Ana içeriğe atla

Ak Akçe Kara Gün İçindir ***

İnternethaber sitesinde "Yedek Akçe nedir? Merkez Bankası bu parayı hazineye aktarıyor" başlıklı yazıyı okuyunca ilk aklıma gelen "Ak akçe kara gün içindir" atasözünü yazımın başlığı olarak seçtim. Bu vesileyle devletin Merkez Bankasının yıllık karından yüzde yirmisini kara günler için ayırdığını ve yedekte bekletildiğini öğrenmiş oldum.

Her birimizin imkanımızın olduğu günlerde dişimizden tırnağımızdan artırarak ne olur ne olmaz deyip bir kenara kaldırıp koyduğumuz üç beş kuruşumuz olur. Siz buna ister kefen parası deyin, ister sakla zamanı gelir zamanı deyin, ister yatırım amaçlı deyin. Halktaki bu kenara atma devlette de varmış. Devlet bu parayı yasada değişiklik yapmak suretiyle hazineye aktarmayı düşünüyormuş habere göre. Hükümet bunu yapar mı yapmaz mı, bu yasa değişikliğinin aslı astarı var mı, değişiklik teklifi gelirse Meclisten geçer mi bilmiyorum. Bekleyip göreceğiz. Bildiğim, haberin aslı var ise bunun anlamı kötü günlerin geldiği ve bundan dolayıdır ki kenara atılan paranın kullanılması gerektiğidir. Yine bu haberden anladığım, yaşadığımız ekonomik sıkıntının derin olduğunu gösteriyor. 

Niyetim felaket tellallığı yapmak falan değil. Sanal medyada herkesin okuduğu bu haberi yazı konusu edinmektir. Haberi olmayanlar için söyleyeyim. Yedek paranın tamamı hazineye aktarılmıyor. Önceki paralar hazineye aktarılırken Merkez Bankasının son yılının yüzde altılık kârı yine yedek para olarak bekletilmeye devam edecek. 

Devletin derdi hepimizin derdidir. Umarım hükümet bu parayı hazineye aktarınca ekonomimizde bir rahatlama söz konusu olur. İnşallah bu kötü günler geride kalır. Ekonomimizin yürütülebilir konusunda sunulacak acı reçeteyi -kendi adıma söyleyeyim- içmeye hazırım. Çünkü devlet hepimizin devleti. 

Hükümet yapacağı bu tasarruftan sonra başka neler yapabilir? Her şeyden önce ekonomide bir seferberlik ilan edilebilir. Ekonomistlerin görüşü alınabilir. Alınan kararlar yürürlüğe konabilir. İktidar ve muhalefetin ekonomistleri bir araya gelebilir. Belirlenen yol haritası tavizsiz uygulamaya konabilir. İmkanı olan zenginlerimiz devlete uzun vadeli borç verebilir. Çoğu kimsenin kötü günler için yastık altı yaptığı altın ve mücevherat ekonomiye kazandırılabilir. Devlet, kamu kurum ve kuruluşların harcamalarına sıkı bir denetim getirebilir. İsraf var ise önleyecek tedbirler alabilir. Tasarruf ve kemer sıkma dönemi başlatılabilir. Belediyelerin borçlanmasına azami gayret gösterilebilir. Nereye, niçin harcadın sorulabilir. İktidar ve muhalefet bir araya gelerek bir etik kural hazırlayarak metnin altını imzalayabilir. Bu metinde hiçbir parti oy alma uğruna seçmene vaatlerde bulunamaz, seçimlerden önce asla seçim ekonomisi uygulanamaz, bütçeye  ağır yük getirecek yatırımlar yapılamaz vs karar alınabilir. Daha önce seçim öncesi verilen haklar yeniden gözden geçirilebilir. Gerekirse oportünist bazı uygulamalar kaldırılabilir.

Hülasa orta yerde bir hasta varsa hep birlikte el verip bu haftayı iyileştirelim. Çünkü başka Türkiye yok. Hükümet bu ekonominin altında kalırsa ceremesini hep beraber çekeriz. Allah bu günlerimizi aratmasın.

***06/07/2019 günü Pusula Haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

Yorumlar

  1. Amin. Yapılması gerekenleri hükümet yapar. Bizim bildiklerimizi onlar da herhalde biliyordur. Ekonominin kötüye gittiği malum. İnşallah gerekli tedbirler alınmıştır. Bu durum da halk olarak da bizler elimizden gekeni yapmazsak sonuca hep birliklte razı oluruz. Allah yar ve yardımcımız olsun.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde