2 Kasım 2020 Pazartesi

Kriz Yönetimi *

Katılımın zorunlu olduğu bir konferansa dinleyici olarak katıldım. Konferansçı, etkili ve yetkili bir makam sahibi idi. Katılım zorunlu olmasaydı bu konuşmayı dinler miydim? Dinlemezdim. Katılmadığım için kendimde de bir eksiklik hissetmezdim. Zira konuşmacı, yeni ve orijinal bir şeyler söylemedi. Bir meslek grubuna yönelik yapılan bu konuşma, katılımcıların hepsinin bildiği basmakalıp bilgilerin tekrarından ibaretti. Dostlar alışverişte görsün türünden ve yapılmış olmak için yapılan bir konferanstı. 

Konusu inanç olan bu konferans, isterdim ki sadra şifa olsun, dinleyicilere meslekleriyle ilgili gündelik hayatta bir yol göstersin. Konuşmacının, inanç ve değerlerimizi günümüz insanına bugünün metotlarıyla anlatma gibi bir derdinin olmadığını gördüm. Böyle bir derdi olmadığı gibi bir konferans nasıl idare edilir, böyle bir derdi de yoktu. Zira bir saatin sonunda konuşmasına son verirken dinleyiciler arasından biri, soru sormak için elini kaldırdı. Hatip, soru almıyorum dese de dinleyici, soru sormada ısrarcı davrandı. Sorardın, soramazdın atışması arasında dinleyici sorusunu sordu. Sorulan soru karşısında iyice gerilen konuşmacı, “Bu soruyu ne amaçla sorduğunu biliyorum. Bu soruya cevap vermeyeceğim” diyerek kestirip attı. Böyle yapmakla sorun bitse, bitmedi. İkili diyalog birbirini zedeleyecek şekilde devam etti. Bu atışma, salonda farklı bir atmosferin oluşmasına sebep oldu. Ardından hatibi destekleyen protesto alkışlarıyla salon boşaldı. 

Oluşan bu ortama üzüldüm doğrusu. Malum olduğu üzere günümüz gençliğinin çoğu inanç sorunu yaşıyor. İçlerinde deist olanı olduğu gibi ateist olanları bile var. İnancını belli etmeyen nice kişi, inançla ilgili ikilemler yaşıyor ya da gerçek düşüncesini söyleyemiyor. Çoğunluk zaten deist gibi yaşıyor. Ülkede kurulan ateist derneğin üye sayısı da dudak uçuklatır cinsten.

Günümüz gençliği, bizim yetiştiğimiz gençlik gibi değil. Büyüklerimiz bize ne telkin etmişse içimize sinse de sinmese de eyvallah demiştik. Günümüz gençliği ise ister görüş ister inanç olsun içine atmıyor; bu niçin böyle, olur mu böyle şey deyip sorguluyor. Sorgulasın elbet. Zira doğrular sorgulanarak bulunur. Sorun, gençliğin sorgulamasından ziyade bizde. Çünkü ne gençliği okuyabiliyoruz ne onların dilini anlayabiliyoruz ne de onların sordukları soruları izale edecek ve onları ikna edecek donanıma sahibiz. Yaptığımız tek şey, eskiden yazılanları nakilden ibaret. Tamam, inanç, zamana göre değişen bir şey değil. Fakat usul, yöntem ve örneklerin değişmesi lazım. Bizim din ve inanç anlatımımız, gelişen teknolojiye uygun çiftçilik yapmak yerine hala kara sabanla çift sürmeye benziyor. Bu anlatımın da maalesef alıcısı olmuyor, almak isteyen de ikna olmuyor. İkna olmayana da “Canın isterse. Zira din budur. Kabul etmek zorundasın yoksa kafir olursun” deyip kestirip atıyoruz.

Yeniden konuşmacıya dönersek, aynı zamanda önemli bir mevkide yönetici olan konuşmacı, konuşmasının bitiminde oluşan krizi de yönetemedi. Ben olsaydım, dinleyicinin soru sormasına imkan verirdim. Bunu da ya kağıda yazarak ya da konferansın bitiminde sözlü sorulmasını izah ederek konuşmanın başında söylerdim. Zira bir konunun, uzmanı tarafından enine-boyuna işlendiği bu tür konferanslarda soru sormak ve soru almak konferansın özelliklerindendir. Soru almıyorum demek sorunu çözmedi. Haydi soru alınmadı. Buna rağmen biri sizi dinlemeyip kalkıp soru sordu. Burada yapılması gereken ya soruya kısaca cevap verilirdi ya da "Soru almayacağımı söylemiştim ama siz sordunuz. Bu sorunun cevabı uzun. Dinleyicilerin fazla vaktini almayalım. Benim yerimi biliyorsunuz. Sorduğunuz soruyu birlikte çay içerken değerlendirelim" deyip konuyu kapatabilirdi. Soru sordurmuyorum demek, hele ne niyetle sorduğunu biliyorum diyerekten niyet okumak hoş olmadı. Ki soruyu soran art niyetli biri, soru da art niyetli bir soru olabilir. Böylesi durumlarda duruma göre pozisyon almak ve ortamın gerilmesine izin vermemek, konferans verenin maharetine ve tecrübesine bağlıdır. Hasılı gerçek idareci ve yöneticiler aniden oluşan bir krizi de çözmekle yükümlüdürler. Çünkü idareci olmak bunu gerektirir.

*07/11/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

 

 

31 Ekim 2020 Cumartesi

Neler Kaçırdınız Neler! *

Bu dünyada yaşayıp da bu dünyanın sanalı olan sosyal medyayı kullanmıyor, buraya girip gezip dolaşmıyor, yorum ve paylaşımda bulunmuyorsanız çok şeyler kaçırdığınızı söyleyebilirim. Sizin adınıza üzgün olduğumu söyleyerek neler kaybettiğinize  bazı örnekler vermek istiyorum:

Resimli ve resimsiz paylaşılan cuma mesajlarından,

Bugünün belirli gün ve haftalardan hangisi olduğundan, milli-dini bayramlar ve kandil gecelerinden,

Şehit haberlerinden,

Kimin doğum gününün hangi gün olduğundan; o kimsenin gününü kaç kişinin kutladığından, yorum olarak neler yazdıklarından, o kimsenin kaç yaşına girdiğinden,

Her türlü vefat haberlerinden; kimin annesinin, babasının, kardeşinin, dayısının vs. vefatının kaçıncı yılı olduğundan,

Kimin, nerede gezdiğinden ve ne yiyip ne içtiğinden,

Kimin ne derdi olduğundan, kendisini mutlu, heyecanlı ve üzüntülü hissettiğinden,

Kimin ne fikir ve zikirde olduğundan, hangi siyasi görüşte olduğundan, gece-gündüz yemeden-içmeden lider ve şeyhini övenlerden, kimi övüp kimi kötülediğinden; övenlerin yalaka, yerenlerin hain ve nankör ilan edildiğinden,

Kimin sünnet ve hadis düşmanı veya bir tarikata bağlı olduğundan,

Bayat ve basmakalıp sloganlardan ve hamasi sözlerden,

Algıya dayalı asparagas haberlerden,

Uzun yazıların okunmadığından,

Atışmalardan, arkadaşlıktan çıkarma ve engellemelerden,

Aynı paylaşımda hem “beğeni” hem “muhteşem” hem “yanındayım” hem “gülme” hem “üzüntü” hem “inanılmaz” hem “kızgınlık” ifadelerinin olduğundan,

Her parti ve zihniyetin fanatik ve trollerinden,

Varlık sebebi siyasi lideri, şeyhi olanlardan; fikrini, zikrini, dünya görüşünü lider ve şeyhine göre belirleyenlerden, bu dünyaya dair kendisine ait bir görüşü olmayanlardan,

Aynı paylaşımı yapan birine birkaç beğeni gelirken bir başkasına çokça beğeni yapıldığından,

Mimlenirim endişesiyle görüş bildirmekten, paylaşım yapmaktan ve yorum yazmaktan kaçınanlardan, 

Kimin ömrünün tamamını bu alemde geçirdiğinden,

Kimin, hangi gerekçeyle hesabını dondurduğundan ve kısa bir süre sonra dönüş yaptığından,

Seçim yaklaştığında aday adaylarının hesap açıp aday olamayınca ve seçim bitince hesabını kapatanlardan,

Etliye-sütlüye dokunmayan, bir maliyeti olmayan paylaşımların daha çok beğeni aldığından,

Makam ve mevki sahibi kişilerin, makamca altta olanların paylaşımlarına prim vermediğinden, buna rağmen makam sahiplerinin paylaşımlarının beğeni yönünden rekorlar kırdığından,

Bu alemde yapılan her türlü paylaşımdan haberi olduğu halde iz bırakmayanlardan ve "Ben pek girmiyorum" diyenlerden,

Kimin, vücudunda sargısıyla birlikte fotoğraf çektirdiğinden,

Ev, araba başta olmak üzere her türlü satış ilanlarından, 

Önce arkadaşlık isteği gönderip arkadaş olduktan sonra “sayfasını beğen” gönderisi gönderenlerden, 

Okulunu ve kurumunu arkadaşlık isteği olarak gönderenlerden, 

Gruba katıl davetlerinden,

Bir kişi hakkında kimdir, necidir anlamında ön bilgi edinileceği zaman ilk önce sosyal medyadaki profiline bakıldığından…

*02/11/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

28 Ekim 2020 Çarşamba

Yeni Eğitim Düzenimiz *

Adı: Evim okul (Siz bunu “Okulum ev”, “Dijital eğitim”, “Uzaktan eğitim”, “Evde eğitim” vs diye de isimlendirebilirsiniz.

Kapsamı: İlk, orta, lise ve üniversite öğrencileri.

Dersin işlendiği yerler: Ev, ofis, çarşı-pazar, piknik alanı, köşe-bucak her yer. Yeter ki bulunduğumuz yerde İnternet çeksin. Okul, dört duvardan ibaret değil denilen böyle bir şey olsa gerek.

Ders materyalleri: Bilgisayar, laptop, tablet, cep telefonu, İnternet, webcam, e-kitap vs.

Zorunluluğu: İlk, orta ve lise zorunlu olmasına rağmen öğrencinin canlı derse katılması, haftada iki gün okula gitmesi veli isteğine bağlı. Derse katılmayan yok yazılmaz, mağdur olmaz.

Dersin yapıldığı platformlar: EBA ve diğer platformlar.

Ders süresi: 30 dakika.

Ders sürecinin işleyişi: EBA'da işlenecek derslerin belirlenmesi,  Bakanlığın izin verdiği saatlerde olacak şekilde okul yönetimleri tarafından belirlenmektedir. Öğretmen derse bağlandığı zaman öğrenciler de bağlanmaktadır. Diğer platformlarda ders işlemek için ders öğretmeni sınıf öğrencilerine davet göndermektedir. Daveti alan öğrenci, derse giriş yapmaktadır.

Öğrenci ve öğretmen arasındaki iletişim aracı: Çoğunlukla whatsapp.

EBA ile diğer platformlar arasındaki farklar:

a-Dersin süresi dolduğu zaman EBA gözünün yaşına bakmaz, cümleni tamamlamadan seni yayından alırken diğer platformlarda 40 dakikaya kadar ders işleyebiliyorsun. Hatta 40 dakika bitince kapatıp sisteme tekrar giriş yaparak birden çok 40 dakika daha işleyebilirsin.

b-EBA’da derse girmek, bağlanmak ve başlamak için belli resmi prosedürler ve ders saatinin gelmesi gerekirken diğer platformları bilgisayarına yükleyince istediğin zaman kullanabiliyorsun. İşleyemediğin dersi bir başka vakitte işleyebiliyorsun.

c-EBA’da işlenen ders kaydedilirken diğer platformların kaydettiğine dair bir bilgiye şimdilik sahip değiliz.

d-EBA’da öğrencinin sesinin ve görüntüsünün açılması, öğretmenin iznine tabi iken diğer platformlarda öğrenci, ses ve görüntüsünü kendisi yönetebiliyor.

Uzaktan eğitimin verimliliği: Verimli olup olmadığı halen test aşamasındadır.

Uzaktan eğitim ile yüz yüze ders arasındaki farklar:

a- Yüz yüze eğitimde giriş ve çıkış zilleri hatta öğrenci ve öğretmen giriş zilleri çalarken yeni sistemde zil sesi yoktur.

b-Yüz yüze de bahçe ve koridorlarda nöbetçi öğretmen nöbet tutarken yeni sistemde nöbetçi öğretmene ihtiyaç yoktur.

b-Yüz yüzede ilk, orta ve lisede okul kıyafeti zorunluluğu varken yeni sistemde kıyafet serbestliği vardır.

c-Yeni sistemde öğrencinin sıraya girmesi, tören yapılması, İstiklal Marşı söylenmesi, tören alanında okul yöneticisinin eline mikrofonu alıp konuşması yoktur.

d-Yüz yüze eğitimde derse ilk önce öğrenci gelirken yeni sistemde derse ilk önce öğretmen gelmektedir. Yani yüz yüzede öğrenci öğretmeni beklerken bu sistemde öğretmen öğrenciyi beklemektedir. (2012’de Konya’da bir konferans veren Sayın Aytaç Açıkalın, “Okullarda önce öğretmen zilini, sonra öğrenci zilini çalmalı” demişti. Dediği oldu. Kulakları çınlasın.

e-Yeni sitemde öğrenci ders esnasında alabildiğine özgür iken öğretmen, sandalyesine mahkumdur. Öğrenci derse istediği zaman gelir, istediği zaman çıkar, ister görüntüsünü açar, ister kapatır, değişik isim ve görüntülerle karşına çıkabiliyor.

f-Yüz yüze eğitimde sınıfta sınıf mevcudunun dışında kimse bulunamaz ve derse giremez iken EBA’nın dışındaki platformlarda bir derse okulun tüm öğrencileri girebiliyor ve dersini dinleyebiliyorlar. Öğrencinin annesi, babası, hane halkı -kim varsa bahtına artık- dersini dinleyebiliyor. Anlayacağınız, yeni sistemde eğitim alabildiğine şeffaf. (Bir anekdot: Bu sene ilk defa derslerine girdiğim bir sınıfın dersini diğer platformlar aracılığıyla başlattım. Giriş yapan öğrenciler bekleme yapmasın diye iznime bağlı olan çeltiği kaldırdım. Bağlanan öğrenciler dersime girmeye başladı. Giren öğrenciye de hoş geldin dedikten sonra isteyen görüntüsünü açabilir diyorum. Derse yeni bağlanan bir öğrenci ismi göründü. Hoş geldin, ismin doğru mu, doğru sınıfa mı geldin dedim, cevap alamadım. Sorularımı birkaç defa tekrarladım. Sadece ismi görünen öğrenciden tık yok. Sonunda ikiz olduklarını öğrendiğim ve ikiziyle aynı bilgisayarı kullanan öğrencilerden biri, “Öğretmenim, soru sorduğunuz öğrenci değil dedi. O zaman kim, burada ne işi var dedim. “O, bizim annemiz. Dersinize bizim derse girip girmediğimizi kontrol için bağlandı” dedi. Bu söz üzerine öğrenci anne, dersten ayrıldı. Gördüğünüz gibi yeni sistemde dersin kapısı başta veli olmak üzere herkese açık. Whatsapp aracılığıyla gönderdiğimiz davete yediden yetmişe herkes katılabiliyor. Yeter ki davet ellerine geçmiş olsun. Bunlar ne yapıyorlar, nasıl ders işliyorlar, bir bakayım ya da davete icabet şart deyip dersimize giriş yapıyorlar.

g-Yüz yüzede adı üzerinde öğrenci ve öğretmen yüz yüze ders işlerken yeni sistemde öğrencilerin çoğu görüntüsünü açmıyor, sadece isimleri görünüyor. İsmin gerisinde öğrenci mi var, bir başkası mı var, öğrenci gidip yatıyor mu? Bu kısımlar muamma.

h-Yüz yüzede derse geç gelen öğrencinin, “Müdür yardımcısının yanındaydım, lavabodaydım” gibi mazeretleri olurken bu sistemde “Bağlanamadım, zor bağlandım, sistem beni attı, telefonum bozuldu” gibi gerekçeler öne sürülüyor.

ı-Yüz yüze eğitimde öğrenci sadece sınıf öğretmeninin cep numarasına erişebiliyorken yeni sitemde öğrenci ve veli, tüm öğretmenlerin cep numarasına whatsapp aracılığıyla ulaşabiliyor. “Derse giremedim, derse bağlanamıyoruz” şeklinde öğrencilerden ara ara mesajlar gelirken zaman zaman “Çocuğum ödevini anlayamamış, izah eder misiniz” şeklinde veli aramaları ve mesajları da eksik olmuyor.

i-Yüz yüzede öğretmenin derse girip girmediği okul ortamında okul idaresinin gözetim ve kontrolünde iken yeni sitemde öğretmenin derse girip girmediği öğretmenin beyanına bağlıdır.

Okul binaları: Ana sınıflar ve ilkokulların tamamı, 8.ve 12.sınıflar seyreltilmiş bir şekilde haftada iki gün yüz yüze eğitime gelirlerken(5.ve 9.sınıflar da 2 Kasımdan itibaren başlayacaklar) diğer kademeler için bir tarih verilmemiştir. Okullar uzun süre öğrencisiz kaldı. Bu süre zarfında okullar durmadan dezenfekte edildi. Öğrenci olmadığı için okullar o kadar temiz tutuldu ki neredeyse “Temiz Okul Belgesi” ni almayan okul kalmadı.

Sonuç: Salgın kaynaklı “Koyunun olmadığı yerde keçiye Abdurrahman Çelebi derler” misali hiç yoktan iyi deyip ‘B’ planı olarak devreye sokulan dijital eğitim sistemi verimli olursa, bu gidişle uygulama okulu olmayan mevcut okul binalarına ihtiyaç kalmayacak gibi. Yeni dünya düzeni bize dijital bir sistem dayattığına ve biz bu sisteme yavaş yavaş uyum sağladığımıza göre mevcut binaları elden çıkarsak nasıl olur? Belki bu vesileyle devletin maliyesi biraz nefes alır. Düşünmeye değer.

*31/10/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.