24 Haziran 2020 Çarşamba

"Biniciysen Şunu Takalım" *

Aracınızın varsa bakım, onarım, parça değişimi ve kaporta tamiri gibi nedenlerle bir gün sanayi ile yolunuz kesişir. Sizin başınıza geldi mi bilmiyorum. Benim başıma birkaç defa geldi. En sonuncusundan bahsedeyim:
Yağmur yağdığı zamanlarda aracın bazen ön ve arka camından su damlatıyor. İki oto cam ustasına gösterip fiyat aldık. Her ikisinin de söylediği ön ve arka camlar sökülüp yeni yapıştırıcı ile yeniden takılacak. İlki, “yabancı yapıştırıcı istersen 400, yerli kullanırsak 280'e olur” dedi. İkinci, “300'e olur” dedi. Ne yapıştırıcı kullanacağını sordum. “Yabancı” dedi. İhaleyi sonraki ustaya verdik. Başladı yapmaya. Az sonra geldi. “Antipasa ihtiyaç olur, kullanırsak şu kadar” dedi. Tamam dedik. Az sonra “camı sökerken fitiller yırtılırsa bu kadar” dedi. Tamam dedim. Zaten başka da seçeneğimiz yok. İşe başlanmış. Elimiz mahkum. Usta az sonra "Ön camın iyi değil, Çin malı. Sonradan takılmış. Takan da iyi takmamış. Riskli bir cam. Çıkarırken kırılabilir" dedi. Buna da tamam dedim. Camı kırmadan çıkardı ve "Camda taş izi var. Cam, cam özelliğini kaybetmiş. Bu cam takılsa da iyi olmaz. Yapışmaz, tekrar kalkar ve su alır. Baksana yapışkanı tutan camın kenarındaki siyahlıklar kaybolmuş. Binici isen camı yenileyelim. Yok satıcı isen eskisini takalım. Tercih sizin" dedi. Hangi camı takacaksın. Fiyatları bir göreyim dedim. Biri 400, diğeri 600 olan iki seçenek sundu. “400 olan senin eski camdan, Çin malı. Şunu takalım” dedi. Bu nerenin dedim. “Kore malı” dedi. Demek ki Kore'nin malı iyiymiş. 600 liralık Kore camını taktırdım.
Uzatmayayım. Usta ne dedi ise tamam dedim. Her tamam bana pahalıya patladı ama olsun. Burada farklı fiyattan, taksit taksit “şu şöyle olursa böyle olur” üzerinde durmayacağım. Ustalıklarına da bir şey demeyeceğim. Aldıkları da helâli hoş olsun. Zira emek sarf ettiler, haklarıdır. Burada üzerinde duracağım husus, konuşma arasında birkaç defa "Binici isen şunu takalım. Yok satıcı isen bunu takalım" sözüdür. Söz normalde beni korumaya yönelik. Satacaksan ucuzundan tak geç git. Fazla masraf etme demektir. Sağ olsunlar. Ben bile kendimi bu kadar düşünmem. Ama bu sözde bir anormallik yok mu? Bana göre hem de nasıl var. Ahlaki bir sorun var. Ne demek binici veya satıcı isen... Hatta yanımda bana mihmandarlık yapan da “Çin malını taktır” dedi. Farz edelim ki ben bu arabayı satacağım. Sattığım adam bu aracın binicisi olmayacak mı? Ben ucuz yoldan sanayiden kurtulayım. Sattığım binici ne yaparsa yapsın. O da sanayiden çıkmasın. Ben çektim, o da çeksin. Ayrıca iyi değil, işe yaramaz dediğin Çin malını seçenek olarak bana tekrar niye sunuyorsun? 
Oto cam ustasının bana sunduğu "se" li, "sa" lı seçeneği maalesef çoğu sanayi esnafı yapıyor. Hatta araç vuruksa kaporta baştan savma yapılıyor. Sonra boya, pasta-cila yapılıp ardından satılığa çıkarılıyor. Müşteri bu işi en düşük maliyete nasıl çıkarırız hesabı yapsa da ustalar buna tevessül etmemeli diye düşünüyorum. Çünkü Ahilik veya Lonca Teşkilatı üyesi olmak da bunu gerektirir. Alıcı-satıcı, usta-çırak veya binici olalım. Her yaptığımız veya yaptırdığımız ve her sattığımız malı kendimize alıyoruz diye düşünmek ve işimizi düzgün yapmak zorundayız.
Sözün özü, toplumun diğer meslek gruplarında var olan ahlaki kokuşmuşluk bazı sanayi esnafında da var. O yüzden toplum şöyle, böyle diye oturup ahkam kesip dürüstlük abidesi bir görüntü sergilemeyelim. (İstisnalarımız kaideyi bozmaz. Bunlar her meslek grubunda azınlıktalar.)  Ahlaki dejenerasyon az veya çok toplumun tüm katmanlarına yani hepimize şu ya da bu şekilde sirayet etmiş durumda. Vah ki bize vah!

