5 Ocak 2020 Pazar

Camiye Gidip Niye Namaz Kılıyoruz ki? ***


Zaman zaman okullarda kavga eden öğrenciler olur. Bu tür kavgalar hep bahçe ve koridorda oynayan diğer öğrenciler tarafından ayrılır. Kavganın içeriğine pek girmek istemesem de neyi paylaşamadınız diye tarafları dinlediğimde, husumetin okul dışında başladığını ama kavgayı okulda yaptıklarını öğrenirim. Kavganın içeriğine gelince, genelde incir çekirdeğini doldurmayan türden kavgalar olur. Onlara “Kavgada yumruğu ilk önce kim attı” derim. Zira bana göre meseleyi konuşarak değil de kaba kuvvetle çözmek ilkel bir yöntem ve kavgada ilk yumruğu sallayan suçludur. İkinci olarak “Dışarıda başlayan bu atışmayı kavgaya dönüştürerek niçin okula taşıdıklarını” sorar, arkasından “Madem sizin için kavga kaçınılmaz, çözümü kavgada buldunuz. Niçin kimsenin olmadığı bir yere gidip kavganızı yapmıyorsunuz? Orada sizi aralayan, size karışan olmaz. Böylece kozunuzu bir güzel paylaşmış olursunuz. Birbirinizi öldürseniz tüh bile demem, pisipisine gittiler derim. Cenazeniz de orta yerde kalmaz. Ben cenazenizi seve seve kıldırırım. Ama siz, kimsenin olmadığı yeri değil de okulu seçiyorsanız, katıksız korkaksınız. Çünkü okulda kalabalık içerisinde kavga etmek mertlik değil. Nasılsa kavgaya tutuştuğunuzda birileri koşarak gelir ve sizi aralar diye düşünüyorsunuz” derim ve ardından barıştırırım.

Karapınar ilçemizde, aralarında daha önce husumet olan yaşları 54-26 olan baba-oğul ile diğer tarafta yaşları 55-48 olan iki kardeşin, cuma namazının farzını kıldıktan sonra camide birbirlerini darp etmesi, kameralara yansıdı. Bu olay yerel ve ulusal gazetelerde video görüntüleriyle birlikte yayımlandı. Bu haberi okuyup görüntüleri inceleyince nedense liselerde öğrencilerin okul bahçe ve koridorlarında yaptıkları kavgalar aklıma geldi. Her ikisi de kavga yeri olarak kalabalık meskun mahalleri seçiyorlar. Aralarındaki tek fark, liseli gençler adı üzerinde delikanlı. Yani kanları deli, heyheyleri üzerinde. İşin nereye varacağını pek kestiremezler. Cami içinde kavgaya tutuşanlar ise aklı başında, yaşça çok olgun, evli-barklı kişiler. Camideki bu kavgayı görünce kavgaları hiç tasvip etmesem de öğrenci kavgaları bana daha masum geldi. Camide kavgayı yapan ortaokul ve lise talebeleri olsa yine onlar çocuk diyeceğim. Ama Allah’ın evinde kavgaya tutuşanlar maalesef koca koca adamlar. Neyi paylaşamadılar, dertleri ne bilmiyorum. Öğrenmek de istemiyorum. Çünkü itidal ve sükunetin hakim olması gereken bir yerde husumetin camiye taşınmasının makul bir izahı olamaz.

Bereket, Allah Teala, “Ey iman edenler! Cuma günü namaz için çağrıldığınızda koşarak Allah’ı zikretmeye koşun” buyuruyor. Bir de “kavganızı camide de yapabilirsiniz” deseydi herhalde camide silahlar konuşur ve kan gövdeyi götürürdü. Kıldığımız namaz “Kitaptan sana vahyolunanı oku, namazı da dosdoğru kıl. Çünkü namaz, insanı hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah’ı anmak (olan namaz) elbette en büyük ibadettir. Allah, yaptıklarınızı biliyor.”ayetinde buyrulduğu gibi bizi kötülüklerden koruyacaktı. Bırakalım kötülükten alıkoymayı; burası Allah’ın evi, burada kavga olmaz demeyip Allah’tan korkmadan, kullarından utanmadan kavgamızı camiye taşıyoruz. Biz büyükler de küçüklerin vücutça büyümüş şekli olduğumuza göre demek ki yok onlardan bir farkımız. Boşu boşuna çocuklara kızmayalım. Onlar kavga için kalabalık yerleri seçiyorlar, biz de. Korku demek ki bizi kalabalık yerlere çeken… Camide herkesin içinde kavgamızı yapacağız ki birileri bizi aralasın. Bu arada bir iki vurur ve yumruk sallarsak kâr, mantığını güdüyoruz. Madem korkuyoruz, o zaman niçin kavgaya tutuşuyoruz?

