17 Mayıs 2020 Pazar

Bir Mühlet Ayeti *

114 süre, 600 sayfa ve 6236 ayetten ibaret Kur’an’ın her bir süresinin, her bir sayfasının ve her bir ayetinin bize vermek istediği mesajları vardır. Yeter ki okuyalım, okuduğumuzu anlayalım ve verilmek istenen mesajı almak isteyelim.

22.cüzü okuyorum. Bu cüzde Ahzab, Sebe, Fatır süreleri ve Yasin süresinin ilk iki sayfası yer almaktadır. Her okuduğumda beni derinden etkileyen 45 ayetten ibaret Fatır süresinin son ayeti üzerinde durmak istiyorum. Ayetin mealinde Allah “Şayet Allah, insanları yapıp ettikleri yüzünden hemen cezalandıracak olsaydı, yerin üstünde tek bir canlı bırakmazdı; fakat onlara belirlenmiş bir vadeye kadar mühlet veriyor. Vadeleri dolduğunda ise (herkes anlayacaktır ki) Allah kullarını hakkıyla görüp bilmektedir” buyurmaktadır. Ayet, yaptığımız bir hata yüzünden Allah’ın bizi hemen cezalandırmayacağını, belli bir süreye kadar mühlet verdiğini, şayet böyle olsaydı yeryüzünde hiçbir canlının kalmayacağını anlatmaktadır. Gerçekten Allah her canlı/insan suç işlediğinde aynı anda cezasını verseydi, bugün ne yeryüzü olurdu ne insan ne de insanın geçmişten bugüne gelen müktesebatı.

İnsan veya kul olup da suç işlemeyen olur mu? Büyük veya küçük, bilerek veya bilmeyerek her bir insan suç işler. Çünkü hatasız kul olmaz. İşlemiş olduğumuz bir suç yüzünden Allah’ın bizi cezalandırmaya gücü mü yok? Hâşâ sümme hâşâ! İstese, suç işlemeye niyet ettiğimiz anda veya suça teşebbüs ettiğimiz esnada ve suç mahallinde bizi yerle bir eder. Buna imkanı,  sınırsız güç ve iradesi vardır. Üstelik yaptıklarından lâyüseldir. Ama Allah, Rahman ve Rahim isimlerinin bir gereği olarak bizleri bağışlamakta, hata ve yanlışımızla yüzleşmemiz için bizlere fırsat vermektedir. Zira yaptıklarımızdan sorumlu olacağımız bir imtihanın içindeyiz. Çünkü Allah, kullarının günahlarını çok örten, onları cezalandırmayan ve bağışı bol olan anlamında el-Gafur’dur, günahları kökünden kazıyan anlamında el- Afüvv’dür, tövbeleri kabul edip günahları bağışlayan anlamında et-Tevvab’dır; her günah işleyeni hemen cezalandırmayan, hışım ve gazapta acele etmeyen anlamında el-Halim’dir, zulmetmeyip herkese hakkını tam verme anlamında el-Adil’dir; kulun hak ettiği cezası ne ise onun cezasını tam olarak veren, zarar verenin yaptığının karşılığıyla ödeştiren, dilediğine ceza vermede şiddetli davranan, suçluları müstahak oldukları cezaya çarptıran, acizlerin ve zayıfların alamadıkları intikamlarını, onların yerine zalim ve zorbalardan alan anlamında el-Müntekim’dir; çok sabırlı olan, günahkar kullarını cezalandırmakta acele etmeyen, onların kendisine dönüşü için zaman tanıyan anlamında es-Sabûr'dur. Kısaca Allah, hatasından dolayı insanı aynı anda çizip atmayandır.

Yukarıda anlamları birbirine yakın Esmayı Hüsnâ’dan Rahman, Rahim, Gafûr, Afüvv, Tevvab, Halim, Adil, Müntekim ve Sabûr isimlerine yer verdim. Tüm isimlerini içine alan özel ismi Allah varken Allah, niçin diğer isimlere ayet sonlarında yer vermektedir? Öyle zannediyorum Allah, isimlerimin anlamlarına bakarak beni daha iyi tanıyın ve bu niteliklere sınırlı da olsa sizler de uyun, demek istiyor. Peki, bir suç, bir yanlış veya bir hata karşısında merhametin ve affetmenin neresindeyiz biz? Onları kazanmak için onlara bir şans daha veriyor muyuz? Bu konuda sicilimizin pek iyi olduğu söylenemez. Zamanına göre, suçu işleyen kimseye göre tavır alıyoruz: Çizip atıyoruz, dışlıyoruz, kara listeye alıyoruz, orantısız güç kullanıyoruz, işlenen suçta toptancı davranıyoruz, ölüme ya da yokluğa mahkûm ediyoruz.

