27 Ekim 2020 Salı

Gelecek Vadeden İş *

 —Hayata yeniden başlama imkanınız olsaydı yine bugünkü yaptığınız işi mi yapmak isterdiniz?

—Hayır!

—İşinizden memnun değil misiniz?

—Memnunum memnun olmaya.

—Eee o zaman! Daha ne istersin?

—Başka meslek ve işkolları da var.

—Mesela?

—Aslında tek mesleği gözüme kestirmiş değilim. Zira zaman zaman keşke şu mesleği yapsaydım dediğim oluyor. Sonra vazgeçiyorum. Ama bir iş buldum ki bu, son kararım.

—Nedir o?

—Kaldırım ve tretuvar işleri.

—Hoppala! Bula bula bunu mu buldun?

—Beğenemedin mi? Bu işi küçümsüyor musun yoksa?

—Ne münasebet! Her meslek ve iş kutsaldır ve önemlidir. Sizden böyle bir cevap beklemiyordum. Bu işi seçmenizin sebebi nedir?

—Bazı meslek ve işkolları vardır ki bir zaman parlar, kısa bir süre sonra söner. Kaldırım ve tretuvar işleri ise geçmişten günümüze hız kesmeden devam ediyor. Ne kriz dinliyor ne de devri geçiyor. Belediyeler olduğu müddetçe bu kaldırım işleri devam edecek. Üstelik bu iş, sezonluk bir iş de değil. Neredeyse yıl boyunca devam ediyor.

—Şunun şurasında yayalar yürüsün diye yol kenarına, yola paralel yapılan yerler değil mi? Bir yaparsın, arkası gelmez. Çünkü bir şehirdeki caddeler belli, sokaklar belli. Sürekli yol, cadde ve sokak açılmıyor ki...

—Sen öyle san. Bu iş için yeni cadde ve sokağa gerek yok. Mevcutlar seni ihya eder. Çünkü aynı yere/yola bir defa kaldırım yapılmıyor ki! Kaldırım, mevcut yeniliğe alışmadan bir bakmış ki mevcut kaldırım sökülmüş, yerine yenisi yapılmış.

—Nasıl?

—Bir yoldaki kaldırım, yapıldığı gibi eskiyinceye kadar durmuyor. Bir yerde yol varsa o yoldan kanalizasyon başta olmak üzere elektrik, su, doğalgaz, telefon gibi alt yapı geçmek zorunda. Bu altyapılar zamanla ihtiyacı gideremez hale gelince yenilenir. Bunlar yenilenince her yeri yama olan asfaltın da yenilenmesi gerekiyor. Her asfalt yenilemede önce kaldırım düzenlemesi yapılır. Sadece bu değil. Bir yolda alt yapı çalışması olmasa bile kaldırımlar yenilenir.

—Mesela?

—Önceki kaldırım yüksek yapılmıştır. Engelliye uygun bir şekilde indirilmesi gerekebilir. Kaldırım geniş yapılmıştır, yolu genişletmek için kaldırım daraltılır. Kaldırımın kenarına bisiklet yolu yapılmak istenebilir. Hasılı kaldırım düzenlemesi deyince belediyeler, belediyeler deyince kaldırım düzenlemesi akla gelir. Anlayacağın kaldırım işlerinde gelecek var. Altın yumurtlayan tavuk gibidir kaldırımlar. 

—İyi de eskimeden yenilenen kaldırımlara döşenen kilitli taşlar ne yapılıyor? Alıp atılıyor mu?

—Atılmıyor efendim. Kepçeyle arabalara doldurulur. Sağ kalanlar kıyı-kenar yolların kaldırım işlerinde değerlendirilir. Bunu da sen veya bir başka rakibin yapar. Hasılı bu kaldırımlardan sürekli ekmek yediğin gibi kısa zamanda köşeyi de dönersin. Zaten ben de köşeyi dönmek istiyorum. Aklın varsa düş peşime…

*28/10/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.


23 Ekim 2020 Cuma

Cahit Sıtkı Kendisini Değil, Beni Anlatmış...

Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?

(Ne olacaktı ya! Daha ne bekliyordun?)

Benim mi Allahım bu çizgili yüz?

(Ya kimin olacaktı? Kendinden şüphen mi var? Sonra ne varmış o çizgilerde? Bu yaşta da mı olmasın. Desen bil onları. Utanıyorsan gerdir bari!)

Ya gözler altındaki mor halkalar?

(Daha dur! İyi günlerin bunlar. Yaşarsan daha neler göreceksin)

Neden böyle düşman görünürsünüz;

(Ne sanıyordun ya! Bu yaşta anladıysan buna da şükür! Daha bunlar, öbür dünyada yaptıklarını bir bir anlatacaklar ve seni satacaklar. Fazla sır vermeye gelmez.)

Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?

(Sen esas yüzüne gülenlerden ve olduğundan farklı görünenlerden kork.)

Zamanla nasıl değişiyor insan!

(Bu yaştan sonra göverip bostan mı olacaktın ya da dünyaya kazık mı çakacaktın)

Hangi resmime baksam ben değilim:

(Sen öyle san ve kendini öyle kandır. Dost acı söyler. Bu, sensin.)

Nerde o günler, o şevk, o heyecan?

(Uzatma! Ben senin o günlerini de bilirim. Ne şevk vardı ne de heyecan! Bu yaştan sonra hiç olmaz zaten.)

