23 Haziran 2020 Salı

Abartıda Üstümüze Yok *

Bir ülke düşünün ki üzücü bir olay, bir sevinç ya da ciddi bir mesele, olduğu gibi enine boyuna araştırılmaz, konuşulup karara bağlanmaz. Ya yok kabul edilir ya pireyi deve yaparcasına abartılır ya olduğundan fazla ümit verilir ya insanın, içinden çıkmayacak şekilde korkular salınır ya da meseleyi lehe çevirmek için algılar oluşturulur. Bu da olayı, amacından saptırmak ve asıl mecrasından çıkarmak demektir. Tüm bunlar ve daha fazlası, hangi ülkede görülür diye size bir soru sorulsa hiç düşünmeden Türkiye deyin. Çünkü bunlar ancak bu ülkede görülür. 

Tezimi ispatlamak için vereceğim örneklerde çok öteye gitmeyeceğim. Koronavirüsü küçümsemiyorum ama olduğundan fazla abartarak fazlasıyla korkular saldık. Korunmak için öyle tedbirler alındı, bilim kurulu üyelerinden ve bazı uzmanlardan hala öyle tavsiye ve uyarılar yapılıyor ki yaydıkları endişe korkunç. İşte bir örnek: Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Mehmet Ceyhan, kafe ve restoranlarda servis edilen içecek ve yiyeceklerden koronavirüs bulaşan kişiler olduğunu belirterek, "Çay, kahve içecekseniz, çok emin değilseniz, yanınızda bir kolonyalı mendil ya da dezenfektanla ıslatılmış kağıt mendil ile ağzınıza gelecek yeri silmek gerek" ifadelerini kullandı. Sayın Ceyhan'a sormak gerek. Sadece ağza gelecek yeri silmek yeterli mi, tüm bardağı silse daha garanti olmaz mı? Çünkü eli bardağa temas ettikten sonra muhabbet esnasında elini yıkamadan ağzına götürebilir. Hatta çay, kahve yerine kolonya içilse nasıl olur. Paranoya noktasında bir tedbir bu… Sayın Ceyhan'ın ekonominin akıbetiyle ilgili bir derdi yok anlaşılan. Esnaf kan ağlıyormuş, ona vız gelir. Ona göre mücadele için hayatın tamamen durması gerek. O zaman sormazlar mı adama, kontrollü normalleşme adımlarına niçin izin verildi diye.

Yine koronavirüsle ilgili maske takma ve takmama konusunda aşırı uçlarda geziniyoruz. Sosyal mesafeye riayet edelim, maske takalım, temizlik ve hijyene özen gösterelim. Tüm bunlara eyvallah! Aynı zamanda sosyal hayat ve iş-güç de devam etsin. Maske nerede takılsın? Kapalı ve kalabalık yerlerde takılması en makul olanı değil mi? İşte bununla ilgili de size birkaç örnek:
Maskesi boynunda, etrafında kimse olmadığı halde açık havada kendi halinde yürüyen birine, haberci mikrofonu uzatıyor. Beyefendi, maskenizi niçin doğru takmıyorsunuz, diyor. Pes doğrusu! Tamam market ve işyerlerinde ağız ve burnu görünecek şekilde maskesini aksesuar olarak takanlara maskenizi niçin doğru takmıyorsunuz diyelim, hatta onlara tepki gösterelim. Müsaade edin de etrafında kimse yokken adam maskesini indirsin. Bunlara kalırsa evlerde hatta yatak odalarında bile maskeyle duracaksınız diye maskeyi dayatacaklar.
Şu bayanın yaptığına ne diyelim? Yürüyüş parkurunda 20-22 yaşlarında tek başına yürüyüş yapan bir hanımefendi hem yürüyor hem de biriyle telefonda konuşuyor: “Şu anda yürüyüş parkurundayım. Yürüyüş yapan 30 kişi var, 25 tanesinin maskesi yok. Maskeli sadece 5 kişi var. 18 yaşın altındaki çocuklar hep parklarda. Bunlar hep virüs taşıyıcısı. Niye saldılar, bilmiyorum. Bunları evlere kapamak lazım”. Yanından geçerken bu hassasiyeti gösteren kızımızın yüzünde, usulüne uygun takılmış maske var mı diye baktım. Bereket maskeliydi. Daha ne konuştu bilmiyorum. Hızlı adımlarla yürüyüşüme devam ettim. Parkuru turladım, aynı hanımefendi ile tekrar karşılaştım. O önümde ben ardındayım. Yanından geçerken bakalım bu sefer maskesi var mı diye yan gözle baktım. Ne göreyim! Az önceki turda, kimse maskesini takmıyor diye dert yanan kızımız, burnu görünecek şekilde maskesini indirmiş. Bana göre yürüyüş parkurunda yürüyen kişiler, sosyal mesafeye riayet ederek kimseye temas etmeden seri adımlarla yürüyüşlerini yapıyorlar. Kimse yekdiğerine temas etmiyor. Önündeki yavaş yürüyorsa gerekirse parkurdan çıkıp çimlerin üzerine basarak ön tarafa geçiyor. Bu kızımızın da maskesini çıkarmasında bir sakınca yok. Ama az önce maskesizlerden dert yanan birinin, az sonra maskesini indirmesi tam bir çelişki. Aşırı da olsa bir hassasiyet gösterene bir yere kadar saygım olur ama kendi içinde tenakuza düşene asla saygı duymam.

Bu arada kalabalık ve kapalı ortamlarda dahi maskesini takmamakta inat eden vurdumduymazları zaten biliyorsunuz. Bunlar da aşırı uç olmaya devam ediyorlar.

Hasılı ülke olarak her konuda olduğu gibi maske takıp takmama konusunda da ifrat ve tefriti yaşıyoruz. Bir türlü normali yakalayamadık ve normal olamadık. Bu gidişle de her türlü aşırılığı terk edip bir gün normal olacağımıza dair maalesef bir ümit taşımıyorum. Bu, bana nasip olmadı ve olmayacak. İnşallah size nasip olur. Zira bu ülkenin her yönüyle normalleşmeye çok ihtiyacı var.

*24/06/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

22 Haziran 2020 Pazartesi

İfrat ve Tefritte En Güzeli, Ortası Olmaktır ***

Ülke olarak her konuda olduğu gibi giyim ve kuşam konusunda da ifrat ve tefrit durumunu yaşadığımız hepimizin malumu. Bazı kadınların göbeklerini ulu orta her yerde niçin gösterdiklerini pek anlayabilmiş değilim. Olsa olsa modaya uymuşlardır. Çünkü moda denince akan sular durur. Moda için de olsa göbeğin açılmasını garip karşılıyorum. Ama göbeğin gösterilmesi salt moda değildir diye düşünmeden de edemiyorum. Göbeğin ya da göbek sahibinin bize vermek istediği bir mesajı olmalıydı. Sebebini de kimseye soramadım. Sorsan göbeğini açmış tanımadığım bir hanımefendiye soracaksın. Zira tanıdığım böylesi biri yok. Bu da bir bedel ödemek demektir. Çünkü en hafifinden elinde çantası varsa başına çantayı yersin. Hızını alamasa polisi çağırır, tacizden savcının huzuruna çıkarılırsın. İşin yoksa bir merakın başına neler açabileceğini böylece hakkal yakin görmüş olursun. Yiyeceğim küfür ve hakaretleri saymama gerek yok. Bu Allah’ın emri gibi bir şey. Hepsini göze alsam da böyle bir soru sormaya zaten edebim müsaade etmez.

Edebimden veya korkumdan, soramadığım bu sorunun cevabını bir taciz ithamına maruz kalmadan nihayet kendi kendime buldum. Bilmeyenler için göbek göstermenin verdiği mesajı açıklayacağım burada. Bilenlere de bildikleri halde bana bugüne kadar bunu söylemedikleri ve beni meraktan çatlattıkları için serzenişlerimi iletiyorum buradan. 