*03/07/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Bunlara Çip Takılsın! *

Bugün ayaklarım, bir saatlik yürüyüşle beni Tavus Baba'ya götürdü. Doğa, tüm yeşilliği ve doğallığı ile kendisini temaşa edenlere seyir zevki verirken aynı zamanda stres de attırıyor. Oksijeni bol bir yer. Hafif bir rüzgar ortamı serinletiyor. Piknik yapanlar, oturup çay içenler gündüzün bu vaktinde eksik değil. 

Girişteki yoğunluk, yukarılara doğru çıktıkça yerini gençlere bırakmış. Hepsi sere serpe bir yere serpilmiş. Kimi kuytu yer olarak ağacın ardına durmuş, kimi belediyenin -bunlar için- koyduğu banklara yan yana oturarak kumrular gibi birbirlerine sarılmış, kimi de başını sevdiğinin boynuna yaslamış.

Ortam alabildiğine sessiz. Herkes kendi aleminde. Belli ki canım, cicim ayları ve sözleri bitmiş, hal ehli bir durumu yaşıyorlar. Ben yaşamadım ama sanırım hepsi aşkın zirvesini yaşıyorlar Tavus Baba'nın zirvesinde ve eteklerinde. Çoğu da gelip geçenden pek rahatsız olmuyor. Belli ki bu konuda epey tecrübe kazanmışlar. Öyle ya, aşk dediğin bugünden yarına olacak bir şey değil ki...yürek mi dayanır buna. Nikah memuru olsam bu kısa ve kaçamak birliktelik bu aşkı dindirmez, yazık bu kumrulara der, gördüğümün nikahını kıyarım herhalde.

İçlerinde, onların bu doğal ortamını bozan tek şey, yaşına-başına bakmadan; nereye geldim ben, burada ne işim var demeden, sağına soluna ve önüne bakarak dere tepe yürüyen benden başkası değil. Huyumdur. Ne edersiniz ki değiştiremem.

Hasılı anne ve babalar! Çocuğum evden çıkalı ne oldu, daha gelmedi, acaba başına bir şey mi geldi diye endişe etmeyin. Çocuklarınız Tavus Baba'nın zirvesinde emniyetteler. Merak etmeyin! Zira akşam evin yolunu bulurlar. Eğer illa endişe edecekseniz çocuğumun bu gidişatı gidişat değil, şunu bir an evvel baş göz edelim deseniz, iyi olur. Daha zamanı var ama ne yaptığını, kiminle oturup kalktığını öğrenmek istiyorum diyorsanız, bu yazım çocuğunuzun akıbeti hakkında bilgi veriyor. Üstelik bu bilgi için sizden ücret falan talep etmiyorum. Verdiğim bu bilgiyi yeterli görmez, ne yapıp ne ettiğini, kiminle oturup kalktığını görmeliyim ve takip etmeliyim, onu bu konuda yönlendirmeliyim. Zira ben bu konuda çok duyarlıyım diyorsanız, normalde insanlara çip takılmasına karşıyım ama çocuklarınıza çip taktırın derim. Çünkü çipten başka onları kontrol edemezsiniz.

Yeri gelmişken belediyeye de bir sözümüz olsun. Daha doğrusu onlardan bir hizmet isteyelim. Tavus Baba'nın birçok yerinde bölünmüş, içinde ağaç ve güller olan yerlere belediye mezarlıktır levhası asmış. Aşıkların arzı endam ettiği yerler bu şekilde kullanılacaksa buralara "Aşıklar Köşesi" veya "Aşıklar Bahçesi" tabelası asarak buralara sadece aşıklar girsin. Bu mıntıkalara giriş, aşık olmayanlara yasaklansın. Benim gibi biri de yanlarından geçip onları  rahatsız etmesin. Gerçi onlar rahatsız olmadı. Rahatsız olan aşk nedir bilmeyen bendim.

Bu arada yazdıklarımı üstün körü okuyup "Aşıklar arasında sosyal mesafe var mıydı" derseniz siz de aşktan anlamıyorsunuz demektir. Zira aşkta sosyal mesafe olmaz, maske hiç olmaz. Zira aşk bütün engelleri aşar.

Son bir söz de hükümet için söyleyelim. Yani bir hakkını teslim edelim. Hükümet yetkilileri koronavirüs tedbirleri çerçevesinde piknik yerlerini de yasaklamıştı. Tüm yasakların yanında açık hava, bol gıda ve oksijenin olduğu bu yerler bu süreçte niye yasaklanır demiştim. Bunun sebebi hikmetini de böyle anlamış oldum. 

*27/06/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

23 Haziran 2020 Salı

Daha Çocuğum Çocuk!

43 doğumlu 77 yaşında olan bir tanıdığımı bir çay içimi kadar ziyaret ettim. Laf döndü dolaştı. Büyüğüm, "Biz de yavaş yavaş yaşlı sınıfına girmeye başladık" dedi. Bu sözü üzerine, yüzüne baktım. Şakadan eser yoktu yüzünde. Zaten şakayı sevmez. Hiç olmadığı kadar ciddi gördüm kendisini. Hasılı daha yeni yeni ihtiyarlık moduna doğru geçmeye başladığına kendisini inandırmış. (Şükür ki en azından ihtiyarlığa doğru ilerlediğini kabul ediyor.)

