27 Nisan 2020 Pazartesi

Bugün Akşam Olsun da Göreyim

Bugün dördüncü gün. Hazır sokağa çıkma yasağı da olmayınca şöyle bir dört döneyim. Akşam birden olur dedim. Dört değil; beş, sekiz değil; on dolaştım, hem de yavaş yavaş. 

Üzerine akşam pidesini de aldım. Soğukluğundan geçtim. Kupkuru. Akşam olursa dişin keşsin de göreyim. 

Eve girerken saate baktım. Saat, evden çıktığım saat. Akrep sabit, kazık çakmış gibi yerinde duruyor. Adı üzerinde akrep. Ne beklenirdi. başka? Suç ondan bir şey bekleyende zaten.

Yelkovan akrepten hallice. Kocaman boyuyla niye yaşar bilmem. Kalıbına yazık...

Durmadan dönen saniye var. Sanırsın ki bu bir şey yapacak. Az sonra anlıyorsun ne yaptığını. O da bal yapmaz arı gibi. Dönüp duruyor durmadan. 

Üçü birden kavilleşmişler, top çeviriyorlar, aklı sıra benimle oyun oynuyorlar ve bana kumpas kurmuşlar. Başardılar da. 

Hasılı saat aynı saat, vakit aynı vakit. Daha var akşama ne vakit. Yorulduğum da çabası. 

İsterseniz bir de siz deneyin. Çıkın, yorulun gelin. Ama bilin ki saatin size göresi olmaz. Saat aynı saat. Hepsinde bir akrep, bir yelkovan, bir de saniye yani muhteşem üçlü var.

Devlet Ricali Sosyal Mesafede Sınıfta kalmıştır


Yeni koronavirüs salgınıyla birlikte yeni sosyal mesafe ve kalabalık yerlerde maske takma gibi zorunluluklar hayatımıza girdi. Virüsün bulaşmaması ve virüsten korunmak amacıyla devlet yetkilileri ve uzmanlar sosyal mesafeye riayet etme konusunda vatandaşları sık sık uyardı. Başlangıçta sosyal mesafeye riayet etme konusunda, vatandaş zorlansa da kısa zamanda herkeste bir duyarlılık oluştu. Nerede bir sıra varsa vatandaş sosyal mesafeyi korudu ve alışverişlerini maske ile yaptı. Az sayıda bu kurala uymayanlara da polis göz açtırmadı, sosyal mesafeye riayet etmediği gerekçesiyle hepsine ceza yazdı.
Vatandaş sosyal mesafeye azami riayet ettiği gibi bu mesafeye dikkat etmeyenlere karşı da vatandaşta bir bilinç oluştu. Hatırlarsanız, 30 büyükşehir ve Zonguldak ilini kapsayacak şekilde ilan edilen sokağa çıkma yasağı öncesinde alışveriş mahallerinde sosyal mesafeye riayet etmeyen görüntüler insanımız tarafından eleştirilmişti. Hatta bu eleştiriler İçişleri Bakanını istifa etme noktasına getirmişti. Bu da sosyal mesafe konusunda vatandaşımızda oluşan bilince bir örnektir.
*
Sosyal mesafe konusunda topyekun oluşan bu bilincin ardından, 23 Nisan günü hepimizin seyrettiği görüntülere şimdi bir göz atalım. Biliyorsunuz Perşembe günü TBMM’nin açılışının 100.yıldönümü ve 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı dolayısıyla Anıtkabir’de bir tören düzenlendi. Bu törene sadece devlet erkanı katıldı. Canlı yayımlanan tören programını tüm Türkiye, ekranlarının başında izledi. Maalesef bize sık sık “Sosyal mesafeye riayet edin, zorunlu olmadıkça evden dışarı çıkmayın, dışarı çıktığınız zaman maske takın” uyarıları yapan devlet erkanının, törende sosyal mesafeye riayet etmediği görüldü.

Bizim için karar alan, tedbir üzerine tedbir koyan, kimi devlet yöneten kimi de devlet yönetimine talip devlet erkanının verdiği bu nahoş görüntü, vatandaş nezdinde haklı olarak eleştirildi. Maalesef devlet erkanımız iyi bir görüntü vermedi. Bize uyarılarda bulunan kişilerden beklenen, herkesten fazla bu uyarıları yerine getirmeleriydi. Maalesef öyle olmadı. Bu yaptıklarına “Ele verir telkini, kendi yutar salkımı” denir. Bu söz sadece söylediği ile uyguladığı çelişki olan bir din adamı için söylenmez. Söyledikleriyle çelişen devlet erkanına bu atasözü cuk oturmuştur. Sorumluluk makamındaki insanlara yakışmamıştır ve millete karşı ayıp etmişlerdir.

Günümüz mesafe kuralı, vatandaş için olduğu kadar devlet ricali için de geçerlidir. Bu yeni hayat tarzına vatandaş uymadığı takdirde nasıl cezayı hak ediyorsa pekala bu cezanın aynısı -hatta daha ağırı- devlet ricali için de geçerlidir. Bildiğim kadarıyla devlet erkanı bu kuralı çiğnediği için kendilerine bir ceza yazılmamıştır. Halbuki bir yasağı çiğneyen kim olursa olsun aynı ceza ile muhatap olmalıydı. Düşünün ki sosyal mesafeye riayet etmediği için ceza alan bir vatandaş, devlet erkanının sosyal mesafeyi hiçe sayan bu görüntüsünü görünce ne düşünmüştür? “Adalet ise herkese adalet olmalı, ceza ise herkese uygulanmalı, bu haksızlık” demiştir en hafifinden.