22 Ekim 2020 Perşembe

Üniversiteler Ayrı Bir Cumhuriyet mi? *

Ülkemizde tespit edilen ilk koronavirüs vakası nedeniyle ilk, orta, lise ve üniversiteler 2019-2020 Martının ortasında, eğitim ve öğretime ara vermişti. Geri kalan zaman diliminde derslerin bir kısmı dijital ortam vasıtasıyla uzaktan yapıldı. İkinci dönem yüz yüze eğitim yapmayan bu öğrenciler, herhangi bir sınava tabi tutulmadan ilk dönem notuyla ya bir üst sınıfa geçirildi ya da mezun edildi.

2020-2021 öğretim yılına geçildiğinde MEB, yine uzaktan eğitim yolunu tercih etti. Önce telafi eğitim yaptı. Ardından anasınıfı ve birincisi sınıflara, kademeli olarak yüz yüze eğitimi başlattı. Sonra ilkokul, ortaokul 8 ve lise 12.sınıflara yüz yüze eğitimi açtı. Cumhurbaşkanının yaptığı açıklamaya göre 2 Kasımdan itibaren 5.ve 9.sınıflar da yüz yüze eğitime başlayacak. Böyle giderse orta ve lise kısmın geriye kalan 6. 7. ve 10. 11. sınıfları da I.dönem bitmeden okullarında yüz yüze eğitime kavuşmuş olacak. 

Bilim Kurulunun tavsiyeleri çerçevesinde hareket eden MEB, şu ana kadar tüm kademelerde yüz yüze eğitimi -tam- başlatamamış olsa da “açtım, açıyorum, açacağım” diyerek okullarda eğitim ve öğretim yapma niyetinde olduğunu ve bunu dert edindiğini göstermiş oldu.

MEB’de kademeli ve seyreltilmiş bir şekilde eğitim ve öğretim işleri böyle devam ederken üniversiteler eğitim ve öğretimin neresindeler, bileniniz var mı? MEB, salgının seyrine göre hareket ederken üniversitelerimiz 2020-2021 öğretim yılı başlamadan, ilk dönem uzaktan eğitim yapacaklarının açıklamasında bulundu. Salgın azalmış, artmış, ne yapalım, biz de üniversitelerimizi öğrencilerimize açabilir miyiz derdi içerisine girdiklerine en azından ben şahit olmadım. Halen sözlerine sadık bir şekilde uzaktan eğitime devam ediyorlar.

Burada amaç, salgına karşı çocuklarımızı ve gençlerimizi korumak ve salgının daha fazla yayılmasının önüne geçmek ise MEB’in tüm kademelerindeki çocuklar da üniversitelerde okuyan gençler de bizim çocuklarımız. Korunacaksa hepsini koruyalım. Okullar açılıyorsa -ki açılmalı- üniversiteleri de açalım. Pandemi, MEB’in öğrencilerine daha az zarar veriyor, üniversite gençlerine daha çok zarar veriyor da değildir. Öyle bir illet ki ne zengin seçiyor ne fakir ne çocuk ne de genç. Kimi bulursa o kişinin vücudunu karargah ediniyor. Zayıf düşürdüğünü alıp götürüyor.

Durum bu iken kademeli ve seyreltilmiş bir şekilde daha ergen bile olmamış çocuklar, pandemi riskine rağmen okulların yolunu tutarlarken en küçüğü, 18 yaşını doldurmuş üniversitelilere, üniversitelerin kapısını hala kapalı tutmanın bir anlamı var mı? Salgına karşı eğer çocuklar korunacaksa ilk önce daha 18’ini doldurmamış çocuklar korunmalı değil miydi? Çünkü üniversitedeki bölümünü bitirir bitirmez hayata atılacak olan gençler, MEB’in kademesindeki çocuklara göre kendilerini daha iyi koruyabilirler. Ne de olsa rüştlerini ispatlamış gençler bunlar.

Burada üniversiteler MEB’in sınıf kademelerine benzemez. Üniversitede okuyanların önemli bir kesimi il dışından gelmek zorunda. Bunların iaşe ve ibate ihtiyaçları var. İl dışı seyahatlerde önemli bir artış olacak denebilir. Doğrudur, üniversitelere her ilden öğrenci gelmektedir. Bu öğrenciler üniversiteler açıldığı takdirde barınma ihtiyacı ile karşı karşıya kalacaklar ve otogarlarda bir yığılma söz konusu olacaktır. Burada derim ki ülkede seyahat yasağı yok. Herkes dilediği ile gezi veya başka nedenlerle zaten gidip geliyor. Bu da olmasın mı? Yediden yetmişe herkes evinde kapalı dursa bu riske gerek yok diyelim.

Hem MEB’in hem üniversitelerin eğitim ve öğretim çabasını bir terazinin iki kefesine koyduğumuzda, üniversitelerin eğitim ve öğretim diye bir dertlerinin olmadığını düşünüyorum. Ayrı bir cumhuriyet gibi davranıyorlar. Bu demektir ki üniversiteler açılsa da olur, açılmasa da olur. Hatta açılmasa ülkenin bir kaybı olmaz demektir bunun Türkçesi. O zaman bu kadar üniversiteyi biz niye açtık, niye durduruyoruz?


*23/10/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.