Buradan hareketle biri kalkar da 57 yaşına yeni girmiş bana;
1.Daha çalışın mı, emekli olmadın mı hala, bırakıver artık! Yeter kazandığın. Ahirete mi götüreceksin derse,
2.Saçın, başın ağarmış, saçların dökülmüş, yüzünde kırışıklar oluşmuş derse,
3.Hey gidi gençlik! Gençlikten eser kalmamış. Zira çökmüşsün derse,
4.Ahın gitmiş, vahın kalmış, bir ayağın çukurda derse,
5.Bir yazı okurken gözlüğü çıkarınca niye gözlüğü çıkarıyorsun yoksa yakını görmiyor musun derse,
6.Şaka maka sen de dede oldun derse,
7.Ana len bu hoca yaşlıymış derse,
8.Efendim! Şuram ağrıyor dediğimde "Yaş kaç? Normaldir" derse,
9.Kan verdiğimi duyunca "Helal olsun! Bir de bu yaşta" derse, (Ne varmış yaşımda?)
10.Göz muayenesine gittiğim doktora; efendim, bugünlerde bilgisayara çok baktım. Eskisi gibi okuyamıyorum" dediğimde "Bilgisayardan değil, yaştan" derse, (O zaman 44 yaşındaydım.)
11.Günlük 1-1,5 saat yürüdüğümü görünce veya duyunca "Bu yaşta...helal olsun" derse,
12.Unu elemiş, eleği duvara asmışsın artık derse,
13.Tekne kazıntısı çocuğumu gören tamirci ustası "Efendim torunun mu" derse,
14.Bir tanıdığına "Bunlar benim sınıf arkadaşlarım" diye bizi tanıtırken beni duymayacak sanarak fısıltılı bir şekilde "Sınıf arkadaşın nasıl olur? Bunlar çok yaşlı değil mi" derse,
15.Torunum olmayan bir başkası bana yer verirken "Dede, gel buraya otur" derse,
16.Gencin biri otobüs veya dolmuşta "Buyur, buraya otur" derse,
17.Bir şey yaptığımda -ki eksik olmaz- "Amca! Yaşından, başından utan" ya da "Büyüğümsün, yaşına saygım var" derse,
18.Bitmez tükenmez makam, mevki ve şöhret olma isteğim karşısında "Bu yaşa kadar bir şey olamadıysan bundan sonra hiç olmaz" derse,
19.Öğlenin sıcağında 550 basamaklı Afyon Kalesine çıkarken yolda pes edip beni görünce "Amcam bu yaşta çıkarsa biz de çıkarız" deyip peşimden kalenin son noktasına kadar gelir ve bu mahareti benden değil, kendinden bilir ise, (Burada yaşıma atıf yapması)
20.Laf arasında bir akranım konuşacak bir şey bulamamış gibi "Yaşımız kemale erdi. Geldik, gidiyoruz" derse, (güle güle derim ona. Beni ne karıştırırsın ki)
21."Amca! Yaşın kaç" der ve ardından "Yaşından büyük gösteriyorsun" derse, (Mübarek! Sanki nüfus memuru)
22."Adama bak! Bu yaşında sanal aleme takılıyor ve paylaşım yapıyor" derse, (Daha çocuğum demek ki)
23."Yaşamışsın yaşadığın kadar. Bundan sonra göğe mi ereceksin" derse,
24.Çikolata vb. ikramlarda çocuğu sevindirip beni es geçer, "Sen büyüksün. Sonra bu yaşta şeker sana zarar derse, (Vereceksen ver. Zararsa bana zarar. Ayrıca o çocuktan benim nerem eksik. Onun canı çeker de benim çekmez mi?)
25.Biriyle bir meseleyi tartışırken meseleye fransız kalan biri "Bu yaşınızda bırakıverin artık" derse,
26.Ağlayan çocuğunu susturmak için tanımadığım bir kadın, "Aaa, Dedeye bak! Bak, dede geliyor" derse, (Tövbe ya Rabbi... Be kadın! Ben o çocuğun nereden dedesi oluyorum? Çocuğunu susturmak için emellerine beni niye alet ediyorsun?)
Hasılı kim bu yazdıklarımı veya benzerlerini demeye kalkar ve dönüp dolaşıp lafı yaşıma getirirse, becerebilirsem -ki bugüne kadar bir kurbanlığın derisini dahi yüzemedim) derisini yüzerim. Çünkü iftira atıyor, yok yere ithamda bulunuyor. Lütfen 77'sinde yavaş yavaş yaşlı statüsüne geçiyorum diyen beyefendiye bakın, bir de 57'sindeki bana. Halebi orada ise arşın burada. Öyle bol keseden, işkembeyi kübradan atmak olmaz. Bilin ki tanıdığım o beyefendi, kendisini hala yaşlı görmüyorsa ben niye kendimi yaşlı göreyim. Daha çocuğum demek ki. Üstelik sokağa çıkma yasaklarında yasak yemiş bile değilim. O yüzden varın, işinize gidin. Ne derinizden olarak kendinize yazık edin ne de yok yere, benim, olmayan huzurumu bozun...
Derimizi yüzsen de doğruya doğru. Sen yaşlandın derseniz, tek şartla bunu kabul ederim: Önce gidin bu amcaya yaşlandığını kabul ettirin, sonra bana gelin. O ihtiyarladığını kabul ederse ben de kabul edeceğim. Sizin için yapacağım tek iyilik bu olur.
Not:Yazımda yazım ve imla hatası bulursanız -ki kontrolü yapılmamıştır- bilin ki suç yaşımda değil; bilgisizliğim ve ivedi yazarken T9'un azizliğindendir.