Anıtkabir’de törene katılan devlet ricali bellidir. Adalet yerini bulsun isteniyorsa ilk önce bu törene katılanlardan sosyal mesafeye riayet etmeyenler, tespit edilip hepsine “Sosyal mesafeye riayet etmedikleri için” ayrı ayrı ceza yazılmalıdır. Vakit geçmiş değil. Sıcağı sıcağına bu ceza kesilmeli ve kamuoyuna duyurulmalıdır. Biz de herkesin ağzından düşürmediği adaletin ne olduğunu böylece görmüş oluruz.

26 Nisan 2020 Pazar

Sosyal Medyanın Gücü ve Sürü Bağışıklığı ***

“İsveç’te yaşayan 47 yaşındaki Emrullah isimli vatandaşımız, kovid-19 testi pozitif çıkmasına rağmen tedavi edilmeyip evine gönderilir. Evde ateşi yükselir, nefes darlığı çeker. Bu durumdan endişe eden ailesi, hastaneyi arar ama tedavi için hastaneden bir dönüş yapılmaz. Babalarının bu durumundan endişe eden çocukları, durumu sosyal medyadan paylaşarak Türkiye’den yardım isterler. Sağlık Bakanı duruma kayıtsız kalmaz ve aile için ambulans uçak tahsis eder, hastayı ve çocuklarını İsveç’ten getirterek tedavi altına alınmasını sağlar.”
Özetlemeye çalıştığım bu haberden çoğunuz ya televizyonlardan ya da sosyal medya aracılığıyla haberdar olmuşsunuzdur. Bu haber üzerine görüşlerimi yazmak istiyorum:
1.      Sosyal medya her geçen gün etkisini artırmaktadır. İsveç’te meydana gelen bir olaydan anında haberdar olunabiliyor, cevap yazılabiliyor ve çözüm üretilebiliyor. Aile, hastayı Türkiye’ye getirmek için resmi makamlara başvursa önlerine bir sürü prosedür konur, çözüm bu kadar kısa sürede olmazdı. Bu da sosyal medyanın gücünü göstermektedir.
2.      Türkiye Cumhuriyeti’nin İsveç’teki vatandaşına ambulans uçak göndermesi göz yaşartan türden bir muameledir. Vatandaşına bizim için değerlisiniz, emrinizdeyim mesajı vermektir bu. Şimdilerde bizim ülkemizin yaptığı bu hizmeti daha önce AB ülkelerinin yaptığını duyardık. Bir gün bizim ülkemizin de böyle hizmet yapacağı, kimsenin aklının ucundan bile geçmezdi. Üstelik TC’nin bu yaptığı ilk değil. Devlet bu tür yardımlara bigane kalmıyor, masraftan kaçınmıyor. Demek ki istenince oluyormuş. Bu durum ülke yöneticilerinin vatandaşına verdiği değeri göstermekle beraber aynı zamanda devletin gücünü de göstermektedir.
3.       Türkiye devleti yetkililerinin, dışarıda yaşayan vatandaşlarının tedavisi için her türlü imkanı sunmasını, takdire şayan görmekle beraber hastanın Türkiye’ye getirilmesi eyleminin en son çare olması gerektiğini düşünüyorum. Pekala Sağlık Bakanımız, İsveç Sağlık Bakanını arayarak hastanın İsveç’te tedavi edilmesi için girişimlerde bulunabilirdi. Bu girişim, Türkiye Cumhuriyeti’nin gücünü göstermesi bakımından önemli olurdu.  İsveç Hükümeti hastayı ölüme terk eder ve hastanın tedavisi için ilgilenmezse o zaman hastanın Türkiye’ye getirilmesi ve burada tedavi edilmesi gündeme alınabilirdi.
4.      Covid-19 testi pozitif çıkan vatandaşımıza İsveç devletinin bakmadığı durumu söz konusu değil.  İsveç devleti, koronavirüs salgını için tedbir almayan, karantina uygulamayan dünyadaki birkaç ülkeden biri. “İsveç hükümeti, koronavirüsle mücadelede hemen hemen tüm Avrupa ülkelerinden farklı bir strateji izliyor. Ülkede sokağa çıkma kısıtlaması uygulanmıyor; restoranların ve barların gerekli hijyen kurallarına uymaları koşuluyla açık kalabileceklerini açıklanırken, okullar da tatil edilmedi. Hükümet tam olarak adlandırmasa da İsveç'in 'sürü bağışıklığı' stratejisi izlediğini düşünenlerin sayısı oldukça fazla.” (BBC/Türkçe)
5.      İsveç, bu sürü bağışıklığı stratejisi ile hastalığı yener mi yenemez mi, bu yaptığı doğru mu, yanlış mı bilmiyorum ama bana göre koronavirüs sonrası İsveç, ekonomik yönden çökmeyen ve ekonomik yönden karlı çıkacak birkaç devletten biri olacak görünüyor.

***28/04/2020 tarihinde Barbaros Ulu adıyla Pusula haber gazetesinde yayımlanmıştır.