22 Ocak 2020 Çarşamba

Bir İlki Gerçekleştirmek İstiyorum


—Büyük ödüllü bir yarışma programına katılma düşüncem var. "Kim Milyoner Olmak İster," mesela.
—Milyoner mi olmak istiyorsun?
—Kim istemez! Ama öyle bir niyetim yok. Zira bilgime çok güvenmiyorum.
—Madem bilgine güvenmiyorsun. Büyük para hedefin de yok. O zaman ne diye çıkacaksın ekrana?
—Hedefim, bir ilki gerçekleştirip Türkiye gündemine oturmak olacak.
—Nasıl?
—Çıkınca görürsün.
—Yarışmada bir ilk ne olabilir? Yıllardır devam eden bu yarışmada gerçekleşmeyen ilk kalmadı. İlk soruda elenmek ise sayısını hatırlamıyorum ilk soruda elenenin. İlk barajı geçmekse niyetin, onu da geçen çok oldu. İkinci barajı geçen hakeza. 30 bin, 60 bin, 125 bin, 250 bin ise niyetin, bu ödülleri de alan oldu. Bir milyon dersen onu da bilen oldu. Geriye ne kaldı başka?
—Söylemem. Sürpriz olsun.
—Merak ettim. Haydi söyleyiver. Belki izlemediğin programlarda senin ilk dediğini gerçekleştirmiş olan olabilir.
—Olsa duyardım. Benim ilkim bir milyonu alandan daha fazla gündem olacak.
—Allah Allah! Ne olabilir? Madem açtın konuyu. Şu sürprizi de söyle artık.
—İlk soruda eleneceğim ya da ilk soruda çekileceğim.
—Beni dinlemedin galiba! İlk soruda elenen çok. O kadar çok ki ilk soru çok kolay olmasına rağmen ilk soruda elenme korkusu, yarışmacıların kabusu.
—Benimki başka türlü elenme olacak.
—Nasıl?
—İlk soruda yüzde elli hakkımı kullanacağım.
—Eee...
—Ardından seyirci jokerimi kullanacağım.
—Sonra?
—Telefonla joker hakkımı kullanacağım.
—Cevabı söyleyiver artık.
—Söylemeyeceğim. Hatta seyirci ve telefondaki jokerim aynı cevapta örtüşse bile cevap vermeyeceğim.
—Sebep?
—Cinslik.
—Neyse. Sonuç?
—Son kararımı söyleyeceğim.
—Nihayet inadı kırıp cevaplandıracaksın.
—Soruya cevap vermeyeceğim efendim!
—Daha ne yapacaksın? Geriye ne kaldı?
—Tüm bu aşamalardan sonra çekiliyorum diyeceğim. Sunucu "Emin misin?" dediğinde, eminim diyeceğim. O, son kararın mı dediğinde evet, son kararım, diyeceğim. Eğer yarışmadan çekilmemiş olsaydınız ne cevap verirdiniz dediğinde, iki seçenekten doğru olmayanı söyleyeceğim.
—Eğer böyle yaparsan gerçekten bir ilki gerçekleştirmiş ve Türkiye gündemine oturmuş olursun.



21 Ocak 2020 Salı

FETÖ Sınavında Biz (2) ***


*TSK'da subay olmak isteyenlerin sülalesini didik didik inceleyen, okuduğu okul ve gittiği dershaneleri araştıran zamanın TSK'sı suçludur. "İrticayla mücadele ediyorum, laikliğin ve Atatürkçülüğün bekçisiyim, ülkenin esas sahibiyim. Orduya mürteciler, laiklik ve Atatürk düşmanları giremez" düşüncesiyle, esas görevi ülkeyi dışa karşı korumak olduğu halde vatandaşın değerleriyle mücadele etmeyi birinci tehdit gören dönemin askeri erkânı, orduyu FETÖ militanlarıyla doldurmuştur. Ordu, başörtüsü ve sakal ile uğraşırken burnunun ucuna kadar sokulan esas düşmanı görmemiş ya da görememiştir. Düşman, TSK'nın içinde yuvarlanırken asker, cumhurbaşkanı seçimine müdahil olmuş, e-muhtıra yayımlamış, 28 Şubat Post modern darbesini yapmış; Ay Işığı, Sarıkız gibi darbe planlarıyla uğraşmıştır. YAŞ kararlarıyla orduda tespit ettikleri ne kadar mürteci varsa askeriye ile ilişiğini kesmiştir. Disiplinsizlik adı altında ordu ile ilişiği kesilenler içinde bir tane FETÖ'cü subay yok dense yanlış olmaz. Bu dönemde görev yapan hükümet, askeri vesayeti yok etmek için denize düşen yılana sarılır misali bu yapı ile işbirliği yapmak zorunda kalmıştır. Ergenekon ve Balyoz operasyonlarıyla ordudan ilişiği kesilen kurmayların yerine, alttan gelen FETÖ’cüler bir güzel yerleşmiş veya yerleştirilmiştir.
*İrtica ile topyekûn mücadele adı altında ağırlı olarak dindar ve mütedeyyin insanların çocuklarının okuduğu İHL’lerin kapısına kilit vurmayı hedefleyen ve ucube katsayı kuralını getiren ÖSYM, bu okullardan kaçan çocukları FETÖ’nün kucağına itmiştir ve suçludur. Üniversite hedefi olan başarılı çocuklar, bu yapının ya evlerine ya dershanelerine ya da okullarına sığınmıştır.
*Basın ve medya sektörü, yapıyla iyi geçinme yolunu seçerek gerçekleri yazmamış ve söylememiştir. Doğruyu söyleyenlerin sözleri cılız kalmıştır.
*17-25’e kadar muhalefetin; devlette Fethullahçı yapılanma var, sözlerine inanmayan AK Parti, 17-25’den sonra yapı ile mücadele yolunu seçerken “Bizim yapamadığımızı bunlar yapıyor” diyerek yapıya CHP ve laik kesimin birçoğu sahip çıktı. Yapının servis ettiği tapeleri CHP, Meclis grubunda canlı yayınla tüm Türkiye’ye dinleterek yapıya meşruiyet kazandırmaya çalıştı. FETÖ’ye destek verme konusunda CHP de AK Parti kadar suçludur.
*”Dini düşüncesinin geneline katılmıyorum ama namaz kılıyorlar, sigaraya karşılar ve eğitim işini iyi yapıyorlar” diyerek çocuklarını yapının okul/dershane ve evlerine teslim eden dindar ve mütedeyyin anne ve babaların kahir ekseriyeti suçludur. Yapının derviş görünümüne aldanmışlardır. Bu süreçte abi ve abla aramayan insanımızın sayısı bir elin parmaklarını geçmezdi dense yeridir.
*Himmet adı altında toplanan paralarla örgütün finans ihtiyacını karşıladığı gibi devasa bir güç olmasına imkân sağlayan ticaret ve iş dünyası suçludur.
*Örgütün tüm il ve ilçelerde yaptığı okullara arsa tahsisi yaparak kamu arazilerini örgüte peşkeş çeken yerel yönetim ve üst yöneticiler suçludur.
*Örgütün evlerinde kalarak, okul ve dershanelerine giderek yaptıklarından dolayı örgütü sorgulamayan ve aklını kiraya veren çocuk ve gençler suçludur. (Belki de bu sürecin en masumları)
*17/25 Aralık 2013 ve 15 Temmuz 2016 tarihine kadar örgütü tanıyamayan, istihbarat edinemeyen ve halkını doğru bilgilendirmeyen devletin her türlü imkanından yararlanan ülke yönetenleri suçludur.
*Örgüt, ayağına basıncaya kadar örgütün yaptıklarından memnun bir görüntü sergileyen, bana dokunmayan yılan bin yaşasın diyerek sesini çıkarmayan her kim varsa suçludur.

Geçmişten günümüze örgüte kimlerin, hangi zihniyetin destek olduğunu kısaca özetlemeye çalıştım. Rahmetli Erbakan vb hariç, iktidar olsun veya olmasın her siyasi parti az veya çok bu yapıya destek olmuştur dense yanlış olmaz. O yüzden eğri oturup doğru konuşalım. FETÖ ile ilgili bir doğruluk sınavı yapılsa, her kesim bir öz eleştiri yapsa, kahir ekseriyetimiz sınıfta kalır. Bence birbirimizi suçlamayı bırakalım, siyasi ikballerimiz uğruna FETÖ’yü malzeme olarak kullanmaktan vazgeçelim. Zaten bu tür suçlamalarla FETÖ’nün siyasi ayağı falan çıkmaz. Çünkü büyük çoğunluk, özellikle siyasilerimiz bu konuda çok masum değildir. Yok, illaki siyasi ayağı denirse “Bu FETÖ, devletin her kademesinde ve özel sektörün her alanında kadrolaşmış, her yere ayağını basmış, nedense siyasete ayak basmayı unutmuş. Bu kadar kusur, kadı kızında da olur” deyip işin içinden sıyrılalım, kanmaya ve kandırılmaya devam edelim ya da bu örgüte taş atacaksak buyurun ilk taşı en temizimiz atsın.

