31 Ağustos 2019 Cumartesi

Bir Şeye Susamak *

Suyun kıymetini bilmek için susamak gerekiyor. İhtiyaç yok iken su içmek insana eziyetten başka bir şey değildir. Bu durumu diğer ihtiyaçlarımız için de söyleyebiliriz. Fikir ve yaşantı da böyledir. Mesela sosyal hayatta bir insan, içinde bulunduğu ortamda, ortamın kendisine sunduğu albenili hayatı tatmadan diğer hayatın kıymetini bilmez. Ne demek istediğimi birkaç örnek vererek açmak isterim.

Adaletiyle ünlü Hz Ömer'i ele alalım. Cahiliye döneminin başaktörlerinden birisidir. Çoğunluk gibi puta tapar. Mevcut toplumsal yapıya savaş açan Hz Muhammed'i öldürecek kadar da gözü kara biridir. Putperestliğin en önde gidenlerinden iken aynı zamanda yaşadığı hayatı sorgulamaya devam eder. Çünkü hem mantıksız buluyor hem de içindeki boşluğu doldurmuyor. Sonunda hepimizin bildiği gibi düşmanı bildiği dine giriyor ve yeni dinin en önde gelenlerinden oluyor. Halifeliğe kadar yükseliyor ve bu görevi de hakkıyla yerine getiriyor. Bugün bile onu ve dönemini hayırla yad ediyoruz.

Ünlü komutanlarımızdan Halit b. Velit hakeza. Cahiliye dönemini yaşamakta iken cesareti, akıl ve zekasıyla Müslümanlara Uhut Savaşında yenilgiyi tattıran bir komutan iken sorgulayıp Müslüman olduktan sonra da kalitesini konuşturmaya devam etmiş, girdiği hiçbir savaşı kaybetmemiştir.

İngiliz bestekar ve müzisyen iken aynı zamanda Hıristiyan hayatı yaşayan Yusuf İslam, içindeki boşluğu İslam'la dolduruyor.

Yeni kaybettiğimiz Şule Yüksel Şenler 25 yaşına kadar mini etek giyen, başı açık, makyaj yapan, tırnaklarına oje süren biri iken ailesinin karşı koymasına rağmen yaşadığı hayatı terk ederek tesettüre giren birisidir.

Size dört tane örnek verdim. İkisi putperestlikten, biri Hıristiyanlıktan Müslümanlığa geçiyor. Son verdiğim örnek ise Türkiye'de yaşayan birçok kişi gibi Müslüman, ama Müslümanlığın gereğini yerine getirmeyen biri. Bu dört şahsiyet, önceki yaşadıkları hayatta el üstünde tutulan önemli kişiler iken yaşadıkları hayatın hayat olmadığının farkına varan ve iyi bir sorgulama sonucu yaşantılarının zıddı bir hayatta karar kılıyorlar. Karar kıldıktan sonra inzivaya çekilmiyorlar. Bundan sonra tüm birikimlerini yeni hayatları için harcıyorlar. Burada çok güzel hizmetlere imza atıyorlar, insanlara faydalı oluyorlar.

Bu örneklerden nereye gelmek istiyorum? Daha önce deli dolu yaşayan, yaşadıkları hayatın her türlü pisliğini gören, görürken de bu hayatın ucundan, köşesinden veya tam göbeğinden tutan kişiler, içinde bulundukları hayatı tadarken aynı zamanda içlerinde hissettikleri boşluğu sorgulamış ve bu hayatı terk etmişlerdir. Yeni hayatları onlara sorumluluk yüklemiştir ve bu sorumluluklarını da en güzel şekilde yerine getirmişlerdir. Çünkü bir hedef ve ideal için yaşamaktadırlar artık. İçlerinde hissettikleri susuzluğu yeni hayat tarzlarında bulmuşlar ve susuzluklarını gidermişlerdir. Aksiyon adamı veya kadını olmuşlardır.

Örneğini verdiğim bu dört kişiden birinin yerinde olmak isterdim. Çünkü onların daha önceki debdebeli hayatını yaşamadığım için kendimi içinde bulduğum nimetlerin farkında değilim. Farkında olmadığın için faydalı da olamıyorum. Zira kendim de düzgün yaşamıyorum. Aksiyon adamı hiç değilim. Buradan şuraya gelmek istiyorum. Kötülüğü görmeden iyiliğin kıymeti bilinmez. Bu yüzden özellikle eğitimde, insan yetiştirme ve insan kazanmada zamanlama, susama önemlidir. Kıvama gelmeden başa örtülen başörtü kişi için bir şey ifade etmeyebilir. İhtiyaç hissetmeden bir şeyi öğretmek de böyledir. Baskı, nefreti doğurabilir. Baskı gören o anda sesini çıkarmasa da fırsatını bulduğu ilk anda tepkisini, tersini yaparak gösterebilir ya da bastırılmış duygularla yaptığından zevk almadan yaşamaya devam edebilir. Bu durumu araba aksamıyla anlatayım. Manüel bir arabayı yürütmek için debriyajın bir kavrama noktası vardır. Hareket edecek aracın tavıdır o. O tavı yakalayan şoför gaza yüklenince aracı bağırtmaz, hoplatmaz ve stop ettirmez. Eğer şoför o tavı yakalayamadan aracı kaldırmaya kalkarsa yürütmenin dışında o araca her türlü eziyeti yapmış olur. Birini kazanmak veya çocuk yetiştirmek için tav zamanını beklemek gerek. Erkeni de yanlış, gecikilmesi de. Tam tavı... Çünkü demir bile tavında dövülür.

*07/09/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

29 Ağustos 2019 Perşembe

Bedeli Ödenmeyen Hiçbir Şeyin Kıymeti Bilinmez

Yaşadığım hayat bana şunu göstermiştir ki tecrübe edilip bedeli ödenmeyen hiçbir şeyin kıymeti harbiyesi yoktur. Bundandır ki bir musibet bin nasihattan evladır denir. Yaşayıp burnumuz sürtülecek ki ondan sonra kendimize geleceğiz. Ne de denenmişsek o konuda tövbekar olur, yoğurdu üfleyerek yeriz. Tecrübe edinmeden hiçbir nimetin kıymetini bilmeyiz.

*Uzun süre işsiz kalan biri bulduğu işine dört elle sarılır. Çünkü açlığı, çaresizliği ve değersiz hissedilmeyi bir güzel tatmıştır.
*Önemini ve ne anlam ifade ettiğini kavra-t-madan tesettüre gir-dir- me kişiyi örtmez. Özünü kavramadan aramızda kapalı açık olarak dolaşır. Ne zaman ki bir ihtiyaç olduğunu hisseder, kendisiyle yüzleşir, ince çizgiyi tespit eder. İşte o zaman tesettürün farkına varır ve kendisi için bir kıymet ifade eder.
*Emek sarf edilmeden başkasından gelen ile geçinen, harcadığı paranın kıymetini bilmez. Ne zaman ki kendi emeğini kazanır, parayı daha dikkatli harcar.
*Susamadan su içene su, acıkmadan yemek yiyene yemek bir eziyettir. Ne zaman ki susadı ve açıktı, yediği ve içtiği kişi için bir anlam ifade eder.
*Pratiğe dönüştürülemeyen bilgi sinede beyinde yüktür. Ehliyeti olup araba sürmeyi bilmemeye benzer. 
*Kıvama gelmeden, zamanlamasına dikkat etmeden, ihtiyaç hissetmeden öğren/t/ilen bilgiler kişiye bir karakter kazandırmaz ve dikkatini çekmez. Yaşantısında bir değişiklik meydana getirmez. Ahlakla bezenmeyen dini bilgi de böyledir. 
*Hiç kaybetmeden hep kazananlar kaybetmenin nasıl bir duygu olduğunu bilmez. Ne zaman ki kaybeder, işte o zaman  kişiyi kendine getirir.
*Sağlığı kaybetmeden sıhhatin değeri yoktur, hoyratça kullanılır. Ne zaman ki bir organımız hastalandı, eyvah denir. Sağlığa dört elle sarılır.
*Bir hata ve yanlış ölümle burun buruna getirirse hata ve yanlış yapma lüksünün olmadığını anlar.
*Bir sıkıntıya düşmeden kişi, dost ve arkadaşlarını test edemez. Ne zaman ki düştü, insan sarrafı olmaya başlar.
*Varlık şımartır iken yokluk insanı terbiye eder. Varlık yok olunca kafa dank eder, yokluk var olunca insana şükrü hatırlatır...