Şimdi gelelim sadede...Göbeklerin moda için açıldığını zaten biliyorsunuz. O yüzden modanın üzerinde durmayacağım. Bu sorunun cevabını bulmak için ne olabilir ne olabilir derken göbeğini gösteren kadınları gözümün önüne getirdim. Hepsi, kilo sorunu olmayan kadınlar. Zira içlerinde göbeği yağ bağlamış bir tanesini görmedim. Dedim ki şimdi buldum cevabı. Demek ki göbeğini arzı endam edenler "Bak göbeğime, çatlayın! Gram yağ yok bende. Bu, yememe ve içmeme dikkat ettiğimin bir göstergesidir. Bir de kendi göbeğinize bakın. Ne varsa yemiş ve o biçim olmuşsunuz. Benim bu durumuma gelmek için epey bir efor sarf etmeniz, yemeyi ve içmeyi azaltmanız gerekecek. Bu zor değil. Yapacağınız tek şey, beni örnek almaktır. Bunun için nefsinize hakim olacak, gördüğünüz her şeyi Abbas'ın kör gazı gibi midenize indirmeyeceksiniz. Prensip sahibi olacaksınız. Şimdi oyalanmadan önce bu göbeği eritmeniz gerekecek. Bunun için de düzenli spor ve yürüyüşle bu işe başlayacaksınız. Yoksa göbekli biri olarak daha kilolu olmaya devam edersiniz." demek istiyorlar zannımca. Doğru ya da yanlış, benim bulduğum cevap ve aldığım mesaj bu.

Bu tespitlerimden, tüm ince belli olanlar göbeğini açıyor anlamı çıkmasın. Kilosu olmadığı halde el, yüz ve ayağının dışında vücudunun her yerini örten kadınların sayısı da azımsanamaz. İyi de yapıyorlar. Zira olması gereken bu.

Bu yazımda hep varsayımlarda bulundum. Bir tane daha söyleyeyim. Göbek açma furyasına katılmayanlar içerisinde kilo sorunu olmasa, göbeğini açacak başka kişilerin de olabileceğini düşünüyorum.

Hasılı, temenni etmiyorum ama birileri moda veya gram yağım yok, eforumu hiç kaybetmedim diye hava atmaya, hava atarken de serinlemek suretiyle hava almaya devam etsinler. Verilmek istenen mesajı anlamaya çalışma tasası da bana düştü.

Sonuç olarak şunu diyebilirim: Ne tamamen açılıp saçılalım ne de tanınmayacak şekilde bir tesettüre bürünelim: Ortası olalım. Zira bu işin ortası normal olandır. Bu, ifrat ve tefritte aşırılıklardan sakınmak demektir.

***25/06/2020 tarihinde Pusula haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

Cuma Mesajları Kabak Tadı Verdi *


Cep telefonları ilk çıktığında görüşmek ve mesajlaşmak bir bedel isterdi. Çünkü pahalı idi. Hele farklı bir operatörü aramak ve bir süre sohbet etmek cesaret gerektirirdi. Bundan dolayı bir cep telefonuna sahip olduğu halde çoğunun fazla kontörü olmaz ve çaldırarak anlaşırlardı. Bu şekil çaldırıp kapatanların oranı şimdilerde kaldı mı bilmiyorum ama bir zamanlar toplumun yüzde 6’sını oluşturuyordu.

İlk çıktığında herkeste olmayan cep telefonuna şimdilerde sahip olmayan yok. Konuşma ve mesajlaşmaya ilave olarak İnternet de cep telefonlarının bir parçası oldu ve çoğunluk faturalı ve faturasız hatta sahip; konuşma, mesajlaşma ve whatsapp ile yazışma sudan ucuz diyeceğim ama bugünlerde su faturaları da katmerli gelmeye başladı. Kampanya ve GSM’ler arasındaki rekabetten dolayı aylık 30-40 lira ile istediğin iletişimi istediğin şekilde tepe tepe kullanabiliyorsun.

Cep telefonlarının yaygınlaştığı günümüzde cep telefonlarından kaynaklı yeni bir sektör daha oluştu: Cuma mesajları. Perşembe gündüz saatlerinden cuma akşamı geç vakitlere kadar cep telefonlarımıza çoğu resimli olmak üzere whatsapp mesajları geliyor. Daha doğrusu yağıyor. Dijital ortamda "En güzel cuma mesajları" sayfaları bile bulmak mümkün. Buralardan seç-beğen ya da gönderilen resimli iletiyi tek tuşla telefonunda kayıtlı cümle aleme ilet. Gitti mi gitmedi mi veya gönderdim mi göndermedim mi endişesiyle aynı kişiye aynı mesajı ikinci, üçüncü kez gönder. Ardından varsa işine yoğunlaş. Cumasını tebrik ettiğin kişiler de telefonun hafızası dolmasın diye gelen mesajları silmekle uğraşsın. Zaten işi yoktu. Böylece kendisine bir iş bulmuş olur. 

Resimli cuma mesajını alan kişi mesaja cevap vereceği zaman "Teşekkür ediyorum. Sizin de cumanız mübarek olsun" yazacağı yerde o da bir başka resimli cuma mesajı seçip gönderiyor. Bu şuna benzer: Biri selam verdiğinde diğerleri "aleyküm selam" diyeceği yerde tekrar "selamün aleyküm" demeye benzer. Bu durumda selamı kim alacak bilmiyorum. Anlatabildim mi bilmiyorum ama cuma mesajlarının durumu buna benziyor. Bu tiplerden biri ile karşılaştığın zaman "Cuman mübarek olsun" dese veya telefon açıp "Kardeş günümüz kutlu olsun" dese sağ olsun, beni düşünüyor, benim için dua ediyor deyip hiç gam yemeyeceğim. Nasılsa sanal alemde görevini yaptı. Ötesi gereksiz ona göre. 
Garibime giden bu cuma mesajları, mutlaka gönderilmesi gereken bir mesaj ise bu göndericiler, mesajların pahalı olduğu zamanlarda bu mesajları niçin göndermezlerdi de mesajların bir maliyetinin kalmadığı günümüzde her hafta mermi gibi göndermeye devam ediyor. Sanırım dinin, cuma günleri mutlaka tebrikleşin diye bir emir ve tavsiyesi yok. Tek bildiğim Cuma süresindeki şu ayetlerdir: "İnananlar! Cuma günü namaz için çağırıldığınız zaman Allah'ı anmak için acele edin ve alışverişi (işinizi, gücünüzü) bırakın. Bilirseniz bu, sizin için en hayırlı olandır. Namaz sona erdikten sonra da yeryüzüne dağılın, Allah'ın fazlından isteyin ve kurtuluşa ermeniz için Allah'ı çokça anın. Ama onlar bir ticaret veya eğlence gördüklerinde ona yönelip seni ayakta bırakıverdiler. De ki: "Allah’ın nezdinde olan, eğlenceden de ticaretten de üstündür. Allah rızık verenlerin en hayırlısıdır." (Cuma, 9-12) Allah bu ayetlerle cumaya hazırlık yapın, namazınızı kılın, beni cumada ve sonrasında daima anın, sonra işinizden kalmayın, işinize yoğunlaşın diyor. 

Gelen mesajın ne zararı var? Ha gelsin! Mesele edindiğine değmez. Üstelik dua ediyor, duaya karşı mısın yoksa diyebilirsiniz. Açıkçası cuma mesajlarının hepsine özellikle el emeği, göz nuru olmayan resim formatında gönderilenlere karşıyım. Bu tür mesajlaşmayı kuru, yavan, dostlar alışverişte görsün türünden görüyorum. Dua olarak da görmüyorum. Bana dua edecek kişi, cuma veya başka bir gün, içinden geldiği gibi adıma iki satır yazar, gönderir veya gıyabımda bana ve tüm Müslümanlara dua eder. Ötesi boş bana göre.

Cuma mesajı göndermekle haftasını geçirenler, bu yaptıklarında samimiler ve bunu Allah rızası için yapıyorlarsa Allah rızası dendi mi alan sular durur. Ne olur, Allah rızası için bu işi yapmasınlar. Çünkü kabak tadı verdi iyice. Yok bu işi yapmaya devam edeceklerse "Mesaj Hayranları veya Duyarlıları" adıyla sanal alemde veya whatsappta gruplar oluşturarak birbirlerine durmadan cuma ve diğer günler için mesaj gönderip dursunlar. Hatta aralarında en güzel -resimli- mesaj yarışması bile düzenleyebilirler. Aynı zamanda en çok mesaj gönderene aralarında ödül bile verebilirler. Bu işi biraz daha ilerletirlerse dernekleşebilirler bile. Alan razı, veren razı. Tüm bunlara kim ne diyebilir…

*26/06/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.