Bence kıldığımız namazları bir sorgulamamız lazım. Eğer bir namaz, bizi kötülüklerden, hayasızlıktan ve kavgadan uzak tutmuyorsa kıldığımız bu namazlarda bir sorun var demektir. “Yazıklar olsun, o kıldığımız namazlara…”

***08/01/2020 tarihinde Pusula Haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

4 Ocak 2020 Cumartesi

Alın Size Bir Havuz Problemi! *

2020'nin ilk günü, ekmek almak için yolumun üzerindeki bir fırına girdim. İstediğim ekmek için uzattığım paranın üstünü beklerken, fırıncı "Bu sabahtan itibaren ekmek fiyatları 1,20 kuruş oldu" deyip üste para istedi. Öyle mi deyip paramın eksik kısmını tamamladım. Yılbaşı demek bizde iğneden ipliğe her şeye zam gelmesi demekti. Aslında ekmeğe de zammın gelebileceğini hesaba katmam gerekirdi. Neyse gelen zammın da bir ehemmiyeti yokmuş. 1,10 kuruş iken 1,20 kuruş olmuş.

Misafir gelecek diye aldığım ekmek, arttığı için dört gün boyunca yolum fırına düşmedi. İlk gün zamlı aldığım ekmek birkaç gün gitti. Cumartesi günü ekmek almak için kendi fırınıma gittim. Gözüm, tereklerin üzerine fırıncı tarafından “200 gram ekmek: 1,20 kuruş” yazılmış yazı ilişti. Yeni fiyata alıştığım için 1,20 kuruş dikkatimi çekmedi. Yazılan gramaja takıldım ve fırıncıya, daha önce kaç gramdı dedim. “250 gram idi. Şimdi 200 grama indi” dedi. Ardından “Bu gramaj daha iyi oldu. Çünkü 250 gram ekmek tam pişmiyordu. Bu, daha iyi pişer” dedi. İyi o zaman dedim, ayrıldım.

Koltuğumun altında sıcak ekmekle evimin yolunu tutarken, ekmeğe sadece 10 kuruş zam geldi düşüncemin yanlış olduğunu anladım. 250 gram olan ekmeğin, gramajının 200 grama düşürülmüş olmasıyla birlikte, bu durumda ekmeğe ne kadar zam gelmiş düşüncesi aldı beni. Çünkü ekmeğin gramajıyla oynanmış, üstüne bir de fiyat ayarlaması yapılmış. Bu ayarlamada hem örtülü hem de aleni bir durum var. Düşün düşün, içinden çıkamadım tabi. Zira oldum olası Matematik ile aram yok. Aram yok derken Matematikten hiç anlamam değil. Ama ekmeğe gelen zam oranı hiç anlamadığım ve çözmek için çaba sarf etmeye yeltenmediğim havuz problemine benziyordu. İsterseniz havuz problemi derken çeşitleri çok olsa da bir tane örnek vererek içinden çıkamadığımız havuz problemlerini bir hatırlayalım:
“Boş bir havuzun tamamını tek başına A musluğu 12 saatte, B musluğu 18 saatte doldurmaktadır. Havuzun tabanında bulunan C musluğu dolu havuzu 9 saatte boşaltmaktadır. Buna göre, bu üç musluk birlikte açıldığında boş havuz kaç saatte dolar?”
A)    18                   B) 24               C) 28               D) 32              E) 36

Dua edin, bu havuz problemini www.matematikkolay.net sitesinden aldım. Kolayı bu ise zoru nasıl, varın ötesini siz düşünün. Çocuklarımızın bu havuz problemlerinden ne çektiğini de bir empati yapın, yavrum! Nasıl yapamadın?” demeyin. Neyse siz havuz problemiyle uğraşa durun, ben yeniden havuz problemine benzeyen ekmek zammına geleyim ve size sorayım: 2019 yılında 250 gramı 1,10 kuruşa satılan bir ekmek, 2020’den itibaren 200 gramı 1,20 kuruştan satılmaya başlandığına göre ekmeğe gelen zam oranı nedir ve ekmeğe ne kadar zam gelmiş oldu?

Sizi bilmem ama ben bu hesabın içinden çıkamadım ve merak ya, sosyal medyaya yazarak matematikçilerden yardım istedim. Gelen cevap, yüzde 36,36 oldu. “Hesap doğru mu yanlış mı bilmem. Zira benim aklım ermez. Yanlış ise cevabını sizden bekliyorum.

