25 Temmuz 2019 Perşembe

Benimki de Merak İşte!

Koltuğu olan bir makam sahibi olmadığım için bilmiyorum ama sosyal medyada boy boy paylaşılan hayırlı olsun görüntülerini görünce makam sahibi ile ziyarete gelen kişi, birlikte bir fotoğraf çektirirken aralarında çerçeveletilmiş bir tablo da fotoğraf karesinde dikkatimi çekiyor. 

Anladığım kadarıyla hayırlı olsuna gidilirken hediye olarak tablo götürülüyor. Bu, bir değil, üç değil, beş değil. Sıkça görüyorum bu tür hediyeyi. Kızmayın, sana ne, adam ne götürürse götürsün demeyin. Elbette isteyen istediği hediyeyi götürebilir. Benim ki tamamen bir merak. Makam sahibi, gelen bu kadar tabloyu ne yapıyor? Nereye koyuyor? Nereye asıyor? Gelen tüm tabloyu odasına asmak suretiyle sergilese, duvarın her bir yerine çivi çakması gerekiyor. Gördüğüm kadarıyla duvarlar sade. Bu demektir ki bu tablolar duvara asılmıyor. 

O zaman bu tablolar ne yapılıyor? Satsa satılmaz, yese yenilmez. Kızmayın. Merak işte! Aklıma bizim Konya düğünlerindeki hediye âdeti geliyor. Malumunuz bizim Konya düğünlerinde hediye olarak mutfak eşyası götürülür. Düğün sahibi, bunların ambalajını açmadan varsa deposuna koyar, bir düğüne davet edildiği zaman alır bir tanesini, götürür düğüne hediye olarak... Acaba makam sahipleri de böyle mi yapıyor? Çünkü kendisi de bir zaman sonra başka makam sahiplerini ziyarete gidecektir. Giderken eli boş gidecek değil tabi. Ziyaret esnasında fotoğraf çekimi yapılırken ambalajından çıkarılan tabloyu tekrar yerine koyar, yeni almış gibi alır bir tanesini, hediye olarak götürür. Aklıma başka bir şey gelmiyor. Bu iş, olsa olsa böyle olur. Hem böylece ziyaret de bedavaya getirilmiş olur.

Dedim ya, benimki tamamen bir merak... Yoksa ne hediye götürüldüğü beni ilgilendirmez. Yok, makam sahipleri kendisine gelen tabloyu bir başka makama götürmez, yenisini alır denirse geriye, bu makam sahibi makamdan el çektirildikten veya emekli olduktan sonra bu tabloları satacağı bir işyeri açmak kalır.

Aklıma bir başka şey daha geliyor. Zenginin parası züğürdün çenesini yorar misali, sen yeter ki dert edin. Gelir de gelir. Makam sahibinin odasında birkaç tablo var. Hayırlı olsun anını ölümsüzleştirmek için o tablolardan bir tanesini aralarına alarak fotoğraf çektiriyorlar olabilir.

Gördüğünüz gibi tabloların akıbeti meçhul. Bunları bir yerde istiflemek de mesele. Bu durumda ne yapmak lazım? Onlar adına ben düşüneyim. Ziyarete giden kişiler tablo yerine yiyip içecekleri bir paket götürseler, koyu muhabbetin arasında paketi açıp "Kürt getirdiğini yer" misali birlikte yeseler, fena mı olur? Böylece hem kursaklarına çay ve kahvenin dışında bir şeyler girmiş olur hem de tatlı yiyip tatlı konuşurlar.

Not: Gönderilen veya getirilen çiçekler için de durum hakeza. Ufukta bir makam sahibi olmam görünmüyor ama -olur ya- bir gün yetkili kişiler döner, şaşar beni bir makama getirirlerse ne çiçek ne de tablo isterim sizden. Tatlı getirin, tatlı yiyip tatlı konuşalım.

