4 Temmuz 2019 Perşembe

Küçüklüğünü Özledim

Çoğu kimsede geçmişe özlem vardır. Neydi o günler, nerede kaldı eski bayramlar, ah o eski komşuluklar, domateslerin eski tadı yok, köy hayatı en iyisiymiş, eskiden ana-babaya saygı vardı, eski öğretmenlere bir saygı vardı, herkes büyük aile idi; şimdi çekirdek aileye döndü, yokluk vardı ama insanlar mutluydu, günümüzde her şey var ama ağzımızın tadı yok...şeklinde. Bu serzenişlerde haklılık payı var mı? Var elbet.

Bende de geçmişe bir özlem var. Benim özlemim de eski partimedir. Küçüktü, yüzde on barajını aşamazdı. Aşamazdı ama sanki barajı aşacak hatta iktidar olacak gibi çalışırdı. Tıpkı karınca gibi. Partinin yetkilileri ayak basmadık yer bırakmazdı. Ulaşamadığı yerlere partiye gönül vermişler parti hatiplerinin kasetlerini götürür, oradakilere izletirdi.

Seçimler yapılır. Akşam ekranlarda geç vakitlere kadar heyecan içerisinde sonuçlar izlenirdi. Tüm umutlar barajı aşmaktı. Bir aşsak, Meclise vekil göndersek bizden mutlusu olmayacaktı. Sonuç, barajı aşamayınca ağlamaklı bir şekilde yatağı boylardık.

Her yerde kazansın veya kazanamasın mutlaka aday gösterirdik. Adayımız kazanamasa da gönüllerde taht kurardı. Çünkü oy vermeyenlerin çoğu "Temiz aday mı arıyorsun? Aslında falan aday" diyerek bizim adayımızı gösterirdi. Kazanamazlar veya barajı aşamazlar diye bizim adayımıza oy vermezlerdi. Bizimkiler oyumuzu ne kadar artırdık, ona bakar. Bir sonraki seçimin hazırlıklarına başlarlardı.

Pes etmek, küsmek, darılmak yoktu. Başarı bizim için hedef değildi. Önemli olan rızayı Bari için çalışmaktı. Çalışmak bizden tevfik Allah'tandı. Bundandır ki bu işi meccanen yapan çoktu. Yeter ki bizi dinlesinler, dinleyecek bir kişi olsun. Yüzümüze baksınlar; derdimizi, dert edindiğimizi bir dinleyip anlasınlar yeterdi. Çünkü görünürde siyaset yapsak da bir irşat görevi ifa ediyorduk. Makam, mevki vız gelirdi bizim için. Ahlaktı, maneviyattı, kalkınmaydı, ağır sanayiydi. Kısaca kökü İslam'a dayalı milli bir duruştu bizimkisi.

Meclis'e girersek bu milli duruşu sergileyecek, ezilmişlerin sesi olacaktık. Hele bir de iktidar olursak çözüm mercii olacak, başta kızlarımız olmak üzere herkes inandığı gibi yaşayabilecek, herkesi kucaklayacak, bize yapılan dışlamayı kimseye yapmayacaktık.

Sonunda Allah Teala, "Kulum, çok istediniz, istemekle kalmayıp sebebini işlediniz ve çok çalıştınız. Alın nöbeti size veriyorum. Bakalım bu imtihanı başarıyla geçebilecek misiniz, küçükken gösterdiğiniz samimiyet ve içtenliği büyüyünce, makam ve mevki sahibi olunca gösterebilecek misiniz dedi. Bayrağı bize verdi. Sonuç? İmtihanı geçtik mi, geçmedik mi? Takdir okuyucunun... Bana sorarsanız allem (Konya tabiriyle Allah en iyisini bilir demektir) ben, benim zihniyetimin barajı aşmadan ve iktidara gelmeden önceki baraj altı küçüklüğünü ve Meclisteki muhalefet etme  yönünü özledim. Katılır veya katılmazsınız...saygı duyarım. Aynı saygıyı ben de beklerim.

3 Temmuz 2019 Çarşamba

Mustafa Sarı

1980 yılında orta ikinci sınıftan itibaren tanıdım kendisini. Mersin Gülnar'dan aramıza katılmıştı. Şen şakrak birisi idi. Sınıfın yaşça en küçüklerindendi. 

Lise birinci sınıftan itibaren ayrılmış olsak da irtibatımız devam etti. Zaman zaman 86-7C sınıf pikniklerine katıldı.

En son duyduğumda SÜ. Selçuklu Tıp Fakültesi Göğüs bölümünde yattığını öğrendiğim. 28.06.2019 günü hastanede kendisini ziyaret etme imkanım olmuştu. Ayaklarında romatizma hastalığı varmış. Ayaklarını göstermişti bana. Atan pıhtı ciğerinden çıkmış. 

Konuşması, şen ve şakraklığı yerindeydi. Evlenmiyorlar, çocukları bir everebilsem dedi. Geçmişi yad ettik birlikte biraz.

Vedalaşıp çıkmadan önce yanında refakatçi olarak kalan en büyük oğluna "Oğlum, Ramazan Abin bizim başkanımızdı. Birlikte bir fotoğrafımızı çek" demişti. Yatağına oturarak çekindiğimiz fotoğrafı sosyal medyadan paylaşmış. Beni de etiketleyince haberim oldu.

Asansöre kadar da beni geçirmek için bana eşlik etti.

Takvimler 03.07.2019'u gösterdiğinde sanırım yeniden pıhtı atmış olmalı ki yoğun bakımdan çıkamadı. Bana hatıra olarak birlikte çekindiğimiz bir fotoğraf kaldı. 

Kin gitmezdi. Fakat inatçı bir kişiliği vardı. Yaradan çağırınca boynum kıldan ince dedi. Çekip gitti. Sınıfımızın ilk firesi Mustafa Sarı oldu. 

Ondan bana hatıra olarak yukarıdaki fotoğrafla birlikte orta ikinci sınıfta aramızda geçen bir anekdot kaldı. Yeri mi bilmiyorum ama anlatayım: Orta ikinci sınıfta sınıf başkanıyım. Ders öğretmeni sınıfa gelmeden önce sınıfın sükunetini sağlamam gerekiyordu. Arkadaşlar, durun derken caydırıcı olsun diye konuşmaya devam eden üç kişinin ismini yazmıştım. Yazar, öğretmen gelmeden önce silerdim. Tahtaya "K" yazdım. Altına,
1.Mustafa Sarı
2.Bayram Kuşçu
3.Ali Öztürk(galiba. Tam emin değilim.)

Ben bu üç ismi yazdıktan sonra rahmetli, konuşmayı bırakmadığı gibi şarkı söylemeye başladı. Bu durum zoruma gitti. Yazdığım isimleri ilk defa tahtadan silmedim.

Derse giren Matematik öğretmeni Solmaz Genç, tahtada yazılı isimleri görünce "Bu sizin başkanınız hiç isim vermez, durmayanları yazmazdı. Hah şöyle! İlk defa yazmış" dedi. Bu üç arkadaşı tahtaya kaldırarak bir problem sordu. Yani onları sözlü yapmıştı. Bilemedikleri için onlara "oturun, 1" demişti. Notu gerçekten mi verdi, korkutmak amacıyla verir gibi mi yaptı bilmiyorum. İşte böyle inattı bizim Mustafa. Dediğim gibi Yaradan'a direnmedi.

Hiç ölüm hastası gibi görünmüyordu. Helalleşme hiç aklıma gelmedi. Allah gani gani rahmet eylesin. Mekanı cennet olsun. Rabbim geride kalanlarına sabır versin. 7C sınıfının başı sağ olsun.
Hakkımız varsa helal olsun. Sen de helal et be kardeşim!

Geriyi Sağlama Almadan İleride Başarı Gösterilemez *


Osmanlı Devleti, ülke içinde birliği sağlamadan kolay kolay dış fütuhata gitmedi. Çünkü geriyi sağlama almadan dışarıda zafer elde edilemeyeceğini iyi biliyordu. İçte birliği sağlamadan dışa açılmama durumu sadece Osmanlı ve diğer devletler için geçerli olmasa gerek. Bu durum ülke siyasetinde iktidar olmak ve iktidarda uzun soluklu olmak için de geçerlidir. Aile, sülale ve aşiret için de hakeza. Hepsinde birlik gerekir.

Bir partinin tabanında veya partinin üst ekibinde çatlaklar oluşur, kırgınlıklar artarsa partinin yapacağı ilk şey partide birliği sağlamak olmalıdır. Partide görev alan kişilerin tek amaç etrafında birlikte hareket etmesi için elinden gelen çabayı göstermesi gerekiyor. Ne yapıp ne edip parti içinde barış ve huzuru sağlamalıdır. Sağlamalı ki gözü arkada kalmamalıdır. Sonra gözünü ileriye dikmelidir. 

Giden gitsin, kalan sağlar bizimdir siyaseti izlenir, gidenlerin yerine yenileri doldurulursa gönderdiklerimiz veya kendiliğinden gidenler bir müddet sonra karşımıza rakip olarak çıkar. Bu da gücün bölünmesi, sinerjinin yok olması demektir. Güç bölünürse zayıflık ortaya çıkar. Bu zayıflık ise rakiplerin arayıp da bulamayacağı bir şeydir. Parça parça olmuş sizi evire çevire yener.

Amaç ülke siyasetinde söz sahibi olmak, bu ülkeye hizmet etmek, ideallerini gerçekleştirmek ise parçalanmanın hiçbir izahı olamaz. Sevenlerini üzen, rakiplerini sevindiren bir durumdur bu. Kim ister böyle bir durumu? Aklı başında kimse istemez. Çünkü böylesi parçalanmışlıktan ancak rakipleri faydalanır. Durum bu iken, orta yerde büyük fikir ayrılıkları olmadığı halde güçlerini zayıflatmayı göze alanlar, ortaya çıkacak sonucun baş sorumlularıdır. Çekip gitmeden veya yol vermeden önce ortaya çıkan sorunları oturup kendi aralarında bir güzel halletme yoluna gitmeleri gerekir. Kim bunu yaparsa gücünü birleştirmiş olur. Bu birlikte de dirlik olur. Şayet amaç ülke siyasetinde söz sahibi olmak, bu ülkeye hizmet etmek ve ideallerini gerçekleştirmek değil de bir baş olma sevdası ise kusura bakmasınlar, bu anlayışla ne kendilerine ne de ülkeye hayırları olur.

Bir an için düşünüyorum. Bir zihniyet güçlü iken kaybetse, muhalefete düşse başarısızlığın sahibi olmaz, herkes kendi başının çaresini bakar diyeceğim. Ama iktidarda iken bu kopuşlar oluyor, herkes bir baş olma hevesine kapılıyorsa bu parçalanmışlıkla, bu kafayla asla baş olamazlar. Ancak birbirlerini aşağıya çekerler. Amaç bu ise bunu başaracaklar. Kendilerini tebrik ediyorum.

Bir zamanlar birliktelikleriyle güzel bir sinerji meydana getirenler bu görüntüleriyle sevenlerini sevindirmişlerse ayrılıklarıyla da sevenlerini üzmektedirler. Yol yakınken, testi kırılmadan bu sevdalarından vazgeçmelerinde fayda vardır. Bu durumda olan kimseler şunu unutmasınlar ki içte birliklerini kaybedenler, ülkenin geleceği hakkında söz sahibi olamazlar ve ülkeye de verebilecekleri bir şey yoktur.

*06/07/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.