Suçlu, yaptığından dolayı suçunu itiraf edip nedamet getirse ve yaptıklarıyla göz doldurup ağzıyla kuş tutsa dahi nazarımızda sıfır oluyor. Çünkü samimi değil diye niyet okuyor ve güvenmiyoruz. Tüm bunları yaparken cuma hutbelerinde imamların -şimdilerde dinleyemesek de- “Günahından tövbe eden hiç günah işlememiş gibidir” hadisini kulak ardı ediyor ve “Seni Allah affetse bile biz affetmeyeceğiz” davranış içerisine giriyoruz. Hâlbuki “Affetmek büyüklüktür.”

Sonuç olarak bu ayetle Allah “Ben suç işleyenleri aynı anda yok etmiyorum. Onlara, bir vakte kadar mühlet veya tövbe etmeleri için fırsat veriyorum. Siz de hatasından dolayı pişmanlık duyan kimseleri kazanmak için onlara bu şansı verebilirsiniz” demek istiyor. Bu ayete mühlet ayeti dense yanlış olmaz. Neyi murat ettiğini en iyi Allah bilir.

*18/05/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır. 

16 Mayıs 2020 Cumartesi

Kilo ya da Göbek Sorunumuz***

Birkaç gündür akşam altı sularında bir başıma Evliya Çelebi Parkına gelir, iftara kadar oyalanırım burada. Kameriyelerde az sayıda oturup iftarı bekleyenler var. Bir kısmının da oruç diye bir derdi yok. Koymuşlar masalarının üzerine nevalelerini. Atıştırıyorlar habire. Kimi de sigarasını tüttürüyor. Belli ki efkarlılar. Çoğunluk ise  parkın etrafındaki yürüyüş parkurunda yürüyüş yapıyor. Ben de oturup etrafı seyredenlerdenim. 

Kimler yürüyor diye yürüyüş yapanlara bakıyorum. İçlerinde az sayıda kilo ve göbek sorunu olmamasına rağmen yürüyenler var. Bunlar mevcut vücut yapısını korumayı hedefleyenler ve sağlık yönünden yürümenin faydasına inananlar olmalı. Çoğunluk ise kilo sorunu ve göbekli olan kişiler. Hepsinin yürüyüşü de farklı. Kimi koşar adım yürüyor, kimi gerçekten koşuyor, kimi normal adım yürüyor, kimi yanındakiyle birlikte yürürken sohbet ediyor: Memleketi kurtaranı var, cehenneme girip biraz yandıktan sonra cennete gidip gitmeyeceğini tartışanı var. Kimi de cep telefonuyla konuşmasını yapıyor. Karşı tarafa “Kapatma telefonu, beni sonuna kadar dinleyeceksin” diyor kızarak…

Dönen bir daha dönüyor. Sayamadım kaç defa tur attıklarını. Hele bir kadın o kadar yürüdü ki neredeyse düştü düşecek sandım. Ne koşuyor ne de yürüyor: Koşar adım. Onun ve diğer yürüyenlerin tek derdi var: Müzmin göbekten kurtulmak. Göbekli sayımız sadece bu yürüyenlerden ibaret değil elbet. Bu milletin çoğunun, özellikle erkeklerin göbek ve kilo sorunu var zaten. Eve kapandığımız bugünlerde göbek sorunu biraz daha arttı, o kadar. Bazılarının yediği, içtiği tüm vücuduna eşit bir şekilde yayıldığı için anormal bir göbek ortaya çıkmıyor. Ama kilo sorunları var, belli. Bazılarınınki ise şeffaf bir şekilde tamamen göbekte toplanıyor. Yediği, içtiği göbekte toplananlara göbekleri “Arkadaş, ne yersen ne içersen benden tüm vücuda eşit bir şekilde yaymamı ve gizlememi bekleme. Seni cümle aleme gösteririm” diyor. Tüm vücuduna eşit bir şekilde yayılanlar ise gizli şeker taşıyıcıları gibi.

Göbeği indirmek için tek başına yürüyüş yeterli mi? Faydası olsa da tam yeterli olacağını sanmıyorum. Bununla beraber yemeye ve içmeye de dikkat etmemiz lazım. Bu, kolay mı? Değil elbet. Çünkü az ye, demesi kolay da az yemek kolay değil. Bulduk mu, Allah ne verdiyse tıka basa yeme alışkanlığımız var.  Ne bulduysak sünnetleriz evelalah. Yeter ki sevdiğimiz bir yemek olsun. En iyi uyguladığımız sünnet de bu zaten.

Gelip geçenleri ben böyle seyrediyor ve size gördüklerimi anlatıyorum. Ama ben de gördüklerimden farklı değilim. Benimki tamamen göbeğe verenlerden üstelik. Birileri göbeği eritmek için cansiperane mücadele ederken ben de oturup onları seyrediyorum. Sanki birileri gelip bu göbeği indirecek veya bu göbek insafa gelip kendiliğinden inecek. Daha çok beklerim.