***25/01/2020 tarihinde Pusula Haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

FETÖ Sınavında Biz (1) ***

FETÖ konusunda bu örgütün kökünü kurutmak için bir taraftan mücadele ederken diğer taraftan, tarafların birbirini suçlaması devam ediyor. Örgütün tabanında tavizsiz bir mücadele sürerken siyasilerin birbirini karşılıklı suçlamaları havada uçuşuyor. Sonuç havada kalıyor. Çünkü kayıkçı kavgası gibi tartışanlar bir zarar görmüyor. Her birine göre yekdiğeri ya FETÖ'cü ya da onları koruyor.

Ülkemizde 17/25'den bu yana önce Paralel Devlet Yapılanması, sonraları Fethullahçı Terör Örgütü denen örgütün, devletin her kademesinde örgütlendiği herkesin malumu. Devletin kılcal damarlarına girdiği söylenen bu örgütün "Siyasi ayağı yok mu" sorusu hep sorulur. Araştırılsın diye Meclise getirilir. Nasıl bir ayaksa ortaya çıkmaz. Çünkü araştırma isteği reddedilir. Niçin reddedilir? Ya yoktur; Meclisi uğraştırmaya değmez ya da vardır ama gizlenmesi gerekir. Hangisidir bilinmez. Ben FETÖ'nün siyasi ayağı vardır veya yoktur iddiasında bulunacak değilim. Burada şunu söyleyebilirim: FETÖ konusunda kayıkçı kavgası yapanların çok masum olmadığıdır. FETÖ'ye ilk taşı, içimizdeki en masum olanımız atsın dense öyle zannediyorum, FETÖ'ye taş atacak kimseyi bulamayız. FETÖ'cü olduğumuz belli olmasın diye taş atarsak, orasını bilmem. Anlatmak istediğim FETÖ konusunda kahir ekseriyetimiz sınıfta kalmıştır. Çünkü işin başından sonuna kadar isteyerek veya istemeyerek, bilerek veya bilmeyerek FETÖ’ye destek olunmuştur. 

*80 öncesinde fikri, zikri farklı olmasına rağmen örgüt elebaşına, cami kürsülerini teslim ederek tanınmasına ve taraftar kazanmasına zemin hazırlayan Diyanet suçludur.
*"Komünistler geliyor, onlarla mücadele etmek lazım" diyerek insanları komünizm tehlikesine karşı korkutarak insanları kapitalizmin kucağına iten zihniyet suçludur.
*İhtilal yaparak terör örgütünün devlete sızmasına ve örgütün orduya kendi militanlarını yerleştirmesine zemin hazırlayan 80 ihtilalının kudretli konsey üyeleri suçludur.
*Örgütün polis teşkilatında yuvalanmasının önünü açan ve yurtdışında okullar açmasına destek vermek suretiyle örgütün kendisini tanıtmasında büyük bir rol üstlenen Özal hükümetleri suçludur.
*1990-2001 yılları arasında örgütün; basın-medya ve TV sektörüne girdiği, dershane ve özel okullar açıp geliştirdiği, iktisaden geliştiği ve holdingleştiği, siyasilerle ilişkileri sıcak tuttuğu ve her kesimle iletişim halinde olduğu yıllardır. Bu dönemde de örgüt; mülkiye, harbiye, adliye, üniversite ve bürokraside rahatça kadrolaşmaya devam etti. Hatta 99 yıllarına gelindiğinde polis teşkilatında tepeden tırnağa kadrolaşmasını bitirdi. Bu yıllar arasında hiçbir engel ile karşılaşmadan, hatta destek görerek yoluna devam eden örgüt, koalisyon hükümetlerinde hükümetin büyük ortağı olarak görev yapan Çiller, Yılmaz, Ecevit hükümetleri zamanında yoluna doludizgin devam etmiştir. Hatta iltifat görmüş ve korunmuştur. Bu dönemler arasında görev yapan hükümetler suçludur.
*2002 ila 2013 yılları arasında, önceki yıllarda devletin her kademesinde kadrolaşan örgüt elemanlarının, üst yöneticiliklere geldiği/getirildiği yıllardır. Devletin tüm kurumlarında örgütün sözü geçmeye başlamıştır. Bu dönemde ulaştığı güçten dolayı örgüt şımarmış ve kibirlenmiştir. Hükümetten tam destek gören örgüt, bu dönemde yargı ve polis eliyle operasyon üzerine operasyon yapmıştır. Kendilerine dokunanın yandığı yıllardır bu yıllar. Örgütün bu derece şımarmasında ve operasyonel bir güce kavuşmasında dönemin AK Parti hükümetlerinin payı büyüktür ve suçludur. (Bu konuya devam edelim)

***23/01/2020 tarihinde Pusula Haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.