14 Aralık 2019 Cumartesi

Listede Yine İsmim Yok

Şu Davutoğlu iyidir, hoştur, güzeldir, hemşerimizdir dedik. Başımızın tacı yaptık. Dört gözle kuracağı partiyi beklemeye koyulduk.

Nihayet partisi kuruldu. 154 kişilik kurucular kurulu listesinde ismim kaçıncı sırada diye listeyi tepeden tırnağa göz attım. İsmimi bulamadım. Gözümden kaçmış olmalı diyerek tekrar göz gezdirdim. Yine yok. Sonradan göz gezdirmeyi bıraktım, tüm listeyi tek tek okudum. Maalesef ismime yine rastlayamadım.

Kurucular kurulunda ismime yer verilmemesine üzüldüm doğrusu. Halbuki ne kadar da umutlanmıştım. Gerçi benim üzgünlüğüm sadece bu yeni kurulan partide ismimin olmamasına değil. Ülkede irili ufaklı yüz kadar parti var, hiçbirinde ismime yer verilmedi. Halbuki ne kaybederlerdi adıma yer verselerdi.

Kurucular kurulunda yer almak için müracaatın var mıydı derseniz, yoktu elbette. Buna rağmen ismimin "Ramazan Ağabey! Sensiz olmaz, sen olmazsan partimiz ölü doğar" denerek ismime listenin en ön sıralarında yer verilmesini bekledim. Ama heyhat ki heyhat!

Üzüntüm kendi adıma değil, ülkem adınadır. Çünkü listede yer alıp bir sorumluluk alabilseydim partime hizmet ederken haliyle ülkeme de hizmet etmiş olacaktım. Bu durumda ben değil, ismime yer vermeyen parti ve doğal olarak ülke kaybetmiş oluyor.

Bulunmaz Hint kumaşı mısın falan demeyin. Alınırım. Herkesin kendini Hint kumaşı gördüğü kadarım ben de. Deneme tahtası değilim ama denenmeden bilinemem.

Bugüne kadar bir siyasi tecrübem olmadı.  Zira siyasetin içerisinde yer almadım. Ama siyasetten uzak yaşamadım. Her vatandaş gibi her konuda söz söyledim, eleştiriler getirdim, çözüm önerileri sundum. Manevra kabiliyetim yüksek.

İstedim ki derin tecrübemden partiler ve ülke faydalansın. Kendi adıma bir ikbal peşinde olmadım. Neyse olan oldu. Listede ismim olmadığına göre yeni kurulacak diğer partiye umudumu bağlayacağım. Umutsuz değilim. Zira her gün bir umuttur. Siyaset de bir umuttur. Umutsuzluk bana yakışmaz.

Son söz olarak kurucular kurulunda yer almadığım partinin ismi üzerine bir şey söyleyeyim. Partinin adı "Gelecek Partisi" olmuş. Parti ismi pek içime sinmedi. Yarın muarızlar ve muhalifler bu partinin adından hareketle bu partiye "-cek, -cak partisi" diyecekler. Bu durumda bu partinin "cek, cak partisi" olmadığını en iyi ben savunabilirdim. Neyse hemşerimiz Davutoğlu kendisi bilir.



13 Aralık 2019 Cuma

İtibar Elbisesi ***


Tin süresinde insan için Allah hem "Ahsen-i takvim" hem de zıddı "Esfel-i safilin" tabirlerini kullanır. Bu demektir ki en mükemmel şekilde yaratılan insan, aşağıların aşağısı bir varlığa dönüşebiliyor. Bu iki tanımlamadan hangisini seçeceğini insanın kendisi karar verir. Zira tercih onundur.

Hayatımız bu iki vasıf üzere yani ahsen veya esfel üzerine kurulu. Tercihimizi hangi yönde kullanırsak karşılığında onu yaşarız. Buna itibar veya itibarsızlık da diyebiliriz. Yani vezir olmak da elimizde, rezil olmak da… Zira kimse bize itibar elbisesi giydirmez. Giydiğimiz elbise kendi eserimizdir. 

Ahsen-i takvim üzere yaratılan insan hata yapamaz mı? Yapar elbet. Pot kıramaz mı? Kırar elbet. Çünkü insan zaafları bol olan bir varlıktır. Zaaflarının esiri olmazsa sorun olmaz, vezir olmaya devam eder. Hata yapar, pot kırar; hatasında ve pot kırmada ısrarcı ve sürekli olmaz, kendisiyle yüzleşir, her yaptığından bir ibret alır ise hatasıyla birlikte itibar elbisesini kuşanmaya devam eder. Bunun için ne zaman, nerede nasıl giyineceğini, kime nasıl davranacağını, ne konuşacağını bilir; nereye, ne şekil gireceğine dikkat eder ise hata payı azalacağı gibi pot kırması da bir o kadar azalacaktır. Bu hassasiyeti itibarını da koruyacaktır. Ama kendisine ve arkasındaki güce çok güvenir, oturduğu koltuktan aldığı güç ile önüne gelene ayar vermeye çalışır ve had bildirmeye kalkarsa hatalar kronikleşir. Hata yapmayayım diye yoğurdu üfleyerek yemeye kalksa da hatalar ve kırdığı potlar arka arkaya gelir. Bu da itibarını sürekli aşağıya doğru çekmesine neden olur. 

