1 Aralık 2019 Pazar

"Gözümü Yummadım"

Yarım ölüm sayılsa da ölüm bir nimettir. Gün boyu yoğun bir tempodan sonra yatağa girip mışıl mışıl uyumak ve derin bir uyku çekmek her şeye değer. Bir bakmışsın ki tüm yorgunluğun gitmiş  bir vaziyette ayağa kalkarsın. Uykusunu alamamış bir beden ertesi gün esner durur. Bu durum başını yastığa koyunca derin bir uykuya dalanlar ve deliksiz uyuyanlar için.

Bir de yatağa girip bir türlü uykusu gelmeyenler var. Sağa döner olmaz, sola döner olmaz. Gece boyunca gözler kapalı sabahın olmasını beklerler. Epey bir mücadeleden sonra canları geçip uykuya dalsalar da uyuyup uyumadıklarını bilemezler. Genelde yaşı ilerlemiş, bir meşgalesi olmayan, sağlık sorunu yaşayan, evin içinde gününü gün eden ihtiyarlarda bu uyuyamama hali daha yaygındır. Kişiler niçin uyuyamazlar? 

Kafasında dert edindiği ama çözemedikleri bir sorunları vardır.
Oğlu, kızı huzurlu değilse onları dert edinirler.
Herhangi bir sorunları yoksa da kendi kendilerine sorun üretirler. Yok şeye kafa takarlar.
Sağlık sorunu vardır. Ağrı ve sızısından uyuyamazlar.
Hiçbir meşgaleleri yoktur, iş yapmadıkları için vücutları yorulmaz. Akşam sabah evin bir odasında oturur dururlar. Tek yaptıkları yeme, içme, namaz kılma ve tuvalete gitmekten ibaret olan bu kişilerin vücutları yorulmadığı, yediklerini eritmedikleri için uyku sorunu yaşarlar. Yine bu tipler gündüz demeden başlarını uzatır, hafif kestirirler. Gündüz kısa süreli kestirme gecelerini zehir eder. İki sözlerinden biri "uyuyamıyorum" olur. Hep uyku özlemi ve hasreti çeker dururlar. Ah bir uyuyabilsem derler. Gündüz uyuyorsun, ondandır. Gündüz uyuma dediğinde gündüz uyuduklarını da kabul etmezler. Az önce gördüm, uyuyordun desen; "uyumam, sadece gözlerim kapalıydı, senin geldiğinden haberim var" diyerek yemin billah ederler. Sanki uyuduklarını kabul etseler ayıplanacaklar. Aslında uyuyamadıkları doğru. Uyuduklarının farkında değiller. Kabul etmedikleri gündüz kestirmesi gece uykularını yok ediyor. Bir diğer sorun, hareket etmeyen ve yorulmayan beden uyumak istese de uykuyu sevmez. 

Bir nevi ihtiyarlık hastalığı olan bu uyuyamama hali çoğu ihtiyarların balının belası. İhtiyarlık hastalığı da denebilir. Allah kimseyi uyuyamama hastalığıyla karşılaştırmasın. Çünkü uyku bir nimettir.

"Benim Rızamı Almadınız" Davası ***


Beş parmağın beşi de bir değil sözünü insanlar aynı değil anlamında çok duymuşsunuzdur. İnsanda on parmak olduğuna göre on çeşit insan var diye mantık yürütebiliriz. Keşke on ile kalsa daha ne isteriz. Dünyada ne kadar insan varsa parmak uçlarından farklılıklarını görebiliriz. Bugün dünyada yedi milyar insan varsa bu demektir ki dünyada yedi milyar farklı insan var demektir.

Fiziki yön itibariyle birbirimize benzesek de iç dünya olarak çok farklıyız. Eskiden özgüvenimizi tam olarak ortaya koymadığımız için aynı gibi görünsek de çok farklıyız. Zengin-fakir, güzel-çirkin, kibirli-mütevazı bugüne kadar geldik. Ama bizi bundan sonra farklı bir insan tipi bekliyor. Okuma oranı arttıkça farklı insan tipleri kapımızı çalacak ve farklılıkların ortaya çıktığı ve bireyin ön planda olduğu, laftan ve sözden anlamayan, dünyası farklı, özgüveni (!) yüksek insan tipleri bunlar. İnsanın farklı olmasından, onun bir muamma olmasından şikayetim yok. Çeşitlilik iyidir. Ama öyle bir nesil geliyor ki bundan önce yaşayanlara rahmet okutur cinsten.

8-10 yıl öncesinde çarşıda yanıma genç biri gelip benden bir şey istedi. Verdim. İsteğini elde edince benimle konuşmaya başladı. “İşten kaçtım, çalışmak istemiyorum” dedi. Gençsin, çalışmayıp da ne yapacaksın? Yarın evlenip evini geçindirmek, namerde muhtaç olmak istemiyorsan çalışmalısın. En azından bir mesleğin ve sosyal güvencen olur dedim. “Ben çalışmak istemiyorum. Evlenme gibi niyetim de yok. Anam babam beni doğurduysa bakmak ve her istediğimi karşılamak zorunda. Bu dünyaya gelirken bana sormadılar. Mademki doğurdular, mecburen bana bakacaklar” dedi. Ya Rabbi, aklıma mukayyet ol diyerek oradan sıvıştım. Muhatap olduğum bu kişi ilköğretimden sonra okumamış, cahildir ne de olsa dedim. Çok kafama takmadım.

30 Kasım 2019 akşamı “Kim Milyoner Olmak İster” yarışma programına bakarken Türkiye derecesi yapmış ve hukuk okumuş, şimdilerde aklımın almadığı şeylerle uğraştığını söyleyen genç bir avukat, yarışmacı olarak katıldı. Kendisini tanıtırken “Ailesi ile görüşmediğini, kan bağı dışında bir bağı bulunmadığını, kazandığı para ile ailesine “benim rızamı almadınız davası” açacağını, sosyal medya gücü ile sevgi bağı edindiği yakınları olduğunu” söyledi. Yarışmacı konuşmasında “Hindistan’da da benzer şekilde bir davanın kazanıldığını ve benzeri bir film yapıldığını” söyledi. Bu konuyla alakalı “farkındalık” yaratmak istediğini belirten yarışmacıya program sunucusu Kenan İmirzalıoğlu, “Biz yine de annelerimizin kıymetini bilelim, onların kıymetini hiçbir zaman unutmayacağız” deyince yarışmacı: "Onlar bizim kıymetimizi unutmasınlar" cevabını verdi. Kenan İmirzalıoğlu: "Onlar bizi bugünlere getirmişler. Hepsine çok teşekkür ederim. En azından kendi adıma..." deyince, yarışmacı: "Ben muhalefet şerhi koyuyorum" dedi.

Kendisinden sonra dört kardeşi daha olan yarışmacıyı bu noktaya getiren “Maddi sıkıntıya düştüğü zaman aile ve akrabalarından maddi destek görmemiş olması.” Açacağı dava “Kendisinden sonra doğan kardeşlerini anne ve babası doğururken kendisinin görüşünü almamaları” üzerine olacak.

Anlattığım iki örnekten ilki “Ben doğarken ‘Dünyaya gelmek’ istiyor musun” diye sormamaları. İkinci verdiğim örnekte ise “Kendisine iyi bir imkan sunmadan, kendisinin görüşü alınmadan kardeşlerinin dünyaya getirilmesi” üzerine. Dünyanın en iyi ikna eden kişilerini bu tipleri ikna etsin diye getirseniz pes eder, çeker gider.

Ümit ediyorum ki bu şekil düşünenlerin sayısı verdiğim iki kişiden ibaret olsun. Ama görünen bu tip düşünenlerin sayısının artarak devam edeceği ve ebeveynlere “benim rızamı almadınız” davalarının mahkemelerimizi epey meşgul edeceği yönünde. Bu tiplerin sayısı artmadan, beğenmediğimiz bu anların tadını çıkarmaya bakalım. Zira yarınımız çok karanlık… Bir çocuk dünyaya getirirken de iki defa düşünün derim. Çünkü çocuğunuz tarafından “benim rızamı almadılar” davası açılacağını da lütfen hesaba katın. Hatta anne karnında iken “Yavrum! Bu dünyaya gelmek istiyor musunuz” diye sorun. Bu nasıl olacak demeyin. Bu da sizin maharetinize kalmış. Allah başta evlat olmak üzere her şeyin hayırlısını versin, beteriyle imtihan etmesin.

***03/12/2019 tarihinde Barbaros Ulu adıyla Pusula haber gazetesinde yayımlanmıştır.






El-İnsaf! *

24 Kasım 2019 Öğretmenler Günü münasebetiyle Selçuklu Kongre Merkezinde düzenlenen programda, Konya Valisi Sayın Toprak'ın bacak bacak üstüne atan bir kişiyi "Düzgün otur" şeklinde uyarmasının ardından bir hafta geçmesine rağmen bu olay, Türkiye gündeminden düşmedi bir türlü.

