğu ortaya çıkar. Bunu gören baba bu duruma sevinir, bu ağaca sahiplenir ve bakmaya başlar”. Hatibin bu anlattığı, eğitim ve öğretim açısından ufuk açıcıydı gerçekten. Zira bizim maarifimiz sonuç odaklı ve sınava dayalıdır. Süreç odaklı değildir. Bu eğitim sisteminde biz, kabiliyetlerine bakmadan milyonlarca öğrenciyi aynı sınavlara tabi tutarak ‘Sen benim işime yaramazsın’ dercesine çoğunu, bahçe/okul/hayatın dışına itip eliyoruz. Halbuki her bir çocukta bizim keşfedemediğimiz nice cevherler vardır.

Yazıma son verirken hatiple özel yazışmamızda, biliyorum sandığım bir kelimenin kökenini de öğrenmiş oldum: “Dualarınıza talibiz. Aklınıza geleni yazın. Tenkid, nakd kökünden para ve değer demektir. Tenkidler insanın değerini artırır. Bilene…” yazdı. Aynı kökten gelen nakit ve tenkidi niçin çok sevdiğimi bu vesileyle anlamış oldum.

İsmini yukarıda zikretmediğim konuşmacı, NEÜ İlahiyat Fakültesi İslam Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Abdullah Acar’dan başkası değildi. Kendisine müteşekkirim. Dualarım kendisiyle ve o yolun yolcusu olmak isteyenlere. Başka platformlarda kendisinden daha da müstefit olmak isterim. Konuşmasının hakkını veren ve yaşantısıyla örnek olan bu tür kişilerin çoğalması dileklerimle. Allah kendisinden razı olsun.

*28/11/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.