Hata yapmayayım, pot kırmayayım diye çabalamasına rağmen sürekli hata yapmaya devam ederse bunun nedenleri üzerinde durmalıdır insan. Eğer haksız yere birileri hep üzerine geliyorsa bu, savuşturulur. Yıpransa da bir itibar kaybına uğramaz. Hatta bu süreçten daha güçlü çıkabilir. Özünde iyi biri olsa da yaptıkları ve konuştuklarıyla fırsat kollayanlara  sürekli malzeme veriyor olabilir. O zaman karşı tarafa malzeme vermemelidir. Kendisinde kendisinin de farkına varmadığı bir kibir olabilir. Hata ve yanlışlara bu kibir sebebiyet verebilir. Çünkü kibir insanı yer bitirir, itibar elbisesini de çıkartır, koltukta oturmaya devam ediyorsa da yerin dibine geçirir.

İtibar elbisesinin ilacı tevazudur, yani alçakgönüllülüktür. Kişiyi makamlar değil, tevazusu yüceltir. Zira tevazu kişiye itibar verir, itibar elbisesi giydirir ve halk nezdinde muteber kılar.

***14/12/2019 tarihinde Pusula Haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.



Sevdim Ben Bu Galoşu

Galoşun ne demek olduğunu ve nerelerde kullanıldığını bilirsinizdir. En azından benim gibi değilsinizdir. Çünkü birçok konuda olduğu gibi galoşu da yakın zamanda öğrendim. 

Bir zamanlar okullarda bilişim laboratuarları meşhurdu. Bilişim öğretmenleri öğrencileri buraya alırken öğrencilerden ayaklarına galoş geçirmelerini isterlerdi. Beyaz eşya servis işi yapanlar da evlere servis için gittiklerinde ayakkabılarını çıkarmadan ayaklarına galoş geçirmeye başladılar. En çok da Celalettin Rumi Türbesini bir vesileyle ziyaret ettiğimde gördüm galoşları. İçeri giren, temiz galoş bölümünden aldığı galoşu ayağına geçirerek türbeyi ziyaret ediyor, çıkışta da ayağından çıkararak kirli galoş bölümüne atıyor. 

Yakın zamanda tanışmış olsak da galoşlar hayatımızda büyük kolaylıklar sağladı:
*Ayakkabını çıkarmadan her yere girebiliyorsun. Haliyle ayakkabım çalındı, çalınabilir endişesi de taşımıyor ve gözün arkada kalmıyor. Kimse ayakkabının üzerine basmıyor.
*Ayakkabın bağcıklı ise çözmek için uğraşmıyor ve ayakkabını çıkarmak suretiyle etrafa koku yaymıyorsun, çorabını ve rengini kimse görmüyor.
*Zamanını verimli kullanıyor, ayakkabı çıkarmaya çalışarak zaman kaybetmiyorsun. Pratikliktir.
*Bir yere galoşlu girilince girdiğin yer toz, toprak, çamur olmuyor. Ortam kirlenmeyince sık sık paspas çekmeye de gerek kalmıyor.

Şimdilerde çoğu yerlerde kullanılmayan galoşlar her yerde yaygınlaşsa bazı masrafları da yapmamış olacağız. Evlere de galoşla girsek fena olmaz gibi geliyor. En azından misafir geldiğinde misafirin ayakkabılarını düzeltmek için uğraşmamış oluruz. Misafir de girerken, çıkarken ayakkabısını çıkarmak ve giymekle uğraşmaz. En azından keratanız var mı demez. Evin girişine ayakkabılık yaptırmak için masraf edilmez. Evlere galoşla girilir mi demeyin. Türk filmlerinde evlere ayakkabı ile girildiğini az mı seyrettik. Tecrübeliyiz bu konuda. Bu önerimle ben evlere ayakkabı ile girelim demiyorum.  Bir ileri aşama olarak ayakkabının üzerine galoş geçirelim istiyorum.

Galoşla girilmeyen geride neresi kaldı? Sanırım bir camiler var. Oralara da girdik mi tamam bu iş. Olur mu? O kadar da değil demeyin. Niçin olmasın? Orası Allah'ın evi deyip garibinize gidebilir. Tek tük olsa da örneğini görüyoruz. Bir de burası yaygınlaşırsa artık camilerimizde de ayakkabılığa gerek kalmayacak, galoşu geçirip içeri geçeceğiz. Böylece ayakkabımı nereye koyarım, nereye koymuştum, ayakkabımı çaldırdım derdi de olmayacak. Kimse camiye girmek veya camiden çıkmak için ayakkabısını havaya kaldırıp taşımayacak, ayakkabının altından halıya şıp şıp su akmayacak ve en önemlisi ayakkabımızı giriş ve çıkışlarda sağ elimizle taşımayacağız. Ayakkabımızı taşıdığımız el ile çıkışta birbirimizle tokalaşmayacağız. Cami görevlileri, "Üst raflara ayakkabınızı koymayınız" yazısı yazmaya gerek duymayacak. Bir diğer iyi yönü, camilerimiz çorap kokusu ile dolmayacak, halılara çorap kokusu sinmemiş olacak. Yine cami giriş ve çıkışlarında ayakkabıyı ayakkabılığa koyarken ve ayakkabılıktan alırken cami girişlerinde bir yoğunluk olmayacak.

Hasılı galoşun faydası say say bitmez. Yapacağımız tek şey, bu konuda biraz cesur olmak. Bunun için öncü isimlere ihtiyacımız olabilir. Beni öncü kabul ederseniz ben hazırım bu işe. Zira sevdim ben bu galoş işini. Burada tek dikkat edeceğim caminin duvarına işememek. Gerisi bir şekilde idare edilir. Birileri ahlak polisliğine soyunup ayıplamaya kalkmasın beni. Zira ayıpladığı başına gelir. Demedi demeyin. Kimse bana ayar vermeye de kalkmasın. Çünkü bir gün birileri de ona ayar verir.