Ana içeriğe atla

Devlet Ricali Sosyal Mesafede Sınıfta kalmıştır


Yeni koronavirüs salgınıyla birlikte yeni sosyal mesafe ve kalabalık yerlerde maske takma gibi zorunluluklar hayatımıza girdi. Virüsün bulaşmaması ve virüsten korunmak amacıyla devlet yetkilileri ve uzmanlar sosyal mesafeye riayet etme konusunda vatandaşları sık sık uyardı. Başlangıçta sosyal mesafeye riayet etme konusunda, vatandaş zorlansa da kısa zamanda herkeste bir duyarlılık oluştu. Nerede bir sıra varsa vatandaş sosyal mesafeyi korudu ve alışverişlerini maske ile yaptı. Az sayıda bu kurala uymayanlara da polis göz açtırmadı, sosyal mesafeye riayet etmediği gerekçesiyle hepsine ceza yazdı.
Vatandaş sosyal mesafeye azami riayet ettiği gibi bu mesafeye dikkat etmeyenlere karşı da vatandaşta bir bilinç oluştu. Hatırlarsanız, 30 büyükşehir ve Zonguldak ilini kapsayacak şekilde ilan edilen sokağa çıkma yasağı öncesinde alışveriş mahallerinde sosyal mesafeye riayet etmeyen görüntüler insanımız tarafından eleştirilmişti. Hatta bu eleştiriler İçişleri Bakanını istifa etme noktasına getirmişti. Bu da sosyal mesafe konusunda vatandaşımızda oluşan bilince bir örnektir.
*
Sosyal mesafe konusunda topyekun oluşan bu bilincin ardından, 23 Nisan günü hepimizin seyrettiği görüntülere şimdi bir göz atalım. Biliyorsunuz Perşembe günü TBMM’nin açılışının 100.yıldönümü ve 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı dolayısıyla Anıtkabir’de bir tören düzenlendi. Bu törene sadece devlet erkanı katıldı. Canlı yayımlanan tören programını tüm Türkiye, ekranlarının başında izledi. Maalesef bize sık sık “Sosyal mesafeye riayet edin, zorunlu olmadıkça evden dışarı çıkmayın, dışarı çıktığınız zaman maske takın” uyarıları yapan devlet erkanının, törende sosyal mesafeye riayet etmediği görüldü.

Bizim için karar alan, tedbir üzerine tedbir koyan, kimi devlet yöneten kimi de devlet yönetimine talip devlet erkanının verdiği bu nahoş görüntü, vatandaş nezdinde haklı olarak eleştirildi. Maalesef devlet erkanımız iyi bir görüntü vermedi. Bize uyarılarda bulunan kişilerden beklenen, herkesten fazla bu uyarıları yerine getirmeleriydi. Maalesef öyle olmadı. Bu yaptıklarına “Ele verir telkini, kendi yutar salkımı” denir. Bu söz sadece söylediği ile uyguladığı çelişki olan bir din adamı için söylenmez. Söyledikleriyle çelişen devlet erkanına bu atasözü cuk oturmuştur. Sorumluluk makamındaki insanlara yakışmamıştır ve millete karşı ayıp etmişlerdir.

Günümüz mesafe kuralı, vatandaş için olduğu kadar devlet ricali için de geçerlidir. Bu yeni hayat tarzına vatandaş uymadığı takdirde nasıl cezayı hak ediyorsa pekala bu cezanın aynısı -hatta daha ağırı- devlet ricali için de geçerlidir. Bildiğim kadarıyla devlet erkanı bu kuralı çiğnediği için kendilerine bir ceza yazılmamıştır. Halbuki bir yasağı çiğneyen kim olursa olsun aynı ceza ile muhatap olmalıydı. Düşünün ki sosyal mesafeye riayet etmediği için ceza alan bir vatandaş, devlet erkanının sosyal mesafeyi hiçe sayan bu görüntüsünü görünce ne düşünmüştür? “Adalet ise herkese adalet olmalı, ceza ise herkese uygulanmalı, bu haksızlık” demiştir en hafifinden.

Anıtkabir’de törene katılan devlet ricali bellidir. Adalet yerini bulsun isteniyorsa ilk önce bu törene katılanlardan sosyal mesafeye riayet etmeyenler, tespit edilip hepsine “Sosyal mesafeye riayet etmedikleri için” ayrı ayrı ceza yazılmalıdır. Vakit geçmiş değil. Sıcağı sıcağına bu ceza kesilmeli ve kamuoyuna duyurulmalıdır. Biz de herkesin ağzından düşürmediği adaletin ne olduğunu böylece görmüş oluruz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde