Din Öğretimi Genel Müdürlüğünün, DÖGEP (Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmen Gelişim Programı) adını verdiği bir projesi var. Bu projeye göre DÖGM, her ay farklı bir konu olacak şekilde bir eylem planı hazırlar. Hazırladığı bu eylem planını illere göndererek belirlenen konunun, konusunun uzmanları tarafından işlenmesini ister.
Gelişim
programı çerçevesinde bir yılda altı defa yapılan/yapılacak olan bu etkinliklerin
yapılması için ilçe milli eğitim müdürlükleri her ay bir okulu görevlendirir.
Kasım
ayının konusu, “Hz Muhammed’in Eğitim Anlayışı ve Eğitim Metotları”, toplantıyı
düzenleyen okul da Meram-Vakıfbank İmam Hatip Ortaokulu idi. Programa ev
sahipliği yapan okula buradan teşekkür ediyorum.
Salgın
riski dolayısıyla Zoom üzerinden çevrim içi yapılan toplantıya 115 kadar
öğretmen, dinleyici olarak katıldı. Bu konuşmayı dinleme imkanım oldu.
İzninizle
bu yazımda, bu toplantı ile ilgili daha doğrusu hatiple gözlemlerimi sizlerle
paylaşmak istiyorum. Her şeyden önce bu toplantı, dinleyici olarak katıldığım
diğer programlara nazaran bende derin bir iz bıraktı. Hatibin daha konuşmasına
başlarken 45 dakika ile sınırlandırdığı konuşmasının bitmesini istemedim. Zira
yediğimiz enfes bir yemek için yıllar sonra bile “tadı damağımda kaldı” deriz
ya, işte bu konuşma da ben de hoş bir seda bıraktı.
Programı
sonlandırırken yaptığı bu konuşmadan dolayı kendisine Chat üzerinden teşekkür
etmiştim. Kendisi de program sonrası “Ekranda teşekkür ettiniz, cevap
veremedim. Teşekkürden ziyade tenkitler bizi olgunlaştırır. Çekinmeden
yazabilirsiniz” şeklinde whatsapp üzerinden bir mesaj gönderdi. Ben de “Kaç
dakikadır nasıl bir tenkit yapabilirim, nerede bir eksiklik bulabilirim
şeklinde düşündüm durdum ama maalesef bir eksiklik bulamadım. Her şey dört
dörtlüktü. Daha önce dinleyici olarak katıldığım bazı konuşmacılar beni
uyutmuştu. Sizi çok farklı gördüm. Bize farklı bir ortam yaşattınız. Ufkumuzu
açtınız. Hasılı nefis bir konuşma oldu…” şeklinde cevap yazdım.
Hatip
hakkında bu yazdıklarım ne yağcılık ne de onun reklamını yapmaktır. Zira ne
benim yağ çekmeye ne de konuşmacının bir reklama ihtiyacı var. Bu konuyu “şikayetlerinizi
bize, memnuniyetinizi dostlarınıza bildiriniz” sözü gereğince ele aldım. Amacım
bir hakkı teslim etmek ve hatibin bu konuşmasının haleflerine örnek olması ve
bu tür toplantıların amacına uygun bir şekilde verimli geçmesine katkı
sunmaktır.
Hatipte
ben; içtenlik ve birikim gördüm. Konuya hazırlanması; toplantıya, anlattığı
konuya ve konuşmacılara verdiği değerin bir göstergesiydi. Katılımcıların seviyesine
uygun bir dil ile konuşması, konuştuğu her bir kelimeyi teklemeden ve
kekelemeden kökenine varıncaya kadar irdelemesi, konuşurken tane tane ve
anlaşılır konuşması, zamana riayet etmesi nebevi tebliğe uygun bir konuşmaydı. Bir
insicam içerisinde konuşmasını yaparken mikrofon hakimiyetine, aynı zamanda Chat
üzerinden yazılan yorumları görebilmesine ve aynı anda müdahale edebilmesine
hayran kaldım. Anlattığı konunun belleklerde yer edinmesi ve daha iyi
anlaşılması için sık sık özgün örneklendirme yapması; bunu yaparken bilgi,
birikim ve tecrübelerini paylaşması, örneklendirmelerde klasik ve bildik
örneklere yer vermemesi takdire şayandı.
İçeriğe
dair hatibin anlattığı bir örneğe de burada kısaca yer vermek istiyorum. Zira
verdiği örnek, eğittiğimiz çocuklara nasıl bir perspektiften bakmamız
gerektiğine dairdi: “Bir baba, çocuklarıyla birlikte bahçesinin kenarlarına açtığı
çukurlara, getirdiği kayısı fidanlarını tek tek diker. Eline geçen eğri büğrü
bir kayısı fidanını ‘Bundan bir şey olmaz’ diyerek bahçenin dışına atar.
Çocukları, babalarının yaptığı bu işe bir anlam veremez ve babalarından
habersiz olarak atılan kayısı fidanını bahçenin ortasına dikerler. Gel zaman
git zaman, dikilen kayısıların bir kısmı tutar, bir kısmı tutmaz. Tutan
kayısılardan bir tanesi de babanın işe yaramaz deyip attığı, çocuklarının
habersizce geri alıp ektikleri kayısı ağacıdır. Bu eğri büğrü kayısı ağacı
meyve verince meyvesinin, iyi cins meyve veren bir ağaç olduğu ortaya çıkar.
Bunu gören baba bu duruma sevinir, bu ağaca sahiplenir ve bakmaya başlar”. Hatibin
bu anlattığı, eğitim ve öğretim açısından ufuk açıcıydı gerçekten. Zira bizim maarifimiz
sonuç odaklı ve sınava dayalıdır. Süreç odaklı değildir. Bu eğitim sisteminde
biz, kabiliyetlerine bakmadan milyonlarca öğrenciyi aynı sınavlara tabi tutarak
‘Sen benim işime yaramazsın’ dercesine çoğunu, bahçe/okul/hayatın dışına itip
eliyoruz. Halbuki her bir çocukta bizim keşfedemediğimiz nice cevherler vardır.
Yazıma
son verirken hatiple özel yazışmamızda, biliyorum sandığım bir kelimenin kökenini
de öğrenmiş oldum: “Dualarınıza talibiz. Aklınıza geleni yazın. Tenkid, nakd
kökünden para ve değer demektir. Tenkidler insanın değerini artırır. Bilene…”
yazdı. Aynı kökten gelen nakit ve tenkidi niçin çok sevdiğimi bu vesileyle
anlamış oldum.
İsmini
yukarıda zikretmediğim konuşmacı, NEÜ İlahiyat Fakültesi İslam Hukuku Anabilim Dalı
Öğretim Üyesi Doç. Dr. Abdullah Acar’dan başkası değildi. Kendisine
müteşekkirim. Dualarım kendisiyle ve o yolun yolcusu olmak isteyenlere. Başka platformlarda
kendisinden daha da müstefit olmak isterim. Konuşmasının hakkını veren ve
yaşantısıyla örnek olan bu tür kişilerin çoğalması dileklerimle. Allah
kendisinden razı olsun.
*28/11/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder