8 Mart 2020 Pazar

Süper Lig'deki Anadolu Kulüplerimiz *

Süper Lig dendi mi her ne kadar 18 kulüplü bir lig olsa da Türkiye'de Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş ve Trabzonspor akla gelir. Çünkü lig tarihinden bu yana birden fazla lig şampiyonu olan takımlarımız bunlar: GS 22, FB 19, BJK 15, Trabzonspor 6 defa şampiyon olmuştur. Bu takımların arasına giren tek takımımız Bursaspor’dur. Onun da 1 şampiyonluğu var.

Ligin bitmesine 9 hafta kala 2019-2020 sezonunun oynandığı(25.hafta) puan durumuna bir göz atalım: 52 puanla Başakşehir 1. sırada. İkinciliği 49 puanla Trabzonspor(bir maçı eksik), GS ve Sivasspor paylaşıyor. 43 puanla BJK 5.sırada. FB 40 puanla Alanya'nın ardından 7.sırada. Puan durumuna bakıldığı zaman kağıt üzerinde BJK, Alanyaspor ve FB'nin şampiyonluk iddiası devam etse de bu takımlar havlu atmış görünüyor. Bu sezonun şampiyonu, sıralamadaki dört takım arasında geçeceğe benziyor. Gerçi ilk sıradaki Başakşehir ile 4.sıradaki Sivasspor her yıl zirvede yerini alıyor ama son vuruşu yapamıyor ve şampiyonluğu göğüsleyemiyor. Başakşehir dışında diğer illerin(Anadolu) takımlarında bir istikrar yok. Bir bakmışsın zirveye ortak olmuş, bir bakmışsın ya düşme potasına girmiş ya da 1.lige düşmüş olabiliyor. Bunun en güzel örneği daha önce ipi(şampiyonluğu) bir defa göğüslemiş Bursaspor'dur. O da şimdi TFF 1. Lig'de. Yani şampiyon olduğu Süper Lig'den 1. Lig'e düşmüş. Bir daha ne zaman çıkar bilinmez.

Her sezon 18 takımın yarıştığı Süper Lig'de diğer top koşturan takımlarımız nerede? Bugüne kadar maalesef bir varlık gösterememişlerdir. Lig şampiyonu olmak çok mu zor? Çok defa şampiyonluk yaşamış takımların içerisinde şampiyonluğu kovalayan TS ve GS var. Diğer ikisi şampiyonluğu kovalamaktan uzak. Bugün zirveye ortak olmuş ilk dört takım da şampiyona yaraşır şekilde güzel top oynamıyor, zoraki maç kazanıyorlar. Bu durum sadece bu sezona ait değil. Büyük takım adı verilen dört takım, birkaç sezondur kötünün iyisi olarak şampiyonluğu göğüslüyor. Büyük borç batağı içerisinde olan, borçlarını döndüremeyen büyük takımları, en kötü sezonlarında sollayıp zirveye ortak olamayan Anadolu takımları, rakipleri böylesi kötü durumda iken sollayamıyorsa ne zaman zirveyi zorlayacaklar? 

Sanırım Anadolu takımlarının kendilerine güveni yok. Ligden düşmeyip ligi ortalarda bitirmeyi başarı sayıyorlar. Bu durumu kaderleri olarak kabul etmiş görünüyorlar. Kendileri ligde kalırken diğer görevlerinin GS, FB, BJK ve TS'yi şampiyon yapmak olduğunu kabullenmişler. Halbuki şampiyon olmayıp ligi ortalarda ve düşme potasında bitireceklerse bu ligde niçin varlar? Niçin masraf ederler? Zira çok şampiyonluk yaşamış takımlar, oynadıkları futbolla yerlerde sürünüyorlar. Böylesi durumda şampiyonaya ortak olamıyorlarsa hiçbir zaman şampiyon olamazlar. Bu da demektir ki Anadolu takımları, sahalarında evire çevire yendikleri büyük takımları kendilerine rakip görmüyorlar. Kendilerine güvenip büyük takımları rakip görseler, inanın şampiyon olmaları hiçten bile değil.

*11/03/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.



Yeni Nesil Sorular ***


Türkiye birkaç yıldır YKS ve LGS sınavlarında "Yeni nesil" sorularla tanıştı. Bu tür sorulardan amaçlanan; bilgiyi anlamak, muhakeme etmek, yorumlamak ve gerçek yaşamla bağlantı kurmaktır. Amaca baktığımız zaman mantık güzel, niyet halis. Ki olması gereken bu. Zira daha önce çıkan sorular, bilgiye ve ezbere dayalı olmakla beraber gerçek hayattan kopuk sorulardı. 

Yeni nesil soruların sorulmasını yerinde buluyorum. Çünkü bilgiyi anlama sorunumuz var. Bu şekil sorularla bilgiyi yorumlama yeteneklerini geliştirmiş olacak çocuklarımız. Yine bu tür sorular öğrencileri daha fazla kitap okumaya yöneltecektir. 

Yeni nesil soruları olumlu bulmakla beraber bazı eleştirilerim olacaktır: 
1.Bu soruların çoğu A4 kağıdının yarısını bir sorunun kaplıyor olmasıdır. Yani sorular uzun.
2.Sınavlarda verilen süre, uzun sorularla uyumlu değil. 
Burada "Anlamaya yönelik olacaksa sorular elbette uzun olacak" diyebilirsiniz. Doğrudur. Uzun olmalı. Çünkü sorular bilgiye yönelik değil. Ama uzun soruları çözmeye ayrılan süre yeterli değil. Bu tür uzun sorular güzelce okunduktan sonra cevabı bulmak zor değil. Fakat sınava giren öğrencileri sınavlarda bekleyen en büyük handikap sınav süresidir. Öğrenci 1-1,5 dakika içerisinde bir soruyu ne zaman okuyup ne zaman anlasın, nasıl yorumlasın? Zaten sınav stresi yaşayan, süreyi yetiştirip yetiştirememe endişesi yaşayan aday, soruların uzunluğunu görünce baştan demoralize olmaktadır. Vakti yetiştirmek için parçayı hızlı hızlı okumak zorunda olan öğrenci, soruları çözmekte zorlanacak ve çok kolay sorularda yanlış yapabilecektir. Bu tür sorulardan, öğrencilerin yanlış yapması ve elenmesi murat ediliyorsa maksat hasıl oluyor. Bence çocuklarımız böyle elenmektense yüksek yaparak elensinler.

Eski sınav sorularında uzun soruya yer verilmiyor muydu? Veriliyordu. Fakat uzun soru bazı Türkçe sorularından ibaret idi. Bir uzun parça verilerek üç ya da dört soru bu parçaya göre cevaplandırılırdı. Bu da sınav süresini olumsuz etkilemezdi.

Mademki yeni nesil sorulara devam edilecek, verilen süreye de ilave süre verilmeyecek ise yeni nesil sorulara bir sınırlama getirilebilir. Çünkü sınavlarda soru çıkan tüm derslerde bu şekil sorulara yer verilmektedir. Her dersin soruları da uzun. En azından parçalar kısaltılabilir veya bazı soru türleri bilgiye dayalı olacak şekilde kısaltılabilir. Sorular anlamaya yönelik olacak diye bilgiyi de ihmal etmemek lazım. Çünkü bilgi olmadan analiz ve yorumlama yapılamaz.

***14/03/2020 tarihinde Pusula Haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.




7 Mart 2020 Cumartesi

İstenilmeyen Kişi Olmak

Her bir insanın, ailenin, toplumun, milletin ve devletlerin imtihanları vardır. Birbirine benzese de her imtihan farklıdır. Kolay atlatılanı olduğu gibi zor atlatılanı da var. Bazen imtihanın altında kalmak da var. İçinde bulunduğumuz durum ve haleti ruhiye çerçevesinde bazı imtihanlar ön plana çıksa da insanın ve insanlığın her anı bir imtihandır. Çünkü bir imtihan yeridir dünya.

Günümüz dünyasının en önemli sorunlarının başında göçler geliyor. Bu göçler iş bulma ve turistik bir göç değil. Geçmişte ortaya çıkmış ve gerçekleşmiş "Kavimler Göçüne" benziyor. Pakistan'dan, Afganistan'dan, bazı Afrika ülkelerinden, Doğu Türkistan'dan, Suriye'den kaçan kaçana... Her göçün arkasında savaş, iç savaş, çatışma, açlık, işsizlik, zulüm ve işkence var. Ülkelerinden bin bir badireyi atlatarak kaçak yollarla Türkiye'ye sığınan göçmenlerin gönlü, Avrupa'ya kendini atmak. Bu göçlerin önü alınmaz ise bazı ülkelerin demografik yapısı değişeceğe benziyor. Bu değişiklik, adı geçen ülkelerde ırkçı söylem, aşırı sağcı akımları ve eylemleri beraberinde getirecektir. Bu da çatışma demektir. Her çatışmanın sonu ise gerilim ve huzursuzluktur.

Herhangi bir nedenle doğup büyüdüğü memleketini terk edip hayata tutunmak için yaşam mücadelesi verenlerin yaşadığı en büyük problem istenmezliktir. Çünkü hiçbir devlet, hiçbir halk ülkesinde göçmen  görmek istemiyor. Ne işi var bunların burada diyor. Hasılı dünya mültecilere olumsuz bakıyor.

Dünya mülteci akınlarını önlemek için tedbir üzerine tedbirler alırken sığınmacılar, o ülke olmazsa diğer bir ülke olsun düşüncesiyle yönünü başka bir ülkeye çeviriyor. O ülkeye girmek için de ölüm dahil her riski göze alıyor. 

Ülkelerin ve o ülke halklarının mülteci istememesini anlıyorum. Çünkü davetsiz gelen her misafir, ev sahibinin iki ayağını bir pabuca sokar. Hele bu beklenmeyen misafirin sayısı milyonları buluyor ve bu misafirler o ülkede uzun yıllar kalıyorsa…

Mülteci barındıran ülkeler ve o ülkelerde mülteci olmak zor mu zor, kötü mü kötü. Ama en zoru ve en kötüsü, bana göre istenmemektir. Çünkü her istenmezlik dışlanmayı beraberinde getiriyor. Dışlanmışlık psikolojisinde belki ölmüyorsun ama yaşarken her gün ölüyorsun. Bu tür ölüm imtihanların en büyüğü olsa gerek.