Okulların Yüzdelik Dilimleri Pek Değişmiyor*

2019 lise yerleştirme sonuçları açıklandı. Öğrenciler sınavlı veya sınavsız olarak istedikleri okul türlerine yerleştirildiler. Bir üst okula yerleşmek isteyenler, yerleştiği okulu beğenmeyenler ve tercih ettiği okullara yerleşemeyenler iki nakil döneminde şanslarını tekrar deneyecekler.

Lise yerleştirme süreci, belirlenen takvim çerçevesinde devam ederken ÖSYM'nin yaptığı YKS sınavının sonuçlarına göre yerleştirme süreci başladı.

Hem ortaokulu bitirip liseye gitmek isteyenler veya liseyi bitirip üniversiteye kapağı atmak isteyen öğrencilerin aldıkları puan, yüzdelik dilim ve başarı sırasına göz attığımız zaman pek şaşırtıcı gelmiyor. Derece yapan veya başarılı öğrencilerin çıktığı okullara baktığımız zaman sonuçlar bizim için sürpriz değil. Düzenli ve bilinçli çalışan, bir hedefi olan, hangi konuda ne eksiği olduğunu bilen öğrencilerin okuduğu okullar daha başarılı ve hedefini üç aşağı beş yukarı tutturmuştur. Hedefi olmayan öğrenci profilinin yoğun olduğu okullarda da durum tam tersidir. Yani başarısızlık vardır. Başarı varsa da bir elin parmağını geçmeyecek şekilde bireyseldir. Okullara bu başarıyı ya da başarısızlığı getiren en büyük pay da bu okulları tercih eden öğrencilerdir. Demek istediğim okulları okul yapan öğrencilerdir. 

Çocuğun başarı ya da başarısızlığında okulların, öğretmenlerin, çocuğun gittiği kurs merkezinin payı yok mu? Vardır elbet. Okulların payı disiplin, öğretmenlerin payı ise bir adres soran veya yolunu şaşırmış bir kişiye yol tarifi yapma diye basitleştirebileceğimiz rehberlikten ibarettir. Birlikte yarışabileceği okul/sınıf arkadaşlarının, çocuğuna imkanlar sunan ailelelerin ve sorumluluğuna katkı sunan çevrenin de payı vardır. Ama büyük pay öğrencidedir. Bu iş kumaş meselesidir. Kumaşı iyi olan iyi bir elbise olabilir.

Anlatmak istediğimi, yerleşme sonuçları açıklandıktan sonra okulların taban puanlarına bakarak da görebiliriz. Tercih eden öğrencilerin puanlarıyla oluşan taban puan genelde hep aynı.Okulların yüzdelik dilimleri değişmiyor. Bir yıl önce yüzdelik dilimi düşük iken ertesi yıl yükselmiyor ve düşmüyor. Bir lise diğer liselere fark atmıyor. Çünkü öğrenci tercihini yaparken yüzdelik dilimi yüksek olan okulu başa yazarak okulları yukarıdan aşağıya doğru sıralıyor. Yüksek yüzdelik dilime göre yerleşen çocukların okuduğu okullarda da başarı -doğaldır ki- yüksek oluyor. 

Okullardaki öğretmen kalitesine bakarsak yüzdelik dilimi yüksek olan okulların öğretmenleri çok iyi, yüzdelik dilimi düşük okulların öğretmeni yetersiz anlamına gelmez. Düşük puanla öğrenci alan bir okulda çok iyi öğretmenler olabileceği gibi puanı yüksek okullarda da yetersiz öğretmenler olabiliyor. Anlatmak istediğim başarıyı getiren, öğretmeni çalıştıran ve zorlayan öğrencidir. Bir okulu zirveye çıkaran da, yerin dibine batıran da öğrencidir. O yüzden iyi okul arayışına girerken çocuğumuzun etine buduna bakmamızda fayda var. 

Yazımı bitirirken şu tespitimi de burada ifade etmek istiyorum. Çocuk için öğretmenin önemli olduğu okul kademesi, ilköğretimin birinci kademesi olan ilkokul kısmıdır. Burada öğretmen birinci faktördür. Öğretmen bu kademede ne verdiyse öğrenci, ortaokul ve lisede bunun üzerine koyar. Başarı ve başarısızlık kriter ve anahtarı ilk kademedir.