Göbekten başkası rahatsız olduğu gibi ben de rahatsızım. Ama göbeğin çıkmasının bir iyi yönü var. Göbek ortaya çıktı çıkalı “Dost başa, düşman ayağa bakar” misali, kimse ne başıma bakıyor ne de ayağıma. Vücudumu direk ortalıyor. Karşılaştığım kişilerle konu sıkıntısı da çekmiyoruz. Konu, göbek. Dönüp dönüp bu göbeği nasıl eriteceğimi anlatıp duruyor bana. Ben de çaresiz bir şekilde yutkunarak dinliyorum. Bu arada beni bu kadar düşündüklerini sanmıyordum.  Sağ olsunlar…

***21/05/2020 tarihinde Pusula Haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

15 Mayıs 2020 Cuma

Emniyet Kemeri ve Maske ***

Başlığa bakarak emniyet kemeri ve maske ne alaka demeyin. Bir zihniyeti anlatma bakımından aralarında sıkı bir bağ var. Zira bir araca bindiği zaman bu ülke insanının çoğunluğunun emniyet kemeri takma konusunda geçmiş sicili pek iyi değil. “Emniyet kemeri can kurtarır, aman emniyet kemeri takmadan aracınızı hareket ettirmeyin” şeklinde yapılan onca uyarıya rağmen çoğumuz yakın zamana gelinceye kadar bu uyarılara pek kulak asmadık. Emniyet kemerini kah polisi görünce veya bir kontrol esnasında takmaya çalıştık, kah takar gibi yaptık, kah elimizde tuttuk veya aracımız ötmemesi için emniyet kemerine değişik aparatlar kullandık ya da ceza yememek için taktık. Polisi geçince de emniyet kemerimizi çıkarıp yolumuza devam ettik.

Meydana gelen trafik kazalarında emniyet kemeri takanların kazayı hafif sıyrıklarla atlattıklarını, takmayanların canına mal olduğunu duya duya can güvenliğimiz için yeni yeni emniyet kemeri takma alışkanlığı edinmeye başladık. Bu gecikme bize çok pahalıya patladı. Çünkü emniyet kemeri takmama inadımız, nice canlara mezar oldu.

Gelelim maske meselesine… Ortam gereği bugünlerde hepimiz maskeliyiz biliyorsunuz. Çoğunluk gibi ben de kurallara uyanlardanım. Zorunlu olmadıkça dışarıya çıkmadım. Çıkmışsam da evden maskemi bağlayarak çıktım. Zaruri birkaç ihtiyacım için marketlere uğradığımda market çalışanları dahil herkesin yüzünde var. Buraya kadar her şey normal. Zira maske takmak hem sağlığımız açısından önemli hem de kural gereği zorunlu.  Çatlasak da patlasak da sıkılsak da takıyoruz, takacağız. Buraya kadar sorun yok. Sorun, maske taktığını sanan bazı müşterilerde. İşin vahametinin farkında olmayan bu aymaz kişiler, boyunlarına maskelerini geçirmişler ama ağız ve burunları açık.  Akılları sıra, polis veya bir görevli “Nerede masken, maskesiz giremezsin” veya “Ağız ve burnunuzu kapatır mısınız” derse boyunlarında hazır takılı olan maskelerini hemen usulüne uygun yüzlerine geçiriverecekler. Birkaç gün öncesinde bir markette karşılaştığım bir hanımefendinin maskeli maskesiz halinden işkillendim. İşkillendikçe nereye gittimse burnumun dibinde bitti kadın. Yanında kocası da bir şey demiyor kadına. Sonunda alışveriş yapan bir polisi gördüm. Kardeş, şu hanımefendiyi uyarır mısınız, dedim. Sağ olsun, uyardı. Kadın, hiç itiraz etmeden hemen usulüne uygun maskesini taktı. Demek ki nasıl takılacağını biliyor. Ama bilmek yetmiyor maalesef. Bizim, bildiğimizi uygulamama gibi bir sorunumuz var. Bu tiplerin sayıları da maalesef az değil. Aşağı yukarı her markette tek tük de olsa bu şekil akıllı geçinen tipler var. (Bugün yine bir başka markette aynı tipten gördüm.) Zaten sayı da önemli değil. Bir kişi onlarca kişiye hastalığını bulaştırabiliyor.

Kalabalık mahallerde maskesini usulüne uygun takmayan bu maskeli maskesiz tipleri görünce bir zamanlar, emniyet kemeri takma konusundaki isteksizliğimiz aklıma geldi. Zihniyet aynı zihniyet. Bu tipler zorunlu olmadıkça ne maske takarlar ne de emniyet kemerlerini. Aralarındaki tek fark, emniyet kemeri takmayan, bir kaza anında kendisinin ve kendisiyle birlikte seyahat edenlerin canlarını hiçe sayarken maske takmayan ise kendisiyle birlikte başkalarının da canlarını hiçe sayıyor. Çünkü Covid-19 testi pozitif çıktığı takdirde temas ettiği kişilere de bu hastalığı bulaştırdığı gibi gerekirse bulunduğu muhiti, beldeyi de karantinaya aldırabiliyor. Ondan sonra devlet, hem hastayı tedavi edeceğim hem de bu hastanın temas ettiği kişileri tespit edeceğim diye uğraşsın dursun. Aymazlığın bu kadarına da pes doğrusu… Ayıptır ayıp… Vebaldir vebal…

***16/05/2020 tarihinde Pusula Haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.