Yaşadığımız tecrübeler kaybettiklerimizi bazen geri getirmez, bir ömür boyu pişmanlık olarak bizimle yaşamaya devam eder. Bazen de kendimize getirir, hayatımıza iyi yön verir.

Huzur Sokağı *

Huzur Sokağı romanı ile adı özdeşleşmiş Şule Yüksel Şenler hanımefendi vefat edince sosyal medyada yazılıp çizilenlere ve paylaşımlara bir göz attım. Samimi duygu ve düşüncelerini ifade eden, üzüntülerini paylaşan çok kişi gördüm. Paylaşımcıların ortak noktası sanki okullarda ders kitabı olarak okutulmuş da herkes zorunluluktan onun kitabı "Huzur Sokağı" isimli kitabını okumuş. Sadece benim nesil değil, benden kaç nesil sonrası da bu kitabı okumuş. Çok satan kitaplar arasında yer alan bu kitap, öyle zannediyorum satışından fazla bir okuyucuyla buluşmuş. Kitabı kim okuduysa kitapta kendinden bir şey bulmuş ve etkilemediği kişi kalmamış. Kadını da okumuş, erkeği de.

Kitabı bu derece değerli kılan ne olabilir diye düşünüyorum. Aklıma merhumenin samimiyeti geliyor ilk başta. İkincisi kendisini anlatması geliyor. Zira romanın kahramanlarından Feyza ile kendisini anlatmış rahmetli. Üçüncüsü, halkı Müslüman olan bir ülkede dinin bir emri olan başörtüsünü takanların, devleti yönetenler nezdinde parya olarak görülmesinin işlenmesidir. Zira az bedel ödenmedi bu uğurda. Romanına yansıttığı bu toplumsal vakıanın çözümü için mütedeyyin kesimin öncü ve simge ismi olmuştur. Öyle ki kendi bulduğu örtünme modeli, başını örtenler arasında “şulebaş” olarak anılmıştır.

Yazdığı kitaplarla, verdiği konferanslarla, gazete ve dergi yazılarıyla davasını anlatmış, anlatmakla da kalmamış, yaşantısıyla genç kızlara örnek olmuştur. Kendisine çok sayıda soruşturma açılmış, Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay'a yazdığı bir mektuptan dolayı sekiz ay kadar cezaevinde kalmış, çile çekmiş İslam davasının bir neferidir.

Sayın Şenler'i tek başına çıktığı bu kutlu davasında kendisini -nazarımda- değerli kılan, ortaokul iki terk olması. Beşikten mezara ilim dedikleri bu olsa gerek. İnanmış bir defa bu yola baş koyarken. İnancın ve azmin elinden ne kurtulabilir? Okul dışında, hayatın içinde yaşamanın ve yaşam mücadelesi vermenin en büyük okul olduğunu, verdiği ve bıraktığı birbirinden değerli eserleriyle gösterdi bize. Bir kişinin neler yapabileceğini, çoğu kimsenin hayatını değiştirebileceğini, kalitenin tesadüfi olmadığını yaşayarak bizzat gösterdi cümle aleme.

Ömrü biraz daha kifayet etseydi, örtündüğü başörtüsünün hakkını veremeyen kişilere de öyle zannediyorum birkaç söz ederdi. En azından ne umdum, ne buldum derdi. Belki de söyledi, ben vakıf değilim. Belki de içine atarak içinde bir ukde olarak kaldı, öbür dünyaya götürdü. Umarım vefatının ardından samimi duygu ve düşünceleri hayatımıza yön verir.

Kaybından büyük üzüntü duyduğum ve giderken hoş bir seda bırakan Sayın Şule Yüksel Şenler'e Allah'tan rahmet diliyorum. Dilerim "Huzur Sokağı" romanında düşlediği huzura, ukbâ âlemde kavuşur. Mekanı inşallah cennet olur. Allah ondan ve onun yolunu takip edenlerden ebeden razı olsun.

*30/08/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.