*29/07/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

İsraf Karnemiz ***


Türkiye İsraf Önleme Vakfının(TİSVA) 2018 yılına ait hazırladığı rapora göre ülkemizde israfın boyutları  555 milyar liraya ulaşmış durumda. Bu miktar, milli gelirin yüzde 15'ine tekabül etmektedir. Rapor hazırlanırken ana israf kaynakları, gıda, enerji, su gibi israf kaynakları esas alınmış.

Raporda,
-gıda alanında israf edilen miktarın 26 ton(125 milyar) olduğu,
-yetişen 49 milyon ton sebze ve meyvenin yüzde 25-40 arası(25 milyar) kaybolduğu veya israf edildiği,
-300 gram üzerinden günde çıkarılan yaklaşık 85 milyon ekmeğin 79 milyonunun tüketildiği, geriye kalan yüzde 7’lik bir oran olan 6 milyon ekmeğin çöpe gittiği,
-kişi başı 70 gram olan kağıt-karton tüketiminin yaklaşık 6 milyon ton olduğu, bunun kişi başı 7 ağaca tekabül ettiği,
-damlayarak akan suyun yılda 3 metreküplük bir su kaybına sebep olduğu, bunun her konuta maliyetinin 6 bin lira olduğu, (Bir kişinin günde iki kez 1 dakika boyunca musluk suyunu kapatmadan diş fırçalaması yılda 8 ton su israfına neden olmaktadır.)
-her 100 liralık elektrik faturasının 35 lirasını tasarruf etme imkanı varken bu oranın yüzde 25’ler civarında kaldığı, yüzde 10’lu bir israfın olduğu belirtilmektedir.

TİSVA bu raporu kayıplardan hareketle mi yoksa elindeki bilimsel verilere dayanarak mı hazırladı bilmiyorum. Birkaç kalem üzerinden yapılan israfın boyutu hayatın diğer alanındaki ihtiyaçlarımıza da vurulduğu zaman israfın boyutlarının korkunç olduğu görülecektir.

Raporda ihtiyaçtan fazla aldığımız diğer eşyalar veya kamu kaynaklarının kamu eliyle israf edildiği de var mı, merak ediyorum. Mesela israf raporunun içinde,
-Belki giyerim, nasılsa indirim varmış diye alıp bir defa giydikten sonra gardıroba kaldırıp koyduğum envaiçeşit elbiseler…
-Belediyelerimizin yaptığı fütursuz harcamalar, ihtiyaçları gidermek için çekilen kredilere ödenen faizler…
-Gerekli gereksiz yapılan makam aracı tahsisleri…
-Şehir içi ulaşımda tek kişinin seyahat ettiği araçların yakıt tüketimi… (Bunda ne var? Adam işine gidecek demeyin. Raporda, musluktan damlayan suyun maliyeti israf olarak değerlendiriliyor, bu durum su israfına yol açıyor deniyorsa pekala caddelerimizde seyreden tek kişiden ibaret araçlar da israf boyutuyla değerlendirilebilir.)
-Düğünlerdeki tek giyimlik elbiseler…
-Tam pansiyonlu otellerdeki yeme ve içmeler…
-Cep telefonu vs harcamalarımız…
-Lüks ve rahat yaşama dair aldığımız konutlar, araçlar vs var mı?

Neyin israf, neyin değil bakış açılarımızın farklılaştığı, gereksiz harcama yapmayanların cimri olarak görüldüğü ve ayıplandığı, israfın kişilerin yetişme ortamına göre değiştiği ve vicdanlara hapsedildiği günümüzde, TİSVA’nın raporu ve benim sorduğum sorular israfın belki de devede kulak kısmıdır. Varın ötesini siz düşünün. Bunca israfa rağmen bu ülke iyi ayakta kalıyor, Allah rızkımızı kesmiyor ve vermeye devam ediyor.

***03/08/2019 tarihinde Barbaros ULU adıyla Pusula haber gazetesinde yayımlanmıştır.