Her şeye zammın geldiği düşünülürse girdi fiyatlarından etkilenen ekmeğe de zammın gelmesi normal. Hatta gelen bu zam, diğer ürünlere gelen zam oranına göre makul da olabilir. Simit bile 2 liraya çıkmışsa, ekmeğin bu fiyata çıkması normal görülebilir. Burada normal olmayan, ekmeğe bir taraftan zam yapılırken diğer taraftan gramajının düşürülmesidir. Yani gramajı indirilirken fiyatı da yükseltilmiş. Ekmeğin gramı düşürülmüşse zam niye yapıldı? Zam yapılmışsa ekmeğin gramajı niçin düşürüldü? Garip olan bu. Bu arada 36,36’lık bir zam oranı biraz tuzlu olmuş. Allah bu günlerimizi aratmasın.

Not: Yazıyı yazdıktan sonra aldığım bilgiye göre Belediyenin müdahale etmesiyle 200 gram ekmeğin 1,10 kuruştan satılmaya devam edeceği bilgisini aldım. Bekleyip göreceğiz.

*06/01/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Yönetim Çalışıyor! *

Konya'nın en eski çarşılarından. Yeni açılan çarşılara rağmen müşteri kaybetse de hala işlerliğini devam ettiriyor. 

Aktif olan bu çarşının yönetimi de çalışıyor. Daha çarşının içine girmeden kapıda bir uyarı ile karşılaşıyorsunuz: "ÇARŞIMIZIN GİRİŞ KAPISI ÖNÜNDE SİGARA İÇMEK YASAKTIR!! (YÖNETİM)" 

Gördünüz değil mi yönetimin boş durmayıp hummalı bir şekilde çalıştığını. Yönetim, çarşının içini düzene koymuş olmalı ki sıra kapı önüne gelmiş. Keşke tüm yönetimler böyle çalışsa, ülkede çözülmedik dert mi kalır? Siz daha girişinde bu düzen ve tertibi görür ve de sigara içen biri iseniz, bu çarşı kapısının önünde sigara içmeye yeltenir misiniz? Ne mümkün efendim dediğinizi duyar gibiyim. Ben de aynı sizin gibi düşünürdüm. Yalnız yazılana aldanıp yoğurdu üfleyerek yemeye kalkmayın. Girin çarşının içine! Girişteki ciddiyeti bir de içeride test edin. Çarşının içine girer girmez sigara içen esnaf ve müşterileri görürsünüz. Katlara çıkın. Oralarda da durum aynı. Esnaf dükkânlarına girin. Çay eşliğinde sigaraların tüttürüldüğünü görürsünüz. İçenler, biri özellikle yönetim gelir de bir şey söyler endişesi de taşımıyor. Kimseden çekinilmeden rahat bir şekilde içiliyor.

Anlayacağınız; giriş kapısında, gözünüze çarpan ciddiyet -ki yazı dili böyledir- koridor, kat ve dükkanlarda yok. İçeriye bir şey söyleyemeyen ve ağırlığını koyamayan yönetim, giriş kapısına bir uyarı yazısı yazarak varlığını hissettirmeye çalışmış ya da ben uyarı görevimi yapayım da sen ne yaparsan yap diye düşünmüş olmalı.

Türkiye'de yaşıyorsanız aslında bütün işlerimiz böyle değil mi? "Park etmek yasaktır" yazısının olduğu yere aracımızı park ederiz. "SİGARA İÇİLMEZ" yazısının altına "Burada tütün ürünleri tüketilmesi yasaktır. Tüketenlere ve tüketilmesine göz yuman sorumlulara 4207 sayılı Kanun uyarınca 1486 TL-7453 TL idari para cezası uygulanır" uyarı levhası asılsın, levhaya sırtımızı dayayarak sigara içmeye devam ederiz. Örnekleri çoğaltabiliriz. Bence fazla örneğe gerek yok. Zira tepeden tırnağa her şeyin kuralı var bu ülkede. Ne yasak, ne değil, hepsi belli. Teorisi mükemmel ve inceden inceye her şey düşünülmüş fakat uygulanabilirliği yok. Çünkü kural ve yasak tanımazlık genlerimize işlemiş.

Biz daha kapalı yerlerde sigara tüketilmesini tamamen uygulayamamışız. Özel araçların içinde bile sigara içimine yasak getirerek yasağın kapsamını genişletiyoruz. 

Uygulatamayacağımız ve denetleyemeyeceğimiz yasakları niye koyuyoruz? Niçin bu yasakların bir caydırıcılığı yok? Çok anlamış değilim. Denetim denetim dediğinizi duyar gibiyim. Haklısınız.

*18/01/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.