Ana içeriğe atla

Listede Yine İsmim Yok

Şu Davutoğlu iyidir, hoştur, güzeldir, hemşerimizdir dedik. Başımızın tacı yaptık. Dört gözle kuracağı partiyi beklemeye koyulduk.

Nihayet partisi kuruldu. 154 kişilik kurucular kurulu listesinde ismim kaçıncı sırada diye listeyi tepeden tırnağa göz attım. İsmimi bulamadım. Gözümden kaçmış olmalı diyerek tekrar göz gezdirdim. Yine yok. Sonradan göz gezdirmeyi bıraktım, tüm listeyi tek tek okudum. Maalesef ismime yine rastlayamadım.

Kurucular kurulunda ismime yer verilmemesine üzüldüm doğrusu. Halbuki ne kadar da umutlanmıştım. Gerçi benim üzgünlüğüm sadece bu yeni kurulan partide ismimin olmamasına değil. Ülkede irili ufaklı yüz kadar parti var, hiçbirinde ismime yer verilmedi. Halbuki ne kaybederlerdi adıma yer verselerdi.

Kurucular kurulunda yer almak için müracaatın var mıydı derseniz, yoktu elbette. Buna rağmen ismimin "Ramazan Ağabey! Sensiz olmaz, sen olmazsan partimiz ölü doğar" denerek ismime listenin en ön sıralarında yer verilmesini bekledim. Ama heyhat ki heyhat!

Üzüntüm kendi adıma değil, ülkem adınadır. Çünkü listede yer alıp bir sorumluluk alabilseydim partime hizmet ederken haliyle ülkeme de hizmet etmiş olacaktım. Bu durumda ben değil, ismime yer vermeyen parti ve doğal olarak ülke kaybetmiş oluyor.

Bulunmaz Hint kumaşı mısın falan demeyin. Alınırım. Herkesin kendini Hint kumaşı gördüğü kadarım ben de. Deneme tahtası değilim ama denenmeden bilinemem.

Bugüne kadar bir siyasi tecrübem olmadı.  Zira siyasetin içerisinde yer almadım. Ama siyasetten uzak yaşamadım. Her vatandaş gibi her konuda söz söyledim, eleştiriler getirdim, çözüm önerileri sundum. Manevra kabiliyetim yüksek.

İstedim ki derin tecrübemden partiler ve ülke faydalansın. Kendi adıma bir ikbal peşinde olmadım. Neyse olan oldu. Listede ismim olmadığına göre yeni kurulacak diğer partiye umudumu bağlayacağım. Umutsuz değilim. Zira her gün bir umuttur. Siyaset de bir umuttur. Umutsuzluk bana yakışmaz.

Son söz olarak kurucular kurulunda yer almadığım partinin ismi üzerine bir şey söyleyeyim. Partinin adı "Gelecek Partisi" olmuş. Parti ismi pek içime sinmedi. Yarın muarızlar ve muhalifler bu partinin adından hareketle bu partiye "-cek, -cak partisi" diyecekler. Bu durumda bu partinin "cek, cak partisi" olmadığını en iyi ben savunabilirdim. Neyse hemşerimiz Davutoğlu kendisi bilir.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde