28 Haziran 2019 Cuma

Sanırım Birlik Zamanı


Yetişkinlerin ağzında 32 diş bulunur. Her biri birbirine kenetlenmiş bir şekilde yan yana dururlar. Kimine köpek dişi, kimine azı dişi, kimine kesici diş adı verdiğimiz bu dişlerin her birinin ayrı görevleri var. Kimi parçalar, kimi çiğner. Bu görevlerini yaparken de aralarına bir yabancı almamaya özen gösterirler. Çünkü ne zaman aralarına bir yabancı girse huzursuz olurlar ve işlevlerini tam yerine getiremezler. Vefalı bir yol arkadaşlığıdır bunlardaki işlev ve görüntü.

Dişçiye gidersin şu dişim sancı yapıyor, çekiver diye. Hiçbir dişçinin aklına ilk önce o dişi çekmek gelmez. Muayenesini yaptıktan sonra önce diş ağrısını durdurmak ve ağızdaki şişkinliği indirmek için ilaç tedavisi önerir. Ağrı ve sızı kesildikten sonra dişin çürüyen yerlerini temizler, dolgu yapar. Umudunu kestiğin diş yeniden diğer yol arkadaşlarıyla birlikte görevini ifa etmeye devam eder. Bu diş bir müddet görevini yaptıktan sonra tekrar sancı yapar ve yeni bir dolgu işlevini yerine getiremeyecekse bu sefer diş hekimi kanal tedavisi uygular. Bu tedaviden sonra dişi korumak için gerekirse kaplama yapar. Diş tedavisi sadece bu anlattıklarımdan ibaret değil. Diş etlerinde sıkıntı varsa diş hekimleri hakeza tedavi uygular. Her diş hekimi dişleri korumak için doğru fırçalamanın nasıl olması gerektiğini hastasına uygulamalı olarak da gösterir. 

Anlatmak istediğim bir diş hekimi asıl dişi korumak için her yol ve yöntemi uygular. En son çare dişin çekilmesine karar verir. Hasta bu şekil dişleri çekildikçe yeni diş yaptırır ama ağza sonradan giren hiçbir diş önceki dişlerin yerini tutmaz.

Aralarında müthiş bir iş bölümü olan dişleri görünce nedense hep aklıma birlik ve beraberlik gelir. Anca beraber kanca beraber derler. Bir hastalıktan dolayı dişlerden biri işlevini yerine getiremezse diğerleri onun görevini üstlenerek yardımcı olur. Dişin birinde bir ağrı, bir sızı meydana geldi mi diğerleri oh olsun demez, onunla beraber aynı acıyı duyarlar. Küsüp bana ne deyip çekip gitmezler. İyi günde de kötü günde de beraberler.

Gelelim bize. Birbirine kırılan, küsen, kavga eden insanoğluna dişlerimiz ve dişleri bir arada tutmak, son ana kadar onlardan faydalanmak için çaba üstüne çaba gösteren diş hekimleri en güzel örnek. Biz ne yapıyoruz? En ufak bir şeyde kapıyı çarpıp gidiyoruz.

İzin verirseniz işi siyasete getireceğim. Bir zamanlar tıpkı dişlerimiz gibi bir ve beraber olan, iyi günde kötü günde birbirine sırt veren, birbirlerinin eksikliklerini kapatan bir ekip vardı. Rakipleri gıpta ederdi bunların birbirlerine olan kenetlenmesini. Bu sayede çok güzel hizmetlere imza attılar. Dişler gibi yol arkadaşlığı yapan bu ekip nerede şimdi? Birliklerinde yeller esiyor. Çünkü her biri 32 diş ile birlikte yolculuk yapacağına, etrafına kotardıkları birtakım dişlerle birlikte baş olma yolunda. Kopan kopana, kaçan kaçana… Merak ettiğim tek başına işlevini yerine getiremeyecek ve gücünü zayıflatacak bu hareket kimin işine yarar? Bu kişiler fikirde, düşüncede ayrışsalar başka çare yok. Herkes başının çaresine baksın diyeceğim. Aynı düşünce yapısına sahip olmalarına rağmen eskisi gibi bir araya gelemiyor, sırt sırta veremiyor. Etrafımızın ateş çemberi olduğu, ülke siyasetinde kendilerinin daha önce içinde yer aldığı hareketi bitirmeye azmetmiş siyasi gruplar bir araya gelerek son vuruşu yapmaya çalıştıkları bir ortamda bu ayrılık ve gayrılık olsa olsa bir akıl tutulması olur. Rakipleri farklı partilerde olsa bile, düşünceleri tam uyuşmamasına rağmen bir araya gelebiliyor iken bu aynı düşüncenin insanları eski gibi bir araya gelip sırt sırta vereceği yerde her biri baş olma sevdasına düşüyorlar. Merak ettiğim parçalanarak ülke yönetiminde söz sahibi olabilirler mi?

Yapmaları gereken tüm anlaşmazlıkları ve kırgınlıkları bir tarafa bırakarak yeniden bir araya gelmeleri. Tıpkı dişlerimiz gibi yan yana dizilmeleri. "Cemaatte rahmet, ayrılıkta azap var" hadisini düstur edinerek birlikte hareket etmeleri. Bir araya gelme iradesini gösteren, sevenlerinin gözünde taht kurduğu gibi bu uğurda ilk adımı atan dinen sevap bile kazanır. Bu aşamada lidere düşen, diş hekimliği görevidir.  Hiçbir dişi söküp atmayacak. Diğerlerine düşen görev ise tıpkı dişler gibi yan yana dizilmeleri ve verilen görevleri yapmaları. Bunların bir araya gelip birlik olmaları farzı ayın gibi bir şey. Yoksa bu ayrılık kendilerini bitirdiği gibi inandıkları davalarını da bitirir. Benden söylemesi.


Ak Akçe Kara Gün İçindir ***

İnternethaber sitesinde "Yedek Akçe nedir? Merkez Bankası bu parayı hazineye aktarıyor" başlıklı yazıyı okuyunca ilk aklıma gelen "Ak akçe kara gün içindir" atasözünü yazımın başlığı olarak seçtim. Bu vesileyle devletin Merkez Bankasının yıllık karından yüzde yirmisini kara günler için ayırdığını ve yedekte bekletildiğini öğrenmiş oldum.

Her birimizin imkanımızın olduğu günlerde dişimizden tırnağımızdan artırarak ne olur ne olmaz deyip bir kenara kaldırıp koyduğumuz üç beş kuruşumuz olur. Siz buna ister kefen parası deyin, ister sakla zamanı gelir zamanı deyin, ister yatırım amaçlı deyin. Halktaki bu kenara atma devlette de varmış. Devlet bu parayı yasada değişiklik yapmak suretiyle hazineye aktarmayı düşünüyormuş habere göre. Hükümet bunu yapar mı yapmaz mı, bu yasa değişikliğinin aslı astarı var mı, değişiklik teklifi gelirse Meclisten geçer mi bilmiyorum. Bekleyip göreceğiz. Bildiğim, haberin aslı var ise bunun anlamı kötü günlerin geldiği ve bundan dolayıdır ki kenara atılan paranın kullanılması gerektiğidir. Yine bu haberden anladığım, yaşadığımız ekonomik sıkıntının derin olduğunu gösteriyor. 

Niyetim felaket tellallığı yapmak falan değil. Sanal medyada herkesin okuduğu bu haberi yazı konusu edinmektir. Haberi olmayanlar için söyleyeyim. Yedek paranın tamamı hazineye aktarılmıyor. Önceki paralar hazineye aktarılırken Merkez Bankasının son yılının yüzde altılık kârı yine yedek para olarak bekletilmeye devam edecek. 

Devletin derdi hepimizin derdidir. Umarım hükümet bu parayı hazineye aktarınca ekonomimizde bir rahatlama söz konusu olur. İnşallah bu kötü günler geride kalır. Ekonomimizin yürütülebilir konusunda sunulacak acı reçeteyi -kendi adıma söyleyeyim- içmeye hazırım. Çünkü devlet hepimizin devleti. 

Hükümet yapacağı bu tasarruftan sonra başka neler yapabilir? Her şeyden önce ekonomide bir seferberlik ilan edilebilir. Ekonomistlerin görüşü alınabilir. Alınan kararlar yürürlüğe konabilir. İktidar ve muhalefetin ekonomistleri bir araya gelebilir. Belirlenen yol haritası tavizsiz uygulamaya konabilir. İmkanı olan zenginlerimiz devlete uzun vadeli borç verebilir. Çoğu kimsenin kötü günler için yastık altı yaptığı altın ve mücevherat ekonomiye kazandırılabilir. Devlet, kamu kurum ve kuruluşların harcamalarına sıkı bir denetim getirebilir. İsraf var ise önleyecek tedbirler alabilir. Tasarruf ve kemer sıkma dönemi başlatılabilir. Belediyelerin borçlanmasına azami gayret gösterilebilir. Nereye, niçin harcadın sorulabilir. İktidar ve muhalefet bir araya gelerek bir etik kural hazırlayarak metnin altını imzalayabilir. Bu metinde hiçbir parti oy alma uğruna seçmene vaatlerde bulunamaz, seçimlerden önce asla seçim ekonomisi uygulanamaz, bütçeye  ağır yük getirecek yatırımlar yapılamaz vs karar alınabilir. Daha önce seçim öncesi verilen haklar yeniden gözden geçirilebilir. Gerekirse oportünist bazı uygulamalar kaldırılabilir.

Hülasa orta yerde bir hasta varsa hep birlikte el verip bu haftayı iyileştirelim. Çünkü başka Türkiye yok. Hükümet bu ekonominin altında kalırsa ceremesini hep beraber çekeriz. Allah bu günlerimizi aratmasın.

***06/07/2019 günü Pusula Haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

27 Haziran 2019 Perşembe

Partilerine En Büyük Zararı Veren Kesim

Yenilenen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinin ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan, partisinin grup toplantısında belediye başkanlığını kazanan adayı tebrik ettikten sonra İstanbul seçim sonuçlarıyla ilgili konuşurken "Bizim siyaset anlayışımızda millete küsmek, milleti suçlamak asla ve asla yoktur...Milletimizin verdiği mesajları görmezden gelerek kulağımızın üstüne yatamayız" değerlendirmesini yaptı.

Sayın Erdoğan, kendi partisinden belediyeyi alan rakip partinin tebrik ederken bu adaya oy veren seçmene ne kızıyor ne küsüyor ne de nankörlükle suçluyor. 2002'den beri yapılan her hizmette pay sahibi biri olmasına rağmen kaybettiği bir seçim sonucuna "Sandıktan çıkan başımın tacı" diyor. Ki olması gereken de bu. Nasıl ki kazandığımız zaman sandıktan çıkanı kabul ediyorsak kaybettiğimiz zaman da sandıktan çıkanı kabul etmek zorundayız. Sayın Erdoğan böyle diyor ama sevenlerinin bir kısmı bu durumu nankörlük olarak değerlendiriyor. Değerlendirmekle kalmıyorlar. Durmadan sosyal medya aracılığıyla bu ithamlarını paylaşıyorlar.

Bence Erdoğan ve partisini savunuyorum veya savunacağım diye partilerine en büyük zararı bu kesim veriyor. İşin esas başındaki "Sandıktan çıkan başımın tacı" derken Erdoğan'ı desteklediğini sanan bu zevat kraldan daha fazla kralcılık yapıyor. Bu tiplere şimdilerde trol deniyor sanırım. Bir an düşünelim ki bu tipler partilerini ve liderlerini çok seviyorlar, desteklerini bu şekilde gösteriyorlar. Kusura bakmasınlar ama ben bunların bu yaptığını, efendisini çok seven ayıya benzetiyorum. Bilmeyenler için hikayeyi kısaca anlatayım: 

Efendisini çok seven bir ayı, onun etrafından hiç ayrılmaz. Onu esen rüzgardan bile kıskanmaktadır. Sevgisi  o kadar aşırı ki aşkı, gözünün önünü göremeyecek şekilde kör etmişti. Onun sevgisi efendisinin de hoşuna gidiyordu. Yine bir gün  efendisi, dinlenmek için ağacın altında istirahat etmeye çekilmişken onu rahatsız eden karasineği, ayı eliyle kovalar. Sinek bu. Kovaladıkça tekrar tekrar gelir. Sonunda sinek, gözü gibi koruduğu efendisinin alnına konar. Ayı, efendisini bir daha rahatsız etmesin diye eline koca bir kaya parçasını alır, sineği öldürmek için efendisinin alnındaki sineği hedefler ve taşı atar. Sonuç mu? Tam isabet, sinek ölür. Tabii efendisi de..."

Kıssadan hisse çıkartırsak burada kimse ayının niyetini ve gerçek sevgisini sorgulayamaz. Ayı samimi mi samimi… Fakat gel gör ki bu iyi niyeti, efendisine en büyük zararı vermiş ve onun ölümüne sebebiyet vermiştir. Günümüzde Erdoğan'a destek verdiğini, onu sevdiğini zanneden bu trollerin, bu fanatiklerin bu sevgi ve destekleri, ayının efendisine olan gözleri kör eden sevgisinden başkası değildir maalesef.

Anlatmaya çalıştığım bu durum sadece AK Parti ve Erdoğan için geçerli değildir. Diğer tüm siyasi partilerimiz de zaman zaman aynı durumla karşılaşmaktadır. Öyle zannediyorum her partinin kendi fanatikleriyle başı derttedir. Özellikle CHP'nin ağzı geçmişte çok yanmıştır. Onların da fanatikleri, kendilerine oy vermeyenleri "sıkma baş, bidon kafalı, cahil..." olarak görmüşlerdi. Rakipleri tarafından kullanılan bu durum CHP'yi hep zor durumda bırakmıştır. 

Kendisini AK Partili, CHP'li veya başka partiden gören kim varsa eğer partilerini çok seviyorlarsa bu yaptıkları paylaşımlar iş değildir. Sevdikleri partilerine oy vermeyen seçmen ne bidon kafalıdır ne nankör ne de başka bir şey. Demokrasiye inanıyor ve sandığın çözüm mercii olduğuna inanıyorsak ilk önce vatandaşın tercihine saygı duymayı öğrenmemiz lazım. Bence partilerini savunduğunu sanan bu zevat, kendi partilerine zarar veriyor. Bu tipler partilerini çok seviyorlarsa sandığa gidip oylarını versinler, başka da bir işe karışmasınlar. Çünkü bu tipler iş yapmaktan ziyade çiş yapıyorlar. Bu tipler bizim de partimize bir katkımız olsun diye paylaşım yapıyor ve yazıp çiziyorlarsa en iyisi hiç gölge etmemeleri…