Olayın ardından bacak bacak üstüne oturan kişinin önce öğretmen olduğu söylendi, ardından yerel bir gazetenin muhabiri olduğu anlaşıldı. Konya Valisi "Olaydan duyduğu üzüntüsünü" ifade eden bir açıklama yaptı. Olayın faili muhabir, Vali Beyi makamında ziyaret ederek validen özür diledi. Birlikte çekindikleri bir fotoğraf basında yer aldı. Ulusal basına sıçrayan ve Türkiye gündeminde tartışılmaya başlanan bu olay üzerine Konya Valisi, bağlandığı TV kanallarında "Muhabiri toplantı bitimi uyarsam daha iyi olacaktı" şeklinde açıklama yaptı. Muhabirin çalıştığı gazetenin sahibi, basında ve sosyal medyada Konya Vali'sini yıpratmaya yönelik yapılan yayınlar üzerine Vali Bey’i makamında ziyaret ederek "Konya Valisinin yanındayız, yıpratılmasının karşısındayız" şeklinde bir destek açıklaması yaptı.

Gördüğüm kadarıyla muhabir kötü niyetli değil, oturuşunun şık olmadığını ifade ediyor, Sayın Vali "Böyle olmasaydı daha iyi olurdu" açıklamasını yapıyor, gazetenin sahibi "Bizim üzerimizden Vali Bey'in yıpratılmaya çalışılmasını tasvip etmiyoruz" diyor. İstemeden oluşan bu nahoş durum, tarafların iyi niyetleriyle tatlıya bağlanıp unutulmaya yüz tutuyorken 30 Kasım 2019 günü ulusal bir gazetenin internet sayfasında gazete patronunun destek açıklaması, "Vali'nin azarladığı muhabir izne çıkarıldı. Patron, özür dilemeye gitti" başlığıyla çıkıyor. Başlığı tıklayınca haberin başlığıyla, içeriği birbirine taban tabana zıt. Başlık başka şey söylüyor, içerik bir başka şey. İçerik doğru, başlık yanlış. Anladığım kadarıyla gazete içeriği beğenmemiş, buradan bize ekmek çıkmaz, bu haber okunmaz demiş olmalı ki çareyi başlığı değiştirmede bulmuş. Çünkü gazete patronunun, destek açıklamasından ziyade özür dilemesi daha dikkat çekici olur, okunur ve haber değeri olur. (Tıpkı bir zamanlar keçisi çalınan bir müftünün “Müftü, keçi çaldı” şeklinde haber yapılması gibi.) Bu gazetenin, içeriği değiştirmeden başlığı değiştirmesini ben, "Siz her ne kadar Vali Bey'e destek açıklamasına gitseniz de bunu bana yutturamazsınız. Siz bal gibi özür dilemeye gittiniz. Bunu ben böyle okuyorum" şeklinde anlıyorum. Bu yorumu gazete köşe yazarlarından biri, köşesinde böyle yorumlasa, yorumudur der, geçip giderdim. Çünkü köşe yazılarında yorumun yeri vardır. Ama haber olarak verilenlerde olay olduğu gibi verilir; yoruma, öznel değerlendirmeye yer verilmez. Ayıp olan da burasıdır. Basın etik ilkelerine de uymaz.

Protokolde bacak bacak üstüne oturan muhabirin gazete patronu, Vali'yi ziyareti esnasında "Muhabirim yüzünden şahsınızın yıpratılmaya çalışılmasından dolayı muhabirim adına özür diliyorum" demiş de olabilir. Birinin hatası yüzünden “onun adına bazen özür diliyorum demez miyiz? Unutmayalım ki özür dilemek bir erdemliliktir, bir gönül almadır. Her insan yapamaz bunu. En azından kibri el vermez buna.

Haddinden fazla gündem işgal eden bu konu, daha fazla deşelenmeden kapatılmalı artık. Çünkü iş kişiler üzerinden kurumlar yıpratılmaya gidiyor. Her birimiz hata yapabilir. Muhabir de hata yapar, vali de. İnsanız ne de olsa... Her hata yapanın ipi çekilseydi yeryüzünde insan kalmazdı. Önemli olan hatalardan ders çıkartıp yenilerini yapmamak ve yanlışımızda ısrarcı olmamaktır. Burada oturuşuyla gündeme gelen muhabir, özür beyanında bulunmuş. Vali Bey, olaydan duyduğu üzüntüsünü ifade etmiş, gazete muhabiri üzerinden yıpratılmaya çalışılan mülki amire gazetenin patronu, destek açıklaması yapmış. İş tatlıya bağlanmış ve maksat hasıl olmuş. Kimse ben haklıyım diyerek yanlışı üzerinde ısrarcı değil. Bunun ötesinde olayı başka taraflara çekmek ve olayı kaşımaya devam etmek üzüm yemek değildir, insafla da bağdaşmaz. El-insaf diyorum. Haber yaparken de eleştirirken de insan onurunu korumamız lazım.

* 02/12/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.